“İkna Etmek Değil, Yüzleşmek İstiyoruz.”
Fransa’da, Kuzey Afrikalıların ve siyahi göçmenlerin torunları siyasi olarak örgütlenme niyetinde. Gerekçe, güvenlik güçleri ve siyasetin ırkçı uygulamalarından korunmak.
19 Mart’ta Paris’te adalet ve onur için düzenlenen bir mitinge yaklaşık 15.000 kişi katıldı. Polis şiddeti kurbanı aileler tarafından organize edilen yürüyüş, polis şiddeti ve kolluk kuvvetinin uyguladığı şiddete rağmen cezasız kalmalarına ve ırkçılığa karşı protesto amacını taşıyordu. Bu yürüyüş ayrıca, sosyal haklardan yoksun mahallelerde yaşayan göçmen kökenli vatandaşların, Fransa’daki cumhurbaşkanlığı seçimlerinin ortasında kendi haklarını savunma mücadelesiydi.
Son zamanlarda protestocular için referans noktası oluşturan iki dava vardı. İlki, polis karakolunda yaşamını yitiren 24 yaşında, Mali kökenli Fransız bir genç olan Adama Traoré cinayetinde taksirle adam öldürmeye yönelik hâlâ devam eden soruşturma. İkincisi ise, çoğunlukla Théo diye anılan ve 2 Şubat 2017’de Aulnay-sous-Bois’de (Seine-Saint-Denis) polis tarafından tutuklanan ve ayrıca bir polis memuru tarafından kendisine copla tecavüz edilen Théodore L. davası.
Bu vakıalar polis ve Fransa’da herkes tarafından bilinen bölgelerden gelen insanlar arasındaki gerilimlere de ışık tutar nitelikte. Amal Bentounsi vakası bunu kanıtlıyor. Bu genç kadın, kardeşinin polis tarafından sırtından vurulduğu 2012 yılından beri mücadelesini sürdürüyor. Mahkemenin verdiği ilk karar, nefsi müdafaa yönündeydi. Kısa süre önce, uzun bir adli mücadeleden sonra polis memuru sembolik bir cezaya mahkûm edildi. Kendisinin de bizzat katıldığı protesto esnasında Perspektif’e konuşan Bentounsi, “Adalet istiyoruz ve kolluk personelinin dokunulmazlığının sona erdirilmesini talep ediyoruz. Her yıl 15 kişi salt bu yüzden hayatını kaybediyor. Bunu herkese bildirin, gerçeğin herkese yayılması gerekiyor.” dedi.
Protesto etmek için Fransa’nın başka bir bölgesinden gelen genç bir adam olan Farid El Yamni, bir öncekine benzer bir dramı Perspektif’e anlatıyor: “Ağabeyim Wissam, tanıklara göre, 1 Ocak 2012’de saat 3’te polis tarafından ölümüne dövüldü. Hâlâ tıbbi kayıtlardan detayların açıklanmasını bekliyoruz. Hâlâ mücadele ediyoruz. İlk adli tıp doktoru şiddetin fiziksel izlerini fark etti, ikincisi kardeşimin kalp rahatsızlığı olduğunu söyledi. Üçüncüsü, ağabeyimin uyuşturucu sorunu olduğunu söyledi. Bunların hiçbirinin doğru olmadığını kanıtlamak zorunda kaldık. Bu arada kardeşimin ölümünde en fazla rolü olan polis memuru daha sonra Cumhuriyet Onur Madalyası’na layık görüldü. Bununla anlıyoruz ki polis şiddeti, toplumsal düzenin bir parçası hâline getirilmiş. Polis şiddeti nedeniyle hayatlarını kaybeden insanların hepsi Kuzey Afrikalı ya da siyahi vatandaşlar.”
Diğer protestocular arasında Lamine Dieng’in annesiyle tanışıyoruz. 25 yaşındaki Lamine, 2007’de Paris’te bir polis minibüsünde can vermişti. “Hâkim oğlumun öldüğünü ama polisin bunda bir suçunun olmadığını söyledi, bu yüzden polis suçlanmadı. Kuzey Afrikalı ve Fransa’daki siyahi insanlar olarak bize adalet yok. Çocuklarımızı öldürüp döverler ve hiçbir şeyden sorumlu tutulmazlar. Biz mücadele ediyoruz ama herhangi sonuç yok.” Lamine’nin annesi tüm ümidini bu protestoya bağlamış: “Belki insanlardan tepki alırız. Umarım bir şeylerin değişmesine vesile olur. Devlet, bu polis memurlarını cezalandırmak zorunda, ancak cezalandırmıyor.”
Peçe Yasağından Polis Şiddetine: Müslümanlar Kendi Yollarını Çiziyor
2012’de Fransa’daki Müslümanların yüzde 86’sı cumhurbaşkanlığı seçimlerinin ikinci oylamasında François Hollande’ye oy verdi. “Meşhur” mahallelerde yaşayan bu insanlar, cumhurbaşkanlığı adayları için güçlü bir seçmen kitlesi oluşturuyor.
