"Avusturya"

Avusturya’da Terör Operasyonu Mağduru İmam, Psikolojik Sorunlar Yaşadı

Avusturya'nın başkenti Viyana'da "terör" iddiasıyla düzenlenen operasyonda, polisin başvurduğu orantısız şiddet nedeniyle imam İ.M.E. ve ailesi ciddi psikolojik ve fiziksel sorunlar yaşarken, baskında polisin uzun namlulu silahla uyandırdığı eşi ise baygınlık yaşadı.

Fotoğraf: Spitzi-Foto / Shutterstock.com, Değişiklikler: Perspektif

Avusturya’da 9 Kasım 2020’de 30 Müslüman aktivist ve akademisyene yönelik düzenlenen operasyonun mağduru imam İ.M.E, 1998’den itibaren bu ülkede yaşadığını ve Avusturya vatandaşı olduğunu belirterek bir sivil toplum kuruluşunda yönetici pozisyonunda görev aldığını, aynı zamanda imamlık yaptığını söyledi. İ.M.E, özel harekat polislerinin düzenlediği baskında ailece neler yaşadıklarını anlattı.

Olayı tanımlamakta güçlük çektiğini dile getiren İ.M.E, gürültü ve kaos ortamında ilk anda evlerine hırsız girmiş olabileceğini ya da yangın çıktığını düşündüğünü, aile fertlerine bir şey olup olmadığı hususunda ciddi kaygıya kapıldığını dile getirdi.

Şiddetli gürültülere uyanıp dış kapıya doğru ilerleyen İ.M.E, karşısında çok sayıda özel polis birliğini gördüğünü belirterek şöyle devam etti: “Çok sayıda polis o kadar yüksek sesle bağırıyordu ki o atmosferde neler olduğunu sormak bile aklıma gelmedi. İlk anda çocuklarımı sordum, tabii bunlar birkaç saniye içinde yaşandı. Herhangi bir uyarıda bulunmadan, beni çekiştirerek yere yatırdılar. Hiçbir şekilde mukavemet göstermememe, gayet sakin olmama rağmen aralarından biri çok sert şekilde diziyle sırtıma çıktı.”

“Vaazlarımda, Yaşanılan Ülkeye Uyum Sağlanmasının Önemini Dile Getirdim”

İ.M.E, baskında en çok neden böyle bir muameleye maruz bırakıldıklarını sorguladığının altını çizerek şu ifadeleri kullandı: “Ben buralarda tanınan bir imamım. Herkes vaazlarımı bilir. Ben her zaman topluma açık şekilde vaaz verdim ve konuşmalarım da kaydediliyordu. Vaazlarımda, yaşanılan ülkeye uyum sağlanmasının önemi, kanunlara ve hukukun üstünlüğüne saygı gösterilmesi, yasaların kabul edilmesi gerektiğini açıkça dile getirmiş birisiyim. Her tür aşırıcılık ve teröre, nereden olursa olsun, karşı çıkılmasını ve barış içinde birlikte yaşamın güçlendirilmesi için çalışılması yönünde konuşmalar yaptım.”

Daha sonra polisin bütün aile bireylerini bir araya topladığını belirten İ.M.E, kendi aralarında konuşmalarına izin verilmediğini, sanki eşi ve çocuklarıyla polise mukavemet göstereceklermiş gibi özel harekat timinin silahlarını üzerlerine doğrultmuş şekilde beklediklerini kaydetti.

Avusturyalı Müslümanlar Değil Teröristler Gözetlenmeli”

Yaşadıklarının ardından güveninin sarsıldığını vurgulayan İ.M.E, özellikle İçişleri Bakanlığının bu operasyonun soruşturulması için 21 bin saat mesai harcandığına ilişkin açıklamasına da değinerek şöyle devam etti: “Yıllardır bu ülkede yaşayan, hiçbir şekilde polislik bir durumu olmamış Avusturyalı sivil Müslümanların gözetlenmesi için 21 bin saat harcanması, büyük bir emek ve zaman kaybı. Bunun yerine terör eyleminde bulunan ve insanları öldüren teröristin kontrol edilmesi daha doğru olurdu. Özel harekat birimleri yerine normal polis gönderilebilirdi. Doğal olarak bu durumu sorguluyoruz. Bunca yoğun araştırma ve soruşturmaya rağmen neden aralarında özel harekat ekiplerinin de bulunduğu 1000’in üzerinde emniyet gücü görevlendirilir? Normal polis gönderilebilir ve kapımız çalınabilirdi. Bu bizim polise ve İçişleri Bakanlığına olan güvenimizi sorgulamamıza neden oldu.”

