“Bu AP’nin En Önemli Seçimleri Olacak”
İki dönemdir Avrupa Parlamentosu’na seçilen Türk kökenli vekil İsmail Ertuğ, Avrupa Parlamentosu seçimlerinde bir kez daha aday. Ertuğ, bu seçimlerin diğerlerine kıyasla aşırı sağ ve yabancı düşmanı partilerin güçlenmemesi adına en önemli seçim olacağını söyledi.
Avrupa’da vatandaşlar Avrupa Parlamentosu’nun (AP) 5 yıllık üyelerini seçmek üzere sandık başına gidecek. Sizce bu seçim neden önemli?
Bu Avrupa Parlamentosu seçimleri olarak 9’uncu doğrudan seçim oluyor. 1979 yılında ilk seçim oldu. Ondan bu yana 9’uncu seçim olacak. Ben 7 ve 8’inci dönem milletvekilliği yapmıştım zaten. Dolayısıyla benim açımdan değil de genel Avrupa perspektifinden baktığımız zaman belki de en önemli seçimlerin arefesindeyiz. Çünkü özellikle biz göçmen uyruklu insanlar olarak Avrupa Birliği’nden (AB) güç alıyoruz. Avrupa Birliği’nin kanunlarından, kurallarından güç alıyoruz. Mesela şu an Avusturya’da, İtalya’da Yahudi düşmanı, Müslüman düşmanı partilerin iktidar ortağı olduğunu görüyoruz. Avrupa Birliği olmasa bu adamlar inanın yabancı uyruklu insanlara her türlü kötülüğü yapabilecek durumda. Dolayısıyla AB’nin, AB Adalet Divanı’nın çatısı altında bulunmamız insan hakları konusunda ciddi bir garantidir. Bu Avrupa Parlamentosu seçimi aşırı sağ, yabancı düşmanı partilerin güçlenmemesi adına olan en önemli seçimdir. Dolayısıya hafife alınmaması gerekir.
Aşırı sağ eğilimli partilerin neredeyse bütün Avrupa Birliği ülkelerinde oylarını artırdığını görüyoruz. Bu AB’nin geleceği ve bu ülkelerde yaşayan göçmen kökenliler için bir tehlike midir?
Bu Avrupa Birliği için ciddi bir tehlike. Bunun en açık örneği için İngiltere’ye bakmak lazım. Brexit konusunu bizim başımıza saran aşırı sağ Birleşik Krallık Bağımsızlık Partisi (UKIP). Ama bu türlü popülist grupların başarılı olmasının ilk hesabını görüldüğü üzere İngiltere ödüyor. Brexit gerçekleşirse bundan çok daha fazla zarara uğrayacağnı göreceğiz. Nasıl görecek? Öncelikle bir kere AB içerisindeki mekanizmanın, ortak pazarın dışında kalacak. Dünya çapında ciddi bir prestij kaybedecek. Bunları örnek olarak insanlarımız görsün. İnsanlarımızın “Nedir bu Avrupa Birliği?” dedikleri zaman bunu düşünmelerini isterim. Onun dışında dünya çapında gelişen popülist bir yaklaşım var. Mesela ABD’de Donald Trump’a kimse şans vermiyordu. Seçilinceye kadar gülüp geçiyorlardı. Ancak bu durumun sebeplerini unutmamak gerekir. İnsanların bu küreselleşmeden dolayı gelen dijital dünyanın getirdiği bazı ciddi köklü değişikliklerden rahatsız olduklarını görüyoruz. Zaten AB’ye bakıldığında kriz modundan bir türlü çıkamadık. 2008 yılında ABD’den gelen Mortgage Krizi’nde ükelerin ciddi problemleri oluştu, Yunanistan tartışmaları gibi. Onu bitirdik derken Suriye savaşından dolayı AB’ye mülteci akını başladı. Bu da işin tuzu biberi oldu. Dolayısıyla aşırı sağ partiler de her zaman istedikleri şeyleri elde etmiş oldu. Söyleyemedikleri şeyleri söyleyebilmiş oldular. Dolayısıyla onlara destek verenler bu sefer perdeyi tamamen aradan kaldırıp istedikleri şekilde şu an hareket edebiliyorlar. Bu AB içindeki aşırı sağcıların tehditlerini galiba son yıllar içerisinde görmüş durumundayız. Avrupa’da Almanya’da Türk ve göçmen uyruklu seçmenlere kesinlikle Avrupa Parlamentosu seçimlerine katılmaları ve demokrat bir partiyi seçmelerini tavsiye ediyorum. Aksi bir durumda ilk zarar görenler yine bu insanlar, yani göçmen kökenliler olacaktır.
