"Aşırı Sağ"

Fransa’da Cadı Avcısı Bir Hareket: “Cumhuriyetçi Baharı”

Cumhuriyetçi Baharı, Fransa’da faaliyet gösteren bir oluşum. “Ofansif bir laiklik” savunusu yapan oluşumun, aşırı sağcılarla pek çok ortak noktası var.

Fransa’da faaliyet gösteren Cumhuriyetçi Baharı (Fr. “Printemps Republicain”) adlı oluşumun internet sitesinde “bir arada yaşama” ve “barışçıl yaşam” prensipleri sıralanıyor. “Hakkımızda” kısmında ise şöyle yazıyor: “Biz kamusal tartışmalarda kendini Cumhuriyet’i ve Cumhuriyet’in eşitlik, laiklik, kardeşlik, dayanışma ve egemenlik ilkelerini savunmaya adamış özgür ve bağımsız yurttaşlardan oluşan bir hareketiz. Bu ilkelere herkes sahip çıkmalıdır. Cumhuriyetçi Baharı yurttaş katılımına dayanır, herhangi bir siyasi hareketle ilişkisi yoktur ve herhangi bir kamu kaynağı tarafından fonlanmamaktadır.”

Ne var ki gazetecileri, akademisyenleri, yazar ve diğer “düşünür”leri bir araya getiren bu dernek hakikatte Fransa’da iddia ettiğinden çok daha az bir barışçıl iklim ve tartışma ortamı yaratıyor. Laikliğin radikalleştiği bir bağlamda Cumhuriyetçi Baharı âdeta takıntılı bir laiklik göstergesi olarak yalnızca İslam hakkında konuşuyor.

Laiklik Mi İslam Takıntısı Mı?

Cumhuriyetçi Baharı’nın ilk toplantısı 20 Mart 2016’da Paris’te gerçekleştirildi. Söz konusu inisiyatif “Cumhuriyet’e yönelik saldırılar karşısında laikliği korumak isteyen solcular tarafından imzalanan bir manifesto”ya dayanmaktaydı. Bilindiği üzere Fransa hâlâ 2015 yılında gerçekleştirilen terör saldırılarının travmalarıyla boğuşuyor. Cumhuriyetçi Baharı’nın hedefi, filozof Elisabeth Badinter’in deyimiyle “laikliği ortadan kaldırmak isteyenlerin” ve yazar Paskal Brucker’in deyimiyle “radikal İslam’ı işçi sınıfı için bir çıkış yılı olarak gören” açık laiklik savunucularının aksine, ofansif bir laikliği savunmak. Bu inisiyatife göre, solun bazı kesimleri “fazla hoşgörülü”.

Küçük Ama Etkili Bir İnisiyatif

Hâlihazırda 700 üyesi bulunan Cumhuriyetçi Baharı küçük olabilir ancak Fransa’daki kamuoyu tartışmalarında büyük sıkıntı yaratıyor. Her bir polemikte ya da medya tertibinde bu organizasyonun parmağı var. “Siyasal İslamcılığa karşı kültürel savaş” kisvesi altında kimsenin tanımadığı siyasal bilimci Laurent Bouvet tarafından başlatılan hareket, aşırı sağcıların metotlarını benimseyerek laiklik tartışmalarını kirletiyor ve polemikleri tırmandırıyor.

Cumhuriyetçi Baharı’nın en favori mücadele platformu olan sosyal medyadaki polemikler de bunu doğruluyor. Organizasyonun Rokhaya Diallo (siyasi aktivist), Yassine Belattar (mizahçı), Nassira El Moaddem’den (gazeteci) sonraki yeni hedefi “O Ses” yarışmasına katılan genç şarkıcı Mennel oldu. Hedeflerine aldıkları kişilerin yorumlarını yakından inceleyerek, Facebook gönderilerini didikleyerek, eski tweet’leri ya da röportajları gündeme getirerek âdeta bir internet polis gücü oluşturulmuş durumda. Cumhuriyetçi Baharı laiklik ve ifade özgürlüğü maskesi altında hedef aldığı kişileri susturmak istiyor. Sorun şu ki bu organizasyon aşırı sağcı Fdesouche sitesiyle genellikle aynı kişileri hedef alıyor. Öyle ki, bu aşırı sağcı Fdesouche sitesinin Cumhuriyetci Baharı’nın arkasında kaldığı zamanlar bile oluyor.

