'Dosya: Avrupa'da Türkiye Kökenlilerin Siyasi Temsili'

“Uzmanlık Alanlarınız Üzerinden Siyasete Atılın”

Siyasi arenada Türkiye kökenliler ile ilgili “Türk” veya “Müslüman” kalıbı içinde özellikle belirli bir kesimi temsil eden siyasetçiler algısı mevcut. Kendi uzmanlık alanlarında görev alan Hristiyan Demokrat Birliği’nden Oğuzhan Yazıcı, Yeşiller’den Filiz Polat ve Sosyal Demokrat Parti’den Mustafa Güngör ile siyasi arenadaki rolleri ve bakış açıları hakkında konuştuk.

Fotoğraf: Dair / Shutterstock.com

Hukuk mezunu Oğuzhan Yazıcı hâlihazırda orta ölçekli bir şirkete danışmanlık yapıyor. Hristiyan Demokrat Birliği (CDU) Bremen üçüncü dönem milletvekili ve aynı zamanda üç farklı alanda grup sözcüsü. Hukuk komisyonu başkan vekili olan Yazıcı, parti içinde CDU Yerel Siyasi Birliğinin Eyalet Başkanlığı, CDU Bremen-Stadt Başkan Yardımcılığı, Batı İl Derneği Başkan Yardımcılığı ve devlet kurulu üyeliği görevlerini yürütüyor.

“Türk Toplumu İçin Büyük Önem Arz Eden Konuları Meclise Taşıyorum”

Yazıcı’nın siyasete ilgisi genç yaşta başlamış. Aslında siyasete aktif katılımda bulunma planı olmayan Yazıcı, ceza hukuk mahkemesinde hâkim olmak istiyormuş. 2010 yılında hâkimlik stajını yaparken, Bremen’deki Müslümanların temsil kurumu olan “Schura Bremen” ile Bremen eyaleti arasında bir devlet anlaşması müzakeresi süreci başlatılmış. 2013 yılında imzalanan anlaşma sonrası dinî cemaatlerde bir hukuk danışmanı ihtiyacı doğunca Yazıcı gönüllü olarak bu sürece dahil olmuş. Bu esnada üst düzey parti temsilcileriyle görüşmeler sürdüren Yazıcı, siyasete ilk adım atışını ise şöyle anlatıyor: “Sanırım birilerinin ilgisini üzerime çektim. 2010 senesinde CDU Bremen net bir teklif yaptı. Mayıs 2011 seçimlerinde beni milletvekili adayı göstermek istediler. Beni tatmin eden, bana Bremenli genç bir yetenek olarak bakılmasıydı, ‘kontenjan dolsun diye alınan Türk’ (Alm: “Quotentürke”) olarak değil.” Yazıcı’ya, partiye ve meclis grubuna ciddi katkılar sağlayacağı söylenmiş, kendisine “uyum ve entegrasyon” değil, uzman olduğu alanda çalışması teklif edilmiş.

Yazıcı bugün meclis üyesi olarak, yaşadığı toplumda bulunan insanların ırkını ve dinini ayırt etmeden herkesi kapsayan çalışmalar yapmaya gayret ediyor. Aynı zamanda kendisini doğal olarak Türkiye kökenlilerin bir temsilcisi olarak görüyor. Yazıcı, “Bir Alman vekilin üstlenmediği ama Türk toplumu için büyük önem arz eden bazı konuları meclise taşıyıp çözüm aradım.” diyor.

“Uzmanlık Alanlarınız Üzerinden Siyasete Atılın”

Oğuzhan Yazıcı (CDU)

“Diyaloğu Öngören Sistematik Bir Mücadeleye İhtiyaç Var”

CDU’da kabullenme sürecinin zor geçtiğini aktaran Yazıcı, yapının âdeta kapalı bir kutu olduğunu söylüyor. Fakat CDU Bremen’in liberal bir çizgide yürüyor olması işleri kolaylaştırmış. Yönetici ve üyelerle tanışıp işini doğru yaparak insanların güvenini kazanan Yazıcı, parti içindeki görevlere nihayetinde seçimle gelmiş bulunuyor. Türk kökenli siyasetçilerin çalışma alanının sadece “entegrasyon” ile sınırlı kalmaması gerektiğini söyleyen Yazıcı, kendisine bu alanlardan teklif gelmediğini, gelse de reddedeceğini vurguluyor: “Benim kendi uzmanlık alanım hukuk ve iç politikalar. Siyasete atılmak isteyen genç arkadaşlarımıza da mutlaka uzmanlık alanları üzerinden siyasete atılmalarını öneriyorum.”

