Anadolu’da Bir Afrika: Ege’deki Afro-Türkler
Ege’de yaşayan ve sayıları 10.000’e kadar uzanan Afro-Türkler, Anadolu’nun zengin geçmişinden bugüne göz kırpıyor.
Tarih boyunca etnik ve kültürel çeşitlilik açısından son derece zengin bir geçmişi olan Anadolu, bu özelliğini günümüzde de sürdürüyor. Özellikle Batı Anadolu bu bakımdan son derece ilginç ve incelenmeye değer bir yapıya sahip. Hiç şüphesiz bu zenginlikte neredeyse bir buçuk asır boyunca orada yaşamış ve hâlâ da yaşamakta olan Afro-Türklerin varlığı göz ardı edilebilecek gibi değil. Özellikle Muğla, İzmir, Aydın gibi şehirlerde hayatlarını devam ettirmekte olan Afro-Türkler, kendisi de bir Afro-Türk olan Mustafa Olpak önderliğinde 2007 senesinde Afrikalılar Kültür, Dayanışma ve Yardımlaşma Derneği adı altında birleştiler. Bu tarihe kadar, hem toplum hem de medyada görünürlülükleri oldukça kısıtlı olan bu insanlar, kısa adı Afro-Türk Derneği olan bu dernek çatısı altında, her sene “Dana Bayramı” adı altında bir festival düzenliyorlar. Daha sonraki süreçte Kültür Bakanlığı’nın da destekleriyle kutlanan bu bayram, Afro-Türklerin özellikle genel ve yerel basında sağladığı görünürlülüğü oldukça artırmış durumda. Bu kişilerin atalarının Anadolu topraklarına getirildiği, 1800’lü yılların ikinci yarısından 1920’lere kadar kutlanan bu bayram, Mustafa Olpak’a göre 1925 senesinde Tekke, Zaviye ve Türbelerin Kapatılması Kanunu ile yasaklanmış, bu süreçten sonra ise geleneklerini devam ettirmek isteyen Afro-Türkler, bu kutlamaları gizlice yapmaya devam etmişler.
Afrika ile Zayıflayan Bağlar
Bununla beraber, 19. yüzyılda Türkiye’de ve diğer Osmanlı topraklarında siyahi köleler birçok yerde kullanılan kişilerin torunlarına hâlâ rastlanıyor. Sayılarının 5.000 ila 10.000 arasında olduğu tahmin edilen Afro-Türkler çoğunlukla Batı Ege’nin Söke, Tire, Ödemiş, Torbalı ve Akhisar gibi beldelerinde yaşıyorlar. Türk ve Müslüman kimliğini özümseyen ve Türkiye’ye tamamen adapte olmayı büyük ölçüde başarmış olan bu etnik grup aynı zamanda Afrika kökenleriyle de ilişkilerini sürdürmüş olmalarına rağmen bu kökleri ne kadar canlı ve sağlam tutabildikleri konusu tartışmaya açık. Nitekim, geçen sene hayatını kaybeden Mustafa Olpak, bir röportajında, kişisel araştırma ve deneyimlerinden yola çıkarak söylediğine göre, birçok Afrika kökenli bu kimliği reddedip kendilerini ısrarla Arap olarak tanımlıyorlar. Buna paralel olarak, özellikle son dönem Türk basınında dana bayramı ve köy hayatındaki yaşamlarıyla sıklıkla gündeme gelen Afro-Türkler’in Batı Anadolu’ya nasıl geldikleri ve orada nasıl meskun oldukları konusunda birçok farklı görüş var. Bununla beraber, bu bölgede değişik yerlerde yaşamlarını sürdüren Afrika kökenli bu insanlar, homojen bir yapıya sahip değil. Osmanlı’nın Geç İmparatorluk Dönemi’nde Kafkasya ve Afrika başta olmak üzere, birçok farklı etnisiteden insanlar köle olarak Osmanlı topraklarının değişik yerlerinde bulunuyordu. Nitekim, Afrikalı siyahi köleler de kıtanın birçok farklı yerinden ve farklı şekillerde gelmiş ya da getirilmişlerdi. Mustafa Olpak aile kökenlerini yazdığı