Fransa’da Düşünce Polisliği

Cumhuriyetçi Baharı, laikliğin daha iyi savunulabilmesi adına analizlerde bulunduğunu iddia ediyor. Ancak inisiyatifin internet sitesinde böyle analiz metinleri bulmak mümkün değil. Sitedeki yazıların çoğu 280 karakterden oluşan tweet’lerden ibaret. Bunlardan birkaç örnek: Twitter’da kendilerine Ulusal Cepheli bir üye ve Cumhuriyetçi Baharı tarafından soru yöneltilen Yurttaşlık Hizmetleri, Lallab adlı feminist ve Müslüman organizasyonu tarafından kendilerine Müslüman kadınlarla ilgili tavsiye edilen misyon hazırlıklarını geri çekti. Zira söz konusu organizasyon Müslüman Kardeşler ile bağlantılı olmakla suçlanıyordu. Lallab organizasyonu, Cumhuriyetçi Baharı tarafından yürütülen bu siber saldırı ve sosyal medyada karalama kampanyasını sert bir dille kınadı.

Cumhuriyetçi Baharı ayrıca, Lyon II Üniversitesi’nde gerçekleştirilmesi planlanan ve Licra tarafından desteklenen İslamofobi Sempozyumu’nu iptal ettirme kampanyası da başlattı. İnisiyatif, Lyon Üniversitesi yönetimiyle birkaç kez iletişime geçerek, konferansın yalnızca konusuna değil, aynı zamanda kendi kriterlerine göre “İslamcı şahsiyetler” olarak niteledikleri katılımcılara da itiraz ettiler. Cumhuriyetçi Baharı kurucularından Laurent Bouvet, söz konusu sempozyuma “Siyasi nitelikte olduğu ve akademik yapıda olmadığı” gerekçesiyle itiraz ederken, birkaç ay sonra Lille II Üniversitesi’nde Charb’a ait (Charlie Hebdo’nun eski genel yayın yönetmeni) “Irkçıların Eline Koz Veren İslamofobi Hilekârlarına Açık Mektup” adlı kitabın okuma etkinliğinin iptal edilmesine tepki gösterecekti.

Laurent Bouvet ve meslektaşları tarafından işaret edilen bir başka üniversite etkinliği ise, Sud Education 93 birliği tarafından organize edilen Saint-Denis Üniversitesi’nin karma olmayan atölyeleri idi. Tartışmalar Eğitim Bakanı’na kadar ulaşmış, bakan ise bu atölyelere itiraz ederek, bu çalışmayı “beyaz-karşıtı ırkçılık”la suçlamıştı.

Fransa’da Cemaat Laikliği

Fransa’da Cumhuriyetçi Baharı’ndan bağımsız olarak birbiriyle çatışan iki ayrı laiklik algısı var. Cumhuriyetçi Baharı’nın ayrıcalıklı hedeflerinden biri olan etkili gazeteci Edwy Plenel’e göre, bu inisiyatifin laiklik anlayışının takipçileri, “tek saplantıları olan Müslümanlara karşı mücadeleye devam edebilmek için her bahaneyi ve karalamayı kullanıyor.” Öte yandan Plenel’in bu eleştirel demeci, kendisinin “İslamcı-solcu” olmakla suçlanmasına ve tecavüz ithamları nedeniyle Fransa’da hapsedilen Tarık Ramazan’ı “koruduğu” iddialarına yol açtı.

Cumhuriyetçi Baharı’nın hedef tahtasına yerleştirilen şahsiyetler arasında dikkat çeken bir unsur ise, hedefteki kimselerin çoğunun “beyaz” olmaması. Fransız filozof Geoffroy de Lagasnerie, devlet ırkçılığına ve Charlie Hebdo’ya karşı tavır almasına rağmen, kimliği ve “beyaz” oluşu nedeniyle kendisinin hiçbir zaman Cumhuriyetçi Baharı’nın saldırılarına uğramadığını belirtiyor. Ona göre, “Cumhuriyetçi Baharı, siyahileri ve Arapları hedef alarak, onları görünmezliğe geri yollamak amacıyla düzenlenen kampanyalardan sadece birisi. Hâlihazırda yürürlükte olan sistem her anlamda ırkçı. Öyle ki Siyahilerin ve Arapların kamusal alana ve kamu tartışmalarına erişiminin kurallarını âdeta bu küçük organizasyon koyuyor. Onlara göre bu azınlık toplulukları belirli ideolojilere sadık kalmazlarsa meşru değiller ve dışlanmalılar.”

