'Dosya: Avrupa'da Türkiye Kökenlilerin Siyasi Temsili'

Yaşar Aydın: “Siyasi Katılım En İyi Partiler Üzerinden Olur”

Almanya Federal Seçimleri yaklaşırken göç araştırmacısı ve Türkiye Uzmanı Dr. Yaşar Aydın ile Almanya’daki Türkiye kökenli seçmenlerin siyasi temsil ve değişen parti tercihlerini konuştuk.

Fotoğraf: Dr. Yaşar Aydın

Almanya’da seçim hakkı olanlar arasında bilhassa gençlerin seçimlere karşı kayıtsız oldukları söyleniyor. Ama bu gençlerin siyasi konulara ilgisiz oldukları anlamına gelmeyebilir. Bu durum Türkiye kökenli gençlerde nasıl?

Türkiye kökenlileri gençlerin siyasete karşı ne kadar ilgili olduklarına dair son dönemlerde yapılmış bir araştırma yok. Ama genel olarak gençlerdeki durumun Türkiyeli gençler için de geçerli olduğunu gözlemlere dayanarak söyleyebiliriz. Tabii bunun farklı nedenleri var. Sizin de işaret ettiğiniz gibi gençler aslında siyasi konularla ilgileniyorlar.

Buna rağmen seçimlere katılmamalarının farklı sebepleri var. Bir taraftan kurumsallaşmış siyasette iyi temsil edilmedikleri için diğer taraftan da seçimlerin kapsamlı değişikliklere yol açabileceğine dair inançları zayıf olduğu için seçimlere karşı yeterince ilgili olmadıklarını söyleyebiliriz. Diğer bir sebep ise siyasi arenada -iklim değişikliği konusunu saymazsak- gençlerin ilgi alanına giren çok konu bulunmuyor. Ayrıca iletişimde de sıkıntılar var. Çünkü bir tarafta yaş ortalaması yüksek olan siyasiler varken diğer tarafta yeni teknolojiyle büyümüş, başka bir sosyalizasyondan geçmiş gençler var. Bunların arasındaki iletişiminde kopukluk olması anlaşılır bir durum olsa gerek. 

Hülasa edecek olursak, Türkiye kökenli gençlerin kurumsallaşmış siyasete ilgisinin zayıf olduğu gibi siyasi partilerin de bu gençleri tartışma süreçlerine dâhil etme noktasında özel bir gayretleri bulunmuyor.

Peki siyasal katılım için parti üyesi olmak özellikle Türkiye kökenliler açısından ne derece gerekli? Bu alanda araç ve hareket alanlarının değiştiğini söylemek mümkün mü?

Siyasal katılımın araçlarının değiştiği tespitine katılsam da partilerin hâlen siyasal katılımın merkezinde yer aldıklarını belirtmem gerekiyor. Almanya demokrasisi aynı zamanda bir partiler demokrasisidir. Devletin karar mekanizması üzerinde en çok etkisi olan kurumlar partilerdir, dolayısıyla siyasette etkili olmak istiyorsanız bunu en iyi partiler üzerinden yapabilirsiniz. 

Böyle olmakla birlikte günümüzde sosyal medya kanalları veya farklı kampanya oluşturma yöntemleri gibi çok farklı platformlar ve imkânlar da var. Ancak bu olanaklar parçalanma riskini de beraberinde getiriyor çünkü sosyal medya farklı fikirlere sahip olan kişilerle tartışmaları derinleştirmekten ziyade parçalanmaya yol açıyor. Tüm imkânlara rağmen sosyal medya özgür tartışmayı, farklı olanla iletişimi, evrenselleşmeyi değil kendi içine, kendi dar ideolojik grubuna çekilmeyi de teşvik ediyor. Fikrini benimsemediğiniz kişi ve kuruluşları kolayca saf dışı bırakabiliyor veya kendiniz uzaklaşabiliyorsunuz. Neticede sosyal medya gibi araçların siyasi tartışmalar için getirilerinin abartıldığını düşünüyorum.

Tabii parti siyasetinin de özü itibarıyla bir kutuplaştırıcı yönü var. Buradaki fark tartışmalardan kendinizi bu kadar hızlı şekilde soyutlayabilememenizdir. Başka fikirlere sahip olan kişiyle bir şekilde tartışmak zorundasınız, aynı ortamda bulunup anlaşmak zorundasınız. Çünkü bir sonraki toplantıda veya başka bir ortamda yine o kişiyle karşı karşıya geleceksiniz. Hâlbuki sosyal medyada bağları koparmak bir tıkla kolayca mümkün. 

Entegrasyon ve Göç Uzmanları Kurulu’nun (Alm. “Sachverständigenrat für Integration und Migration”) mart ayında yayınladığı bir araştırmasına göre seçme hakkı olan Türkiye kökenlilerin yarısından fazlası seçimlere katılıyor. Bu veriler çoğunluk toplumun verilerine benzer bir durumda. Siyasi partiler Türkiye kökenli bu seçmenleri kazanmak için ne yapıyor?

