Ortanın Sağı (ÖVP) ile Solu (SPÖ) Arasında İslam Yasası
Avusturya-Macaristan İmparatorluğu sınırları içinde o yıllarda yaşayan Müslüman Bosnalıların ülke içindeki sosyal ve siyasi konumlarını düzenlemek için 1912 yılında çıkartılan İslam Yasası, tartışmalı bir yenileme sürecinde. Bakanlar Kurulu’nun kabul ettiği taslak, Ocak ayının sonlarına doğru parlamentoya sunulacak. Ülkedeki Müslümanlar tartışmalı taslağın doğuracağı sorunları yüksek sesle dile getiriyorlar.
Avusturya İslam Cemaati (IGGiÖ) ve diğer Müslüman sivil toplum örgütleri İslam Yasası taslağı karşısındaki hoşnutsuzluklarını kamuoyunda açıkça dile getirdiler. Taslakta yer alan ve Müslümanları rencide eden birçok nokta kamuoyunda etraflıca tartışıldı. Taslağın anayasa ve Dernekler Kanunu gibi diğer hukuki düzenlemelerle uyuşmazlığı en önemli eleştiriler arasındaydı. Eleştirilerin odak noktasını Müslümanların bu kanun vasıtasıyla genel bir zan altında bırakılması teşkil ediyordu.
Bu hoşnutsuzluk nedeniyle devlet yetkilileri, Başbakanlık Din İşleri Başkanlığı ve Dışişleri Bakanlığı aracılığıyla IGGiÖ ile birkaç görüşme daha yaptı. Bu görüşmeler neticesinde taslakta düzenlemeler yapıldı. Müslüman kamuoyu bu sürecin sonunda kabul edilebilecek makul bir kanun taslağı beklerken, ortaya çıkan sonuç bir önceki taslaktan daha fazla hoşnutsuzluk oluşturdu. İslami organizasyonların yurt dışından gelen finansmanlarının engellenmesi, imamların Müslüman olmayan kişiler tarafından yetiştirilmesinin mümkün kılınması, İslam ilahiyatı bölümünde Avusturya İslam Cemaati’nin yetkilerinin yok denecek düzeye indirilmesi, Müslümanları zan altında bırakan maddelerin daha da keskin hâle getirilmesi Müslümanlarda hayal kırıklığına neden oldu. Kısa süre içinde IGGiÖ’nün onayı olmaksızın Bakanlar Kurulu’ndan geçen taslak, Ocak ayında Avusturya Parlamentosu’nda görüşülecek.
Taslağın oluşum sürecine paralel olarak gelişen bir başka husus ise Avusturya’da yaşayan Müslüman bazı kesimlerin IGGiÖ yönetimi ile mutabık olmadığını açıkça ortaya koymasıdır. Avusturya’daki Müslümanların ilk defa olarak demokratik bir anlayış içinde, kendilerini ilgilendiren mercinin yönetimiyle ilgili kamuoyuna da yansıyan eleştirilerde bulunmaları meseleye yeni bir boyut katmış oluyor.
Müslüman Sivil Toplum Ağı (Alm. “Netzwerk Muslimische Zivilgesellschaft”) ismiyle bir grup Müslüman, 12 Aralık 2014 tarihinde “İslam Yasası Oturumu” isimli bir konferans düzenledi. Bu toplantıya Avusturya hükûmetinden Dışişleri ve Uyum Bakanı Sebastian Kurz (ÖVP) ve Kültür Bakanı Josef Ostermayer (SPÖ) olmak üzere üst düzey iki temsilci, IGGiÖ Yönetim Kurulu üyesi Jamal Morad ve IGGiÖ eski başkanı Anas Schakfeh konuşmacı olarak katıldı. Toplantıda yaşanan ilginç olaylardan biri hükûmet temsilcilerinin tasarı sürecini baştan beri IGGiÖ ile beraber geliştirdiklerini, buna karşın Morad’ın yönetim kurulu olarak bu çalışmalardan yeterince haberdar edilmediklerini öne sürmesi idi. Morad hükûmet yetkililerinin Müslümanlardan gelen eleştirilere kulak asmadıklarını ve kanun maddelerini kendi öngördükleri şekilde dikte ettiklerini anlattı. Sürecin taraflar için eşit şartlarda gerçekleşmediğini öne süren Morad, Yönetim Kurulu olarak baştan beri düzgün bir şekilde IGGiÖ başkanından yeterli bilgi alamadıklarını da söyledi. Ayrıca İslam Diyalog Formu adı altında kurulan çalışma grubunun içinde İslam karşıtı isimlerin bulunduğunu, Müslümanların yeterli derecede temsil edilmediklerini ve kendi önerdikleri Müslüman uzmanların dikkate alınmadıklarını dile getirdi. Bu şartlar altında ortaya çıkan tasarının IGGiÖ tarafından kesinlikle kabul edilemeyeceğini belirtti.
