Tabu Bir Konu: Avrupa’da Türkiye Kökenliler Arasında İntihar
Yaz aylarında Almanya’da Türkiye kökenli gençler arasında görülen intiharlar, gündemde olmayan bir soruna işaret ediyor. Duisburg-Essen Üniversitesindeki doktora çalışmasında Almanya’daki Türkiye kökenliler arasındaki intihar olaylarını araştıran Sahra Şahin ile konuştuk.
Almanya’daki Türkiye kökenliler arasındaki intihar vakalarını çalışıyorsunuz. Bu konu neden ilginizi çekti?
Öncelikle şunu ifade etmeliyim. Hâlihazırda doktora çalışmam devam ettiği için konunun içeriğine ilişkin detaylı bilgi vermem mümkün değil. 2018 yılı içinde çalışmayı tamamlayacağız. Burada yalnızca gözlem ve ön izlenimlerimi paylaşabilirim. Avrupa Türklerinin meseleleri ve sorunları üzerine bir doktora çalışması yapmak istiyordum. Doktora konusu araştırırken pek çok konuyu gözden geçirdim. O sıralar, 2010 yılında basına pek çok Türk intiharı yansımıştı. İntihar edenlerin daha çok genç ve orta yaş grubuna ait olması dikkatimi çekmişti. Bu konuda dar çerçevede yapılmış birkaç çalışma dışında bir araştırma olmadığını gördüm. Konuyu geniş çaplı araştırmak için proje hazırlayıp üniversiteye ve hocamıza sundum. 2011 yılında da çalışmaya başladım.
Neler yaptınız ve nasıl bir çalışma yöntemi izliyorsunuz?
İlk dört yıl çok kapsamlı bir saha çalışması yaptım. 2000’li yıllardan bugüne yüzlerce vaka bilgisi, onlarca veda mektubu, gazete haberi derledim ve intihar eden kişilerin tanıdıkları ile görüşmeler gerçekleştirdim. Bu verileri çalışmamda hem nitel hem de nicel yönden analiz ediyorum.
Ailesinde intihar yaşanan kişilerin bilgi vermesi kolay olmasa gerek…
Bilgileri toplamam kolay olmadı. Çoğunu ilk dört yılda derlesem de bugüne kadar veri toplamaya devam ediyorum. Sayısal verilerimizin çoğunu buradaki ve Türkiye’deki Türk ve Alman kurumlardan aldık. Oralarda da konuya yönelik düzenli bir arşivleme ve kayıt olmadığı için onlarca kurum ile çalıştık ve hepsinden aldıklarımız ile çalışmamız için yeterli sayıya ulaşabildik. Şu anda 500’ün üzerinde bir vaka bilgisi üzerine çalışma yapıyoruz. Çok yönlü bilgiler var elimizde ve çok yönlü bir analiz çalışması yürütüyoruz. Fail hakkında bilgi toplamak işin en zor kısmını oluşturuyor. Aileler ve yakınları konuyu pek açmak istemiyorlar. Unutmak, yaşanmamış gibi görmek istiyorlar. Bunun için mümkün mertebe olayın duyulmasını, gazetelere yansımasını, çevrede konuşulmasını istemiyorlar. Röportajların bir kısmını aileleri tanıdığım, cenaze günlerinde yanlarında olup bazen cenaze işlemleriyle bizzat ilgilendiğim için yapabildim. Bazı röportajları da tanıdıklar üzerinden irtibat kurarak yapma imkânım oldu. Çok az sayıda aile yakını da olayın nedenini anlamak istediği için gönüllü olarak benimle konuşmak istediklerini söylediler.
Aileler neden konuyu konuşmak istemiyorlar?
Türk aileleri, kendi yakınlarından birisinin intihar edebileceğine ihtimal vermiyorlar.
İntihar edeceğini söyleyenlere dahi benzer yaklaşım söz konusu olabiliyor. Hatta çoklu intiharlarda, yani daha önce bir yakını intihar etmiş ve kendisi de intihar edeceğini söyleyen birisine dahi benzer şekilde yaklaşılabiliyor. Genelde “Bizde intihar olmaz, niye olsun ki?” yaklaşımı hâkim. Bazılarında ise “Biz dindar insanlarız, bizde öyle şeyler olmaz.” yaklaşımı görülüyor.
Bu, Türkler arasındaki intihar konusunda bilgi ve bilinç eksikliği ile alakalı. İntihar konusu bizim kültürümüzde tabu konulardan birisi. Bu konuya kapalıyız. Avrupa ülkelerine göre de çok az yaşandığı için araştırılmış değil. Yaşandığında çok ağır gelen, aile ve yakınlarını travmaya sokan bir konu. Olayın gerçekleştiği ailelerden kimse bu konuyu konuşmak dahi olsa bir daha yaşamak, onu hatırlamak, onunla anılmak istemiyor. Bu konunun çocuklarına veya yakınlarına miras kalmasını istemiyor. Bir yönü ile utanç verici olarak algılanıyor. Konudaki sorumluluğu varsa onunla yüzleşmek istemiyor, yok sayıyorlar. Bazıları kamufle etmeye, gizlemeye çalışıyorlar. Bazıları inkâr ediyor, kaza olduğunu söylüyor. Bazıları duyulmaması için cenaze işlemlerini Alman firmalarına yaptırıyor. Çevreye ya da basına farklı şekilde, kaza gibi haberlerin verildiği durumlar oluyor.
