Visegrad Avrupa Birliği’nin Sonu Mu?
Visegrad topluluğu, 2015’teki göç krizi ile AB içerisinde yakaladığı muhalif kimliğini Britanya’nın AB’den ayrılmasıyla iyice kuvvetlendirdi. Geçtiğimiz yıllarda yaşananlar AB içerisinde bir Doğu-Batı çekişmesinin doğabileceğine işaret ediyor.
90’lı yılların başında eski demir perde coğrafyası olan Orta ve Doğu Avrupa ülkelerinin Avrupa Birliğine entegre edilmesi gündeme gelmişti. Visegrad ilk olarak Çekoslovakya, Polonya ve Macaristan ortaklığında kurulmuş ve kısa bir süre sonra Avrupa Birliği uyum sürecini yönetecek bir üst yapı olarak algılanmaya başlamıştır. 1993’te Çekoslovakya’nın dağılmasının ardından Çekya ve Slovakya bu topluluğa dâhil olmuştur.
Visegrad ülkeleri 2004 yılında AB’ye
Visegrad ülkeleri 2004 yılında AB’ye üye olarak planlanan uyum ve gelişim politikalarını başarı ile gerçekleştirmiştir. 65 milyona yakın nüfus barındıran topluluk ortak hareket etme kapasitesi bakımından birliğin Fransa ve Almanya gibi büyük devletleri ile rekabet etme bakımından önemli bir ayrıcalığa sahiptir.
Visegrad Avrupa’da Yükselen Sağa Model Olabilir Mi?
Visegrad topluluğunun özellikle 2015’teki göç kriziyle birlikte AB içerisinde yükselen muhalif tutumu dikkatleri çekti. Topluluk, Dublin Protokolünün getirdiği zorunlu mülteci kotalarını kabul etmeyip birliğin Brüksel merkezli karar alma süreçlerini kapsayan reform paketlerini de reddetti.
Birlik taraftarlarını kızdıran bu kararlarla birlikte Visegrad topluluğu birlik içerisinde küçük ülkelerin Brüksel’e karşı direnişinde bir cazibe merkezi olma yolunda ilerliyor. Son seçimlerle birlikte yükselişe geçen aşırı sağ hareketlerin, AB programlarına karşı kesimlerin takındığı tutumu benimseyebileceği endişesi kamuoyunda hâkim.
Avusturya’da seçimlerden zaferle çıkan Sebastian Kurz’un (ÖVP) Brexit etkisiyle sarsılan birliği daha da köşeye sıkıştırabilmek için Visegrad topluluğu ile Avusturya’yı yakınlaştırabileceği söylentileri siyasal gündeme hâkim olmaya başladı. Özellikle Müslüman göçmen karşıtlığı ve yabancı düşmanlığı ile tabanını sağlama alan Kurz “göçmen kotası” teklifini reddeden ülkeleri hâlihazırda AB içerisinde muhalif bir kimlik oluşturabilecek iyi birer partner olarak algılıyor.
Visegrád: AB Çatırdıyor Mu?
Visegrad topluluğu askerî ve kültürel bir ittifaktan ziyade NATO üyeliği gibi ortak değerler ve ilkeler doğrultusunda politikalar ve iş birliği geliştiren bir yapı. “2015 Göç Krizi” ile birlikte AB içerisinde mülteci karşıtlığı paydaş politikası ile hareket eden topluluk “v4” adlı protokol ile Brüksel merkezli karar alma sürecini demokratik, yerel değerler üzerinden reddettiğini ve kendi çıkarları doğrultusunda bir göç politikaları izleyeceğini beyan etmiştir.
Birliğin ortak hareket için geliştirdiği Dublin Planını etkisiz hâle getiren bu eylemler zinciri başta korumacı ve aşırı sağcı siyasal gruplar tarafından oldukça olumlu karşılanmıştır. Özellikle Batı Avrupa (Almanya ve Fransa) “hegemonya”sına karşı sergilenen bu tutum, ilerleyen safhada AB içerisinde bir Doğu-Batı çekişmesinin yaşanabileceği tedirginliğini de beraberinde getirmiştir.
Sosyalizm sonrası serbest piyasa entegrasyonu ve liberal değerlerin benimsenmesi ile kurumsallaşması gibi ekonomik ve politik yükleri omuzlayan Visegrad topluluğu AB’nin aşırı merkezci ekonomi ve yürütme politikalarına karşı çıkıyor. Ekonomik korumacılığın gerekliliği ve sınır uygulamalarına yönelik hâkim bir algının olduğu Visegrad topluluğu AB’nin temel değerleri olan ortak pazar ve liberal kurumsal dönüşüm hususunda oldukça güçlü bir direnç yaratıyor.
Visegrad göç meselesi ile yakaladığı AB içerisindeki muhalif kimliğini Britanya’nın birlikten ayrılmasıyla iyice kuvvetlendirdi. Korumacı, yabancı karşıtı ve Brüksel muhalefeti üzerinden kurgulanan ortak değerler Avrupa’nın diğer ülkelerindeki sağ ve muhafazakâr siyasetin de sesini yükseltmesine ve topluluk ile safları sıklaştırmasına sebep oluyor. Topluluk Doğu Bloğu günlerinden kalma dayanışmacılığını “v4” adlı protokol ile kuvvetlendirerek açıkça Brüksel merkezli politikalara karşı sert bir tutum aldı.
AB -Visegrad Valsi Daha Bitmedi
AB’nin, Visegrad topluluğunun yarattığı muhalif çekim dalgası ile nasıl baş edeceği şu an için bilinmiyor. Birliğin orta vadede etkin ve kapsayıcı bir dil üzerinden geliştirilecek politikalara ihtiyaç duyduğu ise geniş kesimler tarafından kabul ediliyor. AB yıllarca süren merkezileşme üzerinden inşa ettiği “Ortak Avrupa” siyasal söylemini Visegrad’ın korumacı, popülist söylemlerine karşı savunmak zorunda.