Radikal Soldan Muhafazakârlığa İnat Siyaseti: Sahra Wagenknecht Kimdir?
Almanya’da 30 yıldan fazla bir süredir siyasette yer alan ve kendi adını taşıyan partisiyle spot ışıkları altında olan Sahra Wagenknecht kimdir? Erken seçimlerde başbakanlığa aday olan Wagenknecht’in radikal solcu bir geçmişten muhafazakâr çizgiye uzanan kariyerini birlikte inceleyelim.

Sahra Wagenknecht, 2010 yılında eski parti arkadaşlarının deyimiyle bir “hayalet”. Etrafına görünmez duvarlar ören, çoğu zaman sert ve her zaman uzlaşmasız birisi olarak tanınan siyasetçi, yeni kurduğu Sahra Wagenknecht İttifakı (BSW) ile Thüringen eyalet seçimlerinde oyların yüzde 15,8’ini alarak üçüncü parti oldu. Saksonya’daki eyalet seçimlerinde ise yüzde 11,8’lik oy oranıyla ciddi bir başarı elde etti. 2024’teki Avrupa Parlamentosu Seçimlerinde yüzde 6,2’lik bir oy oranı kazanan BSW, isminden de anlaşılacağı üzere bir “kişi partisi”.
Peki siyasete atıldığı dönemde kimi zaman “yeni Stalinci”, kimi zaman ise “ultra komünist” olarak isimlendirilen, bir dönem Bild Gazetesi’nin “Almanya’nın en tehlikeli politikacısı” olarak nitelendirdiği, değişmeyen saç modeli ve sabit bakışlarıyla bu çağın Rosa Luxemburg’u olarak da anılan Sahra Wagenknecht aslında kim?
Geçmişte Sol Partinin de solunda duran, kapitalizme açtığı savaşla bilinen, sermaye iktidarını yıkmak ve bankaları kamulaştırmayı hedefleyen Sahra Wagenknecht, bugünün Almanya’sı için nasıl bir önem taşıyor? Birlikte inceleyelim.
Çekik Gözlü ve Esmer Bir Çocuk Olarak Almanya’da Büyüyen Sahra Wagenknecht
Birçok insanın “Sarah” olarak yazdığı, fakat aslında ismi “Sahra” olan Wagenknecht, 1969 yılında Almanya’nın doğusundaki Jena şehrinde doğdu. Doğu Almanya’da yaşayan Alman annesi ile Batı Almanya’da üniversite okuyan İranlı babasının hikâyesi, bir yönüyle Almanya’nın o dönem içinde bulunduğu durumu da özetler nitelikteydi: Wagenknecht’in babası ile annesinin ilişkisi Berlin Duvarı’nın iki yanında sürüyordu. Kendi deyimiyle “gerçek bir aile hayatı” hiçbir zaman yaşamamışlardı çünkü babasının gece saat 12 olmadan Batı Berlin’e geri dönmesi gerekiyordu.
Sahra üç yaşındayken, yani 1972 yılında İran Şahı Rıza Pehlevi’ye karşı çıkan muhaliflerden biri olan babası İran’a gitti. Bu sırada annesiyle babası mektuplaşmaya devam etse de babasıyla iletişim birden kesildi ve babasının izi kayboldu. İran’da molla rejimi tarafından öldürüldüğünü düşündükleri babası, Sahra’nın erken çocukluk dönemine damga vurdu. Öyle ki Wagenknecht daha sonra siyasi kariyerine “babasının geleneğini devam ettirmek” gibi bir anlam yükleyecek ve apolitik bir insan olsaydı babasına layık olmayacağına inanacaktı.
Babası kaybolduktan sonra Sahra Wagenknecht, Doğu Almanya’daki Göschwitz isimli ufak bir ilçede anneannesi ve dedesiyle yaşamaya başladı. Annesi o sırada Berlin’de üniversite eğitimi görüyordu ve yalnızca hafta sonları eve geliyordu. Babasıyla iletişimi bir anda kopan küçük Sahra’yı oyalamak için büyükannesi, babasının bir gün Almanya’ya döneceği yalanını söylemişti. Wagenknecht bu dönemi “inanılmaz bir kayıp” olarak nitelendiriyordu. Babasına mektuplar yazıp Farsça öğrendi. Fakat babası hiçbir zaman geri dönmedi.
