Hindu Fundamentalizmi ve Hindu “Uyanış” Siyaseti
Hindu fundamentalizmi, “İslami fundamentalizm”e kıyasla çok daha az tartışılan bir köktendinci hareket olmasına rağmen şiddeti ve sonuçları itibariyle en başta incelenmesi gereken fundamentalist hareketler arasında yer almaktadır.
Hindu fundamentalizmi dinin siyasi alanda etkili bir şekilde hüküm sürebileceğini gösteren önemli bir olgudur. Bu düşünce tarzı İslami fundamentalizm kadar tartışılmasa da kapsamı ve etkisi en az diğer dinî köktencilik şekilleri kadar çoktur. Güney Asya alt kıtasında bulunan ve Hindu diasporası tarafından küreselleştirilen Hindu fundamentalizmi, inanç sisteminin herhangi bir kutsal kitaba veya doktrine bağlı olmamasıyla kendine özgüdür. Eylem ve prensipleri gelenekler ve kutsal yazıtlarda bulunan hikâyeler temellidir. Örgütsel gücü temel olarak Rashtriya Swayamsevak Sangh (RSS), the Vishwa Hindu Parishad (VHP) ve Bharatiya Janta Party (BJP) gibi üç sağ kanat partiden gelir. Bu partilerden ilk ikisi Hindu fundamentalizminin entelektüel ve dinî kaynakları iken, BJP ise Hindistan’ı yöneten ana akım siyasi partidir.
Hindu Fundamentalizminin Doğuşu
Hindu fundamentalizminin geleneklerinin kaynağı olan Hindu bilincinin köklerine inerek dinî uyanış projesi hakkında bilgi sahibi olabiliriz. Tarihî kaynaklar bize Hindu fundamentalizminin tohumlarının nasıl atıldığı hakkında düzinelerce bilgi verir. Buna rağmen Hindu fundamentalizmi tarihteki sömürgecilik çağı ile bağlantılıdır. Hindu fundamentalistlerin sömürgeleştirilmesi Güney Asya alt kıtasında uzunca bir vakit hüküm sürmüş olan Müslüman Babür İmparatorluğu zamanına kadar dayanır. Hindu fundamentalistlerin inanışına göre, Müslüman olan Babür ve Hristiyan olan İngiliz sömürgecileriyle etkileşim Hindu öğretilerinin ayakta kalması için sosyal ve dinî yönlerden mücadele edilmesine sebep olmuştur. Hindu dinî uyanış hareketi Müslüman ve Hristiyan hâkimiyeti boyunca aşılandığına inanılan temel Hindu gelenek, görenek ve inançlarına zarar veren olgulara tepki olarak doğmuştur.
Yabancı Hâkimiyeti ve Hindu Geleneklerinin Dönüşümü
Hindu fundamentalizmi, ortaya çıktığı ilk zamanlarda Hindu toplumunun İngilizler tarafından radikal bir şekilde dönüştürülmesiyle ilgilidir. İngiliz sömürgesi Hindistan’ı resmî olarak 1757’den 1947’ye kadar yaklaşık iki yüzyıl boyunca yönettiği sırada Hintlilerin dinleri olan İslam ve Hristiyanlığın ana hatlarıyla nasıl idare edileceği konusunda kritik siyasi kararlar almıştır. Sömürgeci hükümdarlar çocuk kurban etme veya dul kalan kadını yakma gibi şok edici bazı geleneklerle karşılaştılar. Çocukların köpek balıkları tarafından yenmek üzere Ganj nehrine atılması, ölen kişilerin ruhlarının başka bir insan veya hayvanın vücudunda veya şeklinde tekrar canlanarak ebedi huzura kavuşmaları için önemli bir ritüel olarak görülüyordu (Bhagavad Gita:2:22).
