Bir Cinnet Sorusu: Avrupa’da Rusya’yla Savaşa Hazır mıyız?
Avrupalı politikacıların gündeminde bir süredir AB’nin savunma kapasitesini arttırmak ve Rusya ile savaşa askerî olarak hazırlanmak var. Peki Avrupa Rusya’yla savaşa hazır mı? Toplumsal cinneti tetikleyen bu sorunun cevabını arayalım.
AB Komisyonu Başkanı Ursula von der Leyen, “gerçek bir Avrupa Savunma Birliği” oluşturmayı hedefliyor. Almanya’nın NATO ve AB nezdindeki askerî temsilcisi olan Korgeneral Wolfgang Wien, AB’nin Rusya’ya karşı NATO olmadan ayakta kalamayacağını söylüyor. İstihbarat raporları, Rusya’nın çok değil 2030 yılında AB ülkelerine saldırmak için hazır hâle geleceği tahminini yürütüyor.
Tüm bunlar ve daha fazlasının işaret ettiği ortak bir yer var: Rusya ile NATO ve AB arasında muhtemel savaş, daha önce hiç olmadığı kadar canlı bir ihtimal olarak gündemde. AB’nin lokomotifi olarak görülen Almanya’da, önümüzdeki birkaç sene içerisinde Rusya’nın ya bir AB ülkesine ya da Almanya’ya saldıracağı şeklinde iki senaryo yürürlükte.
Bu senaryoyu bir mitten çıkartıp gerçek bir tehdide dönüştüren şey ise, Rusya’nın hâlihazırda Ukrayna savaşında cepheye sürdüğünden çok daha fazla savaş tankı ürettiği iddiası. Bu tankların, AB’ye yönelik olası bir savaşta kullanılacağını tahmin eden Andrius Kubilius, Avrupa Birliği’nin ilk Savunma Komiseri ve ana görevi AB’nin savunma kapasitesini arttırmak. Kubilius, Aralık 2024’te yaptığı bir açıklamada, “AB’nin Rusya’nın herhangi bir saldırısı karşısında savunmaya hazır olmadığını söylemiş ve şöyle eklemişti: “AB’nin savunma kapasitesini arttırması yıllar sürecek.”
Eylül 2024’te göreve başlayan Kubilius’un 2025’in mart itibarıyla AB’nin savunma politikalarını netleştirme amacı taşıyan bir programı hazırlamış olması bekleniyor.
Sıkça Tartışılan Senaryo: AB’ye Kriz veya Savaş Gelirse…
Avrupa’da yaşayan insanlar olarak savaş yüksek bir ihtimal olarak gündemlerimize girerken, birçok ülke de “savaşta hayatta kalma kılavuzları”nı vatandaşlarıyla paylaşmaya başladı bile. Finlandiya’dan Almanya’ya, İsveç’ten Norveç’e kadar birçok ülkede kimi zaman tedbirli, kimi zaman da toplumsal histeriyi tetikleyebilecek açık ifadelerle insanlar, altyapıların zarar göreceği savaş gibi durumlarda elektrik ve su kesintilerine karşı hazırlanmaya davet ediliyor.
Savaş, Almanya başta olmak üzere birçok AB ülkesi için dünyanın daha “talihsiz” bölgelerinde olup biten ve Josep Borrell’in tabiriyle “balta girmemiş ormanlardan ayrı, korunaklı bir bahçe” olan Avrupa’ya sıçramayacak bir fenomen değil artık. Zira Rusya’nın Batı bloğuna karşı hibrit savaşını uzun yıllardır sürdürdüğü iddia ediliyor. Özellikle “Rus propagandası için elverişli bir zemin sunduğu”na inanılan Almanya’da Rusya’nın dezenformasyon ve siber saldırılarla zaten bir savaş yürüttüğü inancı hâkim. Hatta Eylül 2024 tarihinde yayımlanan “Putin’in Almanya’ya Saldırısı” başlıklı kitapta iddia edildiğine göre Rusya’nın sürdürdüğü bu savaş, Alman toplumundan her kademeyi etkisi altına almış durumda.