Türkiye kökenli grupların zihinsel olarak bir değişim yaşaması gerektiğini öne süren başarılı siyasetçi, en başta Türkiye’ye aşırı endeksli olma durumunun aşılması gerektiği kanaatinde. “Bizim Almanya ve Avrupa’da çözülmesi gereken o kadar hayati meselemiz varken tüm dikkatimizi Türkiye’ye çevirmenin anlamı yok. Bizim Avrupalı Türkler olarak, ilk başta Avrupalı Türklerin sorunlarını konuşmamız gerekiyor.” diyor.

Yazıcı ırkçılık ve İslam düşmanlığına karşı çözümü siyasetin Müslüman toplulukları daha sık desteklemesi ve dayanışma mesajı vermesinde görüyor. Müslüman, Türkiye kökenli ve diğer göçmenlerdeki “eksiklikler” yerine, daha çok fırsat eşitliğine odaklanılması gerektiğini düşünüyor: “Toplumsal birliktelik yalnızca insanların topluma katılmalarını mümkün kılarak sağlanabilir. Sürekli diyaloğu öngören sistematik bir mücadeleye ihtiyaç var.”

Anadilin öğretimi konusunda da birçok tutarsızlık olduğuna değinen Yazıcı, ikinci neslin çocuklarında, anne ve babaları Almanya’da yetiştiği için evde hem Almanca hem Türkçe konuştuklarından dilde bir karışıklık söz konusu olduğunu aktarıyor. “Bu yüzden anadil öğrenimi çok büyük önem taşıyor. Anadilini iyi bilen öğrencilerin ikinci dil olarak Almancayı daha iyi öğreneceği, dolayısıyla ‘iki dilli’ yetişen birey olarak topluma aidiyet hissinin daha yüksek olacağı şüphesiz.” diyen Yazıcı, buna karşın okullarda Türkçe dersinin sunulmasında ciddi sıkıntı yaşandığına ve okul yönetiminin bu konuda önemli bir rol oynadığından bahsediyor.

Filiz Polat (Yeşiller)

“Dünyayı Biraz Daha İyi Hâle Getirmeye Yardım Etmek İstedim”

Ekonomi mezunu Filiz Polat da uzun süredir siyasi alanda aktif. 18 yaşında ilk defa belediye yetkilisi olduğunu ve 20 yaşında yerel düzeyde faaliyet gösterdiğini anlatıyor. Siyasetin mesleki alanı olmasının ise tamamen tesadüf olduğunu söylüyor. Toplamda 13 yıl boyunca Aşağı Saksonya Eyalet Parlamentosunun çeşitli alanlarında görev alan Polat, 2017’den beri Alman Federal Meclisi üyesi. Polat ayrıca İçişleri Komisyonu Başkanı, İnsan Hakları Komisyonu Üye Yardımcısı ve Yeşiller Meclis Grubu Göç ve Entegrasyon Politikası Sözcüsü.

Çocukken Çernobil faciasının kendisinde derin bir etki bıraktığını aktaran Polat, bu olayın Greenpeace çocuk yardım kuruluşunda faaliyet göstermesine sebep olduğunu söylüyor. “Birçok insan gibi ben de dünyayı biraz daha iyi hâle getirmeye yardım etmek istedim.” diyor. Siyasete Yeşiller bünyesinde atılmasında annesinin 30 yıldan beri Yeşiller’i desteklemesinin de payı olduğunu anlatan Polat, 1994 yılında yaşadığı Bramsche şehrinde Yeşil Gençlik’in ilk yerel gruplarından birini kurmuş.

