Avrupa’daki Müslümanların Siyasallığı
Müslümanların Avrupa genelinde seçim organlarında düşük seviyede temsil edilmesi, Müslümanların vatandaş olarak ihtiyaçlarının siyasi arenada ne derece işitildiğine dair sorular uyandırıyor. Peki Müslümanlar ne raddeye kadar meseleyi kendi ellerine alıp, isteklerine kulak verilmesi için siyasileri etkilemeye çalışıyor?
On yıllarca süren göç dalgaları, Batı demokrasilerinin etnik ve dinî görünüşünü değiştirdi. Ne var ki bu çeşitlilik çoğu Avrupa ülkesinin idare organlarında her zaman karşılık bulmuyor. Son dönemde yapılan bir araştırma Avrupa’da yaşayan Müslüman azınlıkların, sayılarına kıyasla orantısal olarak temsil edilmediğini ortaya koydu. Bu noktada en kötü performansa sahip ülkeler arasında Fransa, Almanya, İspanya ve İtalya bulunuyor. Bu ülkelerde Müslüman azınlıkların nüfuslarıyla temsil edilme oranları arasındaki fark çok fazla. Hâlbuki seçim organların toplumumuzdaki çeşitliliği yansıtması yararlı bir şey. Zira bu durum Müslüman azınlıkların siyaseten aidiyet hislerini artırıyor. Dahası uygulanan politikaların kalitesi de yükseliyor; çünkü bu politikalar daha kapsayıcı bir siyasi ihtiyaçlar ve menfaatler kümesine tekabül ediyor. Kısacası bu durumda, birçok farklı bakış açısı kamusal tartışmaların parçası hâline geldiğinden demokrasimizin meşruiyetini artırıyor.
İslam Tartışması
Şu günlerde Avrupa’daki Müslüman azınlıkların demografik mevcudiyeti ve artışı üzerine yaşanan hararetli tartışma, Müslümanların seslerinin siyasi arenada işitilip işitilmediğine, işitiliyorsa nasıl işitildiğine dair bir incelemeyi ziyadesiyle önemli kılıyor. İslamofobinin yükselişinin yanı sıra İslam’ın Avrupa değerleriyle uyumlu olup olmadığını sorgulayan yaygın bir rahatsızlık mevcut. Bu sorgulama 11 Eylül, Suriye’deki yabancı savaşçılar ve Avrupa’daki çeşitli terörist saldırılar yüzünden daha da artmış durumda. Bu olaylar bizleri, Müslüman vatandaşların, sosyal uyuma ve devlete bağlılıklarının yakından gözetilmesi gereken potansiyel birer tehdit olarak lanse edilmesiyle karşı karşıya bıraktı. Aynı zamanda araştırmalar gösterdi ki Müslüman kimliği etnik kimlikten, özellikle de İslam’ın siyasileştirildiği ve sorunsallaştırıldığı toplumlarda, daha önemli bir konumda. O hâlde Avrupa’daki Müslümanlar bu İslamofobi arka planı karşısında siyasete nasıl katılıyorlar?
Müslümanların Oyu
Müslümanların seçimlere katılım oranı toplumun genelinden daha düşük ve bu sıkıntılı bir durum. Bu düşük katılım toplumda bulunan yapısal eşitsizliği gösteriyor olabilir. Oy verdiklerinde ise Müslümanlar, çoğunlukla sol partilere oy verme eğiliminde oluyorlar. Zira Müslümanların çoğu işçi sınıfına ait ve düşük sosyoekonomik durumda bulunuyor. Fransa’da 2007 yılında yapılan başkanlık seçimleri, bunu destekler biçimde Müslümanların sola bağlılığını net olarak ortaya koydu. Bu seçimlerde Müslüman seçmenlerin yüzde 95’i sol aday Ségolène Royal’e oy verdi. Belçika’da yakın zamanda yapılan bir araştırma da bu sola oy verme durumunu doğruluyor: Belçikalı Müslümanların üçte ikisi 2018 yılında yapılan yerel seçimlerde oylarını yenilikçi bir partiden yana kullanmış. Genel olarak konuşacak olursak din, Müslümanların parti seçiminde belirleyici değil gibi görünüyor. Müslümanların parti tercihini açıklayabilecek olan şey daha ziyade düşük sosyoekonomik durum, göçmen geçmişi ve parti listelerinde yer alan Müslüman aday sayısı.