kitabında, büyük dedesinin köle tacirleri tarafından Kenya’dan Girit’e kaçırıldığını, oradan da Türkiye ve Yunanistan ile olan mübadele sonrası Ayvalık ilçesine yerleştiğini söyler. Yine kendisi Ayvalık’ta karşılaştığı bir diğer siyahi kişinin de kendisi gibi Ayvalık doğumlu olmasına rağmen, babasının Girit’den göçtüğünü, hatta Olpak’ın dedesi ile aynı çiftlikte çalıştığını fark ettiğinden bahseder. Bununla beraber, Aydın çevresindekilerin genellikle geliş hikayeleri, 19. yüzyılın ikinci yarısında Batı Anadolu’nun artan ticaret hacmi ve iş gücü ihtiyacıyla ilgilidir. 1865 yılında İzmir-Aydın demiryolunun açılmasıyla Batı Anadolu bölgesi ticari hacmini İzmir limanıyla dünyaya açma fırsatı yakaladı. Ancak bu durum bölgede büyük bir iş gücü ihtiyacı yarattı. Fiziksel olarak güçlü ve dayanıklı olduklarından kas gücüne dayalı işlerde kullanılan Afrikalı zenci köleler, geniş tarım arazilerinde çalıştırılmak ve diğer işlerde kullanılmak için Sudan, Nijerya, Somali ve Orta Afrika’dan getirilip buralara yerleştirildi.
Anadolu’da Kalıcı Yurt
Tüm bunların dışında Muğla’nın değişik yerlerindeki Afro-Türklerin geçmişi hakkındaki iddia ise Mısır Hidivi Abbas Hilmi Paşa’ya dayanmaktadır. Özellikle, Dalaman ve Ortaca bölgelerinde yaşayan Afro-Türkler 1900’lerin hemen başında Mısır Hidivi Abbas Hilmi Paşa’nın tarım arazilerinde çalışmak için bu bölgelere getirilmiştir. Cumhuriyetin ilanından sonra Hilmi Paşa’nın borçlarından ötürü kamulaştırılan bu araziler sonrasında Afro-Türklere araziler ve vatandaşlık verilmesi sureti ile kalıcı bir yurt hakkı sağlanmıştır. Örneklerden de görüldüğü üzere, günümüzde Ege Bölgesi’nin değişik yerlerinde yaşayan Afro-Türklerin ataları olan Afrikalı siyahi kölelerin Anadolu’ya geliş hikayeleri zaman ve mekan olarak oldukça farklılık göstermektedir.
Osmanlı’da Afrika Kökenli Kölelerin Sosyokültürel İlişkileri
19. yüzyıldan kalan bazı tarihî belgeler Osmanlı döneminde bir zenci köle locası olduğunu ortaya koyuyor. Bu locaların her biri kolbaşı veya godya olarak adlandırılan bir Afrikalı kadın köle tarafından yönetiliyordu. Bu localar kadın ve erkek efendilerinin zulmü karşısında olduğu kadar hastalık ve diğer hayat kazaları karşısında da müşterek savunma ve korunma için kurulmuştu. Kaynaklara göre 20. yüzyılın başında İzmir’de bulunan ve sayıları 5 ila 10 arasındaki godyaların çoğunluğu kadınlardan oluşuyordu. Afro-Türk toplumunda yüksek bir statü kazanmanın en önemli yolu godya ile uzun ve iyi bir ilişki kurmaktı. Bu ilişki de giriş töreninde godya tarafından onaylanıp eğitim aşamasına kabul edilmekti. Giriş töreninde tütsü kullanılırdı. Üyeler her yıl bir tütsü ayininden geçerler ve godyaya emeklerinin bir karşılığı olarak küçük bir bağış yaparlardı. Bunun dışında localarda kolbaşı ya da godyanın yönetiminde daha küçük ev içi ayinleri de yapılırdı. Bu ayinler sufi sahnelerinden sahnelere benziyordu, ama bireysel olarak transa geçme Afrika sentezli versiyonda daha yaygın bir olguydu. O kadar ki Osmanlı Türkçesi’ndeki “babalı’’ terimi “sinir krizi geçiren’’ bir Afrikalı köleyi anlatmak için kullanılır olmuştu.
