Avusturya’da İslam Politikasında Paradigma Değişti
Avusturya İslam Yasa tasarısı, yurt dışı finansmanı, Kur’an’ın Almanca’ya tercümesi gibi medyatik tartışmalardan daha ciddi bir soruna işaret ediyor: İslam politikasındaki paradigmanın, Avusturya’nın kendi iddialarıyla da uyuşmayan bir biçimde değişimi.
11 Eylül, birçok ülkenin aksine Avusturya’da başka bir şeye sebep oldu: İslam siyasi düzlemde bir partner olarak ele alınmaya başladı. “Avusturya Modeli”, İslam’ın 1912’den beri, Avusturya İslam Cemaati’nin (IGGiÖ) ise 1979’dan beri tanınması ile Avrupa genelinde göz dolduruyordu. Öyle ki 2003 yılında Avrupa Kültür Başkenti Graz’da düzenlenen ilk Avrupa İmamlar Konferansına diğer ülkelerden gelen katılımcılar için bu örnek durumun esamesi bile okunmuyordu.
2005 yılında sağ popülist parti FPÖ’nün muhalefete girmesiyle İslamofobide yeni bir safha açıldı. Bu İslamofobik tutumun siyasette sağlam bir zemin kazanmasının ardından 2008 ve 2009 yıllarında Vorarlberg’teki ÖVP idaresinde ve Jörg Haider’in başkanlığındaki Kärnten eyaletinde cami ve minare yasağı patlak verdi.
2011 yılında Avusturya İslam Cemaati (IGGiÖ) seçime gittiği zamanlarda, resmî İslam politikasında da bir paradigma değişimi yaşanmıştı. İçişleri Bakanlığında uyum için bir müsteşarlık tesis edilmesiyle kamuoyunda büyük yankı uyandıran yeni bir uyum diskuru hayata geçirildi. Böylece yeni bir İslam politikası prova edildi.
O zamanki İçişleri Bakanı Maria Fekter’in Avusturya’da Alman modeline göre bir İslam Konferansı oluşturma fikri IGGiÖ’nün eski başkanı Anas Schakfeh tarafından reddedilirken, bu fikir Fuat Sanaç’ın başkanlığı döneminde kabul edildi. 23 Ocak 2012’de İslam Diyalog Formu, Alman modeline göre başlatıldı. Böylece Sanaç idaresindeki IGGiÖ ile farklı devlet kurumları arasında diyaloğun sağlanması amaçlanıyordu. Diyalog Forum’da bulunan yedi çalışma grubundan biri “Devlet ve İslam” grubuydu. Bu grup İslam Yasası’nın yenilenmesi hazırlığını gerçekleştiriyordu. Bu arada Diyalog Formu’nun ara raporunda İslam Yasası’nın yenilenmesi gerektiği belirtildi.
Her ne kadar Diyalog Formu resmî olarak iki kurum –Uyum Müsteşarlığı ve IGGiÖ- tarafından sürdürülse de yönetimde asimetrik bir ilişki söz konusuydu. Bütün idareler müsteşarlık tarafından seçilmişti. IGGiÖ çalışma gruplarına sadece temsilci gönderiyordu. Bu durum, içinde sadece bir IGGiÖ temsilcisinin bulunduğu “Devlet ve İslam” çalışma grubu için de geçerliydi. Çalışma grubunun yöneticisi, Viyanalı Din Hukukçusu Richard Potz her ne kadar grubun yöneticisi olsa da dokümantasyon ve nihai redaksiyona katılmamıştı. Neticede 1912 tarihli İslam Yasası’nın yenilenmesi niyeti Avusturya federal hükûmetinin 2013-2018 tarihli resmî çalışma planına girdi. O aşamada da yasanın yenilenmesinde “eşitlik, devletin tarafsızlığı, özerklik ve öz kaynak kullanımı” gibi prensiplerden bahsediliyordu.
Fakat bu sağlanamadı. 2 Ekim 2014’te iki bakan yeni İslam Yasası tasarısını kamuoyuyla paylaştıklarında, bu adım “İslam Devleti” tartışmasında terörizme karşı alınmış bir önlem olarak takdir topladı. Hükûmet kendini “Law and Order” Partisi olarak sunmuş, bu sunum da IGGiÖ’yle ortaklaşa kararlaştırılmadan gerçekleşmişti. En sonunda yasa tasarısının IGGiÖ Başkanı tarafından uzun süredir bilinmekte olduğu ve IGGiÖ’nün seçilmiş kurullarının müzakerelere dâhil edilmediği açığa çıktı. Bunun neticesinde de aralık ayında istifa talepleri dillendirildi.
Devletin Tarafsızlığı?
Esas itibarıyla bakanlığın İslam Yasa tasarısı büyük oranda 2012 yılındaki İsrailliler Yasası’na (Alm. “Israelitengesetz”) dayanmaktadır. Birçok kısım -23 maddeden 11’i- olduğu gibi oradan alınmıştır. İsrailliler Yasası’ndan farklılık gösteren kısımlar ise en çok dikkat çeken noktalardır.
Bu arka plandan incelendiğinde şu görülmektedir: Yenilenen İslam Yasası, anayasal bakımdan düşündürücüdür, çünkü dinî cemaatlere karşı eşit muamele prensibi göz ardı edilmiştir. Diğer yandan, tanınmış bir Kilise’ye veya dinî cemaate dair din yasası çıkarılması Avusturya’nın siyasal kültüründe yoktur. Tasarı ilk kez kamuoyuyla paylaşıldığında Yüksek Konsey ve Şûra Konseyi gibi federal düzeyde iki organı yasa taslağına karşı pozisyon alan IGGiÖ ile anlaşmazlığın ortaya çıkması da göstermektedir ki hükûmet IGGiÖ’nün iradesini dikkate almamıştır. Daha sonra ise IGGiÖ, şüphelerinin olmasına rağmen tasarıyı kabul etmiştir. Siyasal pratikteki bu değişiklikler, bir paradigma değişimi olduğunu göstermektedir.
İslam Yasasının sadece IGGiÖ’nün meselelerini değil, aynı zamanda Müslüman Alevileri de kapsayacağı göz önüne alındığında devletin, bir dinî cemaatin iç işlerine karışmakta ve dünya görüşü açısından tarafsız sekülerlik prensibini çiğnemekte olduğu görülmektedir. Yeni İslami cemaatlerin kurulmasını da sağlayacak olan yasa, ayrıca IGGiÖ’nün kendi tüzüğünde zaten yazılı bulunan, devlet hukukunun dinî hukuka üstünlüğü konusunu yeniden vurgulayarak Müslümanlara karşı genelleştirilmiş bir şüpheyi belirgin hâle getirecektir. Ayrıca İslami derneklerin Dernekler Yasası uyarınca kaldırılarak kültürel dernekler olarak IGGiÖ’yle bütünleştirilmeleri öngörülmektedir. IGGiÖ’nün merkezî güç olarak kuvvetlendirilmesi ise başkan Sanaç’ın arzusuna dayanmaktadır. Kiliselerden farklı olarak, imamların maaşı gibi değişken giderler için yurt dışı finansman yasağı eklenmiştir. İslam Yasasının yenilenmesine dair bu bilanço incelendiğinde, Avusturya Hukuku’nun ve kiliseler ile dinî cemaatlere eşit muamele prensibinin ayaklar altına alındığı gözlemlenmektedir. Bu, kurumsallaşmış İslamofobinin dışavurumundan başka bir şey değildir.