Göç tartışmaları, Kovid-19, aşırı sağcı Almanya için Alternatif Partisi (AfD), sol popülist Sahra Wagenknecht İttifakı (BSW) gibi bütün toplumsal tartışmalarda Kremlin’in Almanya’daki bilgi kaynaklarını manipüle ettiği ve Soğuk Savaş’ın ardından dezenformasyon savaşlarına hız kesmeden devam ettiği iddiası, Almanya’da zaten her taraftan kuşatılmış bir savaşın içerisinde yaşandığı algısını da güçlendiriyor. Rus tehdidinin ne denli “büyük” olduğunun farkına varamadığımızı, tehlikenin büyüklüğü karşısında savunmasızlığımızı detaylıca tasvir eden bu tarz iddiaların yanlışlanabilirliğinin imkânsızlığı bir yana, bu iddiaların toplumu daha fazla silahlanma ve “kendini her türlü agresif metotla da olsa savunma” gibi bir yolu benimsemeye yönlendirdiği açık.
Almanya Operasyon Planı ve Halkın Artan Endişeleri
Bütün bunlara paralel olarak Almanya’da Eylül 2024 tarihinde yayınlanan “Almanya Operasyon Planı” (Alm. “Operationsplan Deutschland”) isimli broşürü hatırlamakta fayda var. Broşürün girişinde Rusya’nın 2022 yılında Ukrayna’ya uluslararası hukuku ihlal ederek başlattığı savaşın, Avrupa’daki “barış düzeni”ni temelinden sarstığı ve Almanya’yı da savunma ve ittifak kurma kabiliyeti konusunda yeniden hizalanmaya zorladığı ifade ediliyor. Broşürde ayrıca NATO müttefiklerinin ortak savunma zeminine ve “özgürlük ve barışın korunması için güvenilir bir caydırıcılığa” sahip olması gerektiği de ifade ediliyor. Aslen gizli bir belge olduğu ifade edilen “Operasyon Planı” hakkında genel bilgileri bu kısa broşürde okuyoruz. Bir kriz veya savaş durumunda hangi aktörün ne yapacağının, devlet ve sivil aktörlere hangi görevler düştüğünün bu belgede çoktan belirlenmiş olduğunu dikkate alırsak, kısa bir rahatlama yaşayabiliriz.
Mart 2023 tarihinden itibaren üzerinde çalışılan gizli bir “Operasyon Planı”nın varlığı kamuoyuyla paylaşıldıktan sonra, zaten giderek kötüye giden bir ekonomi ve memnuniyetsizlik beslenen bir federal hükûmete sahip olan Alman toplumunun kafası daha da karıştı. İçeriğinin bilinmediği bir “plan”ın varlığının kamuoyuyla paylaşılması ve planda özellikle savaş karşısında “sivil-devlet iş birliği” gibi vurguların olması, bazı kesimlerde güvenlik önlemlerinin artırılmasının sivil özgürlükler üzerinde olumsuz etki doğuracağına dair tereddüdü de artırdı.
Almanya’nın ve Alman halkının tehditlere karşı daha savunmacı ve dayanıklı olmak zorunda olduğunu belirten bu broşürün ardından aslında ülkenin ne kadar savunmasız ve dayanıksız olduğuna dair arka arkaya siyasi açıklamalar yapılınca, Alman toplumunda kapıdaki savaş ve her an başlayabilecek bombardımanlara dair endişeler de arttı. NDR’in düzenlediği temsilî olmayan bir anketin sonuçlarına göre Almanya’nın kuzeyindeki katılımcıların yüzde 90’ı Alman Ordusu’nun askerî bir saldırıda kendisini savunamayacağını düşünüyor. Buna karşın yüzde 66’sı ise artan tehdit nedeniyle Almanya’da zorunlu askerliğin geri gelmesi gerektiğini düşünüyor.
