Sosyal Medya Çağının Yeni Kavramı: E-Demokrasi Nedir?
Yeni iletişim araçları ve sosyal medya, yalnızca günlük yaşamı şekillendirmekle kalmıyor, yeni katılım ve siyasi kültür formlarının da önünü aralıyor. Bu kavramlardan bir tanesi de "e-demokrasi".
İnsanlara ilk kez takdim edildiğinde, yeni anlık haberleşme yöntemi dünyanın her bir yanından insanların ufkunu genişletti. Birkaç tıklama ile herhangi bir devrim, kasırga veya seçim hakkındaki haberler okyanus ötesine bile anında iletilerek piyasaya yön veriyor, insanlara hava durumu hakkında haber veriyor veya hükûmet çalkantılarını gün yüzüne çıkarıyordu.
Yeni iletişim araçlarının ortaya çıkması üzerine, eleştirmenler bu teknolojik değişimin insanların okuma ve düşünme yetileri üzerinde olumsuz sonuçlar doğuracağını varsaydılar. Daha iyimser gözlemciler ise bu değişimi yeni bir çağın başlangıcı ve evrensel bilincin oluşturulmasında ilk adım olarak gördüler. Bilginin bu kadar hızlı bir şekilde yayılmasına şaşkınlık duyan dünya hükûmetleri, bu yeni teknolojiyi kendi çıkarları için kullanmak ve bu yeni teknolojiye hükmetmek, bazen de kodlama veya sansür yoluyla internette dolaşan bilgileri gözlemlemek istediler.
Bundan yüz yıl önceki öncü teknoloji şüphesiz telgraf idi. Tom Standage’nin “The Victorian Internet” (“Viktorya Döneminin İnterneti”) isimli kitabında da belirttiği gibi, şu an internet ile alakalı eleştiriler, endişeler ve beklentiler 19. yüzyılın teknoloji devrimi telgraf için, ondan sonra da radyo, televizyon, internet, e-posta ve anında mesajlaşma için de mevcuttu.
Çağımızın teknolojisinin eskisinden çok daha ileride olduğunu söyleyebiliriz. Yüksek çözünürlükte video izleyip kaydedebildiğimiz güçlü cep telefonları ve tabletlerden, kablosuz internet ağlarına kadar 2014 yılındaki teknoloji, bilim kurgu filmlerinde tasvir edilenle bir hayli örtüşüyor. Geride kalan 3 milyar insana internet teknolojisini getirmek için önümüzde kat edilecek uzun bir yol olsa da, önümüzdeki on yılın sonunda herkesin bu teknolojiye ulaşacağını söylemek mümkün. Dünyanın geri kalanı da internetle buluştuğu zaman diğer insanların tecrübeleri, e-ticaretten basın yayın kanalları oluşturulmasına kadar bizimkilerle aynı olacaktır. Tüm bu yeni kullanıcılar dijital hükûmet servislerine ihtiyaç duyacaklar ve internetle buluşan öncü grubun aksine hükûmet yetkililerini dijital alanda bulmayı umut edeceklerdir.
Belediye başkanları, valiler ve kamu hizmetlileri bugünün sosyal medyasına katılmasa bile, sonraki nesil internette ne olup bittiğine göz yumamayacak. Halkın iklim değişimi, ekonomik adaletsizlik ya da doğal afetler karşısında huzursuz olacabileceğini göz önüne alırsak, günümüzde meclis ve başbakanlar 21. yüzyılda kamu yönetiminin ne kadar zorlaşacağını göz ardı ediyorlar. Hâlihazırda yüz milyonlarca insan müzikten spora ve politikaya kadar birbiriyle her konuda konuşuyor. Hükûmetlerin bu iletişim ağına nasıl tepki vermesi gerektiği de her ülkede tartışma konusu olmuştur.
Otokratik hükûmetler, egemenliklerine karşı gelen güçleri bastırmak amacıyla sosyal medyayı engelleme, filtreleme ve gözetleme yolunu seçebilirler.
Yolsuzluk, dolandırıcılık ve insan hakları ihlalleri gelişmiş iletişim ağı nedeniyle daha kolay tespit edilebilir; fakat hükûmetler de gelişmiş denetleme mekanizmaları sayesinde, dış dünyaya yapılan yolsuzluk veya insan hakları ihlallerini aktarmak isteyen aktivist ve gazetecileri daha kolay bulup cezalandırabilecektir.
