Aschaffenburg Saldırısı: “Popülizmden Uzak, Önleyici Stratejiler Şart”
Aschaffenburg'daki şiddet eylemi, güvenlik ve göçmen politikaları üzerine popülist tepkilerin artmasına neden oldu. Ancak, toplumsal sorunları çözmek için anlık reflekslerden ziyade, hukuka dayalı ve önleyici stratejilere odaklanmak gerekiyor.

Almanya’nın Bavyera eyaletinde 28 yaşındaki Afganistanlı bir mülteci, biri çocuk olmak üzere iki kişiyi bıçaklı saldırıda öldürdü. Bu şiddet eylemi, Almanya’daki iç güvenlik tartışmalarını yeniden alevlendirdiyse de verilen pek çok siyasi tepki yetersiz kalıyor. Sebepleri analiz etmek ve hedefe yönelik önlemler geliştirmek yerine, göçmenlere yönelik popülist bir atmosfer oluşturuluyor. Ancak bu durum, seçimler öncesinde sıkça görülen oldukça tanıdık bir yöntem. Bu tür suçlamalar, dikkatleri asıl nedenlerden uzaklaştırdığı gibi başka trajedilerin önlenmesine de katkı sağlamıyor. Ayrıca aynı suçlamalar, hukuk devletinin temellerini sorgulayan bir boyuta ulaştığında özellikle sorunlu hâle geliyor.
Buna örnek olarak, CDU Başkan Yardımcısı ve eski Sağlık Bakanı Jens Spahn’ın, göçmen kökenli suçluların vatandaşlıklarının iptal edilmesi önerisi gösterilebilir. Bu öneri ilk bakışta kararlı bir iradeyi yansıtıyor gibi görünse de, bu yaklaşım yasal ve anayasal açıdan son derece sorunludur. Çünkü bu öneri, eşitlik ilkesine aykırıdır; öyle ki doğuştan Alman olan kişiler böyle bir durumla karşılaşmazken, vatandaşlık kazanmış göçmenler bu öneri çerçevesinde ayrımcılığa uğrayabilir. Ayrıca bu durum, hiç kimsenin vatansız bırakılamayacağını açıkça belirten Anayasa’nın 16. maddesi ile de çelişir. Böyle bir tedbir, Vatansız Kişiler Sözleşmesi’nde (Alm. “Staatenlosen-Konvention”) geçen Almanya’nın uluslararası yükümlülüklerini de ihlal eder.
“Sınanan vatandaşlık” fikri de entegrasyon politikası açısından riskler taşır. Bu fikir, göçmenlerin Almanya’ya “daha az ait” görüldüğüne işaret eder. Bu mesaj, hukuk devletine olan güveni sarsar ve dışlanmışlık duygusunu pekiştirir. Bu tür yaklaşımlar, toplumsal sorunları çözmek yerine yeni problemler yaratır.
Politikacılar anayasaya aykırı önerilerde bulunmak yerine önleme ve nedenlerle mücadeleye odaklanmalıdır. Aschaffenburg’da rol oynadığı anlaşılan ruh sağlığı sorunları ve önleyici tedbirlerin eksikliği, şiddet suçlarında genellikle kilit faktörlerdir. Kuzey Ren-Vestfalya’daki “Periskop” gibi psikolojik sağlığı yerinde olmayan kişilere erken destek konusunda uzmanlaşmış programlar, önleyici tedbirlerin ne kadar etkili olabileceğini göstermektedir: FAZ’a göre projeye katılanların %90’ından fazlası stabilize olmuş ve herhangi bir olumsuz davranış sergilememiştir.
Önleyici tedbirler, mutlak bir güvenlik sağlamasa da, popülist reflekslerden farklı olarak sorumlu bir yaklaşım sunar. Aschaffenburg’daki trajedi, bize şiddetin sebeplerine farklı bir açıdan bakmamız gerektiğini hatırlatıyor. Psikolojik destek, disiplinler arası işbirliği ve ülke çapında “Periskop” gibi önleme programları, gelecekte bu tür olayların anayasamızın temel değerleri doğrultusunda önlenmesinde kritik bir rol oynayabilir.