'FRANSA'

Fransa’da Siyasi ve Sosyal Bölünmenin Bir Yansıması: Askeriyeden Gelen Bildirgeler

Askeriyeden hükûmete gelen iki görüş yazısı Fransız siyasetini adeta sarstı. Bu yazıları, yavaş yavaş kök salan siyasi ve sosyal bölünmenin bir parçası olarak görmek mümkün.

Fotoğraf: Shutterstock.com

Askeriyeden hükûmete gelen iki görüş bildirgesi Fransız siyasetini sarstı. Bildirgeler, yavaş yavaş kök salan siyasi ve sosyal bölünmenin bir parçası. İlk yazı, 21 Nisan 1961’de Cezayir savaşında yaşanan darbenin 60. yıldönümü münasebetiyle yayımlandı. Bu tarih, askerlerin endişe verici sözlerini yayımlamak için aşırı sağcı dergi “Valeurs Actuelles” (Tr. “Güncel Değerler”) tarafından kasıtlı olarak seçilmiş bir tarih.

Yazı üslup itibarıyla ihtişamlı. Generaller, “anavatanlarını vuran parçalanmayı” kınıyorlar. Emekli generallerin çoğu “onur” adına, “bölünmeye” karşı kalkınma çağrısında bulunuyor. Peki askerî alarm zilinin çalmasına sebep olan, Fransa’yı tehdit eden şey ne?

Darbe Tehdidine Rağmen Sessizlik Hâkim

Oldukça karışık bir biçimde yazılan bildirgenin içerisine “belirli bir ırkçılık karşıtlığı”, “İslamcılık ve banliyö güruhu”, “kimliği belirsiz casuslar” gibi kavramlar serpiştirilmiş. “İç savaş” tehdidine karşı “medeniyet değerlerini korumak için tehlikeli bir göreve rütbeli aktif yoldaşların müdahalesi”nden bahsediliyor. Düşman içeride olduğu için medeniyet değerlerinin açıkça savunulması gerektiği belirtiliyor. Çözüm, anlaşıldığı üzere elbette askerî müdahale olmalı. Bu açık darbe tehdidine rağmen ortalık hayli sessiz. Bazıları bunu bir fitne çağrısı olarak görürken, bazıları tam tersine bu çağrıdaki direniş ruhunu memnuniyetle karşılıyor.

İkinci görüş bildirgesi ise dilekçe şeklinde yayımlandı. Bu kez yazının sahipleri kendilerini Mali, Afganistan ve Orta Afrika Cumhuriyeti’nde “düşman ateşi görmüş” ve “kariyerine yeni başlamış” askerler olarak tanıttı. Bu metinde de aktif askerler anonim kalarak “demlenen iç savaş” olarak algıladıkları şeyi kınıyorlar. Şaşırtıcı bir sessizliğin ardından Fransız yetkililer ilk bildirgeyi Savunma Bakanı Florence Parly, daha sonra ise Genelkurmay Başkanı General Lecointre aracılığıyla kınadılar. İkinci bildirge için ise Başbakan Jean Castex orduya olan güvenini hatırlatarak bunun “aşırı sağcı siyasi bir yazı” olduğunu belirtti ve “siyasi bir manevradan” bahsetti. Florence Parly de özellikle imzalayanların anonim ve sayının şüpheli oluşunu vurgulayarak bu yazıda “büyük bir siyasi dalavere” gördüğünü ifade etti.

İç Savaş Yaygınlaşmış Bir Tehdit mi?