Başlangıçta çok çalışma yapıldı ama şu an pek bir şey yapıldığını düşünmüyorum. 90’lı yılların ortasında göçmen kökenli insanlar partilere kazanılmaya çalışıldı ve bu bağlamda bazı kişiler – biraz da teşvik amaçlı – belli bazı görevlere getirildi. Bu birinci aşama olumlu geçti. Ancak sonrasında, ikinci aşamada partiler göçmen kökenli toplumu siyasete katma noktasında başarılı olamadılar.

Hâlihazırda federal veya eyalet meclislerindeki Türkiye kökenli vekillere bakıldığında bunların Türkiyeli toplumu yeterince temsil ettiklerini söyleyemeyiz. Tabii ki Türkiyeli seçmenlerin oyları fazla olmadığı için de pek cazip değiller, yani sadece Türklerin olaylarıyla vekil seçilmek pek mümkün değil. Durum böyle olunca söz konusu vekiller Türkiye kökenlilerin vekili olmak gibi bir rol üstlenmiyorlar.

Ayrıca vekillere baktığımızda daha çok sosyal demokrat veya sol, liberal görüşlü olduklarını, sol partilerde yer aldıklarını görüyoruz. Ancak Almanya’daki Türk toplumunun çoğunluğunun muhafazakâr olduğunu dikkate alırsak bu kitlenin meclislerde temsil edilmediği sonucuna ulaşırız. Netice olarak Türkiye kökenli seçmenler ile aynı kökene sahip vekilleri arasında kültürel ve dinî bazda bir uçurumun olduğunu tespit etmek mümkün.

Hatta Türkiye kökenli gençlerle konuştuğumuzda çoğul toplum tarafından bu vekillerle onlara bir nevi mesaj verilmek istendiğini ifade ediyorlar. Yani bu vekiller gibi entegre oldukları, onlar gibi bir yaşam tarzı benimsedikleri ve kültürel bağlarından soyutlandıkları takdirde başarılı olabilecekleri, kabul görecekleri mesajı verildiğini düşünüyorlar. Tabii bu yoruma temkinli yaklaşmak gerekir ama böyle bir hissiyatın olduğunu gözlemliyoruz. Elbette bu bir süreç ama Almanya siyasi sisteminde partiler ile Türkiye kökenli seçmenler arasındaki ilişki biçiminin sağlıklı bir zemine oturmadığını görüyoruz.

Peki bu ilişkide Türkiye kökenli seçmenlere düşen görevler nelerdir?

Tabii Türkiye kökenliler tarafında da eksiklikler var. Almanya’da bazı hassasiyetlerin yeterince kavranılmadığını, bunun ise parti ile seçmen ilişkisini veya siyasi angajmanı olumsuz etkilediğini görüyoruz. Örneğin iki kez dünya savaşı çıkartan ve Yahudi katliamı yapmış Almanya’nın tarihinden kaynaklanan bazı konsensüsler, hassasiyetler var. Bu bağlamda Türk-Alman ilişkilerine vurgu yapmak için silah arkadaşlığı üzerinden giderseniz yol alamazsınız çünkü Almanya’da savaş olgusunun, militarist dilin çok olumsuz bir imajı var. Türkiye ulusal bir kurtuluş savaşından çıktığı ve uzun zamandır da terörle mücadele ettiği için Türk toplumunun savaşa bakışı farklı. Alman toplumunda, siyasi arenada böyle bir bakış açısının karşılığı yok, hatta tepki topluyor.

Türkiye kökenli vekillerin daha çok sol partilerde bulunduğunu söylediniz. Seçmenlerin bu tercih trendinde değişimler yaşandı mı, evet ise neden?

Entegrasyon ve Göç Uzmanlar Kurulu’nun yaptığı bir araştırmaya göre Türkiye kökenli seçmenlerin büyük çoğunluğu Almanya Sosyal Demokrat Partisi (SPD) ve Yeşiller’e oy veriyordu. Konrad Adenauer Vakfı’nın bu yıl yayınladığı verilerine göre ise bunun tersine döndü. Türkiyeli seçmenler daha çok Hristiyan Demokrat Birliği’ne (CDU) rağbet ediyor.

Ben bunu normalleşme olarak değerlendiriyorum çünkü Türkiye’de siyasi görüşleri gereği sağ ve muhafazakâr partilere oy verenler burada ilk dönemlerde sol partilere oy veriyorlardı şimdi ise tekrar muhafazakâr partilere yöneliyorlar. Bunun sebebi ilk dönemlerde Hristiyan demokratların Türkiyeli seçmenlere uzak dururken Sosyal Demokrat Parti ve Yeşiller gibi partilerin onların sorunlarıyla ilgilenmesindendir.