Sol partiler, Müslüman seçmenleri onlara oy vermeye ikna edebilecek Müslüman adayları diğer partilere oranla daha fazla sahaya sürüyor. Zira Müslüman seçmenler, (Polonya ve Macaristan gibi) Avrupa ülkelerindeki popülist ve radikal sağ partilerin popülerliğinin belirlediği İslamofobik iklimde Müslümanlarla daha çok bağ kuruyor. Ayrıca siyasi partiler de geniş bir Müslüman seçmen grubuna sahip şehirlerde listelerindeki çeşitliliği olabildiğince artırarak oylarını çoğaltmayı hedefliyor. Peki Müslümanlar kendi çıkarlarının korunması noktasında Müslüman adaylara daha mı çok güveniyor?
Yakın zamanda yapılan bir araştırma, aday seçeneğinin bol olduğu seçim listeleri bağlamında Müslümanların gerçekten de daha ziyade Müslüman adaylara oy verme eğiliminde olduğunu doğruluyor. Bu tercih, seçmenlerin kendilerini Müslüman bir cemaatin üyesi olarak tanımlamasıyla ve dolayısıyla da buna uygun olarak kendi benzerlerini desteklemesiyle açıklanabilir. Dahası Müslümanlar güçlü bir dinî kimliği ve bir topluluk olarak Müslümanlara aidiyet hissini paylaşıyorlar. Karşılaştıkları engeller de bu aidiyet hissini güçlendiriyor. İkincisi, Müslüman seçmenler kendilerine benzeyen adayların da benzer tecrübeler yaşamış olduğunu, bundan dolayı da kendilerinin çıkarlarını temsil etme hususunda en iyi adaylar olduğunu düşünüyor. Son olaraksa Müslüman seçmenler çeşitliliğe daha çok yer veren bir hükûmet organının daha adil olduğu görüşünde.
Müslüman Kadınların Siyasi Öznelliği
Müslümanların oy verme davranışlarında cinsiyet farklılıkları bulunuyor. Günümüzde Müslüman kadınlar genellikle itaatkâr ve baskı altında olarak resmediliyor ve siyasi özne olmamakla suçlanıyorlar. Aynı zamanda Müslümanların cinsiyet ideolojisi de çoğunlukla muhafazakâr olarak tanımlanıyor ve bu durum siyasi entegrasyonlarının önündeki temel engel olarak görülüyor. Başka bir ifadeyle birçok insan, Müslüman kadınların daha ziyade Müslüman bir erkek adaya oy vereceğini düşünüyor. Fakat gerçek durum bunun tam tersini gösteriyor. Müslüman kadınlar, kadın ve Müslüman adayları destekliyorlar; ama özel olarak onlar kendilerini temsil ettiği için onları desteklemeleri gibi bir durum söz konusu değil. Öbür taraftan Müslüman erkekler, Müslüman erkek adayları ideal temsilci olarak tercih ediyorlar. Müslüman seçmenler siyasi partilerin Müslüman adayları sahaya sürmekte kendi çıkarları olabileceğinin farkındalar ve bu adayların ezilen grupların yararına politikalar noktasındaki etkinliklerine dikkat ediyorlar.
Öncelikle kadın Müslüman adayların tercih edilmesinin sebebi siyasi partilerin parti listesini çeşitlendirmek istemesi, şehirlerdeki azınlık oylarını seçmenlerin çoğunluğunu da uzaklaştırmadan kazanabilmeyi hedeflemeleri ve bunu yaparken de kadın Müslüman adayların Müslüman hemcinslerini temsil etmedikleri varsayımının bilincinde olmak olabilir. Ayrıca Müslümanlıkları ziyadesiyle görünür olan adaylar, örneğin başörtüsü takanlar, siyasi kariyerlerinde tepkilerle karşılaşıyorlar. Mahinur Özdemir 2009 yılında Hristiyan Demokrat Parti’den seçilerek Brüksel Parlamentosunda yer bulan başörtülü ilk kadın olmuştu. Bu tarihî ana kendisinin başörtüsüyle vekillik yapıp yapamayacağı üzerine yürütülen tartışma gölge düşürmüştü. Aynı tartışma 2021 yılında Hollanda’daki ulusal seçimlerde Yeşiller Partisi’nin adayı olan Kauthar Bouchallikht ile birlikte yeniden yaşandı. Yani bu tartışma henüz bitmiş değil.