Afro-Türklerin Dana Bayramı ve Yeşilçam
Afro-Türklerin kültürlerini yansıtan en önemli örnek hiç şüphesiz dana bayramıdır. Günümüzde Türk medyasında da sıklıkla kendine yer bulabilen bu bayram hem bu kitlenin kendisini Türk toplumuna tanıtabilmesi hem de kültürlerini yaşatabilmesi açısından son derece önemlidir. Kültürel olarak godyaların denetimi altında aylarca hazırlık yapılan bu bayram dört hafta sürerdi. Godyaların önderliğinde ve müzik eşliğinde kapı kapı dolaşılarak bağış toplanır, bu parayla satın alınan dana bir törenle boynuzlarından ve gövdesinden süslenerek halkın katıldığı bir merasimle kurban edilirdi. Daha sonra pişirilerek üyelere ve yabancı katılımcılara ikram edilirdi.
Cumhuriyetin ilan edilmesiyle birlikte köleliğin kaldırılması ve nüfus mübadelesinin yapılması Batı Anadolu’daki bu Afro-Türk etnisitenin hayatını radikal biçimde değiştirmiştir. 1926 yılında resmen Türk vatandaşlığına alınan ve tarım arazisi verilen bu topluluğun sayısı günümüzde 5.000 olarak tahmin ediliyor. Cumhuriyet döneminde köylerde yaşayanlar topluluk içi evlilik yaparken İzmir ve İstanbul gibi şehirlerde yaşayanlar ise Beyaz Türklerle evlenerek nesillerini sürdürmüşlerdir. Günümüzde Afro-Türklerin en büyük sorununun içinde yaşadıkları Türk toplumunda fazla tanınmamaları ve bilinmemeleri olduğu ifade edilmektedir. Gerçekten de siyahi olan çoğu insanın toplumda Türkiye’ye sonradan gelen Afrika göçmeni olduğu sanrısı ve doğma büyüme Türk vatandaşı olması ihtimalinin hiç göz önünde bulundurulmaması bu iddiayı destekler niteliktedir. Ancak bu durumun bir diğer sebebinin Türk devletinin izlediği resmî tarih teziyle ilgili olması muhtemeldir. Cumhuriyet döneminde Türk milliyetçiliğinin ön plana çıkarılarak tek uluslu bir devlet yaratma gayesi Türkiye’de yaşayan her etnik unsurun yok sayılması ve Türk olarak tanımlanması şeklinde kendisini göstermiştir. Bu yüzden Afro-Türk varlığı uzunca bir süre kendisini gösterme fırsatı yakalayamadı. Ancak 1970’lerle birlikte Yeşilçam sineması Afro-Türk toplumundan gelen bireylere kendisini tanıtma fırsatı sundu. Yeşilçam’ın unutulmaz rolleri olan Bacı Kalfa, Çitlenbik, Arap Celal ve Bilal Habeşi simalarını oynayan oyuncular hep Afro-Türk topluluğundandı.
