KRV Eyalet Hükûmetinin Yeni İslam Politikası: Şaşırtıcı ve Çelişkili
Kuzey Ren-Vestfalya’da CDU-FDP koalisyonu yeni entegrasyon ve İslam politikasını koalisyon sözleşmesiyle ortaya koydu. Üzerinde pek de düşünülmediği görülen bu İslam politikası Müslümanlar nezdinde kabul göreceğe benzemiyor.
14 Mayıs 2017 tarihinde gerçekleştirilen Eyalet Parlamento seçimlerinde Kuzey Ren Vestfalya’da (KRV), iktidardaki SPD (Sosyal Demokrat Parti) ve Yeşiller koalisyonu çoğunluğu kaybetti. 30 Haziran tarihinden itibaren eyalet yönetimine Armin Laschet başkanlığındaki CDU (Hristiyan Demokrat Birliği) ve FDP (Hür Demokratik Parti) koalisyonu geçti.
Yeni Başbakan Laschet Türkiye kökenli Müslüman cemaatler nezdinde de tanınan bir kişi. Kendisi 2005 ila 2010 yılları arasında eyaletin Entegrasyon Bakanı olarak görev yapmış ve “yabancı dostu” entegrasyon politikası nedeniyle partisi içinde alaycı bir şekilde “Türk Armin” lakabıyla anılmıştı. Laschet göçmenler arasında sevilen birisi. Laschet açık ve liberal entegrasyon politikasını “Die Aufsteigerrepublik. Zuwanderung als Chance” başlığı altında bir kitap hâline getirmişti. Bütün bunların Laschet liderliğindeki yeni eyalet hükûmetinin liberal ve açık bir entegrasyon politikasını sürdüreceğine ilişkin iyi birer emare olduğu söylenebilirdi. Fakat eyalette entegrasyondan sorumlu olan isimler ile koalisyon sözleşmesine bakıldığında bu durumun pek de öyle görünmediği ortaya çıkıyor.
Laschet iktidarı koalisyon sözleşmesinde “entegrasyon ve göç” konusuna bir bölüm ayırdı. Bu başlık altında nitelikli kişilerin göçü, bunların iş piyasasına yerleştirilmesi, mültecilerin dil öğrenimi ve eğitimi, mültecilerin -kibarca “geri gönderiliş” ismi altında- sınır dışı edilmeleri gibi klasik konular ele alınıyor. Öne çıkan nokta ise “Göç politikasının yeniden düzenlenmesi” veya “KRV Entegrasyon Stratejisi 2030” gibi köklü değişiklikleri çağrıştıran başlıkların kullanılması.
Koalisyon sözleşmesine yüzeysel olarak bakıldığında göçmenlere dair şimdiye kadar önerilmemiş ya da tartışılmamış hiçbir şey yok. Daha da ilginç ve gözlemlenmeye değer olanı ise “siyah-sarı iktidarın İslam politikasını” nasıl uygulayacağı. Koalisyon sözleşmesinde bu konuda şu ifadeler yer alıyor: “Kuzey Ren-Vestfalya’da dinlerin özgür ve eşit bir şekilde yaşanmasını sağlayacak ve dindarlararası diyaloğu teşvik edeceğiz. Fakat din kisvesi altında sosyal uyumsuzluk sergilenmesi ve çatışmaların körüklenmesi ile kararlılıkla mücadele edeceğiz. Nefret vaizlerine ve yabancı devletlerin etkilerine müsamaha göstermeyeceğiz. Dinî derneklerle gerçekleştirilen iş birliklerinde bunların entegrasyonu ne derece destekledikleri veya engelledikleri belirleyici olacak.”
Dinî cemaatlere “yabancı devletlerin etkileri” ifadesinin dile getirilmesinin sebebi Diyanet İşleri Türk İslam Birliği (DİTİB) hakkında geçtiğimiz aylarda geniş çaplı bir şekilde sürdürülen popülist tartışmalar olabilir. Neredeyse tüm Almanya’da DİTİB’in Ankara’nın, -daha doğrusu “Erdoğan’ın”- bir kolu olduğu endişesi var. Bu anlamda “yabancı devlet etkileri” ile “nefret vaizleri” ifadelerinin söylem olarak eş değer olarak kullanılması siyah-sarı hükûmetin DİTİB politikası hakkında da fikir veriyor. Öte yandan koalisyon sözleşmesindeki anahtar kelimelerin “kararlı mücadele” ve “iş birliği” olduğu söylenebilir.