Sizin elinizdeki verilere göre, Almanya’daki Türkiye kökenliler arasında ne tür intihar tipleri var?
Genel olarak şunu söyleyebiliriz: Ötenaziye rastlamadık. Yine felsefi anlamda ya da dünyadaki farklı ülke, kültür ve inançlarda örnekleri görülen onur intihar tipleri, kocasının ya da şeyhinin arkasından giden ya da canlı bomba şeklinde olan ya da kamikaze türü intihar tiplerine rastlamadık. Bunun dışında genel olarak sosyal ve psikolojik sebeplere dayanan ve yaygın metotların kullanıldığı tipleri görülüyor Türk toplumunda.
Bir rakam verme imkânınız var mı? Yani Türklerin intihar oranı nedir Avrupa’da?
Kesin bir istatistik çıkarmamız mümkün değil. Çünkü yıllara göre arşivlenmiş bir bilgi sistemi mevcut değil. Alman kayıtlarında da etnik bir tasnif yapılmadığı için bilgi almamız mümkün değil. Bu anlamda kesin rakamı bilemiyoruz. Fakat Türkiye’deki ve Avrupa’daki oranlara kıyasla Avrupa Türk toplumunda intihar 4,5 kat daha az görülüyor.
Avrupa’da ve dünya genelinde nasıl?
Almanya’da yıllara göre 10-12 bin arasında değişen bir rakam var. Son yıllarda kısmen azalarak 10 bin civarlarında gerçekleşiyor. Günde 27-30 kişi, saatte 1 ile 1,3 kişi. Dünyada Çin hariç erkekler daha çok orana sahip. Sadece Çin’de kadın oranı daha yüksek. Oranlar ülke ve kültürlere göre değişiyor. Ortak nokta, giderek yükselen bir artış olması.
Peki, diğer ülkelerde hangi sebepler öne çıkıyor? Avrupa’daki Türkler ile benzerlik ya da farklar var mı?
Diğer ülkelerde daha çok yaşlı intiharı görülüyor. Bizde daha çok orta yaş grubundan. Onlarda daha çok yaşlılığa bağlı yalnızlık, hastalık gibi faktörler etken iken bizde sosyal sorunlar öne çıkıyor. Yaşlanınca yalnızlık ve acı çekmek istemiyorlar genelde. Alman toplumunun yüzde 36’sını, yani 30 milyon civarının hiç bir dine mensup olmadığını, yine 16 milyon civarı bir nüfusun da yalnız yaşadığını göz önünde bulundurmamız lazım.
Avrupa’da Türk intiharlarında hangi faktörler etken olarak öne çıkıyor?
Çok farklı sebepler var. Çoğunlukla aile krizi öne çıkıyor. En başta eşler arasında, sonra diğer aile fertleri arasında. Bariz şekilde kültür çatışması göze çarpıyor. Arada kalmışlık, başarısız kültürlenme, kültür şoku gibi konular ağırlıklı.
Failler olaydan önce bir iz bırakıyorlar mı ya da farklı bir davranış içine giriyorlar mı?
Çok belirgin davranış değişiklikleri olduğu göze çarpıyor. Herkeste olup olmadığı bilinmemekle birlikte belirgin davranış farklılığı gösterenler var. Kişilerin psikolojisi, yaşı, hastalık durumu ve problemlerine göre değişen farklılıklar var. Bazıları mektup bırakıyor arkasından. Örneğin uyku düzeninde değişmeler, daha önce yapmadığı şeyleri yapmak ya da garip şekillerde davranmak, aşırı içe kapanmak… Ancak ailelerin ya da çevredekilerin bunu anlayamadıkları görülüyor.
Kamuoyunda genelde ekonomik faktörlerden bahsedilir…
Ekonomi sebepler arasında son sıralarda diyebiliriz. Bunun direk etken olduğu bir olaya rastlamadım. İlk nesil Türkler arasındaki ve Avrupa’daki intihar olayları üzerinden bakarsak fakirliğin değil, zenginliğin daha çok etken olduğu söylenebilir. Ancak, Avrupa’da yaşayan Türklerde durum başka. Bu kişilerin önceden beri gelişen başka sorunları olduğu görülüyor.
Yine kamuoyunda intiharların çoğunun inançsızlıktan kaynaklandığı söyleniyor. Sizdeki veriler bunu destekliyor mu?