Buna karşılık demokratik hükûmetler, anayasal kısıtlamalar nedeniyle interneti ya da sosyal medyayı engellemeyeceklerdir. Bunun yerine, ifade özgürlüğünü sağlamak, insan haklarını korumak ve halklarının mahremiyetini ve güvenliğini muhafaza etmek için kreatif teşvik ve cezaları içeren esnek yasal düzenlemeler yapmak zorunda kalacaklar. Bu yaklaşımın sonucunda hükûmetler, doğal afetlerde önceden uyarı ve önlemlerden yolsuzluk karşıtı önlemlere kadar, insanlarla ortak amaç doğrultusunda çalışma imkânı bulacaklar.
Hükûmet yetkilileri veya halk acil durumda birbirlerini uyarabilir ve böylece halk, acil durumlarda yardımcı bir kaynak görevi görür. Bu karşışıklı iletişim en uygun senaryolarda hükûmetler ve sivil toplum arasında, kriz çıkmadan aylar veya yıllar öncesine kadar kurulan karşılıklı saygı ve güven ortamı oluşturur.
Bunu başarabilmek için devlet yetkililerinin bilgi akışındaki değişikliği fark etmeleri ve 20. yüzyılın, bir kaynaktan birçok kullanıcıya sıkı kontrol edilen yayın modelinden, 21. yüzyılı tanımlayan, çok kullanıcıdan çok kullanıcıya yayın modeline geçişine göre düşüncelerini baştan aşağıya yenilemeleri gerekir.
Bu tür çevrelerde yalanlar sosyal medya aracılığıyla yangın gibi yayılabilir ve bu durum bağımsız medya kuruluşlarının doğruluğu belli olmayan onlarca kaynak arasında doğru olanı bulmak için büyük çaba göstermelerine yol açabilir. Devlet yetkilileri sosyal medya aracılığıyla doğrudan halk ile iletişim kurabilseler bile, gazeteciler bu platformda kendi ağlarını kurarak hükûmetleri hesap sorulabilir konumda tutmakta önemli rol oynarlar. Demokrasilerde hükûmetlerin meşruluklarını koruyabilmek için iletişim kanallarını açık tutarak yetkilileri, dökümanları ve verileri ulaşılabilir hâle getirmeleri gerekmektedir.
Sosyal medyaya halk katılımı sonucunda vergi gelirleri ve seçmen sayısı artışı gibi gözle görülebilir bir geri dönüş yaşanabilir. Yeni politik nüfuz ve otorite kanalları sosyal medyadaki insanları bir araya getirip sosyal medya dışında gerçek yaşamda da toplanıp birçok konuda ortak hareket etmelerini sağlayacaktır. Siyaset ve ticareti etkilemek için mobil cihazlarda kaydedilip paylaşılan görüntü ve videoların gücü büyümeye devam edecek ve en muhafazakâr kuruluşları bile bu teknolojiye uyum sağlamaya zorlayacaktır.
Bu değişikliklerin hiçbiri hemen olmayacağı gibi, olup olmayacağı kesin de değildir. Geçtiğimiz yıllar göstermiştir ki teknolojik değişimler coğrafyalar arasında eşit olmayan bir şekilde dağılıyor ve farklı kültürlerce farklı şekilde kabul görüyor. Son yıllarda iletişim teknolojileri, reklam kampanyaları ya da ticaret gibi alanlarda kullanılırken, bu platformlar yasama, yürütme, yargı gibi devlet mekanizmaları için tasarlanmamıştır.
Önümüzdeki yıllarda, sivil toplum kuruluşları tarafından ülkeleri internete bağlayan daha çok dijital kamusal alan kurulduğunda bu durum değişebilir, fakat yine de bu değişime kesin gözüyle bakmamak gerekir. Dijital gözetim ile alakalı endişeler, ülkeler ve insanlar arasında filtreler oluşturarak ve dünyanın dört bir yerine bilgi akışını engelleyerek “ağlar arasında ağlar” kurulmasına yol açabilir. Sosyal medya platformları sansür ve gözetim mekanizmalarına sahip olabilirler ve hükûmetin müsamahası dahilinde demokrasinin temel unsurları olan ifade ve basın özgürlüğüne imkân tanımak yerine bu özgürlükleri kısıtlayabilirler. Devlet ve toplumların bundan sonra daha özgürlükçü mü yoksa daha içine kapanık mı olacağı kendi seçimlerine kalmıştır; sonu hayır mı şer mi olur bilinmez ama “erişebilirlik cini” artık lambadan çıkmıştır.