Çocukluğunda koyu ten rengi ve çekik gözleri nedeniyle yaşadığı köyde çocukların kendisiyle alay ettiğini şöyle anlatacaktı: “Bu, çocukluğumdan kalma bir kâbus gibi. Buna belli bir tiksintiyle tepki verdim. Babama ulaşamıyordum, durumu belirsizdi. Bir çocuk İran’ın nerede olduğunu ne bilsin?”
Kendi deyimiyle bir “çirkin ördek yavrusu” olarak geçirdiği çocukluğundaki yalnızlık ve dışlanmışlık Sahra Wagenknecht’in siyasi kariyerinde de baskın oldu. Hiç kimse orada durmasa da kendince doğru olduğuna inandığı yerde diretmeyi çocukluğundaki bu dışlama tecrübesinden hareketle edindi.
Yaşadığı ayrımcılıktan kitaplara daldı. Kendi deyimiyle Goethe, Kant, Hegel, Marx, Decartes, Schelling, Fichte gibi yazarları okumaya başladı. Üniversitede felsefe ve edebiyat eğitimi aldı ve Marx ile Hegel hakkındaki bir lisans teziyle okulu bitirdi. Daha sonra 2012 yılında “Gelişmiş Ülkelerde Tasarruf Kararları ve Temel İhtiyaçlar” başlıklı teziyle ekonomi doktoru oldu.
Doğu Almanya’da Ortaya Çıkan Bir Ayrık Otu
Wagenknecht’in hayatı, bir yönüyle Doğu ile Batı Almanya arasındaki ayrım tarafından şekillendi. 1989’da siyasete girdiğinde, Berlin Duvarı hâlâ ayaktaydı ve Doğu Almanya’da insanlar rejim karşıtı protestolar nedeniyle sokaklara dökülmüştü. İnsanlar Doğu Almanya’da iktidarda olan Almanya Sosyalist Birlik Partisinden (SED) kaçarken, Sahra Wagenknecht tam da bu yılda SED bünyesinde siyasete başladı.
Bu yönüyle yıkılmakta olan bir sistemin savunuculuğunu üstlendi. Herkes Batı Almanya’ya kaçarken o Doğu Almanya’da kaldı. Sahra Wagenknecht’i en iyi anlatan görsellerden bir tanesi belki de budur: Kitleler bir tarafa doğru akarken, o siyasi kariyeri boyunca akıntının tam tersi istikamete doğru ilerlemiştir; çoğu zaman bu ilerleme garip ve tehlikeli olsa da!
Wagenknecht o dönem yıkılmakta olan Doğu Almanya’nın, yani tam adıyla Almanya Demokratik Cumhuriyeti’nin (DDR) reforme edilmesini ve demokratikleşmesini savunuyordu. “Batı”yı ise her türlü kötülüğün, savaşların, sömürünün ve kapitalizmin menşei olarak görüyordu. Kendi deyimiyle “Paradan paranın üretilmediği, her şeyin para etrafında dönmediği bir toplum” düşlüyordu. Doğu Almanya’daki barışçıl devrim, ona göre bir “karşı devrim” idi.
Berlin Duvarı yıkılıp SED, Demokratik Sosyalizm Partisi (PDS) ismini aldığında 1991 ile 1995 yılları arasında Wagenknecht PDS’in yönetimine girdi. Partiyi kuranlardan biri, daha sonra ters düşeceği Gregor Gysi idi.
Berlin Duvarı’nı savunan ve Stalinci düşünceleri olan Wagenknecht, PDS’den demokratik sosyalist bir parti yapmaya çalışan yoldaşlarının da tepkisini çekti. Gregor Gysi partiyi Stalinci düşüncelerden ayıklamaya çalışırken Wagenknecht bunun tam tersi bir çizgi takip ediyor ve PDS’in içinde “Komünist Platform” olarak, SED geleneğine bağlı kalmaya çalışıyordu.
DDR’i savunuyordu, çünkü kendisini sosyalist olarak gören birisinin DDR’i savunması gerektiğini düşünüyordu. Batı Almanya’yı tanımayan, Doğu Almanyalı genç bir siyasetçi olarak, “Duvarın olduğu DDR, şu anki toplumsal şartlarımızdan daha iyidir.” diyordu.