Bunların dışında Faik Sökmen, Tuncay Vural, Sibel Sürel, Sabri Usuoğlu ve Hadi Türkmen gibi isimler kültür, sanat ve spor alanlarında önemli işler başarmışlardı. Afro-Türklerin kendilerini tanıtma girişimleri bundan sonra da devam etti ve 2006 yılında araştırmacı Afro-Türk Mustafa Olpak’ın Afrikalılar Kültür, Dayanışma ve Yardımlaşma Derneği’ni kurmasıyla kurumsal bir boyut kazandı. Günümüzde Afro-Türklerin geçmişlerine, hikayelerine uzanan 100 yılı aşmış göç öykülerinin köle ticaretinden modern vatandaşlığa uzanan sancılı dönüşümleri ilgiyi daha çok hak ediyor. Afro-Türkler için Türkiye bir vatan ve bu vatanda kendi hikayelerini arayıp geleceklerine inançla sarılmak istiyorlar.
[1]Sessiz Bir Geçmişten Gelen Sesler, s.9
[2]http://www.aljazeera.com.tr/al-jazeera-ozel/ten-rengimiz-ata-mirasi
[3]http://www.yurtsuz.net/News.aspx?newsid=1110#.We87TWiCzDd
[4]Lewis, Bernard. Race and Slavery in the Middle East An Historical Enquiry. Oxford University Press, Oxford, 1990, s:162.
[5]Güneş, Günver. Kölelikten Özgürlüğe: İzmir’de Zenciler ve Zenci Folklorü. Toplumsal Tarih, II/62, Şubat, 1999, s. 4-10.
[6]http://www.yurtsuz.net/News.aspx?newsid=1110#.We9E8GiCzDc
[7]Erdem, Hakan.Osmanlıda Köleliğin Sonu 1800-1909. Kitap Yayınevi, İstanbul.2004.s.80-85
[8]Olpak, Mustafa. Köle Kıyısından İnsan Biyografileri. Kenya-Girit-İstanbul. Ozan Yayıncılık, İstanbul, 2015. s.18
[9]Tarih Vakfı. Sessiz Bir Geçmişten Sesler, s.17
[10]C. Zulfi, Madeline. Women and Slavery in the Late Ottoman Empire. Cambridge University Press, New York, 2010. S:137.
[11]Tarih Vakfı. Sessiz Bir Geçmişten Sesler,. s.19
[12]Toledano, Ehud R. Suskun ve Yokmuşçasına: İslam Ortadoğusu’nda Kölelik Bağları. Yale University Press, Connecticut, 2007, s:189.
[13]Erdem, Y. Hakan. Osmanlı’da Köleliğin Sonu. Kitap Yayınevi, İstanbul, 2004, s:217.
[14]Toledano, Ehud R. Suskun ve Yokmuşçasına: İslam Ortadoğusu’nda Kölelik Bağları. Yale University Press, Connecticut, 2007, s:191.
[15] Ibid, s:191.
[16] Ibid, s:191.
[17] Red House Yeni Türkçe-İngilizce Sözlük, Red House Yayınevi, İstanbul, 1974, s:115.
[18] Toledano, Ehud R. Suskun ve Yokmuşçasına: İslam Ortadoğusu’nda Kölelik Bağları. Yale University Press, Connecticut, 2007, s:192.
[19] Afrikanet.info, “Schwarze Türken und die nationale Identität in der Türkei”, Alev Deniz, 23.01.09
[20] http://listelist.com/yesilcamin-afrikali-oyunculari/
[21] http://www.hurriyet.com.tr/al-sana-siyah-turk-16150619
Onlar, Bu topraklarda doğdular Bu topraklarda çocuk olup sokalarda koştular. Futbol, saklambaç, seksek oynadılar, ip atladılar. Kahveye, meyhaneye, askere, .. bu arada camiye de gittiler. Aşık oldular. Bu topraklarda evlenip barklanıp çoluk çocuğa karıştılar. Çocularına bu kültüre özgün isimler verdiler, Tek bildikleri dilde yetiştirip, tek buraların geleneklerinde eğittiler. Başka ufukları olmadı hiç bir zaman, ne de özentileri. Bu toplumun değerlerini paylaştılar, Zira bu ülkenin insanlarıydı onlar da, bu toplumun fertleri … Ya da, öyle sandılar. (nuri senemek / belçika)