Seçim Dışı Katılım
Diğer taraftan, siyaset sadece oy vermekten fazlasını ifade ediyor. Avrupa’da yapılan araştırmalar seçimlere katılımda yaşanan yaygın düşüşün aksine siyasi katılımın gösteri, dilekçe ve boykot gibi diğer biçimlerinde artış olduğunu ortaya koyuyor. Peki, Müslümanları bu siyasi faaliyetlere katılmaya iten saikler neler? Öncelikle Müslümanlar, İslami bir söyleme ve pratiğe dayanan ilişkisellikle harekete geçiyor. Buna aynı zamanda Müslüman siyasi öznellik ya da faillik deniyor. Başka bir ifadeyle bunlara katılıyorlar; çünkü inançları kendilerinden topluma katkıda bulunmalarını ve insanlara iyilik yapmalarını istiyor. Buna paralel olarak da camiye giden ya da kendilerini dindar olarak tanımlayan insanların çeşitli siyasi faaliyetlerle ilgilenme ihtimali daha yüksek.
İkinci grup ise hükûmetten memnun olmayan Müslümanlar. Bu grup seçimlerden uzaklaşarak siyasete başka biçimlerde katılıyor. Mesela Afganistan’daki savaşa karşı olan İngiliz Müslümanlar 2010 yılındaki seçimlerde sandığa gitmediler; ama savaş konusundaki siyasi tavırlarına dikkat çekmek için gösterilere katıldılar, dilekçeler yazdılar. Dahası, İslamofobi gibi yapısal ayrımcılıklar Müslümanları ayrımcılıkla ve ötekileştirmeyle mücadele etme hususunda harekete geçiriyor. İslamofobinin Müslümanların dinî kimlikleri hakkındaki farkındalıklarını güçlendirerek güçlü direniş formları yaratmalarına yol açtığı bile söylenebilir. Ne var ki İslamofobi siyasi katılım konusunda insanların gözünü de korkutabilir, zira Müslümanların hissettiği haksızlıklar artan husumet dolayısıyla kamusal alandan duyulan korkuyu artırabilir.
Müslümanların Avrupa’daki Demografik Artışı: Bundan Sonraki Aşama
Batıda sekülerlik fikri dinin siyaset alanındaki etkisinin azalışına işaret etse bile bu, seküler ve gelişmiş demokrasilerdeki Müslümanlar için geçerli değil. Dahası bulunduğumuz noktada Avrupa’da dine ilgi yeniden artıyor ve bu durum artık göz ardı edilemez. Müslümanların dindarlığı nesiller arasında dirençli bir etken olarak görülüyor. İkinci nesil Müslümanlar dinî kimliklerini ilk nesilden bile daha fazla benimsiyorlar. Bu durum İslam’ın oldukça siyasileştirildiği ve şiddetli tartışmaların konusu hâline geldiği gayrimüslim ülkeler için daha da geçerli.
Müslümanların çeşitli Avrupa ülkelerindeki demografik değişimini ve yükselen İslamofobiyi göz önüne aldığımızda bu insanların seçimlerdeki etkisinin artacağını ve bunun da farklı ülkelerde daha fazla Müslüman vekile yol açacağını söyleyebiliriz. Fakat bu otomatik olarak Müslüman toplulukların menfaatlerinin desteklenmesiyle sonuçlanmayacak. Mesela NIDA ve DENK gibi Hollanda’daki Müslüman partiler (sol) partileri eleştirerek kuruluyorlar. Bundan dolayı da Müslümanların siyasi katılımı herhangi bir tehdit oluşturmaktan çok uzak. Hatta aksine demokratik ilkeleri güçlendiriyor: Ötekileştirilenler ve dışlananlar ihtiyaçlarını ve isteklerini dile getiriyorlar. Peki yükselişteki popülist ve radikal sağ partiler seçimler kazanıp hükûmetler kurduğunda bu mümkün olmaya devam edecek mi? Bu ise merak konusu.