Bu gelenekler sömürgeci hükümdarları bazı reformları yürürlüğe geçirmeye zorladı. Fakat atalardan kalma gelenekler üzerine kurulu bu tür uygulamaları kaldırmak kolay bir iş değildi. 1793 yılında bu amaçla İngilizler yazıtlar ve öğretilerdeki dinî uygulamaları yürürlüğe geçirme ihtiyacı hissettiler. Hâlihazırda uygulanmakta bulunan her uygulamanın dinî yazıtlar tarafından desteklenmesi şartı koşuldu. Dehşet verici çocuk kurban etme geleneği Hindu yazıtlarında bulunmadığı gerekçesiyle cinayet sayılarak terk edildi. İngiliz otoritesinin bu hareketi Hindu yasalarının bir ihlali, Hindu dinini yıkmaya teşebbüs ve Hristiyanlığı empoze etme çabası olarak görüldü. Tarihsel olarak bu gelişim Hindu fundamentalizminin fitilini ateşleyen bir olay olarak görülmektedir.
Hindu fundamentalizminin doğuşunu tetikleyen başka bir aşama da Hindu toplumundan geldi. Raja Rammohun Roy’un Hindu toplumunun yeniden düzenlenmesi, dul kalan kadını yakma geleneği olan Sati geleneğinin uygulanması bu aşamaların kayda değerlerinden birisiydi. Sati, dul kalan bir kadının zorla veya baskıyla ya da kendi rızasıyla, ölmüş kocasına bağlılığını göstermek amacıyla canlı bir şekilde yakılması veya gömülmesi geleneğidir. Bu tür eylemler kadının eşi benzeri bulunmayan bağlılığını, günahlarından arınmasını ve merhum kocasına kavuşmasının timsali olarak görülüyordu. Birçok kişinin Sati’ye yönelme sebebi ölen dul kadının mal varlığının kocanın ailesine geçmesiydi. Babürler ve İngilizler bu geleneği durdurmaya çalıştılar, fakat Hindu yazıtlarının da bu geleneği desteklemesinden ve ayrıca bu eylemin bir cesaret, bağlılık ve kurtulma eylemi olduğu anlayışının kadınlar arasında yaygın olmasından dolayı bu girişimleri başarısız oldu. Calcutta Gazette’nin o dönemdeki yazarlarından James Atkinson’ın belirttiğine göre, 1831’de bir İngiliz yargıç bir kadına Sati’den vazgeçmesini rica etti ve hatta vazgeçmesi için kadına para teklifinde bulundu. Kadın kendinden o kadar emindi ki başını yere vurarak yargıca, “Eğer kocamla beraber yanmama izin vermezseniz, adliye mahkemesinde kendimi asarım.” diyerek tehditte bulundu.
Buna rağmen modern Hint uyanışının babası olarak adlandırılan Roy bu vahşi geleneğe karşı entelektüel bir çalışma başlattı ve Sati geleneğinin meşruiyetinin kamuoyunda sorgulanmasını sağladı. Bu eylem Hindu geleneklerindeki uyuşmazlık ve anlaşma şekillerini değiştirdi. Calcutta’daki bir grup muhafazakâr Hindu, Roy’un bu hareketine karşı çıkarak Calcutta Ortodoks Hindu Cemiyetini kurdu ve hızlıca çoğalarak Hindistan genelinde dinî uyanışı yaydılar. 1830 yılında Ortodoks Hinduların büyük bölümünü ikna ederek “Dharma Shabha” adında “dinimizi ve mükemmel geleneklerimizi koruma” sloganıyla bir dinî birlik kurdular. Tarihçiler Hindu fundamentalizminin İngiliz sömürü müsamaha politikası dolayısıyla ortaya çıkmasına rağmen Roy’un bunu insanlara ulaştırdığını ve halk arasında kabul görmesini sağladığını belirtir. Ortodoks Hindular dinlerinin yabancı dinler ve kültürlere karşı korunması gerektiğini, İngiliz ve Müslümanların dinlerini yok etmek istediklerini ve bu yüzden Hindu dinî uyanışının gerekliliğini insanlara kabul ettirdiler. O zamandan bu yana Hindu fundamentalizmi birçok kez şekil değiştirdi ve ideolojisi küreselleşti.