“Polisin Çıkardığı Gürültü Gibi Olaya İlişkin Sanrılar Gördüler”

Yaklaşık 12 saatlik sorgunun ardından eve döndüğünde baskın sırasında aile fertlerinin neler yaşadığını öğrenme imkanı bulduğunu belirten İ.M.E, şunları kaydetti: “Örneğin eşimin uzun namlulu silahla uyandırıldığı için bayıldığını ve 10 dakika boyunca baygın kaldığını, daha sonra sağlık ekiplerince müdahale edilerek uyandırıldığını, 8 yaşındaki kızımın uyandırıldıktan sonra benim sesimi duyup, çığlık attığını ve ne olduğunu anlamak için yanıma gelmeye çalıştığını ancak polislerin engellediğini, hatta bir polisin kızımın oturma odasına yönelmesini engellemek için sert şekilde yatağa ittirdiğini, oğlumun da korkutularak yere yatırıldığını akşam eve gelince öğrendim.”

İ.M.E, polisin kendisine uyguladığı şiddet nedeniyle göğüs kafesindeki ağrıların arttığını, bu nedenle 6 haftadır raporlu olduğunu ve çalışamadığını söyledi.

Baskından en çok eşi ve 8 yaşındaki küçük kızının etkilendiğini belirten İ.M.E, “Bu olaydan sonra eşim ve kızım hiçbir şekilde polisle karşılaşmak istemedi. Eşim ve kızım ilk üç gün uyuyamadı. Polisin çıkardığı gürültü gibi olaya ilişkin sanrılar gördüler.” dedi.

İ.M.E, kendisini sorgulayan polisle arasında geçen diyaloğu aktararak “Memur bize, ‘Kaygılanmanıza gerek yok. Sizin terörist ya da aşırıcı olmadığınızı biliyoruz. Aşağı yukarı siyaset böyle, savcı tarafından soruşturma başlatıldığı için işimizi yapmamız ve sorguyu gerçekleştirmemiz gerekiyor.’ dedi.” ifadesini kullandı.

Kendinden emin olduğu için sorguya avukatı bulunmadan girdiğini anlatan İ.M.E, yöneltilen soruların suçlamalarla uzaktan yakından alakasının olmadığını, bütün olup biteni mantık dışı bulduğunu dile getirdi.

Mısır Devlet Televizyonunun Haberi

Yaşanan bütün olumsuzluklara rağmen hiçbir zaman kaygıya kapılmadığını vurgulayan İ.M.E, Avusturya’da hukuk dışı uygulamalara izin verilmeyeceğine inandığını ve yasalara güveninin tam olduğunu kaydetti.

İ.M.E, baskın sonrasında komşularından olumsuz bir tutum görmediklerini, asıl olumsuz gelişmenin memleketleri Mısır’da yaşandığını söyledi. Mısır Devlet Televizyonunun ismini ve görev yaptığı camiyi açıkça belirterek “bir cemaatle bağlantılı olduğu” gerekçesiyle kendisinin tutuklandığı yönünde haber yaptığını aktaran İ.M.E, bu gelişmenin orada yaşayan yakınlarında ciddi kaygılara yol açtığını söyledi.

İ.M.E, şahsına yönelik hukuki süreç bittikten sonra Mısır Devlet Televizyonu ve söz konusu haberi yapan gazeteci hakkında suç duyurusunda bulunacaklarını belirtti.

Terör Operasyonu

Avusturya‘da “terör yapılanması oluşturmak, teröre finansal destek, organize suç örgütü ve kara para aklamak” suçlamalarıyla 9 Kasım’da 60 adrese yönelik yapılan ve “Luxor Operasyonu” adı verilen polis baskınlarında, 30 Müslüman aktivist ve akademisyen gözaltına alınarak sorgulanmış, daha sonra serbest bırakılmıştı.

Polisin kamuoyunun yakından tanıdığı kişilere orantısız güç kullanması ve terörist muamelesi yapması, toplumun çeşitli kesimlerinin tepkisine yol açmış, çok sayıda sivil toplum kuruluşu, gazeteci ve yazar konunun ivedilikle aydınlatılması çağrısında bulunmuştu. (AA, P)

Enise Yılmaz

Bochum Ruhr Üniversitesinde hukuk eğitimi gören Yılmaz, Perspektif’in yayın kurulu üyesidir.

Yazarın diğer yazıları
Bu yazıyla ilgili yorumunuzu paylaşabilirsiniz. Bunu yaparken Yorum Kurallarımızı dikkate alın lütfen.
Yorum adedi#0

*Tüm alanları doldurunuz

Son Yüklenenler