'"Uluslararası Toplum"'

Varlık Sebebi ve Geleceği Tartışılan NATO Nedir?

Ukrayna Savaşı, ikinci Trump dönemi, güçlenen Avrupa Savunması fikri... NATO'nun sonu mu geliyor? NATO gerçekten küresel güvenliği sağlayan bir ittifak mı, yoksa yeni jeopolitik gerilimlerin merkezi mi? "Uluslararası Toplum" serisinin ilk yazısında 1949'da kurulan NATO’nun günümüze kadarki dönüşümünü ve gelecekteki yol haritasını inceliyoruz.

NATO ve Rusya Federasyonu bayrakları. Fotoğraf: Rokas Tenys - Shutterstock.

Son yıllarda özellikle de Rusya’nın Ukrayna’ya karşı başlattığı savaş sonrasında Kuzey Atlantik Anlaşması Örgütü (NATO) çokça tartışılan bir konu olarak yeniden gündemlerde yerini aldı. Özellikle NATO’nun en yeni üyeleri olan Finlandiya ve İsveç’in ittifaka katılım süreçleri jeopolitik denklemi değiştirirken rakip güç Rusya’nın rahatsızlığına sebep oldu. Peki NATO nedir? Hangi amaçla kuruldu ve bugün nasıl bir etkisi var?

Sovyet Karşıtılığını Temel Alan NATO’nun Tarihsel Kökenleri ve Kuruluş Amacı

İkinci Dünya Savaşı sonrasında Batı Avrupa ve Kuzey Amerika ülkelerinin “Sovyet yayılmacılığı” tehdidine karşı Batı Avrupa ve Kuzey Amerika ülkelerinin ortak bir güvenlik ve savunma stratejisi çerçevesinde bir araya gelmelerini gerekli kılmıştı. Özellikle de 1945-1949 arası dönemde yaşanan Çekoslovakya Komünist Partisinin Sovyetler Birliği’nin (SSCB) desteği ile Çekoslovakya’nın kontrolü ele geçirmesi, yine aynı dönemde Berlin’in SSCB tarafından abluka altına alınması gibi olaylar sonucunda Belçika, Fransa, Lüksemburg, Hollanda ve Birleşik Krallık gibi Batı Avrupalı devletlerin siyasi ve askerî tehditleri bertaraf etmek için iş birliklerini güçlendirecek bir savunma sistemi oluşturmak amacıyla bir anlaşma yapmalarına zemin hazırlamıştır. 1948 yılındaki Brüksel Anlaşması ile Batı Avrupa Savunma Örgütü kurulmuş ve bir yıl sonrasında kurulacak Kuzey Atlantik Anlaşmasının da temeli olmuştur. Bu ülkeler ABD ve Kanada’yı dahil ederek bir Kuzey Atlantik ittifakı oluşturmayı hedefledi: Danimarka, İzlanda, İtalya, Norveç ve Portekiz’in de dahil olmasıyla NATO’nun kurulmasını sağlayan Kuzey Atlantik (Washington) Antlaşması, 4 Nisan 1949’da toplam 12 ülke tarafından imzalandı.

Kuzey Atlantik Antlaşması’nı imzalayan 12 ülkeyle başlayan bu organizasyon, zamanla geniş bir coğrafi alanı kapsayan, çok uluslu bir güvenlik yapısına dönüştü. NATO, kurulduğu dönemde, Avrupa’da Sovyetler Birliği’nin -sadece siyasi olarak değil ideolojik olarak da- yayılmasını durdurmayı hedefleyen bir ittifak olarak tasarlanmıştır. Zaten 1947 yılında ABD’nin Sovyet tehdidine karşı hazırladığı Truman Doktrini ile “komünizm tehlikesi” altında olduğu için yardım edilen böylece fiili olarak “Batı Bloku” olarak ifade edilen Amerika odaklı ülkeler grubunun parçası olan Yunanistan ve Türkiye de 1952 yılında NATO’ya resmen katıldı. Truman Doktrini ile ABD, aslında, “Sovyet karşıtlığının” dış politikasının temelinde olduğunu da ilan etmişti denebilir. Bu durumu karikatürize ederek anlamlandıracak bir olaya bakacak olursak; 1952 yılında Fransa’nın Moskova Büyükelçisi Louis Joxe’un, ülkesinin NATO’yu barışçıl bir örgüt olarak gördüğünü söylemesi üzerine, Stalin’in Sovyet Dışişleri Bakanı Andrey Vışinskiy’e dönerek ironik bir şekilde “O zaman bizim de katılmamamız için bir sebep yok.” dediği rivayet edilir.

NATO’nun hızla genişlemesi ve Sovyetler Birliği’ne karşı Avrupa’da mevzi kazanması üzerine SSCB bile, kendisine karşı kurulmuş bu ittifakın “barış ittifakı” olmadığını dünyaya göstermek amacıyla, 31 Mart 1954’te ABD, İngiltere ve Fransa’ya gönderdiği bir nota ile NATO’ya üyelik başvurusunda bulundu.