Lagasnerie’ye göre, Cumhuriyetçi Baharı saldırdıkları kişilerin doğrudan kimliklerini hedef alıyor. Böylelikle ırkçı bilinçaltı yeniden hortlatılıyor. Bu ırkçı bilinçaltına göre, “siyahiler ve Araplar kamusal alanda her zaman davetsiz misafir olarak algılanıyor ve topluma tam olarak kabul edilebilmeleri için bu topluluklar her zaman iyi davranış ve nezaket gösterilerinde bulunmak zorundalar.” Lagasnerie Cumhuriyetçi Baharı’nı Ku Klux Klan ile karşılaştırmaktan da çekinmiyor. Ona göre bu inisiyatif “kamusal alanda beyaz üstünlüğünün devam ettirilmesini amaçlayan bir tür kültürel Ku Klux Klan.” Yine aynı şekilde Lagasnerie’ye göre, İslamcılığa karşı verilen kültürel mücadele kisvesinin altına saklanan Cumhuriyetçi Baharı, Müslümanlara olan takıntısını gizleyemiyor. Bu inisiyatifin faaliyetleri toplumsal alanda sembolik şiddet biçimleri ve ırk hiyerarşisini yeniden harekete geçiriyor. Organizasyon, laikliğin katı bir versiyonunu savunan bir grup değil aslında; kültürel, siyasal ve medya alanına meşru erişimde beyaz üstünlüğünü savunan bir grup.

Ulusal Komünitercilik

Siyasal bilimci Philippe Marlière’ye göre ise Cumhuriyetçi Baharı evrenselci ve soyut söylemlere sahip. Marlière söz konusu organizasyonu şöyle değerlendiriyor: “Bu oluşumda yurttaşlığa dair kültürelci bir vizyon var. Ben bunu ulusal komünitercilik olarak adlandırıyorum. Bu standartlaştırılmış ve yalnızca belli gruplara münhasır yurttaşlık anlayışına geri dönme meselesi, yalnızca dinî veya kültürel grupların işi değil, bu bir ulusal aktarıma da dönüşebilir. Cumhuriyetçi Baharı’nın öngördüğü şey, yerli olmayan unsurların ulusal ve Fransız kültürel model ve yaşam biçimine (dil ve dinî pratikler, yeme alışkanlıkları ve kıyafetlere) uyma zorunluluğudur.”

Marlière’ye göre burada odaklanılan konu şüphesiz “görünür İslam”. Yani kadınların tesettür giyimi ve sakallı erkekler. Nitekim Cumhuriyetçi Baharı’nın önceki aksiyonlarından biri de bunu doğruluyor. Söz konusu organizasyon, dönemin Aile, Çocuk ve Kadın Hakları Bakanı ve aynı zamanda SOS-Racisme organizasyonunun kurucularından olan Laurence Rossignol’u savunmuştu. Bakan Rossignol, kendi istekleriyle başörtüsü takan kadınları “köleliği kabul eden Amerikalı zencilere” benzetmişti. Rossignol, daha da ileri giderek bu Müslüman kadınların “siyasal İslam militanları” olduğunu belirtmişti.

Cumhuriyetçi ideoloji, politik doğru bir söylem üzerinden ilerleyerek, “görünür İslam”ın yaftalanması ve reddedilmesi amacına sessizce ulaşılmasına hizmet ediyor. Bu inisiyatif, çoğulculuğa ve kültürel çeşitliliğe duyulan derin nefretin de resmî ilanı.

Hassina Mechaï

Cezayir kökenli Fransız gazeteci Mechaï, hukuk yüksek lisansı yapmış ve uluslararası ilişkiler ile Afrika ve Orta Doğu ilişkileri konusunda uzmanlaşmıştır.

Yazarın diğer yazıları
Bu yazıyla ilgili yorumunuzu paylaşabilirsiniz. Bunu yaparken Yorum Kurallarımızı dikkate alın lütfen.
Yorum adedi#0

*Tüm alanları doldurunuz

Son Yüklenenler