“Savunma Yetmez, Afet Yönetimine Hazırlanmalıyız”
Tüm bunların neticesinde, artan siber tehditler ve Rusya’nın yürüttüğü iddia edilen hibrit savaş nedeniyle Almanya’da vatandaşların tedbir almasına dair çağrılar ayyuka çıktı. Federal Sivil Koruma ve Afet Yardımı Dairesi (BBK) Başkan Yardımcısı Rene Funk, Alman basınına yaptığı açıklamada, Almanya’daki her hanenin en az üç günlük acil durum malzemesi ve erzak bulundurması gerektiğini vurguladı.
Funk’un çağrısı, savaş tehdidiyle sarsılan Alman toplumunu endişelendirmek için oldukça yeterliydi: “Bütün vatandaşlara çağrıda bulunuyorum: Acil durumlara hazırlıklı olun. Bu uzun süreli elektrik kesintileri de olabilir. Acil durumlar gerçekleşmeyebilir, ancak her an mümkün de olabilir. Her Alman hanesi, üç gün boyunca kendi ihtiyaçlarını karşılayabilecek şekilde hazırlıklı olmalı. Birçok insan, bu durumda nelerin çalışmayacağını düşünmüyor: Işık, ocak, kısmi su temini, internet, bankamatikler.”
Almanya’nın uzun süre barışın getirilerinden yararlandığını, bu yüzden dışarıdan gelen tehditlere hazırlıklı olma düşüncesinin Almanlara uzak olduğunu söyleyen Funk, sözlerine şöyle devam ediyordu: “Şu anda bile her gün birçok hibrit saldırıya maruz kalıyoruz. Sadece askerî olarak savunma kapasitesine sahip olmamız yetmez, aynı zamanda sivil savunma ve afet yönetimi konusunda da hazırlıklı olmalıyız.”
İsveç’in Savaş Hazırlıkları
Rusya’nın olası bir saldırısı ve patlak verecek savaşla ilgili tamtamların çalındığı tek ülke Almanya değil. AB’deki birçok ülke de olası bir savaş karşısında teyakkuza geçmiş durumda. 2023 yılında Rusya’nın saldırılarına maruz kalma riskiyle ilgili bir raporun yayımlandığı İsveç, Ukrayna’daki savaş sonrası NATO üyeliği için başvuruda bulunmuş ve Moskova’dan bu konudaki yeni tehditleri de göğüslemek zorunda kalmıştı.
Bu reel tehdit karşısında Kasım 2024 tarihinde İsveç’te vatandaşlara yönelik yeni bir kriz hazırlık kılavuzu dağıtıldı. 2018 yılında yayımlanan “Om krisen eller kriget kommer” (Kriz veya Savaş Gelirse) adlı kılavuz, 2024 yılında güncellenerek yeniden basıldı.
İsveç Sivil Acil Durum Dairesi (MSB) tarafından hazırlanarak tüm hanelere posta yoluyla gönderilen bu kılavuzda, vatandaşların savaş, doğal afetler ve diğer kriz durumlarına karşı hazırlıklı olmalarını sağlamak amacıyla kapsamlı bilgiler sunuluyordu. Yeni baskıda önceki versiyonun iki katı sayfa içerik sunulurken, kılavuz özellikle Rusya’nın Ukrayna’yı işgali sonrası artan güvenlik tehditlerine karşı ek bilgiler içeriyordu. Kılavuzda su, yiyecek, ilaç ve diğer temel ihtiyaçların stoklanması isteniyor, farklı alarm sinyallerinde halkın nasıl davranması gerektiği anlatılıyor, sığınakların nerede bulunduğu ve nasıl kullanılacağı anlatılıyordu.
Ayrıca, kılavuzun ön sayfalarında “İsveç başka bir ülkenin saldırısına uğrarsa, asla boyun eğmeyeceğiz” şeklinde bir direniş mesajı da yer alıyordu. İsveç’in “savaş tehdidi” karşısındaki bu pozisyonunu, Kasım 2024 tarihinde Baltık denizindeki telekomünikasyon kablolarının kesilmesiyle ülkenin Rusya tarafından sabotaja uğradığını duyurmasıyla birlikte okumakta fayda var.