İki Kutbun Birbirini Karşılıklı Olarak Yıprattığı Dönem: Soğuk Savaş

Soğuk Savaş’ın ilk yıllarında, SSCB’nin 1954’te NATO’ya üyelik başvurusu yapması şaşırtıcı bir gelişmeydi. Aslında, Sovyetler Birliği, bu girişimiyle Batı Almanya’nın NATO’ya katılmasını engellemeyi ve küresel siyasi nüfuzunu korumayı hedefliyordu. Bu talep, Fransa, Birleşik Krallık ve ABD’ye diplomatik notalarla iletilse de reddedildi. Batılı devletler, SSCB’nin NATO’ya katılma isteğini bir propaganda hamlesi olarak gördü ve Sovyetler Birliği’nin ittifakın demokratik standartlarına uymadığı öne sürüldü. NATO üyeleri, Moskova’nın teklifini SSCB’nin Avrupa’da üzerinde bir kontrol inşa etmeye yönelik bir girişim olarak değerlendirdi. Sovyetler Birliği’nin NATO’nun askeri planlamasına dahil olması bu gerekçeyle reddedildi.

Bu başvurunun reddedilmesi, Sovyetler için kayıp değildi; zira bu durum sayesinde, NATO’nun Sovyet karşıtı bir örgüt olduğu yönündeki propagandalarını güçlendirme fırsatı sundu. Özellikle Batı Almanya’nın NATO’ya katılması üzerine SSCB, 1955’te Varşova Paktı’nı kurarak doğrudan NATO’ya karşı bir askerî blok oluşturdu. Bu gelişme, oluşmakta olan iki kutuplu dünya düzenini pekiştirdi ve Soğuk Savaş’ın blokları arasındaki gerilimini artırdı ve Avrupa’daki -hatta dünya genelindeki- güç dengesi bu bölünme üzerinden şekillendi.

1991’e kadar süren bu ideolojik, siyasi ve askeri rekabet, doğrudan sıcak bir savaşa dönüşmese de, dünya çapında büyük krizlere, silahlanma yarışına ve vekâlet savaşlarına yol açtı. Soğuk Savaş, Berlin Duvarı (1961) gibi gelişmelerle somut sınırlar inşa edilen ve Kore Savaşı (1950-1953), Vietnam Savaşı (1955-1975) gibi bölgesel çatışmaların yaşandığı bir dönem oldu.

Soğuk Savaş’ın en tehlikeli anlarından biri, 1962’de ABD ve SSCB’yi nükleer savaşın eşiğine getiren Küba Füze Krizi oldu. Taraflar, yıllar içinde nükleer silahlanmayı kontrol altına almak için çeşitli antlaşmalar imzalasalar da, ideolojik mücadele devam etti. 1980’lerde Sovyetler Birliği’nin ekonomik sıkıntıları ve reform çabaları (Glasnost ve Perestroyka) komünist blokta zayıflamaya yol açtı. 1989’da Berlin Duvarı’nın yıkılması ve Doğu Avrupa’daki sosyalist rejimlerin çökmesi, Soğuk Savaş’ın sonunu hızlandırdı. 1991’de Sovyetler Birliği’nin dağılmasıyla birlikte Soğuk Savaş resmen sona erdi ve ABD, küresel siyasette baskın süper güç hâline geldi.

NATO Üyesi Ülkeler Hangileri?

NATO’nun 1949 yılındaki ilk üyeleri Belçika, Kanada, Danimarka, Fransa, İzlanda, İtalya, Lüksemburg, Hollanda, Norveç, Portekiz, Birleşik Krallık ve Amerika Birleşik Devletleri’dir.

Kuruluşundan sonra NATO’ya katılan ülkeleri ise, tarihlerine göre şu şekilde sırayabiliriz: Yunanistan ve Türkiye (1952); Batı Almanya (1955; 1990’dan itibaren Almanya olarak); İspanya (1982); Çek Cumhuriyeti, Macaristan ve Polonya (1999); Bulgaristan, Estonya, Letonya, Litvanya, Romanya, Slovakya ve Slovenya (2004); Arnavutluk ve Hırvatistan (2009); Karadağ (2017); Kuzey Makedonya (2020); Finlandiya (2023); ve İsveç (2024).

Bir not olarak hatırlatmak gerekir ki Türkiye’nin Kıbrıs Barış Harekâtı nedeniyle 1974’te NATO üyeliğinden ayrılan Yunanistan, 1980’de tekrar üye ülke olmuştur. 2014’ten beri Rusya’yla savaş hâlinde Ukrayna’nın NATO’yu üyeliği talep edilse de başta ABD olmak üzere üyelerin büüyk bir kısmı buna karşı çıkmaktadır. Bir ülkenin NATO’ya üye olabilmesi için oy birliği sağlanması gerekmektedir.