Yeni Entegrasyon Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Joachim Stamp (FDP), muhalefet politikacısı iken kırmızı-yeşil eyalet hükûmetinden sert bir tonla DİTİB ile ilişkilerin sonlandırılmasını talep etmişti. Stamp yeni dönemde hükûmet üyesi olarak belirgin ölçüde sakin ve nesnel bir tavır sergiler gibi görünse de aslında yaklaşımında çok da büyük bir değişiklik yok. Stamp bakan olarak DİTİB içinde, Ankara’dan ayrılmaya hazır olan “reform güçleri”nden bahsediyor ve satır aralarından anlaşıldığı üzere bunların desteklenmesi gerektiğini düşünüyor. Görünüşe göre ajandasında iş birliğine ilişkin genel bir tutum yok. Bununla beraber DİTİB’in ön görülebilir bir süre içinde “dinî cemaat” olarak tanınması da mümkün değil gibi görünüyor. Bu tanınmanın ancak dinî yaşantının “yabancı devlet etkilerinden uzak” bir şekilde gerçekleşmesi durumunda söz konusu olabileceği görülüyor.
İslam Diyalog Forumu
Koalisyon sözleşmesinde, kırmızı-yeşil hükûmet tarafından hayata geçirilen İslam Diyalog Forumu’nun “kayda değer sonuçlar vermemiş olduğu” tespitinin yer alması pek de sürpriz değil.
Koalisyon sözleşmesinde İslam Diyalog Forumu’na son verileceği belirtiliyor. Sözleşmede yer alan ifadeye göre “İslami derneklerle yürütülen diyaloglar yeni bir zemin üzerinde hazırlanmalı ve eylem odaklı olmalı.” Sözleşmede bunun tam olarak ne anlama geldiğine ilişkin bir açıklama yer almıyor. Ancak Düsseldorf’tan yapılan açıklamalara bakıldığında olayın yönü anlaşılıyor: İslam Diyalog Forumu’nda “liberal” katılımcı sayısının önemli oranda artırılması oldukça muhtemel. Foruma şu ana kadar Almanya Müslümanları Koordinasyon Konseyi’nde (KRM) yer alan dört büyük dinî cemaatin (İslam Konseyi, DİTİB, VIKZ ve ZMD’nin) yanı sıra Alevi Cemaat katılıyor. Diğer yandan içeriğin yeniden düzenlenmesi de oldukça olası. Stamp bu konudaki düşüncesini “Bu anlamda tamamen yeni yaklaşımlar üzerinde düşünmek zorundayız.” şeklinde ifade ediyor.
KRV’de İslam Din Dersleri
Okullarda sunulan İslam din dersleri konusunda da büyük değişiklikler düşünüldüğü görülüyor. Koalisyon sözleşmesinde bu konuda; “İslam din dersini Almanca olarak ve Alman eğitim makamları gözetiminde eğitim almış din öğretmenlerinin yönetiminde tüm ihtiyacı kapsayacak şekilde geliştirmek ve Münster Üniversitesi’ndeki İslam İlahiyatı Enstitüsünü İslam’ın teolojik refleksiyon merkezi olarak güçlendirmek istiyoruz.” ifadelerine yer veriliyor. Bu ifadeler Stamp’ın göreve geldikten sonra verdiği birkaç röportajla somutluk kazanıyor.
Bu konuda Müslümanları rahatsız eden ilk nokta şüphesiz ki, Stamp’ın devlet okullarındaki İslam din derslerini ilk etapta bir eğitim hizmeti olarak değil, “önleyici bir tedbir” olarak algılıyor olması. Dersin birçok Müslüman genci radikalleşmekten koruyabileceği ifade ediliyor. Stamp, din dersinde gençlere “düzgün bir İslam anlayışı” aktarılmasına önem verdiğini belirtiyor. Burada ayırt edici olan mesele ise, bu anlayışın nasıl göründüğü ve buna kimin karar verdiği.