Ancak Hristiyan demokratlarda da değişimler vuku buldu. Helmut Kohl 1982’de Almanya’nın göç ülkesi olmadığını, Türklerin de kültürel ve dinî sebeplerden dolayı Almanya’ya entegre olamayacaklarını ileri sürerken aynı partiden Almanya eski cumhurbaşkanı Christian Wulff İslam Almanya’nın parçasıdır. demiştir ve Aşağı Saksonya eyalet başkanı iken ilk defa Türkiye kökenli birisini bakan yapmıştır. Benzer bir şekilde Kuzey Ren-Vestfalya eyalet başkanı ve önümüzdeki seçimlerin başbakan adayı Armin Laschet de birçok Türkiye kökenliyi siyasette önemli yerlere getirdi. Angela Merkel’in de göç konusunda önemli adımlar atması ve Türkiye kökenlilere seslenerek Sizin başbakanınız benim. demesinin de bahsettiğim normalleşme sürecinde etkili olduğunu düşünüyorum.   

Aynı zamanda Almanya Sosyal Demokrat Partisine karşı bir kırgınlık söz konusu. Örneğin Ermeni soykırım tasarısında Türkiyelilerle konuşulmadı. Tasarının doğru veya yanlış olması sorusundan öte bunun sadece Türkiye-Almanya ilişkilerini değil buradaki Türkiye kökenlileri de ilgilendirdiği için en azından onların da görüşü alınması, onların tartışmaya dâhil edilmesi gerekirdi. Ancak bu hiçbir şekilde yapılmadı. Yeşiller Partisinin Türkiye’yi “çok eleştirmesi” bir faktör olabilir. Tabii ki eleştirdiklerinin haklı yönleri de var ama seçmen kitlesi bunu farklı algılıyor ki siyasette önemli olan algıdır.

Bir de İslam veya yabancı düşmanlığı olgusu var. SPD’de Thilo Sarrazin ve CDU’da Hans-Georg Maaßen gibi kişiler açık veya dolaylı olarak yabancı ve İslam düşmanlığı pozisyonlarına rağmen partiden destek görüyorlar. Bunlar Türkiye kökenli seçmenler tarafından nasıl değerlendiriliyor?

Sarrazin olayı çok önemli çünkü Müslümanlar ve göçmenlerle ilgili fikirlerinin çok kötü olmasına rağmen partiden ihraç edilmesi uzun yıllar sürdü. Bu da Türkiye kökenli parti üyelerinde ve seçmenlerde derin yaralar bıraktı, hayal kırıklığı yarattı. Maaßen olayı ise daha yeni, onun Sarrazin kadar dikkat çektiğini ve gündemde olduğunu düşünmüyorum. 

Almanya’da kamu hizmeti kanunu için planlanan revizyon KRM’ye göre “gizli bir başörtüsü yasağı”nı da içinde barındırıyor. Bu tür yasalar ve dahası oluşan “güvensizlik” ortamı seçim tercihleri ve seçime katılım açısından ne anlama gelir?

Başörtüsü konusu muhafazakâr kesimde tepki oluşturur ama başörtülü seçmenlerin oylarının sonuçlara ne kadar etki yapacağını ölçmek zor. Diğer taraftan bazı Türkiye kökenli kesimlerde de bu karar olumlu karşılanabilir.

Almanya’da Türkiye kökenli seçmenlerin oy tercihlerinde Türk siyasilerin söylem ve tutumlarının etkili olduğu düşünülüyor. Hatta 2017 Almanya federal meclis seçimleri öncesi Cumhurbaşkanı Erdoğan, Almanya’daki Türkiye kökenli seçmenlere “Türkiye düşmanı partilere oy vermeyin.” şeklinde bir çağrıda bulunmuştu. Sizce Almanya’daki Türkiye kökenli seçmenlerin parti tercihlerinde Türkiye faktörü ne derece etkili?

Bu tür söylemlerin çok etkili olacağını düşünmüyorum. Başka bir siyasetçinin böyle bir çağrıda bulunması belki anlaşılırdı ama Türk-Alman ilişkileri açısından bir cumhurbaşkanının böyle bir ifadede bulunması Almanya’da müdahale olarak algılanıyor. Bundan hoşnut olan bir kitlenin olduğu gibi karşı çıkan bir kitle de var. Neticede bu tür söylemlere gerek olmadığı kanaatindeyim.

Ali Mete

Frankfurt’ta Din Bilimleri lisans eğitimini tamamlayan Ali Mete, İslam Toplumu Millî Görüş (IGMG) Genel Sekreteridir. Mete aynı zamanda PLURAL Yayınevinin müdürlüğünü ve Perspektif dergisinin genel yayın yönetmenliğini yapmaktadır.

Yazarın diğer yazıları
Bu yazıyla ilgili yorumunuzu paylaşabilirsiniz. Bunu yaparken Yorum Kurallarımızı dikkate alın lütfen.
Yorum adedi#1

*Tüm alanları doldurunuz

  • M. Ali Sarikaya
    2021-07-03 09:46:40

    Sayin Yasar Aydin Secim konusunda yazdiklarini okudum. Öz ve güzel olmus. Tebrik ederim M. Ali Sarikaya

Son Yüklenenler