Peki sizin de vurguladığınız gibi bu kadar önemli olan seçimlere göçmen kökenlilerin ilgisi yeterli mi? Bunu nasıl görüyorsunuz?
Göçmen kökenlilerin seçimlere ilgisi yetersiz. Bu benim 2009 ve 2014’ten sonra 3’üncü seçim kampanyam. Her defasında aynı şeyi söylüyoruz. Maalesef gelişme az seviyede olsa da yok gibi. Büyük ihtimalle bu eğitim ile ilgili. Eğitimli seçmen oranı arttıkça seçimlere katılım oranı da artıyor. İnsanlar bunun kendi hayatlarına, çocuklarının ve torunlarının hayatına önümüzdeki yıllarda nasıl etki yapabileceğini gördükleri için seçimlere katılıyorlar. Maalesef bizim insanlarımız çok duyarsız. 24 saat Türkiye programlarına bakmaktan kafalarını kaldıramıyorlar, televizyonlarının başında sadece orayı takip ediyorlar. Kendi yaşadıkları ülkenin çıkarını geçtim, kendi geleceklerini düşünemeyecek kadar ciddi ilgisiz bir kitle var. Umarım amcalarımız, ablalarımız, yengelerimiz, teyzelerimiz bu defa eğer vatandaşlıkları var ise koşa koşa oy kabinine gidip sadece Türkiye’deki seçimlere değil de burada kendilerini etkileyen seçimlere de ağırlık verirler.
Avrupa Birliği’nde 20 milyonun üzerinde Müslüman yaşadığı kaydediliyor. Bu oran tüm göçmenleri eklediğimizde oldukça artıyor. Siz Avrupa Parlamentosu’nda göçmenlerin yeterince temsil edildiğini düşünüyor musunuz?
AP’de Müslümanlar yeterli düzeyde temsil edilmiyor. Avrupa’da yüzde kaç göçmen uyruklu insan yaşıyor diye baktığımızda Almanya’da yüzde 20 çıkıyor. Fransa da bu orana yakındır. Hadi Avrupa çapında az bir sayı verip yüzde 10 göçmen yaşadığını kabul edelim. Demek ki 751 milletvekilinin yüzde onu 75 etmesi gerekir. Bexit olayından sonra milletvekili sayısının da 705’e düşeceğini dikkate alarak 70 diyelim. Ancak böyle bir sayı yok. Maalesef yabancı uyruklu, Müslüman, Yahudi olan arkadaşlarımızın rakamları çok düşük bu noktada, çok üzüntülüyüz.
Avrupa’da son dönemde ırkçılık, yabancı düşmanlığı ve İslamofobinin oldukça arttığını gözlemliyoruz. AP bununla mücadele etmek için hangi çalışmaları yapıyor. Sizce atılan adımlar yeteli mi?
Avrupa’da hiçbir parlamento ırkçılığa karşı yeterli adımı atmıyor. Avrupa Parlamentosu’na gelince AP de yeterli adımı atmıyor. Ancak şunu görmek lazım: AB diyince AB’nin işleyişini ve kanunlaştırma mekanizmasını bilmek gerekir. Şimdi biz burada öyle bir adım attığımız zaman üye ülkeler bizi frenliyor. “Bu senin konun değil.” diyor. İç işleri ulusal bir konudur. Her ülkenin kendisine göre önlemleri vardır, kanunları vardır, yapacak şeyleri vardır. Dolayısıyla biz burada AB olarak üst seviyeden yaklaşamıyoruz o konuya.
