Şiir Bir Suç Değildir, -Eğer Filistinli Değilsen-
Şair Dareen Tatour geçtiğimiz yıl sosyal medyadaki paylaşımlarından dolayı gözaltına alınan yüzlerce Filistinliden biri. Filistinlilere uygulanan baskı politikası çerçevesinde işgale karşı en ufak tepki bile Tatour ve diğerlerinin İsrail tarafından hedef alınması için yeterli.
Filistin kökenli bir İsrail vatandaşı olan 33 yaşındaki Dareen Tatour Facebook’taki yazıları ve YouTube’a eklediği “Diren halkım, onlara diren” adlı şiiri gerekçe gösterilerek “şiddete teşvik” suçuyla 2015’in ekim ayında gözaltına alınıp tutuklandı.
Alınan bilgilere göre şair Tatour Afula’da bir otobüs istasyonunda İsrail askerlerinin kurşunlarıyla hayatını kaybeden Filistinli kadın Israa Abed’in fotoğrafını “Bir sonraki kurban benim” yorumuyla paylaşmıştı. Tatour’un şiir videosunun arka planında geçtiğimiz sonbaharda Kudüs’te başlayıp işgal altındaki diğer bölgelere sıçramış olan sivil kargaşada İsrail güçleriyle çatışan Filistinli bir gencin görüntüleri yer alıyordu.
Samidoun Filistinli Mahkûmlar Dayanışma Ağı Koordinatörü Charlotte Kates’e göre, “Şair olmak ya da İsrail vatandaşı olmak, İsrail devletini Filistinlileri ve Filistin direnişini ciddi bir tehdit olarak görmekten alıkoymuyor.”
İster Batı Şeria olsun, ister Gazze, Kudüs ya da diğer kırk sekiz bölge olsun, her gün her çeşit zulme ve baskıya uğrayan Filistinliler İsrail’in apartheid sistemi altında yaşamlarını sürdürüyor. İsrail otoritelerince yürütülen ve hâlâ devam eden insan hakları ihlalleri, ev yıkımları, arazilere el konulması, etnik temizlik, toplu tutuklamalar ve şiddet uygulamalarına bakıldığında Filistinli halk etrafında şiddeti tırmandıran bir şey varsa o da İsrail işgalidir.
Samidoun koordinatörü sözlerine devam ediyor: “Sırf vatanının özgürlüğünü arzuladığı ve özgürlük mücadelesini desteklediği için bir Filistinliyi suçlamak ve hapse atmak korkunç bir hata.” Buradaki mantıksızlık İsrail’in Filistinlilere karşı baskıcı sistemini değil de işgale uğramış insanların işgal kuvvetlerine karşı direnmelerini saldırganlık olarak kabul etmektir. Diğer bir saçmalık ise Filistinlilerin işgalcilere karşı direnmek için sosyal medyadaki gönderilere ihtiyaç duyduklarını düşünmektir. Oysa ki kendi gündelik hayatları ve yaşantıları bu direnişe yeteri kadar gerekçe sunuyor.
Tatour davası hakkında bariz olan bir şey de şu: İsrail hem siyasi hem de edebi herhangi bir söylemi bastırarak, engelleyerek tüm Filistinlileri korkutmak ve susturmak niyetinde. Aktivistlerin yazılarının ya da paylaşılan şiir dizeleri ve sanat eserlerinin içeriğinden kaygı duyan İsrailli otoriteler Filistinlilerin internete erişebilmelerinden ve birbirleriyle doğrudan haberleşebilmelerinden rahatsızlar.
Tatour’un hikâyesine benzer başka pek çok olay var. Bu yıl Ekim ile Temmuz ayları arasında 400 civarında Filistinli başta Facebook olmak üzere sosyal medyadaki yazıları ve paylaşımları nedeniyle tutuklandı. Sosyal Medya Gelişimi Arap Merkezi’ne göre 2015 yılında “sosyal medyayı kullanarak kışkırtma” suçundan tutuklanan Filistinlilerin sayısında büyük artış var.