“Güçlü Bir Federal Ayrımcılıkla Mücadele Yasasına İhtiyaç Var”

Polat, Almanya Federal Meclisi’ne seçilmesiyle birlikte sorumluluk alanının genişlediğini ve değiştiğini söylüyor. Örneğin silahlı kuvvetlerin yetkileri ve dolayısıyla askerlerin savaş ve kriz bölgelerinde konuşlandırılması konusundaki kararlarda yer aldığını ifade ediyor. Özellikle göç ve mülteci politikasının ilgi alanı olduğunu belirten Polat, 1993 yılından bu yana sığınmacı haklarına en sert müdahalelerin içinde bulunduğumuz dönemde yapıldığı kanaatinde. Özellikle sınır dışı etmeyi kolaylaştıran yasanın (Alm: “Geordnete-Rückkehr-Gesetz”) insanlık dışı olduğunu düşünüyor. Bunun içinde bulunduğumuz göçmen toplumu için kötü bir sinyal olduğunu savunan Polat, ayrımcılıkla mücadele konusunda partisiyle birlikte çalışmalar sürdürdüğünü aktarıyor. Polat, “Ayrımcılığın, güçlü bir Federal Ayrımcılıkla Mücadele Yasası ile tutarlı bir şekilde önlenmesini talep ediyoruz.” diyor. Göçmen kökenli her siyasetçinin göç politikasına ilgisi olmadığını söyleyen Polat, göçmen kökenli milletvekillerin uzmanlıklarının ve bakış açılarının dikkate alınmasını olumlu karşılıyor.

“Parlamento Toplumun Bütününü Temsil Etmeli”

Federal hükûmetin Halle ve Hanau saldırılarının ardından beklentileri karşılayamamasını eleştiren Polat, önlem paketlerinin sırf bir dizi bağlantısız ve etki sağlamayacak bireysel projeden oluştuğunu vurguluyor. “Hükûmetten, ırkçılığa karşı tüm siyasi alanları dikkate alan tutarlı bir strateji ve somut önlemler talep ediyoruz.” diyen Polat, bunun için atılması gereken ilk adımları ayrımcılık karşıtı yasada reform, sivil toplumu güçlendirmek için demokrasiyi teşvik eden bir yasa ve sağcı şiddet mağdurlarına özel koruma sağlanması şeklinde sıralıyor. Polat’a göre Almanya’da ırkçılığa maruz kalmış insanların yaşam gerçeklikleri hakkında bilimsel araştırmalara ihtiyaç var. Özellikle güvenlik makamlarındaki ırkçı profillemeye dair yapılan araştırma çalışmalarına da fon sağlanması gerektiği görüşünde.

Polat, Müslümanları sosyal ve kültürel yaşamın ayrılmaz bir parçası olarak görüyor. Milletvekili olarak herkesi temsil ettiğini söyleyen Polat, Türkiye kökenli insanlardan diğer meslektaşlarına kıyasla daha fazla mektup aldığını ve bunun da doğal olduğunu söylüyor. Parlamentonun toplumu bir bütün olarak temsil etmesinin büyük önem taşıdığını vurgulayan Polat, siyaset alanında gösterdiği faaliyetlerle insanlar için çoğu şeyi değiştirebildiğini düşünüyor. İnsanlardan gelen teşekkürlerin de kendisi için en büyük karşılık olduğu görüşünde.

Mustafa Güngör (SPD)

“Eğitim, Toplumumuzdaki Birçok Sorunun Çözüm Anahtarı”

Siyasi ve İktisadi Bilimler mezunu Mustafa Güngör, önceleri gazeteci olmak istediğini, ancak hâlihazırda iş adamı olduğunu söylüyor. Üniversite çalışmalarının bir parçası olarak profesörü eski Sosyal Demokrat Parti (SPD) Eyalet Başkanı Detlef Albers’in kendisine SPD’de staj imkânı sağlaması Güngör’ün siyasete attığı ilk adım olmuş. Daha sonra 2000 yılında partiye katılıp, Genç Demokratlar’da (Jusos) ve fahri olarak yerel siyasette faaliyetler göstermiş. 2007 yılından beri Bremen Eyalet Meclisi Üyesi olan Güngör, 2019 yılından beri SPD Meclis Grup Başkanı. Babası sanayi işçisi, annesi ise elektronik şirketi çalışanı olan Güngör SPD’yi seçme sebebini “Tüm çocuklar ve gençler için eşit fırsatlar istedim.” şeklinde ifade ediyor.