AB’nin Askerî Açıdan Gücü ve Güçsüzlüğü
Almanya’da çöken üç partili koalisyon hükûmetinin Ekonomi Bakanı Robert Habeck (Yeşiller), Donald Trump’ın ABD Başkanı seçilmesinin ardından Trump’a yazdığı tebrik mektubunda, “özellikle güvenlik politikaları açısından daha fazla sorumluluğun Avrupa’nın omuzlarına bineceğini” söylemişti. AB’nin askerî açıdan güçlü bir hareket kabiliyeti edinmesi Avrupalı birçok siyasetçi için vazgeçilmez bir strateji. “Egemen bir Avrupa” konsepti, neredeyse bütün siyasetçiler için AB’nin dış tehditlere, özellikle de Rusya’ya karşı güvenliğini “daha bağımsız bir şekilde” sağlayabilmesiyle eş anlamlı. Bu, uzun vadede bir “Avrupa ordusu” oluşturmak gibi bir hedefe kadar uzanıyor. Peki bu hedefleri gerçekleştirebilmek ne kadar gerçekçi?
Rusya’nın Ukrayna’ya saldırısı, Almanya’nın şu sıralardaki de facto devrik şansölyesi Olaf Scholz’un deyimiyle bir dönüm noktasıydı. Scholz, dünyanın bir daha eskisi gibi olmayacağına inandığı için olsa gerek, Almanya’da 2022 yılında savunmaya ayrılan bütçe, İkinci Dünya Savaşı’ndan bu yana görülen en büyük seviyeyle 100 milyar avro tutarındaydı. Fakat köhnemiş olduğu düşünülen Alman Ordusu’nun yenilenmesi için ayrılan bu astronomik özel fonun yalnızca 30 milyarı kullanıldı.
Disiplini ve dakikliğiyle bilinen Alman kültürünün, aşırı ihtiyata kayarak oldukça yavaş bir seyir takip etmesiyle Almanya’nın savunma alanındaki iyileşmesi de ancak hantal bir bürokrasinin ellerinde kaderine terk edilmiş durumda. Savunma sanayine ve askerî politikalara daha fazla bütçe ayrılacağı ve bu yapılırken diğer alanlarda milyarlarca avroluk tasarruflara gidilmesi gerekeceği kesin. Fakat koalisyonun çökmesi ve erken seçim gündemiyle birlikte, ülkenin savunma alanında etkin stratejiler geliştirebilecek siyasi uzlaşıyı yakalayabileceğine olan inanç da azalıyor. AB’nin bir diğer lokomotifi olan Fransa ise, yeni başbakanı ile uzatmalı siyasi krizin içerisinde debeleniyor. Trump’ın daha büyük bir iştahla NATO’nun müttefiklerinden Rusya karşısında savunma konusunda daha kararlı adımlar ve daha fazla bütçe beklediği bir ortamda Berlin ve Paris, tabiri caizse kendi kum havuzlarında oynuyorlar ve açıkçası dertleri de başlarından aşkın.
Bir yönüyle reel bir tehdide karşı cinnet, bir yönüyle de bu tehdide karşı harekete geçemeyen bir ataletin içerisinde, yeni çağın getirdiği yeni savaşlara doğru sürükleniyoruz. Tüm bunlar içerisinde “barış” limandan kalkıp giderek uzaklaşan ve ufukta küçülen bir gemiye benziyor.
Avrupanin devleri sayılabilecek devletlerinin, Rusya veya benzeri güçlü devletleri karşısında ne kadar başarılı bir savunmaya geçeceği konusunda çok toparlayıcı ve çarpıcı bilgilerle dolu bir araştırma dosyasi sunmuşsunuz. Tesekkur ederim. Bir solukta okudum derken paragraflari tekrar ederek bir daha okudum. Kıymetli emeginize sağlık. Ayrıca şu an Türkiye 'nin sahip olduğu pozisyon ve bu çağın dinamiklerinden geri kalmadan hizla kendi savunma sanayiini gelistirme yolunda onemli adimlar atması bugüne ve geleceğe dair umutlarimizi diri tutuyor. Tekrar tesekkurlerimi iletiyor, saugi ve muhabbetlerimi gönderiyorum.. Allaha emanet olun kardeşim.