Mevcut iklim göz önünde bulundurulduğunda bu tür yazılar istisna değil. Yazıların yayımlanmasından önce bölünen bir ülkeye işaret eden gelişmeler ve hareketlenmeler oldu. 2018 sonunda France Culture radyosundaki “Matins” (Tr. “Sabahlar”) programına konuk olan sosyolog Emmanuel Todd, Macron başkanlığı döneminde Fransa’yı nelerin beklediğini öngörmüştü: “Günümüz Fransa’sında risk artık devrim değil, darbedir.” Macronist aporia (Tr. “Macronist çıkmaz”) çıkmaz olarak nitelendirilebilecek şeyi yansıtan bir analiz. Çünkü bu yazı, ayrılıkçılık olarak bilinen yasanın getirdiği kimlik tartışmalarının ve Macron başkanlığı altında güvenlikçi bir devletin yavaşça yapılanmasının mükemmel bir yankısı. Bu askerler, Macronist siyasetin demediği veya deme cüretinde bulunmadığı neyi söyledi?

Cumhurbaşkanının -2017’de seçilmesine yol açan- gücü ele geçirmesi, siyasi bir yıldırım harbi olarak (Alm. “Blitzkrieg”) olarak algılandı. Düşmanlarını şaşırtacak bir yıldırım harbi. Oysa iktidarın ele geçirilmesi, geniş ağlar ve çeşitli destekler alan türlü manevralar yoluyla büyük ölçüde önceden hazırlanmıştı. Macron, çoğu iş çevrelerinden gelen güçlü sponsorların kutsamasıyla Fransız siyasi hayatına itildi. Yegâne seçiminden önce, finans çevrelerinin, işverenlerin, basın patronlarının övgüsünü çoktan almıştı. Seçilmesi, çok önceden başlayan bir iktidar yükselişini “demokratikleştirmek” için yalnızca ikinci bir adım olarak geldi. Yavaş yavaş medyada yer almaya başladı, ardından medyada sıklıkla boy göstererek yükseldi; kısa süre sonra da boş bir kabuk olduğu anlaşılan bir belirsizlik partisi oluşturuldu.

Siyasi Bir Alternatifsizlik Senaryosu

Macron’un yönetim tarzı, kurumları ve aracı kurumları devre dışı bırakıp mevcut sağlık krizinin tüm yönlerine karar veren askeri savunma konseyine tüm güçlerin verilmesi anlamına geldi. Dikey Macronist sistemde bu aktarıcı kurumların gerilimleri azaltma, meşru talepleri ve muhalefetleri siyasi bir teklife dönüştürme kapasitesi de azaltıldı. Ortada aracı olmayınca, üstten bakan ve ayakları yere basmayan bir iktidar kalıcı bir toplumsal gerilime yol açtı. Sarı yelekliler krizi de bunu gösterdi. Emmanuel Macron’un programı olan refah devletinin baltalanması ile karşı karşıya kalan yetkililerin tepkisi, güvenlikçi bir devletin yavaş bir şekilde tanzimi oldu: Bu hazırlık, idare ve yargı aygıtlarını eksik bırakmaksızın bir araya getirme eğiliminde.

Görev esnasındaki performans veya programına bakılırsa Macron yeniden seçilemez. Bu, mevcut cumhurbaşkanının 2022’de yeniden seçilmesine izin verecek siyasi bir TINA (“There is no alternative” / “Alternatif yok”) senaryosu mu? Cumhurbaşkanının tüm taktiği, yakıp yıkma stratejisini öne sürmekle özetlenebilir mi? Ya da bu taktik, kırılgan bir bünyede, merkez sağdan merkez sola doğru düzenli hareketlerle, kendi bünyesi altında geniş bir partiyi veya uyumlu çıkarları bir araya getiren bir duruşla özetlenebilir mi? Cumhurbaşkanlığı partisinin sağında ve solunda bulunan, Cumhuriyetçiler ve Sosyalist Parti, parti kalıntıları durumuna indirgendi. Uç noktalarda, Boyun Eğmeyen Fransa ve Ulusal Birleşme, bu cıvık siyasi ortamı bir şekilde yapılandıran uygun birer engel görevi görüyor.