Sosyalist Bir İkon Olarak Sahra Wagenknecht
Wagenknecht’in, dönüşen Alman toplumunda kabul görmeyen düşünceler benimsemesi onu çabucak bir ikon hâline getirdi. Kimileri onu Rosa Luxemburg’a benzetiyordu. Tek farkı, Rosa Luxemburg gibi aksayarak yürümemesiydi. Aradan geçen 30 yıla rağmen hep aynı saç modelini kullanması, komünizmin öldüğünün düşünüldüğü, kapitalizmin zafer bayraklarını her yere diktiği bir dönemde genç, güzel, hazır cevap ve dimdik duran bir profili olması insanların ilgisini çekiyordu. Herkes Batı’ya, tüketime, teknolojik gelişime, kalkınmaya doğru koşarken o insanları DDR’in temsil ettiğine inanılan “geri kalmışlığa” davet ediyor gibi görünüyordu.
Bu dönem Almanya’da sosyalizme gönül vermiş insanların ise sancıları büyüktü. Yalnızca Doğu Almanya’da karşılık bulmuş eski ve başarısız bir ideoloji olarak görünen bu fikri, Berlin Duvarı’nın yıkılışının ardından birleşik Almanya’nın tamamında temsil edilebilir bir hâle getirmeye çalışıyorlardı. Bu esnada bir kesim, sisteme adapte olmayı ve siyasi merkeze doğru yaklaşmayı savunurken, diğer bir kesim ise uzlaşmasız bir şekilde sosyalizmin değerlerine bağlı kalmayı savunuyordu. Yani sıkça kullanılan tabirle, sol fraksiyonlara ayrılmıştı.
Sahra Wagenknecht 1995 yılında PDS içinde Gregor Gysi ile ters düştü ve parti yönetiminden beş seneliğine ayrıldı. 5 Mayıs 1997’de, Karl Marx’ın doğum gününde daha sonra bir “İmparatorluk Vatandaşı” olan ve Almanya’nın “sürgündeki şansölyesi” olduğunu iddia ederek Rusya’da sözde müzakereler yapmak üzere seyahat eden Ralph Niemeyer ile evlendi. 2003’e kadar evli kaldılar.
Wagenknecht 1998 yılında PDS’ten Dortmund bölgesinde doğrudan aday olarak seçilerek Federal Meclise girdi. Bu yıl PDS’in ilk defa Federal Mecliste bir fraksiyon statüsü elde ettiği yıldı. Parti oyların yüzde 5,1’ini alarak beşinci parti olmuştu. Wagenknecht Federal Meclise girmişti ama partinin programı hâlâ Doğu Almanya odaklıydı. Federal siyaset parti için oldukça yeniydi ve uzlaşı gerektiriyordu. Fakat Sahra Wagenknecht’in lügatinde uzlaşı “sistemin güç odaklarına entegre olmak” demekti.
Sol Partinin Kuruluşu ve Wagenknecht
Wagenknecht 2000 yılında PDS’in parti yönetimine geri döndü. 2002 yılında PDS Federal Meclis Seçimlerinde büyük bir hezimet yaşadı ve 1998’deki seçimlerde barajı aşan parti, 2002 yılında yüzde 4’lük oy oranıyla barajın altında kaldı ve Federal Meclise temsilci gönderemedi. Parti Almanya’nın tamamını temsil etmek konusunda zorluk yaşıyordu.
PDS, 2005 yılında “Sol Parti.PDS” ismini aldı. Bu isimle parti Federal Meclis Seçimlerinde 2005 yılında yüzde 8,7 oranını yakaladı. 2007 yılında ise Sosyal Demokrat Partiden (SPD) ayrılan kişilerin kurduğu Emek ve Sosyal Adalet Seçim Alternatifi (WASG) isimli siyasi oluşum ile PDS birleşti. Böylece bugün de Almanya’da hâlâ faaliyet gösteren Sol Parti (Die Linke) nihayet kurulmuş oldu. Sol Parti, Almanya’daki sol geleneğin tamamını bir çatı altında toplamayı ve bir karşı program oluşturmayı hedefliyordu.
