“Türkçenin Korunmasında Sorumluluk Ailelerde”
Arslan Yalçın, 2003 yılında Duisburg-Essen Üniversitesinde Türkçe Öğretmenliği bölümünü bitirmiş bir öğretmen. Haftada 3 saati Türkçe, 6 saati İslam din dersi olmak üzere ders veren Yalçın’la Almanya’da Türkçenin geleceğini konuştuk.
Kuzey Ren-Vestfalya’daki Türkçe eğitiminden bahsedebilir misiniz?
Eyaletteki devlet okullarındaki Türkçe dersleri için birden fazla “form” söz konusu. Öncelikle bir ana dil destek dersinden (Alm. “muttersprachliche Ergänzungsunterricht“) bahsedebiliriz. Bu ders, haftada 2 saat şeklinde veriliyor. Bunun dışında “ana ders” (Alm. “Hauptfach”) statüsünde diğer derslerle aynı formatta bir Türkçe dersi söz konusu. Üst seviye lise öğrencilerinin “performans kursu” (Alm. “Leistungskurs”) olarak Türkçeyi seçmeleri durumunda haftada 5 saat Türkçe görme imkânı oluyor. Lise bitirme sınavına (Alm. “Abitur”) hazırlanan öğrenci Türkçeyi “temel kurs” (Alm. “Grundkurs”) veya “performans kursu” (Alm. “Leistungskurs”) olarak seçebiliyor. Eğer öğrenci Türkçeyi “temel kurs” olarak seçerse Türkçeyi 3. veya 4. lise bitirme dersi olarak seçebiliyor. “Performans kursu” olarak seçerse 1. veya 2. ders olarak Türkçeden lise bitirme sınavına girebiliyor.
Peki okulda Türkçe dersinin sunulması neye göre belirleniyor?
Okul yönetiminin rolü çok büyük. Okul idaresi bunu fırsat olarak görüyor ve çocukların Almancalarına da olumlu katkı sağlayacağını düşünüyorsa Kuzey Ren-Vestfalya’daki bazı okullar Türkçeyi sunuyorlar. Bazı okullar ise maalesef bilimsel verilerden yoksun oldukları veya Türkçeye karşı ön yargılı oldukları için Türkçeyi Almancaya engel görebiliyorlar. Bu noktada velilerin çabası ön plana çıkıyor. Almanya’da okulda 12 tane veli bir araya gelip imza topladığında devlet velilerin talebi doğrultusunda gayret göstermek zorunda. Bu anadil ve din dersleri için geçerli.
“Yabancı dil” olarak Türkçe dersinin sunulması nasıl mümkün?
Bir okul eğer isterse okulda hiç Türkçe bilgisi olmayanlara yönelik müfredata “yabancı dil” olarak Türkçe dersi koyabilir. Biz ana dili Türkçe olan çocuklara yönelik derslerimizde en geç 7. sınıfta Türkçe roman analizi yapıyor, ciddi gramer dersleri veriyoruz. Türkçeyi hiç bilmeyenlerin olduğu bir derste ise İspanyolca veya Fransızca derslerinde olduğu gibi sıfır seviyeden başlamak gerekiyor.
Yani Kuzey Ren-Vestfalya’da bir öğrenci 1. sınıftan itibaren Türkçe dersi görebilir mi?
Tabii ki! Burada velilerin işin arkasında durması önemli. Veliler bilinçli bir şekilde işin arkasında durup talep etseler, okulda 1. sınıftan itibaren Türkçe dersi verilmek zorunda. Kendi çocuklarımdan örnek vereyim: Küçük çocuğum 2. sınıfta. Okulundaki Türk öğrenci sayısı çok değil. Birbirine yakın olan Türk öğrencileri bir okulda topluyorlar. Biz veliler olarak bir iş birliği içerisine girdik. Haftanın 2 günü çocukları arabalarımızla bir okuldan alıp diğerine götürüyoruz.