Yeni eyalet hükûmetinin “liberal camiler”in kurulmasını memnuniyetle karşıladığı sır değil. Stamp bir gazete röportajında bu tür ibadethanelerin İslam’ın zenginliğini ortaya koyduğunu belirtiyor. Entegrasyondan Sorumlu Devlet Bakanı Serap Güler (CDU) de bu açıklamaya şu sözleri ekliyor: “KRV’de yaşayan Müslümanlar tek bir kategoriye dâhil edilmek istemiyorlar. Onlar dinlerini kamusal algıyı domine eden tabloyla bağdaştırmıyorlar. Onların birçoğu için İslam gericilik veya şiddeti temsil etmiyor.” Güler bu sebeple “liberal camiler” ile bu algının bir nebze önüne geçilmesinin iyi olacağını ifade ediyor.
“Liberal İslam”a Destek
Almanya’daki “liberal camiler” ise İslami cemaatler tarafından ciddi eleştirilerle karşı karşıya. Bu camilerde kadınların tesettürsüz ve erkeklerle birlikte ibadet ediyor olmaları ve vaaz vermeleri Müslümanlar arasında hayretle ve büyük ölçüde itirazla karşılanıyor. Eyalet hükûmetinin bu tür modelleri teşvik ederken yerleşik dinî cemaatlerin katılımlarını nasıl artıracağı yeni bir açıklamaya kadar sır olarak kalırken bu tür bir “liberal İslam”a karşı duyulan sempati, hükûmetin büyük İslami cemaatlerin tatbik ettiği İslam’ı istemediklerini de gözler önüne seriyor. Bu koşullar altında, İslam din dersi için mevcut “Danışma Konseyi” (Alm. “Beirat”) modelinin geleceğinin nasıl olacağı da merak konusu. Zira Stamp bu alanda da yeni düzenlemeler getirileceğini açıkladı ve fikirlerini, “Mevcut konsey modeli oldukça iyi işledi; ancak anayasal bakımdan tartışmalı. Biz yasal anlamda temiz, yeni bir düzenleme getirmek istiyoruz.” şeklinde ifade etti.
“Yasal anlamda temiz bir düzenleme”, İslam din dersinin Katolik veya Protestanlık din derslerinde olduğu gibi düzenlenmesi anlamına geliyor. Yani İslami cemaatlerin öncelikle “dinî cemaat” olarak kabul edilmesi ve din derslerini kendi başlarına ve kendi sorumluluklarında yürütmeleri gerek. Ancak eyalet hükûmeti yerleşik İslami cemaatlere karşı sergilediği eleştirel ve sert tutumuyla bu tür sorumlulukları verme noktasından oldukça uzak. Öte yandan “liberal Müslümanlarla” tüm alanları kapsayan bir din dersini hayata geçirmek pek de mümkün görünmüyor. Teolojik bakımdan tamamen özgür ve kopuk hareket eden bir “İslam”a sadece çok az ebeveyn sıcak bakabilir.
Sonuç: Yeni Hükûmetin Entegrasyon ve İslam Politikası
Yeni eyalet hükûmetinin entegrasyon politikasının meyve verip vermeyeceği büyük ölçüde eyalet hükûmetinin söylemlerine bağlı. Bu söylemler popülizmden ne kadar uzak olursa o kadar iyi olacak. Bunun yanı sıra eyalet hükûmetinin İslam politikası iyi düşünülmemiş ve uygulanabilirliği olmayan bir politika. Ayrıca şu ana kadar ortaya koyulan söylemler de Müslümanları katılıma teşvik etmek için uygun değil. Tam tersine ortaya konan söylemler Müslümanlar açısından daha çok yıkıcı ve tedirginlik uyandırıcı bir etki yapıyor.
<p style=”font-size: 10px; text-align: justify;”>©Flickr.com/©Shutterstock.com/Prometheus72</p>