Wagenknecht Almanya’nın hâlihazırdaki sol partisi olan, SPD’nin daha da solunda yer alan Sol Partiye geçti. PDS içinde olduğu gibi Sol Parti içinde de kutuplaştırıcı bir rol üstlendi ve parti çizgisiyle çoğu zaman ters düştü. O dönem Wagenknecht Alman kamuoyunda “Sol Parti’nin yüzü” olarak görülse de partisi içinde müzakere edilmeyen birçok konuyu şahsi olarak kamuoyuna taşıdı ve bu nedenle eleştirildi.
O dönem “sosyalist olmamakla” ve aşağılayıcı bir şekilde “sosyal demokrat” olmakla itham ettiği Oskar Lafontaine ile 2014 yılında evlenecekti. Sahra’yı yakından tanıyanlar, Lafontaine ile evlendikten sonra Wagenknecht’in değiştiğini, komünist doktrinden uzaklaştığını, Stalinci tutumlarını törpülediğini ve merkez partilerle koalisyon ihtimaline yaklaştığını söyleyecekti.
Göçmenlere Yönelik Popülist Söylemleriyle Sahra Wagenknecht
2004 ile 2009 yılları arasında Avrupa Parlamentosunda milletvekilliği yapan Sahra Wagenknecht’in sesi, 2008 yılındaki küresel finans krizi esnasında kapitalizm eleştirisiyle daha çok duyulur oldu. 2009 yolunda Almanya tarihinde ilk defa sosyal demokrat SPD’nin solunda bir parti olan Sol Parti, yüzde 11,9 oranında oy aldığında Wagenknecht Federal Meclise milletvekili olarak girdi. 2010 ile 2014 yılında Sol Parti Başkan Yardımcısı ve 2011 itibarıyla Federal Meclis Sol Parti Fraksiyonu Başkan Yardımcı olarak görev yaptı.
Wagenknecht’i bir sosyalistten bir popüliste dönüştüren en büyük dönüm noktası ise 2015 yılında Merkel’in “Bunu başarabiliriz” sözü ile özdeşleşen mülteci krizi oldu. O dönem Suriye’deki iç savaştan kaçan binlerce mülteci, Balkanlar rotası ve Akdeniz üzerinden Avrupa’ya geldiğinde Alman bürokrasisi ve siyaseti büyük bir meydan okumayla karşılaşmıştı. Merkel’in “açık sınır politikası” olarak isimlendirilen ve Almanya’da aşırı sağcıların protestolarıyla iyice gerilen dönemde Wagenknecht Sol Parti’nin fraksiyon başkanlığını yapıyordu.
Aşırı sağcı PEGIDA hareketine neredeyse anlayışla yaklaşan ve “başka din ve kültürden insanların sayısı fazla olduğunda entegrasyonun da zorlaşacağını” iddia eden Wagenknecht’in bu tutumu, Sol Parti içinde öfkeyle karşılandı. Wagenknecht, Merkel’in savaş mültecilerine yönelik görece açık politikasının “Almanya’yı değiştirdiğini ve ekonomik, sosyal ve kültürel olarak böldüğünü” söyledi. Bu ifadeler, aşırı sağcıların kullandığı ifadelerden farksızdı ve güçsüzlerle geleneksel olarak dayanışma gösteren sol kanat ile çelişki oluşturuyordu.
Mültecilere yönelik “Misafirlik hakkını kötüye kullanan, misafirlik hakkını kaybeder.” gibi açıklamalarda bulunan, mülteciler için bir “üst sınır” talep eden Wagenknecht, 2016 yılında Sol Parti Genel Kurulu’nda pastalı saldırıya uğradı. Wagenknecht suratı kahverengi kremaya bulanmış bir şekilde parti yoldaşları tarafından salondan çıkartılırken, salonda “İnsan Düşmanları İçin Pasta” başlıklı bir bildiri uçuşuyordu. Bundan kısa bir süre önce aşırı sağcı AfD’nin önde gelen politikacılarından Beatrix von Storch’a da bir pastalı saldırı olmuştu. Wagenknecht’e yönelik pasta saldırısı, onun aşırı sağla benzeşmesine bir atıf anlamı taşıyordu.
Sol Parti ile Bozuşan Sahra Wagenknecht’in Solo Performansları
Wagenknecht bu dönemden itibaren, AfD’ye oy veren seçmenin hayal kırıklığına empati göstermeye başladı. Mültecileri hedef tahtasına koyduğu ve AfD parolalarıyla siyaset yaptığı gerekçesiyle parti içinde eleştirilmeye devam etti.
