WDR’in “Die Letzte Instanz” Adlı Programındaki Irkçı Söylemler Tepki Çekti
Alman Kanalı WDR’de yayımlanan bir programda Roman ve siyahi insanlara yönelik sarfedilen çok sayıda ırkçı söylem izleyicilerin büyük tepkisine neden oldu.
Batı Alman Radyo Televizyon Kurumu WDR kanalında yer alan “Die letzte Instanz” (“Son Makam”) adlı programın geçtiğimiz cumartesi yayımlanan bölümünde Roman ve siyahi vatandaşlarla ilgili sarfedilen ırkçı söylem ve espiriler seyircilerin yoğun tepkisiyle karşılaştı.
Konsepti “güncel ve tartışmalı meseleleri eğlenceli bir şekilde ele almak” olan programda yer alan konukların tamamının beyaz Almanlardan oluşması da programa dair eleştirilen bir diğer ayrıntı oldu.
Steffen Hallaschka’nın moderatörlüğünü yaptığı programa konuk olan oyuncu Janine Kunze, komedyen Jürgen Milsky, moderatör Thomas Gottschalk ve Micky Beisenherz güncel konularla ilgili düşüncelerini dile getirdi.
Katılımcılara yöneltilen sorulardan biri, geçtiğimiz aylarda tartışma konusu olan “Zigeunersauce” (Çingene sosu) tabirinin artık kullanılmayacak olmasıydı. Konuklar kendilerine yöneltilen “bu sosun isminin değişmesi gerekli bir adım mıydı?” sorusuna kırmızı kart göstererek, “Hayır” cevabını verdi.
Almanya’daki Sinti ve Roma Merkez Konseyi (Zentralrat der Sinti und Roma), bu kelimenin, özellikle de Alman tarihini ve Holokost’ta sistematik bir şekilde öldürülen 500 bin Roman göz önünde bulundurularak kullanılmaması gerektiğini ve Romanların bu kelimenin kullanılmasından rahatsızlık duyduklarını belirtmişti. Bu açıklamayı hatırlatan program sunucusuna konukların gülerek, “İnsanların işi yok, böyle şeylerle uğraşıyorlar, bence kötü bir tabir değil” şeklinde cevaplar vermesi ise eleştirilerin odak noktası oldu.
Irkçılığın “Mizah Yoluyla” Yeniden Üretilmesi
Almanya’da son yıllarda ırkçılığı söylemsel bir oluşum olarak ele alan bir gündem oluştu. Bu kapsamda, ayrımcı ideolojileri söylemler aracılığıyla normalleştirme, etnik grupların ötekileştirilmesi yoluyla tekrar üretilen ırkçılık üzerine bir çok çalışma gerçekleştirildi. Programda tam da Almanya’daki bu gidişatı gözler önüne seren bir örnek sergilenmiş oldu. Irkçılığın söylemlere yansıması, kullanılan kelimelerin ırkçı ideolojideki ve toplum bilincindeki etkileri ve ırkçılığa maruz kalmayan insanların ırkçılıkla ilgili fikir beyan etmeleri, bir çok siyasetçi ve sosyal medya kullanıcısı tarafından eleştirildi. Irkçılığa maruz kalan insanların mücadelelerini basite alma, alay konusu etme ve gerekli hassasiyetin gösterilmemiş olması da programla ilgili eleştirilen diğer hususlar oldu.
Bu meselede öne çıkan en önemli sorulardan birisi de şu: Irkçılık, ayrımcı söylemler gibi konular eğlenceli bir şekilde ele alınabilir mi? Irkçılık dalga ve alay konusu yapılabilir mi? Elbette hayır. Toplumdaki egemen “biz” kavramının korumasına sığınıp, bu tanımlamanın dışında kalan farklı etnik, din ve dil kökenine sahip insanların ötekileştirilmeleri ve aşağılanmaları global dünyadaki modern toplumların ortak sorunu.
Irkçı nefreti, Müslüman düşmanlığını ve Antisemitizmi yayan, teşvik eden, savunan ya da haklı gösteren geçerli hiçbir sebep olamaz. Bu tarz nefret söylemlerinin özellikle medya ve “mizah yoluyla” yeniden üretilmesi, tekrarlanması ve normalleştirilmesi, söz konusu söylemlerin toplum bireyleri tarafından onaylanması ve kanıksanmasına sebep oluyor. Yani, kelime darağacında başlayan ırkçı söylemler ve düşünce yapısı, ırkçı eylemlere dönüşüp, çatışmalara, soykırımlara ve savaşlara sebep oluyor. Üstelik bu sorun, sanıldığı gibi geçmişte de kalmadı; NSU cinayetleri ve henüz geçen yıl yaşanan Hanau saldırısı, ırkçı söylemlerin etkisinin yadsınamayacak derecede vahim olduğunu gösteriyor.
Yazılı ve Görsel Medya, Irkçı Söylemlerin Normalleşmesini Sağlıyor
Medya ve bu tarz programlar, nefret söylemlerinin toplumun geniş kesimlerine aktarılmasında etkin bir araç olarak kabul edilir. Medyada kullanılan dilin ve toplumsal konuların ele alınma biçiminin toplumu yönlendirmedeki önemli rolü saptanmıştır. Egemen ideolojinin toplum nezdinde normalleşmesi, kanıksanması ve benimsenmesi medya ve medyada kullanılan dille gerçekleşebilen bir olgudur.
Alaycı bir dille gülerek yapılan bu yorumlar, ırkçılığın ciddiyetinin ve vahametinin toplum tarafından kavranmasını güçleştirdiği gibi, aynı zamanda ırkçı saldırılara da zemin hazırlıyor. Artan cami saldırıları ve başörtülü kadınlara yapılan sözlü ve fiziksel saldırılar bu tür ciddiyetsiz yaklaşımların doğurabileceği sonuçlara dair güçlü işaretler taşıyor.
Yoğun eleştiriler sonucu WDR ve program konuklarından ikisinin özür dilemeleri ve hatalarını kabul etmeleri ırkçı ideolojinin toplumda ne kadar yaygın olduğu gerçeğini değiştirmese de, ırkçı söylemlerin neticesiz kalmayışı açısından ümit veren bir gelişme.