Onun haricinde Almanya’da Federal Ayrımcılıkla Mücadele Birimi (Antidiskriminierungsstelle), bu en son Schröder zamanında getirilen bir kanun. Onun dışında baktığımız zaman üye ülkelerin bunu uygulamaya sokması da AB sayesinde gerçekleşti. AB’den gelmeseydi o ülkeler yürürlüğe sokmayacaktı. Yetersiz olabilir ama o dönem ayrımcılığa karşı atılan önemli bir adımdı, bu dönemde de atılması gerekir. AB 28 ülke vatandaşını aynı tutmaya çalışıyor. Avrupa Anlaşaması’nın 18’inci maddesi, “Diskriminierungsverbot” (ayrımcılık yasağı), ama bu kanun kendi vatandaşı ile ilgili. Vatandaşının dışında 3’üncü ülke vatandaşı o ülkede yaşadığı zaman onların hakları da aynı şekilde bu kanun ile savunuluyor. Ancak bu toplumsal bir yaklaşım değil, kanuni bir yaklaşım. Mesela kanuna göre biri çocuk parası alıyorsa diğerine de o ülkenin pasaportu olsa da olmasa verilmesi gerekir. Onun için Avrupa Birliği yabancı uyruklu insanlar için ciddi bir koruma teşkilatı diyebilirim. Ancak toplumda ayrımcılık mevcut. Ev bulmada, işe alımlarda olduğu gibi. Mesela tesettürlüyseniz işiniz çok zor. Bu konular toplumla alakalı olduğu için kanuni bir kurum olarak çok zorlanıyoruz.
Partiniz SPD Almanya’da son dönemde girdiği seçimlerden oy kaybederek çıktı. Partinizin konumunu ve bu güç kaybına karşı aldığı önlemleri yeterli buluyor musunuz?
Parti olarak yeterli değiliz tabii. Ben 5 sene önce de bizi derbeder eden “büyük koalisyona” hayır oyu kullanmıştım. Parti yönetimine karşı tavır alan az sayıdaki vekilden biriyim. Çünkü neticelerini görüyoruz. Yüzde 20,5 ile kaydedilen genel seçimden sonra biz parti başkanlarını değiştirdik. Şu anda yüzde 18’lerde sürünüyoruz. Bizim baştakiler de bir şekilde ders almıyor. Halk bize geçen yıl “Hayır, seni iktidarda istemiyorum.” dedi. Bizim de “Tamam, çekilelim bu sefer muhalefete geçelim.” diye yaklaştığımız bir adım vardı. Bunu haftalarca sürdürdük ve liberallerin masadan çekilmesi sonrası koalisyon ile ilgili bütün dikkat bizim üzerimize yöneldi. Bu bizimkilerin de işine yaradı bir anlamda. Üyelerimize sorduk. Genelde büyüklerine karşı baş kaldıracak bir üye kitlesine sahip olmadığımızdan dolayı maalesef yüzde 60’lardan fazla bir evet oranı çıktı. Dolayısıyla bizim partimiz iktidar ortağı oldu. Hem Merkel’in partisi kaybediyor hem bizim parti. Bu sadece bizimle sınırlı değil. Bütün Avrupa’ya baktığımız zaman büyük partilerin oy kaybettiğini, küçük partilerin güçlendiğini görüyoruz. Ancak bu durum değişmeyecek anlamına gelmez. Dolayısıyla biz savaşmak durumundayız, önümüze gelen her türlü imkânı kullanmak durumundayız. Seçim kampanyasında bizim diğerleriyle farklarımızı anlatmak durumundayız. Özellikle çalışan kitle için, emekliler, öğrenciler, aileler için bizi neden seçmeleri gerektiğini anlatmamız lazım. Bunu ne kadar iyi yaparsak o kadar iyi netice alırız, ikna edemezsek kötü netice alırız.
İngiltere ile AB arasında giderek karmaşık bir hâl alan Brexit süreci yaşanıyor. Sizce Brexit AB’nin geleceğini nasıl etkileyecek?
Brexit olacak olursa İngiltere’nin AB’den çıkması dünyaya ciddi bir mesaj olacaktır. Ben bunun olumsuz bir mesaj olacağını düşünüyorum. Ulusal, popülist, yabancı düşmanı kesimlere ciddi motivasyon verecektir. Zaten birkaç ay önce AfD’den bir milletvekili, “Dexit’i bile düşünebiliriz.” dedi. Bakınız, AB’den her konuda siyasi, ekonomik, toplumsal olarak fayda görmüş Almanya gibi bir ülke “Dexit’i bile düşünebiliriz.” diyor. Almanya’da bile bu konuşuluyorsa artık AB içinde Güney Avrupa, Doğu Avrupa gibi zor durumda yaşayan ülkeleri siz düşünün. Dolayısıyla bunun ciddi negatif bir etkisi olacaktır. AB güç kaybedecektir. İngiltere dünyadaki konumu itibarıyla güçlü bir ülke. Onun dışında diğer ülkelere örnek teşkil etmemesi açısından bu tür çıkışları asgari tutmak zorundayız.