2017 yılında Sol Parti Federal Meclis Seçimlerinde yüzde 9,2 oy oranını aldı. Buna karşın AfD ise yüzde 12,6’lık bir oy oranı alarak üçüncü parti olmuştu. Sol Parti doğu eyaletlerinde yarım milyon seçmeni AfD’ye kaybetmişti. Wagenknecht’e göre bunun nedeni, Sol Partinin göç politikasındaki “toleranslı” tutumuydu.
Bu krizler karşısında Wagenknecht’in kendi partisi içindeki uzlaşmasız tutumu medya tarafından sevilirken, yoldaşları tarafından büyük bir antipatiyle karşılanıyordu. 2018 yılında Sol Parti’nin genel kurulunda “Sınırları (mültecilere) açmak, Afrika’daki insanların açlığına yardımcı olmaz” dediğinde salondaki Sol Parti üyeleri tarafından yuhalandı. Bu yuhalamalar üzerine “dayanışmacı bir tartışma” dilediğini söyledi ve kendisine ya da parti içinden herhangi birisine sırf göç konusundaki tutumu nedeniyle ırkçılık yakıştırması yapılmasının dayanışmacı olmadığını söyledi.
2018 yılında tamamen kendi solo performansı olan “Ayağa Kalk” (Aufstehen) isimli ittifakı kurdu. Sahra Wagenknecht’in Sol Parti içinde doğurduğu huzursuzluk nedeniyle “yeni bir parti” kuracağı söylentisi bu dönem daha da çoğaldı. Nitekim 2023 yılının sonunda Sahra Wagenknecht yeni bir parti kurana kadar da bu “ayrılma” söylentisi devam etti. Wagenknecht’in Sol Partiden ayrılma sürecini, Almanya’nın “en uzun süren parti ayrılığı” olarak nitelendirmek mümkündür.
Bir sosyal hareket olma iddiasıyla ortaya çıkan “Ayağa Kalk”, Fransa’daki “Boyun Eğmeyen Fransa” hareketini model alan bir sol yapılanmaydı. Hâlihazırda SPD, onun solunda Sol Parti ve Yeşillerin olduğu bir siyasi düzlemde Wagenknecht, sol oyları böldüğü gerekçesiyle eleştirilmeye bu dönem başladı.
Ayağa Kalk hareketinin internet sitesine o dönem 100.000 kişi kayıt oldu. AfD seçmenini kazanmayı hedefleyen bu hareketin bir siyasi partiye dönüşeceği tahmin edilirken, birkaç protesto gösterisinin ardından bu hareket dağıldı. Wagenknecht, sağlık nedenlerinden dolayı bütünüyle geri çekilmişti. Bir “burn-out” yaşayan Wagenknecht, Federal Meclisteki Sol Parti fraksiyon başkanlığını da bıraktı.
Kovid-19 Salgını Döneminde Wagenknecht
Pandemi döneminde Sahra Wagenknecht’in siyasi pozisyonu kısmen aşırı bir konuma doğru kaydı. Federal hükûmeti Kovid-19 virisüne karşı aldığı tedbirleri nedeniyle eleştirdi. Aşırı sağcıların desteklediği korona protestolarını “Nazi” olarak etiketlememek gerektiğini öne sürdü. “Wagenknecht’in Haftalık Bülteni, Daha İyi Zamanlar” isimli içeriklerini yayınladığı bir YouTube kanalı kurdu ve düzenli içerikler üretmeye başladı.
2021 yılında Sol Parti Federal Seçimlerde aldığı yüzde 4,9’luk oy oranıyla barajı geçemedi ama doğrudan seçilen 3 milletvekili sayesinde Meclis’e girebildi. Sahra Wagenknecht o vekillerden biriydi.
Bu yıl “Kendini Haklı Çıkaranlar” (“Selbstgerechten”) isimli bir kitap çıkarttı ve bu kitapta “ahlakçı liberalizmin, otoriterliğe boyun eğdiğini”, insanların artık Almanya’da eskisi gibi hoşlarına gitmeyen şeyleri söyleyemediklerini ifade ediyordu. Kitabın ana odak noktası ise sola yönelik ağır eleştirilerdi. Wagenknecht Almanya’da aşırı sağın başarısını, sol siyasetin halktan kopup elitist bir dil kullanmasına bağlıyordu. Açık sınır politikalarını eleştiriyor, solun “sermaye karşıtı” bir duruş sergileyerek halk desteği kazanması gerektiğini iddia ediyordu. Bu kitap yayınladığında Sol Parti içinde Wagenknecht’in partiden atılması gerektiğine dair sesler yeniden yükseldi.