Macron’un Hatası

Yazıların tonu oldukça etkileyici ve tehditkâr. Uzun zamandır demleniyor gibi görünen bu öfke neden? Ortaya atılan argümanların ötesinde, bunun nedenini aslında Macron’un cumhurbaşkanlığı sürecini başlatan ve ordu ile cumhurbaşkanı arasındaki ilişkileri etkileyen bir olayda mı aramalıyız?

13 Temmuz 2017’de, ordulara yapılan geleneksel konuşmada, yeni seçilen Cumhurbaşkanı o zamanki Genelkurmay Başkanı General Pierre de Villiers’in basına sızdırılan eleştirilerini reddetmişti. Eleştiriler planlanan 850 milyon avroluk tasarruf çabasıyla alakalıydı. Cumhurbaşkanı “Bazı tartışmaları kamu gündemine yaymak onurlu bir davranış değildir.” demişti.

General ve diğer muvazzaflar bu uyarı atışını sineye çekmişlerdi. Bunu Macron tarzı otoritenin başlangıcını gösteren bir başkanlık açıklaması takip etti: “Genelkurmay Başkanı eğer Cumhuriyet’in Cumhurbaşkanına karşı çıkarsa Genelkurmay Başkanı değişir.” Nitekim General de Villiers ertesi gün Beşinci Cumhuriyet döneminde bir ilk olarak istifa etti. Bu sahneden sonra general arka arkaya iki kitap yayınladı.

Kitaplarda esas itibarıyla Villiers’in askerî işlevinin tanımlaması yapılıyor. Bu sayfalarda, ustaca verilen subliminal mesajlarla, Macroncu uygulamanın bir anti-portresi çizilmiş. Otorite ilkesi ve liderin rolü teorileştirilmiş:

“Lidere itaat edilmelidir, bu onun her zaman haklı olduğu anlamına gelmese de. Eğer lider dinlemezse ve özellikle duymazsa, büyük ihtimalle yanılıyordur.”

“Başkan bulunduğu çağı tartışmaz, onunla evlenir/ona ayak uydurur.”

“Ülkemizin güçten çok sorumluluğu seven liderlere ihtiyacı var.”

Ancak Pierre de Villiers’in izlediği yola bakılırsa şunu merak etmemiz gerekir: Onu, Macron başkanlığının çizdiği aşırı güç(ler) ortamında otorite boşluğunu doldurmaya hazırlıyorlar mı veya kendisi buna mı hazırlanıyor? Pierre de Villiers istifasından bu yana sivilleştiğini göstermeye çalışıyor ve bunun için sadece sivil kıyafet giymekle yetinmiyor. Başarılı yazar ile “bilge yaşlı adam” imajları arasında, farklı etkinliklerle kendisini parlatıyor. Sert duruşu bazen eski bir askeri anımsatsa da iyi niyetli rolünü oynuyor.

Pierre de Villiers, kesin, hatta kararlaştırılmış bir Macron fikrine karşı “belirli Fransa fikrini” ortaya koyuyor. Yavaş yavaş bir program değilse de bir yön ortaya koyuyor. “Rakamlar, normlar ve sıkı çalışma saatlerinden oluşan bir dünya, vazgeçilmez olsa da gerçek mutluluğa ulaştırmaz. İnsanın cömertliğe, armağana ve güzelliğe ihtiyacı vardır.” İşte bir askerin, Macron’un savunduğu aceleci start-up ulus görüşünün zıttı bir toplum modeli için söylediği sözler.

Pierre de Villiers söz konusu bildirgelere imzasını atmadıysa ve sessiz kalıyorsa da gerçek şu ki, adı çok zikredilmiyor ama herkesin aklında. Bunların yanı sıra kardeşi Philippe de Villiers sürekli röportajlar veriyor ve Valeurs actuelles dergisinde “ayaklanma” çağrılarında bulunuyor.