Yani bir okulda 12 veli başvurursa ve eğer okulda Türk sayısı çoksa doğrudan o okula bir kadro açılması mümkün. Bununla beraber, çocuğunuzun okulu dışında başka bir okulda Türkçe eğitimi veriliyorsa çocuğunuzu tek başına bu okula da Türkçe eğitimi için gönderme imkânınız var. Tabii ana hedef çocuğun kendi okulunda bu dersi alması, çünkü diğerleri veliler için çok zahmetli oluyor. Şunu da belirtelim: Bir okula bir öğretmen tahsis edilse normalde 20 veli çocuğunu derse gönderecekse, başka okullara arabayla getir-götür durumu söz konusu olunca sayı düşüyor. Bazı veliler ise Türkçe dersine gereken önemi vermediği için zahmete katlanmıyor, yalnızca daha idealist veliler çocuklarını derslere götürüyor.
Fakat bu ders normal ders saatleri içerisinde verilmiyor. İlkokullar en geç 12:30 – 13:00 gibi bitiyor. Türkçe dersi saat 14:00 gibi düzenleniyor. Daha geç saatlerde Türkçe dersi sunan yerler de var; bu da ciddi bir zorluk.
Derste ne tarz materyaller kullanıyorsunuz?
Eğitim materyali noktasında müfredatın herhangi bir şartı yok. Almanya’da eğitim müfredatlarında yönergeler ve hedefler vardır. Burada öğretmenlere bir hürriyet verilmiş durumda. Elbette Bakanlığın onayladığı ve onaylamadığı kitaplar var. Bu noktada maalesef bir kıtlık söz konusu. Türkçe dersi gören öğrenci sayısı çok fazla olmadığı için yayınevleri Türkçe dersi için kitap üretme noktasında çekingenler, çünkü ekonomik anlamda pek getirisi yok. Mevcut Türkçe ders kitapları maalesef günümüze hitap etmiyor. Bazı kitaplar 15-20 senelik. En yeni kitaplar 10 senelik. Hâliyle çocukların dünyasına hitap etmeyen kitaplarla çalışıyoruz. Bu sebeplerden dolayı kendi materyallerimizi kendimiz geliştirmeye çalışıyoruz. Yüksek sınıflarda değişik romanlar işliyoruz.
Müfredata göre Türkçe dersinin amacı nedir?
Her şeyden önce bu dile hâkim olan, sorgulayabilen, olaylara eleştirel yaklaşabilen bireyler yetişmesi ön planda. Bununla birlikte müfredat kapsamında Türkiye kökenli insanların yaşadığı toplumsal bazı problemler de bolca ele alınıyor. Mesela kadına yaklaşım konusu, insan hakları gibi öğrencileri düşünmeye sevk eden konular ön planda. Bu durum yüksek sınıflar için geçerli. Alt sınıflarda daha ziyade temel atılıyor, yani daha gramer ve bilgi ağırlıklı. 9. sınıftan itibaren eleştirel metinler, daha çok düşünmeye yönelik yönergeler ön plana çıkmaya başlıyor.
Diğer dil derslerinde bu gibi vurgular var mı? Eğer yoksa Türk kökenli çocuklara “Siz eleştirel düşünemiyorsunuz, sizi bu derslerle biraz yontalım.” gibi bir motivasyon yok mu burada?
Diğer dil derslerinde de farklı bir durum olduğunu düşünmüyorum. Yani bu şekilde düşünmek bence hakkaniyetli olmaz. Ama bahsettiğiniz itirazların müfredatı geliştiren kişiler tarafından kesinlikle benimsenmediğini de söyleyemem. Müfredatı hazırlayan kişilerde bu gibi kabuller olabilir. Şu açıdan da bakmak lazım: Birilerinin bunları müfredata yazıp yazmamasından bağımsız olarak bizim de yüzleşmemiz gereken hususlar var. Öte yandan biz derslerimizde bu hususların yanı sıra Almanya’daki Türk toplumunun Alman basınında nasıl çifte standartlı yansıtıldığını da irdeliyoruz gerektiğinde. Yani tek taraflı bir eleştirel bakış söz konusu değil.