Bu dönem federal hükûmette olan trafik ışığı koalisyonuna karşı Wagenknecht radikal bir muhalefet geliştirdi. Şubat 2022 yılında Rusya Ukrayna’ya saldırmaya başladığında da Wagenknecht Rusya’dan ziyade “Batı”yı eleştirdi. Savaşta NATO karşıtı bir tutum benimsedi. 2022 yılının eylül ayında Federal Mecliste yaptığı bir konuşmada “Avrupa’daki en aptal hükümete sahibiz” dedi ve Almanya’nın en büyük enerji tedarikçisi olan Rusya’ya karşı ekonomik yaptırımlar uygulamasına karşı çıktı.
2023 yılının şubat ayında ise yine bir solo performans olarak, Sol Parti’nin yönetiminden habersiz ve onların dahli olmadan Berlin’de bir Barış Mitingi düzenledi. Bu mitingte Ukrayna’daki savaşın müzakere yoluyla çözülmesini, Batı’nın Ukrayna’ya silah göndermeyi durdurmasını savundu. 13.000 kişinin katıldığı ve Wagenknecht’in İslam düşmanı olarak nitelendirilebilecek Alice Schwarzer ile birlikte düzenlediği bu mitingte solcular, Amerikan karşıtları ve hatta aşırı sağcılar bile vardı. Rus bayraklarının yanında Alman bayrakları sallanıyordu.
Wagenknecht siyasi pusulasını o kadar kaybetti ki, AfD’nin içerisinde bile aşırı sağcı kanata ait olarak görülen Björn Höcke, yaptığı bir konuşmada Sahra Wagenknecht’e kürsüden şöyle seslendi: “Gelin bizde siyaset yapın! Sol Parti’de hayalini kurduğunuz politikayı bizde yapabilirsiniz. Birlikte Almanya’yı bir barış partisine dönüştürebiliriz.” Bu “davet” üzerine Wagenknecht Höcke’yi aşırıcı olarak gördüğünü söyledi ve ekledi: “Yanlış bir taraftan alkış aldığım için özür dilemeyeceğim.”
Aşırı sağcıların, toplumun ön yargılarını kullanıp, kendisine takipçi bulduğu bir ortamda bu protesto gösterisi, Sol Parti ile Wagenknecht arasındaki hassas köprüleri bütünüyle yıktı.
Bir Kişi Partisi Olan BSW’nin Kuruluşu
Daha önce kendisine bir parti kurup kurmayacağı sorulduğunda, “Bilmiyorum, bu o kadar da kolay değil.” cevabını veren Wagenknecht, 2023 yılının sonunda nihayet kendi partisini kurdu. Bu karar ilan edilene kadar Wagenknecht’in Sol Parti ile bağlarını koparmış olduğu belliydi. Sol Parti Eş Başkanı Janine Wissler, eğer Sol Partiye rakip bir parti kurulursa, bu partinin kuruluşuna yardım eden hâlihazırda Federal Meclisteki Sol Parti vekillerinin milletvekilliklerinden de istifa etmelerini istemişti.
“Sahra Wagenknecht İttifakı” (BSW) adını taşıyan parti, Wagenknecht’in hiçbir yerde siyaseten barınamayışı neticesinde kendi köyünü kurmasını andıran bir olaydı. Kendi tabiriyle bir “temsil boşluğu” olduğunu söyleyen Wagenknecht uzlaşmacı birisi değildi. Olaf Scholz (SPD) gibi farklı ideolojilerden üç partiyle koalisyon yapabilecek bir pragmatizme de sahip değildi. Albrecht von Lucke’ye göre bu Wagenknecht’in “maksimum tavizsizliğinin” bir ifadesiydi ve Wagenknecht’in öne geçtiği, diğer her şeyin ise “ona” eklemlendiği bir ortam yaratıyordu.