Toplumsal Bir Harekete Karşı Ordunun Konuşlandırılışı

Pierre de Villiers, Silahlı Kuvvetlerin başındayken, Kasım 2015 saldırılarından sonra, Sentinelle Operasyonu’nun konuşlandırılmasıyla yakından ilişkilendirilmişti. Fransızlar, ulusal topraklarda koruyucu bir görevle konuşlandırılan askerleri görmeye alışmıştı zira Fransa saldırılardan ağır bir şekilde etkilenmişti. 2017 yılında 7.000 olan bu ağır silahlı asker sayısı, şehirlerin sinir noktalarında konuşlanmıştı.

Bu askerî görev, Macron’un başkanlığı altında genişledi. Sarı yeleklilerin gösterileri esnasında Bakanlar Kurulu’nda Macron tarafından bir karar alındı: Sentinelle terörle mücadele birimi, resmî binaları ve diğer noktaları koruma emriyle Mart 2019’da “güçlendirilmiş” bir şekilde seferber edildi.  Silahlı Kuvvetler Bakanı’na göre Sentinelle’in görevi, asayişin sağlanmasından sorumlu olan polis ve jandarmayı “rahatlatmak”tı. Ancak sembolik olarak baktığımızda, toplumsal bir harekete karşı Paris sokaklarında ordu konuşlandırıldı. Sosyal sorun, güvenlik sorunuymuşçasına ele alınmış oldu.

Asayişin Garantörü Olarak Ordu

Sonrasında bu kararın ortaya koyduğu ve örtük olarak anlaşılan bazı şeyler kaldı. Ulusal güvenlik görevi polis ve jandarmanın işi iken artık ordu sokaklara düzeni sağlamak için çağrılır oldu. Konu her ne kadar içişleri meselesi olsa da toplumsal hareketler çerçevesinde gerçekten orduya mı başvurulmalı? Bu, kamusal alanın, kamu düzeninin veya sosyal sorunun askerîleştirilmesinin bir tezahürü mü? Generallerin bildirgelerinde sordukları şey işte tam da bu.

Ordu, Fransa’da saygın bir kurum olmaya devam ediyor. Çeşitli toplumsal hareketlerden kalan güvensizlik, hatta açık bir itibarsızlık ile karşılaşan polis kurumunun imajıyla da ters bir durum sergiliyor. Böylece devletin iki silahlı kolundan yalnızca ordu parlaklığını koruyor. Bir de ülkenin siyasi ayaklanmalarını ve yol ayrımlarını askeri olaylara bağlayan yadsınamaz bir Fransız eğilimi var. İlk Cumhuriyet Valmy zaferinden (1792) sonra ilan edildi ve üçüncüsü Sedan’ın yenilgisinden (1870) sonra kuruldu. Sonra bu Üçüncü Cumhuriyet’e son veren “Tuhaf Savaş” (1939-40) oldu ve tüm yetkiler Pétain’e devredildi. Dördüncü Cumhuriyet, Mayıs 1958’de Cezayir’deki kolonyal askeri darbeden ve General de Gaulle’ün dönüşünden sonra yenik düştü. Beşinci Cumhuriyet, bir askeri darbe girişimi, “Cezayir olayları” zemininde filizlenen bir iç savaşın kucağında doğdu ve bu kadar “liberal” olan Macron’un kolayca battığı bonapartist bir yapının kurumsal izini taşıyor. Bilinen rakamlara göre, ordunun yaklaşık % 40’ı Marine Le Pen’e oy verecek. Bildirgeler hâlen görevde olan askerlerin desteğini aldı. Fransa’da ise “büyük sessizlik” hâkim.

Hassina Mechaï

Cezayir kökenli Fransız gazeteci Mechaï, hukuk yüksek lisansı yapmış ve uluslararası ilişkiler ile Afrika ve Orta Doğu ilişkileri konusunda uzmanlaşmıştır.

Yazarın diğer yazıları
Bu yazıyla ilgili yorumunuzu paylaşabilirsiniz. Bunu yaparken Yorum Kurallarımızı dikkate alın lütfen.
Yorum adedi#0

*Tüm alanları doldurunuz

Son Yüklenenler