İnanç konusunun Müslümanlar arasında intiharı düşünme, deneme ve önlemede çok etkili olduğu açık. Bu Türkiye ve İslam dünyasındaki intihar oranlarından da anlaşılabilir. Bizim örneklerimiz de büyük bir oranda Müslüman, genellikle de kültür düzeyinde. Ancak, bizimkilerin daha çok hastalanma sonucu bu işe başvurduklarını söyleyebiliriz.
Gençler arasında görülen vakalarda temel etkenler neler? Örneğin intiharı teşvik eden “Mavi Balina” gibi oyunların etkileri neler?
Geçtiğimiz yaz ayında üç tane 14 yaşında çocuğumuzu maalesef bu şekilde kaybettik. Bunlardan iki tanesinin bu oyun ile belli oranda ilgisinin olduğunu tahmin ediyoruz. Diğerinde yok. Burada dikkat çeken en bariz konu, aileleri ile çocuklarının farklılaşmaları. Yani ailenin anlattığı çocuk ile çocuğun geriye bıraktığı izlerdeki çocuk bambaşka. Burada çocuklara psikolojik ve pedagojik rehberlik yapılamadığı, çocuklar ile ebeveynlerinin dünyalarının ciddi ölçüde farklılaştığı, ebeveynlerinden habersiz ayrı bir dünya geliştirdikleri gözleniyor. Bölünmüş kişilikleri de burada hesaba katmak gerek. Bunun dışında ailenin genci sevdiği ile evlendirmeme gibi örnekler de göze çarpıyor.
Geride kalanları sonraki süreçte ne bekliyor?
Bu konuda toplum olarak bilgisiz olduğumuzu kabul edelim. Tanı, teşhis, tedavi ve yaklaşım noktalarında yok sayılırız. Çok farklı davranış şekilleri var. Az sayıda kişi kabulleniyor ve anlamaya çalışıyor. Aralarında bunu bir yaşam tercihi olarak gören ve saygı duyan da var. Ciddi oranda inkâr etme, olayı başka yöne çekme ve görmezden gelme var. Tabii ki tamamında çok büyük bir acı yaşandığını söylememize gerek yok. Büyük travmalar, hastalanma, mekân değiştirmeler gibi ciddi değişiklikler görülüyor.
Olay öncesi ve sonrası failin yakınlarına ve sivil toplum kuruluşlarına ne gibi görevler düşüyor?
Asıl fail hayatta olmadığı için konunun gerçek nedeni konusunda net ve kesin bir şey söylememiz mümkün değil. Hatta failin öne sürdüğü, mektubunda belirttiği nedenler de gerçek olmayabilir. Örneğin, çok ilgili bir ailesi olmasına karşın kendini sevgisiz veya ilgisiz görebiliyor fail.
Bu konunun makamı, cinsiyeti, mesleği, zengini, şöhreti yok. Dünyadaki ünlü intiharlarını hatırlayalım. Dünya genelinde, başbakan çocuğu, devlet başkanı karısı, futbolcu, iş adamı, sanatçı, zengin, fakir… Hatta daha çok ekonomik durumu iyi olanların arasında görüldüğünü söylersek yanlış olmaz.
Öncelikle sebep ne olursa olsun kimseyi suçlamamak gerekiyor. Kaldı ki, sebep sanılandan veya konuşulanlardan çok farklı oluyor genellikle. Ailenin, hatta kişinin kendisinin dahi anlayamadığı etkenler rol oynayabiliyor.
Bu konu dinî olarak bir kalıba oturtulmuş olsa da ayıplanacak ya da utanılacak bir konu değil. Bir kere kesinlikle aile ve çevrenin bilgisi dışında gerçekleşen bir olay olduğunu bilmemiz gerekiyor. Pek çoğumuz o aileler gibi davranmış olabiliriz. Ancak, asıl fark bunun faillerdeki yansıması, failin ruh ve beden sağlığındaki ve sosyal şartlarındaki farklılık. Başka bir şekilde söyleyecek olursak, çevresi, ebeveyni çok iyi ilgilenmesine karşın böyle bir olay yaşanabilirken daha zor şartlar içinde olanlarda bu olay gerçekleşmeyebiliyor.
Araştırma, eğitim, bilgilendirme, kurumsallaşma ve uzmanlaşma şart. Avrupa’da gençlerin giderek artan bir sosyal problem sarmalı içinde yaşadığının farkına varmamız, olayı geçiştirmeden üzerine eğilmemiz gerekiyor. Burada gençler üzerinde ve aileler arası yardımlaşmada, problemlerin farkına varılamadığının, farkına varılanların çözümünde güçlükler yaşandığının bilincinde olarak kültür odaklı kurumsallaşma ve uzmanlaşmaya önem vermemiz gerekiyor.
Rakamlar ve detaylar konusunda biraz ketum davrandınız.
Evet, süren bir çalışma var. Bitince kitap basılacak. O zaman çok daha detaylı ve açıkça konuşup yazabiliriz. Şimdilik bu kadarı ile yetinelim.