Hindu Fundamentalizminin İdeolojisi
Hindu fundamentalistlerin amacı Hinduvta’nın ideolojisini benimseyen Hindu kimliğini oluşturmak ve korumaktır. Hinduvta ideolojisi Hindu değerleri ve kültürüne bağlı bir Hindistan arayışı içindedir. Bu ideoloji Hindistan’da Hinduların kültürel egemenliğe sahip olması gerektiğini savunur, İslam ve Hristiyanlığı yabancı ve öteki olarak tanımlar. Güney Asya alt kıtasını Hinduların ülkesi olarak tanımlar. Buna bağlı olarak gerçek bir Hintli Hindu kültürüne, tarihine ve geleneklerine hâkim olmalıdır. Bu Hinduluğa uymayan kişiler de Hindistan’a ait değildirler. Hindu fundamentalizminin geniş bir alanda propagandası yapılan dışlayıcı doğasının yanı sıra, bazı gruplar tüm Hintlilerin ortak kültürünü savunan daha birleştirici bir tutum sergilediler. Bu gruplar Müslüman, Hristiyan veya Parsilerin dinen olmasa bile kültürel olarak Hindu olduklarını savunurlar. Bu da kültürün en etkili faktör olduğu kültürel milliyetçiliğe doğru bir eğilimi beraberinde getirdi ve farklı kültürde doğanlar için çoğunluğun kültürü olan Hindu kültürüne uyum sağlamak için büyük çaba sarf ettiler.
Hindu fundamentalistleri için Hindu kimliği tek parçadır. İdeologları Hindu toplumu içinde çatışma ve gerilim bulunduğu iddialarını reddeder. Hindular arasında yaygın bir gerilim sebebi de kast sistemi olarak bilinen sınıf sistemidir. Tarihsel olarak aşağı sınıftaki kişiler üst sınıf tarafından şiddete uğramıştırlar. Hoşgörü Hinduya’nın ana felsefesi olarak gösterilse de aşağı sınıf insanlara karşı şiddet Hindu fundamentalizmi ideolojisinin geçersizliğini gösteren bir durumdur. Hindu sağ kanat örgütleri ise buna rağmen Hindistan vatandaşlarının kastlar, renk ve dinler arası bölünmesinin sorumlusu olarak Müslümanlar ve Hristiyanları gösterirler.
Propaganda Çeşitleri
Hindu fundamentalistlerin propagandaları genellikle Hindistan’daki Hinduların tehdit edildiği ve kurban olduğu tezine göre yapılmıştır. Sağ kanat örgütleri daha geniş bir Hindu kitlesine ulaşabilmek için Babürler ve İngilizlerin Hindistan üzerindeki tarihsel egemenliklerini anlatan söylemlere başvururlar. Hindu zaptı ve Hinduların yaşam tarzına müdahale edildiği söylemi Hinduları dinî uyanış hareketine yönlendirecek kadar güçlü bir söylemdir. Bu söylemlerin yanı sıra 1992 yılında tarihî Babri Camisinin Hindu fundamentalistler tarafından yok edilmesi de Hindu kültürünü tekrar diriltmek için atılmış bir adımdı. Birçok tarihçi tarafından da savunulduğu üzere Hinduların Müslümanlar tarafından mağduriyetleri o kadar ciddi boyutlara ulaşmıştı ki bu durum Hindularda Müslümanlara karşı nefrete dönüştü. 2002 yılında Guajarat’ta yaşanan olaylar sonucunda Hindu çeteleri 2000’den fazla Müslümanı öldürdü ya da yaktı. 1947’de milyonlarca kişinin öldüğü Hindistan-Pakistan bölünmesiyle sonuçlanan ayaklanmadan sonra Hindu fundamentalistlerin vahşeti önceden görülmemiş şekilde arttı. BJP’nin 1998’deki nükleer testleri Hindular arasında zafer göstergesi ve Hindulara karşı tehlike arz edebilecek Müslüman Pakistan’a karşı bir kalkan olarak görüldü.
Bölünmeden sonra yaşanan bir dizi olay gösteriyor ki, Hindu fundamentalizmi Hindistan’ı Hindu kültürü altında birleştirmekten çok bölmüş oldu. Hindistan’ı tek kültür altında birleştirme vaadi azınlıklar için bir tehdit oluşturdu ve Hindistan’da toplumsal dengesizliklere sebep oldu. BJP’nin 2014’te tekrar başa geçmesi ile beraber Hindistan’ın istikrarlı bir demokrasiye sahip olması için azınlıklarla çoğunluğun birbiriyle uyum içinde olması gerekirken, RSS ve müttefikleri olan Hindu örgütlerin düzenli olarak politik söylemlerle azınlıklara saldırmaları ile Hindistan’da toplumsal tansiyon hiç olmadığı kadar yükseldi.