Bu mahalleler adım adım kendi siyasi bağımsızlıklarını elde ediyorlar. Bunu fark eden ve hayata geçiren ilk parti Endigènes de la Republique (Cumhuriyet’in Yerli Halkı) oldu. Partinin liderliğini yürüten ve Cezayirli bir göçmen ailenin kızı olan Houria Bouteldja, siyasi kariyerine, Fransız Parlamentosu’nun okullarda peçenin yasaklanmasına karar verdiği 2004 yılında başlamış. Irkçılıkla mücadele aktivisti Bouteldja’ye göre bu yasa, “neo-kolonyal” uygulamalardan farksız. O zamandan beri temelde “beyaz ırkçı” olarak nitelendirdiği Fransız usulü cumhuriyetçiliği ve sekülerizme eleştirileri var. Bouteldja’ya göre “beyaz ırkçı” terimi siyasi literatürde “azınlıkları ya da göçmen kökenli vatandaşları dışlayan” anlamına geliyor. Perspektif’e yaptığı açıklamada Bouteldia şunları söylüyor: “Hâlâ bir çeşit sömürgeciliğe karşı savaşıyoruz. Sınıf mücadelesi, ‘Batı modern sistemi’ olarak adlandırılan bir sistemle savaşmak için yeterli değil. Fransa bir zamanlar büyük bir emperyalist güçtü ve bunu kabul etmeye yanaşmıyor.”
Bouteldia, başlattığı bu siyasi hareketin geleneksel “hain” sol kanadının asla parçası olmayacağını ifade ediyor: “Miras olarak bizden daha büyük ve kimi açıdan sol kanatla çatışan mücadeleleri devraldık. Peçe yasağı konusunda sol kanat aşırı sağ kanat partiyle birlikte çalışıyor ve Fransız kimliğinin bir parçası olan çoklu aidiyetleri görmezden geliyor. Bu durumda, bu solcularla ortak herhangi bir şey yapmak istemiyoruz.”
Bouteldia’ya göre göçmen kökenli vatandaşların seslerini duyurmasının tek yolu siyasi özerklik elde etmeleri: “İkna etmek değil, yüzleşmek istiyoruz. Bunu yapmak için de politik organizasyonlara ihtiyacımız var. Haklarımızı savunmayan kuruluşları artık destekleyemeyiz. Oluşturulması gereken farkındalığın temelini bu oluşturuyor. Bizleri, yani yerli halkı siyasi olarak örgütlemeliyiz böylelikle diğer faaliyetlere de girişebiliriz.”
Diğer yanda Hanane Karimi’nin sesi duyuluyor. Strasbourg Üniversitesi Sosyal Bilimler doktora programında, kültür ve dini birbirinden ayıran çizgiyi tanımlamaya çalışıyor. Ayrıca Müslüman kadınların temsili ile ilgili çalışıyor ve ataerkil otoritenin inşasında dinî pratiklerin araç olarak kullanılmasına karşı çıkarak Fransa’da İslamofobi’nin artan iklimine karşı mücadele etmek için faaliyetlerini sürdürüyor. 19 Mart’ta da protestolara katılmış olan Karimi, yaklaşmakta olan cumhurbaşkanlığı seçimleri hakkında da Perspektif’e şunları söyledi: “Sosyalist Parti bize ihanet etti. Marine Le Pen’in kazanmaması için Benoit Hamon’a oy vermemiz gerektiğini söylüyorlar, ancak dürüst olmak gerekirse, onlarca yıldır süren bu politik ihaneti unutabilir miyiz? Bu seçimler için boş oy kullanacağım. Bu cumhurbaşkanlığı seçimi, toplumumuzun gerçek sorunlarının önüne geçmiş durumda.”
Houane Bouteldja gibi Hanane Karimi de göçmenlerin yeni bir siyasi oluşuma gitmeleri gerektiğini savunuyor: “Geleneksel partiler pratik araçlar sağlamıyor; sosyal haklardan yoksun mahallelerdeki istihdam, sağlık, polis şiddeti gibi reel ve temel sorunlara cevap bulamıyorlar. Geleneksel partiler belirsiz; parti programı olarak konuştukları tek şey laiklik ve cumhuriyet. İşsizlik ve ırkçılık hakkında tek kelime etmezler.”
Günümüzde toplumsal ve etnik olarak giderek daha da ayrışan Fransız toplumunda bir aciliyet hissi oluşmuş durumda. Fransa’da milyonlarca insan okullarda, işyerlerinde, tıbbi müesseselerde veya polis tarafından ırkçılığa maruz bırakılıyor. Son zamanlarda yapılan iki çalışma bunu kanıtlıyor. Araştırmacılar konut ararken insanların ne şekilde ayrımcılıkla karşılaşabileceğini ele aldılar. 2016 yılı içerisinde Paris’te sahte kimlik kullanan insanlar 504 emlak reklamından cevap aldı. Sonuçlar, Kuzey Afrika kökenli kişilerin barınma alanlarında çoğunlukla ayrımcılığa uğradığını ve konut ilanlarının çoğunun emlak ajansları yerine doğrudan satıcılar tarafından verildiğini ortaya koyuyor. Kuzey Afrikalı isme sahip birinin, aynı profili ve geliri olan ama Fransız bir ada sahip olan birine göre olumlu cevap almak için yalnızca üçte bir şansı var.
Geçtiğimiz ocak ayında, 5.000 gönüllü denekten oluşan bir ekiple, ulusal düzeyde resmî bir araştırma yapıldı. Bu araştırma, “Genç siyahi ya da Kuzey Afrikalı erkek” kriteriyle eşleşen kişilerin yüzde 80’inin son beş yıl içinde ırkçı polis kontrollerine maruz kaldığını ortaya koydu. Bu kimselerin polis kontrolünden geçme ihtimali diğerlerine göre yirmi kat daha fazla. Polis şiddetine, genellikle siyahi veya Kuzey Afrika kökenli genç insanlar maruz kalıyorlar.