İsrailli yetkililer 2015 yılının ekim ayında başlayan, Kudüs ve civarında Filistinlilerle İsrail güçlerinin karşı karşıya gelmesiyle baş gösteren şiddetli saldırılara neden olduğu için sosyal medyayı gerekçe göstererek toplu tutuklamalar gerçekleştirdi. Her ne kadar sosyal medyada halkı galeyana getirme kanunu tüm vatandaşlar için geçerli olsa da suçlamaların büyük çoğunluğu İsrail’deki Arapları hedef alıyor.
İsrail’in baskıcı politikalarını ve emperyalist uygulamalarını reddettiklerini sırf yazılarıyla ifade ettikleri için yüzlerce Filistinli genç İsrail hapishanelerinde mahkûmiyet çekiyor.
Tatour hapiste iken, kız kardeşine yazdığı mektupta kişisel ve ailevi kaygılarını anlattığı ve mektupta “intihar” sözcüğünü kullandığı için üç ay boyunca hapis alan bir kızla tanışmış.
Barış için Yahudi Sesi’nin (JVP) Sosyal Medya ve Haberleşme Stratejisi Uzmanı Granate Sosnoff’a göre, “İsrail ve Filistin’de giderek artan bir baskı var; sosyal medya faaliyetlerine getirilen bu yasak, diğer Filistinlilerin cesaretini kırmak açısından bir emsal hâline getirildi. Dareen’in başına gelen şey ise korkunç.”
Sosnoff’a göre reel hayat ve duygular üzerine tecrübelerini birinci elden yazdıkları için Tatour gibi sanatçı ve kültür emekçileri hedef alınıyor. Sanatsal ya da edebi üslupla bile olsa işgal rejimine karşı çıkanlara İsrail siyasi ve kültürel baskılarını sürdürmeye devam ediyor.
Üç ay hapishanede kaldıktan sonra Tel Aviv yakınlarındaki evinde ev hapsine mahkûm edilen Tatour’un dışarı çıkma yasağı Temmuz’dan beri Nazareth civarındaki baba evinde devam ediyor. JVP ve Adalah-NY tarafından başlatılan ve başarıya ulaşan imza kampanyası karşısında İsrail şairin memleketine dönmesine izin vermek zorunda kaldı. İçlerinde Noam Chomsky, Naomi Klein ve Alice Walker gibi önde gelen edebi şahsiyetlerin de bulunduğu yaklaşık 300 civarındaki yazar, Filistinli şairin özgür bırakılması için İsrail hükûmetine yazılan açık mektuba imza attı.
Açık mektup ve düzenlenen dayanışma kampanyası Tatour’un koşullarının iyileştirilmesine yardımcı oldu. En başlarda Tatour ailesinden uzakta aylarca tutuklu bir şekilde tutulmuş, hapishane bahçesine çıkmasına izin verilmemiş, insanlardan tümüyle izole edilmiş ve sıkı gözetim altında tutulmuştu. Şimdi ise ailesinin yanında olan şair hâlâ ayak bileğinde elektronik izleme cihazıyla ve internete erişim hakkı olmaksızın çok katı kurallarla ev hapsinde tutuluyor. Haftada yalnızca üç gün ve ikişer saat evden çıkmasına izin veriliyor.
Tatour davası hâlâ beklemede ve dava 6 Eylül’de tekrar başlayacak. Hakkındaki suçlamalar kabul edildiği takdirde sekiz yıla kadar hapis cezasına mahkûm edilecek.
Tatour davası ancak uluslararası kuruluşlarının ilgisini çektiğinde şairin tutukluluk koşulları iyileştirilmiş, gözaltında tutulduğu yer değiştirilmişti. Ne var ki şairin özgür kalması için daha fazla toplumsal baskı gerekli. Sosnoff, “Elimizden gelen şey yalnızca uluslararası baskı. Kampanyamız hâlâ aktif, Tatour için daha fazla baskı yapmamız gerek. Haklarında dava açılan İsrailli/Filistinli insanları desteklemek kolay değil; ancak bunu yapmak zorundayız.” diyor.
Charlos Cates’e göre ise, “Kışkırtma suçlamaları Filistinlilerin ifade özgürlüğünü ve varlıklarını devam ettirmelerini kısıtlamaya yönelik siyasi girişimler. Bu nedenle kamuoyunun uygulayacağı baskı çok önemli.”