Özellikle konu dil, entegrasyon ve katılım olduğunda, iyi bir eğitimin toplumumuzdaki birçok sorunun anahtarı olduğuna inanan Güngör, bunun sırf göçmenler için değil herkes için geçerli olduğunu söylüyor: “Eğitim, kendi başarınızı belirliyor. Ayrıca güçlü bir devlete ek olarak, iyi ücretli ve adil çalışma koşullarına sahip başarılı şirketlere ihtiyacımız var.” İslam düşmanlığı ve ırkçılığı yenmenin anahtarının da eğitim olduğunu söyleyen Güngör, diğer dinî cemaatlerle diyalog hâlinde olunması gerektiğini düşünüyor.

“Türk Olduğu İçin Bulunan ‘Kontenjan’ İnsanı Değilim”

Geldiği pozisyona sadece Türkiye kökenli olarak yerleştirilen kişi olmak istemediğini söyleyen Güngör, bir yerde salt Türk, yabancı ya da Müslüman olduğu için bulunan “kontenjan” insanı olmadığının altını çiziyor. Bremen’de yaşayan herkes için siyaset yaptığını vurgulayan Güngör için göçmen kökenlilik burada önem arz etmiyor. Biyografisi kendisine Türkiye kökenlilere karşı özel bir duyarlılık ve bakış açısı kazandırsa da, Güngör’ün uzmanlık alanı hep “eğitim politikası” olmuş ve kendisi de bu alanda her vatandaş için faaliyet gösteriyor.

Başkalarının pozisyonlarına saygı ve hoşgörüyle yaklaşılması gerektiğini düşünen Güngör’e göre bu, sosyal uyum ve toplumsal birliktelik için büyük önem arz ediyor. SPD Bremen’de bunun başarıldığı görüşünde.

Ekonomik olarak daha güçlü olunan dönemlerde mücadelenin eldeki parayı adil bir şekilde dağıtmak olduğunu söyleyen Güngör, şimdi ise sınırlı kaynaklarla mevcut parayı adil bir şekilde dağıtmak gerektiğini söylüyor ve ekliyor: “Orta sınıfı rahatlatmak için verilen mücadeleyi her zaman dikkate almamız gerektiğine inanıyorum.”

Güngör de diğerleri gibi anadil öğreniminin teşvik edilmesi gerektiği görüşüne sahip: “Eğitim araştırmalarından biliyoruz ki, küçük yaştaki çocukların ikinci bir dili doğru bir şekilde öğrenebilmeleri için önce anadillerinde bir kelime hazinesi oluşturmaları gerekiyor.” Güngör kendini örnek vererek iki dilde hissedebildiğini, okuyup yazabildiğini ve dil bilmenin büyük bir zenginlik olduğunu söylüyor.

İşçi göçüyle Almanya’ya yerleşen Türkiye kökenlilerin Türkiye ile her zaman özel bir bağının olacağını aktaran Güngör, ancak Almanya’da yaşayan vatandaşları ilgilendiren konuların ön planda olması gerektiğini vurguluyor. Güngör: “Bazen insanların hayatlarını biraz daha iyi hâle getirecek bir şeyi gerçekten başarabileceğimi anladığım anlar oluyor. Bazen büyük, bazen sadece küçük şeyler…”

Kübra Zorlu

Duisburg-Essen Üniversitesi’nde Medya Bilimleri alanında yüksek lisans eğitimini tamamlayan Zorlu, Perspektif yayın kurulu üyesidir.

Yazarın diğer yazıları
Bu yazıyla ilgili yorumunuzu paylaşabilirsiniz. Bunu yaparken Yorum Kurallarımızı dikkate alın lütfen.
Yorum adedi#0

*Tüm alanları doldurunuz

Son Yüklenenler