2024 itibarıyla Avrupa’daki NATO üyesi ülkeler. Harita: brichuas – Shutterstock.

NATO Hakkındaki Eleştiriler, Güncel Sorunlar ve İttifakın Geleceği

NATO’nun temel çalışma prensibi, kurucu belgesinin 5. maddesine dayanmaktadır. Bu maddeye göre, bir üyeye yapılan saldırı, tüm üyelere yapılmış sayılır ve NATO’nun toplu savunma mekanizması devreye girer. Bu anlayış, NATO’yu sadece bir askerî ittifak olmaktan çıkarıp, üyeler arasında bir dayanışma ve kolektif güvenlik zemini hâline getirmiştir.

Soğuk Savaş döneminde “Sovyet tehdidi”ne karşı Batı dünyasını birleştiren bir kale işlevi gören bu ittifak, Sovyetler Birliği’nin dağılmasıyla birlikte dönüşüm geçirmiştir. Artık NATO, çatışma önleme, barışı koruma, terörizmle mücadele ve uluslararası krizlere yanıt verme gibi geniş bir yelpazede faaliyet gösterdiğini belirtmektedir. Ancak geçtiğimiz yıllarda Kosova, Afganistan ve Libya operasyonları gibi farklı bölgelerdeki müdahaleler, NATO’nun zaman zaman eleştirilere konu olan güç kullanımı politikalarını güneme getirdi. Özellikle örgütün bazı üye devletlerin ulusal çıkarlarıyla uyumlu hareket ettiği yönündeki eleştiriler, NATO’nun şeffaflığı ve tarafsızlığı konusundaki tartışmaları körükledi.

Son yıllardaki güncel tartışmalarda ise NATO’nun Ukrayna savaşının tırmanmasındaki rolüne, küresel krizlere verdiği tutarsız tepkilere ve iç bölünmelere dikkat çekilmektedir. ABD’nin ittifak içindeki hakimiyeti, diplomasiden ziyade askerileşme ve Batılı olmayan ulusların güvenlik kaygılarını ihmal etme gibi NATO’nun kuruluşundan bu yana sürekli yöneltilen suçlamalar da güncel hoşnutsuzlukları pekiştirmektedir: NATO, jeopolitik gerilimleri kışkırtmak ve çatışmaları önlemede başarısız olmak gibi eleştirilere maruz kaldı.

NATO’ya yönelik eleştirilerin başlıca odak noktası, örgütün “Batı merkezli” bir yapıya sahip olması ve bazı durumlarda çifte standart gözettiği yönündedir. NATO, genellikle ABD ve müttefiklerinin güç kullanma politikalarını desteklediği bir platform olarak eleştirilmiştir. Aynı zamanda, üye ülkeler arasındaki gücün eşitsiz dağılımı, karar alma mekanizmalarında sorunlara yol açmaktadır. Örneğin, Türkiye’nin Suriye’deki güvenlik endişeleri ya da Avrupa ülkelerinin NATO içindeki mali sorumluluk paylaşımları gibi meseleler, ittifak içinde fikir ayrılıklarına neden olmuştur. Bunun yanı sıra, NATO’nun modern tehditler karşısındaki etkinliği, siber sınavlar ve yeni teknolojilere uyum gibi başlıklarda sıkça sorgulanmaktadır.

Son yıllarda üye ülke sayısını arttıran NATO’nun Sovyetler Birliği’nin mirasçısı Rusya Federasyonu’na neredeyse sınır komşusu hâline gelmesiyle yükselen gerginliğin sonucu olarak Ukrayna Savaşı ve ABD’nin ikinci Trump döneminde Avrupa ülkelerini kendi güvenlik şemsiyesinde daha fazla tutmak istemeyen tavrı NATO’nun geleceğini sorgulatmaktadır. Yetmiş yılı aşkın bir süredir Batı güvenliğinin temel taşı olan NATO’nun geleceği Donald Trump’ın ikinci başkanlığı döneminde ABD’nin ittifaktaki rolünü açıkça sorgulamasıyla daha belirsiz hâle geldi. Peki, Avrupa, ABD olmadan adım atıp kendini savunabilir mi? Bu sorunun cevabını önümüzdeki süreç gösterecek.

Perspektif’le Avrupa gündemini günlük takip etmek ister misiniz? Perspektif bültenine kaydolun, Avrupa'daki gelişmeler e-posta kutunuza gelsin.

Bu yazıyla ilgili yorumunuzu paylaşabilirsiniz. Bunu yaparken Yorum Kurallarımızı dikkate alın lütfen.
Yorum adedi#0

*Tüm alanları doldurunuz

Diğer Gündem Yazıları

Son Yüklenenler