Peki, bundan yarım asır sonra burada Türkçe konuşan bir topluluktan bahsedebilecek miyiz?
Bu gerçekten de ciddi bir sıkıntı. Bence sorumluluk öğrencilerden ziyade velilerde başlıyor. Her şeyden önce iki dillilik hususunda bir bilinç şart. Ben bu bilinci maalesef birçok ailede göremiyorum. Birinci nesil Almanya’ya geldiğinde onların çocuklarının Türkçe açısından avantajı vardı. Evlerinde anne babaları Almancaya hâkim olmadıkları için Türkçe konuşuyorlardı ve Türkçeleri yazılı olmasa da sözlü dilde yeterli düzeyde kaldı. İkinci neslin çocuklarında ise, anne ve babaları burada yetiştiği için evde hem Almanca hem Türkçe konuştuklarından dilde bir karışıklık söz konusu oldu. Ailelerin, “Çocuğuma her iki dili de en güzel şekilde nasıl öğretebilirim” şeklinde bir planı yok. Bu biz pedagogların ve cemiyetlerimizin suçu. Camilerimizde dinî eğitimin yanında kültürel kodlarımıza yönlendirecek yolların da korunması için gerçekçi konseptlerin insanlara yansıtılması lazım. Eğer 2 yaşındaki çocuğunuzla evde hem Almanca hem Türkçe konuşuyorsanız çocuğunuz karışık bir dille yetişir. Anne-baba olarak bir cümlenin yarısını Almanca yarısını Türkçe olarak kurduğunuz zaman, sizinle muhatap olan çocuğunuzun dil yetisinin nasıl gelişeceğini düşünmeniz gerekir. Üstelik sadece sizin dikkat etmeniz de yetmiyor. Kreşe başladıktan sonra en geç bir sene sonra kızınız sizinle ısrarla Almanca konuşmak isteyecek. Çünkü çocuk günün büyük çoğunluğunu Almanca konuşarak geçiriyor. Bu da çocukların Türkçe yetilerinin körelmesine sebep oluyor. Bunun tek çaresi anne-babanın bilinçli olması, kreşte ve okulda Almancanın baskın olduğunu bilip evde disiplinli bir şekilde sadece Türkçe konuşulması. Ayrıca bizim Türkçe konuşmamız ve çocuklarımızın bize Almanca cevap vermeleri de doğru değil. Türkçe cevap vermelerini sağlamamız lazım. Çünkü dil sadece dinleyerek öğrenilmez, konuşulması da şarttır. Aynı şekilde bir tane Almanca kitap okumuşsa peşinden bir tane de Türkçe okumasını sağlamamız lazım. “Ben çocuğu camiye yolladım, orada Türkçe konuşuyorlar.” geçerli bir argüman değil. Evde tatlı bir disiplin olması şart. Bir diğeri ailelerin uzak da olsa çocuklarını Türkçe dersi verilen okullara göndermeleri. Eve en yakın okul değil, Türkçe dersi verilen okul tercih edilmeli. Bunları yerine getirmezsek Türkçe unutulmaya mahkûm.
Bir ailenin “Ben bilinçli olacağım, Türkçeyi ne pahasına olursa olsun muhafaza edeceğim.” diyerek az önce bahsettiğiniz disiplini uygulaması akıntıya karşı kürek çekmesi anlamına gelmiyor mu?
Kesinlikle öyle, ama akıntıya karşı kürek çekmek mecburiyetindeyiz. Aklı başında, dilbilimsel bilgi sahibi herkes şunu söyler: Bir insanın anadilini iyi bilmesi ikinci veya üçüncü bir dili iyi öğrenmesinde önemli bir faktördür. Bunda hiç şüphe yok. Sizin bahsettiğiniz yaklaşımlar politik ve sloganik yaklaşımlar. Bu popülist tavra karşı durmak zorundayız. Aksi takdirde benliğimizi kaybetme tehlikesi ile karşı karşıya kalacağız.