Wagenknecht Sol Partide siyasi vatanını kaybettiğini ve kendisini “sol muhafazakâr” olarak isimlendirdiğini söyleyip BSW’yi kurduğunda, Wagenknecht’in ardından Sol Parti üye kazanmaya başladı. Wagenknecht’in Sol Partiyi terk etmesi, özellikle Rusya’ya dair açıklamaları nedeniyle parti içinde yerini sorgulayan insanlara derin bir nefes aldırmıştı.
Wagenknecht’in kurduğu BSW, hem sağ hem de sol ideolojilerin bir meleziydi. Bir yandan göçe ve “aşırı” çeşitliliğe karşı çıkıyor, diğer yanda ise kapitalizm eleştirisi yapıyordu. 2024 yılında Federal Meclisteki basın toplantısında, “sağ-sol” gibi ifadelerin etiket olduğunu ve bunları BSW için kullanmadığını söyledi. Böylece kendisini “sol” olarak isimlendirmeyen ya da solun Almanya için bir siyasi gelecek sunma iddiasını ikna edici bulmayan insanlar için BSW bir alternatif oluşturuyordu.
Wagenknecht BSW’yi kurduğunda şöyle diyecekti: “Bu partiyi Berlin’deki [federal] yönetimin ülkemizi ayıran, geleceğimizi heba eden ve demokrasimizi tehlikeye atan yanlış politikası, beceriksizliği ve kibri aşılabilsin diye kurduk.” Wagenknecht’e göre “plansız, ileriyi göremeyen ve yeteneksiz” olan “Trafik Işığı Koalisyonu”, Almanya tarihindeki “en kötü hükûmetti.”
BSW ve Aşırı Sağcı AfD Arasında Kapanan Makas
Wagenknecht BSW ile birlikte, “protesto seçmeni” olarak isimlendirilen ve aşırı sağcı AfD’ye kayan seçmeni yakalamak istiyordu. AfD’nin seçmenini azaltması gereken bu stratejinin tehlikeli olduğu ise açıktı. Zira geçmişte parti içindeki yoldaşlarıyla dahi uzlaşamayan Wagenknecht, bu tavrıyla seçmenin bir kısmını temsil etse de onun ilgilerini yapıcı bir şekilde siyasi alana taşıyacak temel yetkinlikten uzak gibi görünüyor. Aynı zamanda Wagenknecht, kapitalizm karşıtı ve sosyalizmin azılı savunucusu birisiyken, popülizmi bir metot olarak kullanıp kitlelerin beklentilerine boyun eğmekle eleştiriliyor.
Tüm bunların yanı sıra Wagenknecht’e yöneltilen en büyük eleştiri ise, aşırı sağcı AfD’den “seçmen” çalmak yerine, ondan “söylem” çalıp, bunları popülist söylemi merkez siyasete adapte ederek toplumu daha da kutuplaştırması.
Yine de BSW, şu an itibariyle “başarılı” olarak tanımlanabilecek bir parti ve ana akım partiler tarafından temsil edilmediğine inanan, aşırı sağcı AfD’ye de oy vermeye gönlü el vermeyen seçmen nezdinde bir karşılık buldu. Thüringen ve Saksonya seçimlerinde BSW yeni kurulmuş bir partiye göre büyük bir başarı elde etti. Doğu eyaletlerinde, Almanya’daki kaotik durumdan her zaman dezavantajlı çıkan seçmen, tam da hiç kimse tarafından temsil edilmediğini düşündüğü bir anda Sahra Wagenknecht’in ittifakıyla karşılaşmıştı.
Albert von Lucke’ye göre Sahra Wagenknecht, rüşvetle ayartılamayacak kadar sert ve soğuk profiliyle halkı ayartıp kendisine çeken bir “baştan çıkarıcı”.
SED’den PDS’ye, oradan Sol Partiye, oradan da BSW’ye kadar garip bir şekilde kendisine her zaman taraftar bulabilen, bu geçişleri yaparken siyasi ideolojisinde de kaymalar yaşayan Wagenknecht, solun daha da solundan gelip bugün muhafazakâr kanada yerleşmiş durumda. 1989 yılından bugüne, aradan geçen 30 yılda hiç yaşlanmamış gibi duran, siyasi kariyerinde de “antagonist” rolünü üstlenen Wagenknecht’in BSW ile başarılı olup olmayacağı 2025 erken seçimlerinde belli olacak.