Salonu dolduran yaklaşık 400 Müslüman tarafından hükûmet yetkililerine son derece eleştirel sorular yöneltildi. Bu sorulardan bazıları şöyleydi: “Hükûmet İslam’ı ilgilendiren bir kanun mu çıkartmak istiyor, yoksa entegrasyon veya güvenlik konularını ilgilendiren bir düzenleme mi yapıyor? Avusturya’da Müslümanlara yönelik saldırılar her geçen gün artıp, ırkçılık ve ayrımcılık doruk noktasına ulaşırken, hükûmet neden bu konularda etkili yasalar çıkarmıyor da barış ve uyum içinde yaşayan Müslümanlar ile uğraşıyor? Hükûmet neden Müslümanların fikirlerini dikkate almadan bu taslağı alelacele kanunlaştırmak istiyor? 100 yıl beklendikten sonra birkaç ay daha beklenemez mi? Müslüman toplumun reddettiği bir kanun, tek yanlı olarak hükûmet tarafından nasıl çıkartılabilir? Hükûmet tutarsızlıklarla dolu kanunun sebebiyet vereceği toplumsal kutuplaşmayı nasıl göze alabilir? Taslakta eşitlik ilkesinin çiğnenmesi ve bu durumun anayasaya aykırı olması nasıl açıklanabilir? Hükûmetin IGGiÖ’yü sorgusuz sualsiz feshetme yetkisinin bulunması ve böyle bir durumun diğer dinî cemaatler için geçerli olmaması nasıl açıklanabilir?”
Bu ve benzeri soruların yöneltildiği toplantı esnasında hükûmet yetkililerinin sorulara cevap verirken zorlandıkları ve açıklamalarının salonda bulunanları ikna etmediği dikkat çekti. İlginç olan, yetkililerin Avusturyalı seçmenlerin son yıllarda aşırı sağcı parti FPÖ’ye kaymalarından dolayı, “orta”nın sağında bulunan ÖVP ve solunda bulunan SPÖ’nün hükûmet partisi olarak Müslüman azınlığa karşı taviz veremeyeceğini belirtmeleri oldu. Oldukça samimi bir şekilde dile getirilen bu durum, Müslümanların içinde bulundukları sosyal şartların ne kadar zor olduğuna ve giderek daha da zorlaşacağına işaret etmektedir.
Bu kanun yoluyla Avusturya’ya özgü bir İslam dininin oluşturulmak istenmesi yetkililerin ifadeleri arasındadır. Bundan dolayı dinin ana kaynaklarının Almanca sunulması, imamların devlet kontrolünde, Müslüman olmayan kişilerce eğitilmesi ve Müslüman örgütlerin finansal açıdan yurt dışıyla ilişkilerinin kesilmesi bu kanunun getireceği zorunluluklar arasındadır.
Müslüman kanaat önderleri, bu kanunun ve bilhassa arkasındaki anlayış ve tutumun neticesinde toplumda Müslümanlar ve Müslüman olmayanlar arasında korkunç bir uçurumun oluşmasından korkmaktalar. Daha önce seçimlerde listelerine koydukları Müslüman adaylar vasıtasıyla Müslümanlardan oy talebinde bulunan hükûmet partilerinin şimdi onlara sırt dönmeleri, hükûmetin bu tutumundan cesaret alanların Müslümanlara yönelik saldırıları ve Müslümanların güvenliğinin azalması ne yazık ki Avusturya’da son dönemde yaşanan üzücü gelişmeler arasında yer alıyor.
Laik bir devletin dinî içeriklere müdahale etmeye yeltenmesi, dinî bir azınlığı kanun yolu ile kendi arzusuna göre şekillendirmeye çalışması, azınlık üzerinde kendi anayasasına aykırı bir kanun ile baskı uygulaması, bu azınlığın yurt dışı ile ilişkilerini kesmeye yönelik düzenlemeler yapması, Müslüman birey ve kurumlara karşı ırkçı saldırıları görmezden gelmesi, maalesef İkinci Dünya Savaşı öncesinde Avusturya tarihinde yaşanan insanlık dışı olayları hatırlatıyor. Son umut, hükûmetin daha fazla geç kalmadan tarihî sorumluluğunun bilincinde olduğunu, ülkesindeki azınlıkların sırtından oy hesabı yapmadığını ve seçmenlerinden gelen ırkçı baskılara göz kırpmadığını gösterecek inandırıcı adımlar atmasıdır.