'Şirin Ebu Akile'

İsrail Sağı ve İç Siyasette Güvenlikçi Söylem Rekabeti

İsrail ve Filistin'de bir süredir artan şiddet ve gazeteci Şirin Ebu Akile'nin katli, İsrail sağı içinde "kimin daha sağda olduğu" gibi naif sorgulamalara neden oldu.

Fotoğraf: @Roman Yanushevsky - Shutterstock.

İsrail siyaseti, yapısal kırılganlıkları sebebiyle mütemadiyen yeni bir kriz ortamına sürükleniyor. Zira küçük partilerin köşe kapma yarışı, hükûmet kurma dönemlerinde oldukça kritik dönemeçlere sebebiyet verebiliyor. Hakim parti statüsündeki ve ana hatlarıyla bir geleneği temsil eden siyasi partiler ise hükûmette yer bulamasalar dahi iç siyaseti manipüle edebiliyor. Özellikle Likud Partisi gibi İsrail’in belki de yarım yüzyılını şekillendirmiş bir siyasi parti ve onun lideri, herhangi bir siyasi gelişmede hükûmetin istikrarsızlaştırılmasında önemli role sahip olabiliyor.

İsrail’in kemikleşmiş sorunları, her ne kadar üstleri örtülse de bir yerlerden ortaya çıkıp siyasetin merkezine oturabiliyor. Bu bağlamda özellikle de Filistin’le ilgili başlıklar, kuşkusuz hemen her İsraillinin hayatına temas edebiliyor. İsrail işgali altındaki Filistin topraklarında yaşananlar da hâliyle derinlemesine etkiler yaratabiliyor. Bu bağlamda geçtiğimiz haftalarda baş gösteren bireysel eylemler ve bu eylemlere istinaden yürütülen askeri operasyonlar yeni sorunları da beraberinde getiriyor.

Ebu Akile’nin Öldürülmesi ve Yansımaları

İsrail ordusunun işgal altındaki Batı Şeria’da düzenlediği operasyonlarda hayatını kaybedenlerin profilleri de değişiklik gösteriyor. Al Jazeera’da muhabirlik yapan Şirin Ebu Akile‘nin katledilmesi, son haftalarda hem İsrail siyasetinde hem de uluslararası toplumda dalgalanmalara sebep oldu. İsrail ordusunun Cenin Mülteci Kampı’na düzenlediği askeri operasyon esnasında başından vurularak öldürülen Şirin Ebu Akile, mesleki bir işaret olarak basın mensuplarının kullandıkları yelek ve kaskını giyinmiş olmasına rağmen öldürüldü. İsrail ordusu da bu husustaki sicilinden dolayı olağan şüpheli olarak konumlandı.

İsrail ordusunda söz konusu vakıa çerçevesinde soruşturma açılması gerekirken hâlihazırda açılan herhangi bir dosya bulunmuyor. Ayrıca benzer olaylarda İsrail ordusu kendi içerisinde bir soruşturma yürütmek kaydıyla, ilgili dosyaları kapatabiliyor. Fakat bu hukuka aykırı fiiller, elbette ki uluslararası toplumun dikkatlerinden kaçmıyor ve İsrail ordusu genellikle övündüğü “moral üstünlükten” bir o kadar uzak olduğunu ve hatta kendisinde olmayan bir niteliği halkla ilişkiler (PR) faaliyetlerine pelesenk ettiğini kanıtlıyor.

Bütün bu yaşananlar bir tarafa, Şirin Ebu Akile’nin cenaze töreninde yaşananlar da ayrı bir insanlık trajedisi. Cenazeyi taşıyanların tekmelenerek ve coplanarak dengelerini kaybetmeleri ve böylece cenazenin düşürülmesi, görüntüleri izleyenler tarafından derin bir üzüntüyle karşılandı. Bir cenazeye dahi tahammül edilemediğini kanıtlayan bu görüntülerde İsrail güvenlik güçleri, aslında hastalıklı bir devlet aparatına dönüştüklerini de kanıtlar gibiydi. Daha da ötesi, Şirin Ebu Akile’nin ölümüyle irtibatlarını da kitlelerin vicdanı nezdinde tasdiklemiş oldular.

Netanyahu Fırsat Kolluyor

İsrail ve Filistin’de bir süredir artan şiddet ve nihayetinde bir gazetecinin katli, İsrail siyasetinde de yoğun tartışmalara zemin hazırladı. Bu bağlamda İsrail sağı içinde “kimin daha sağda olduğu” gibi naif sorgulamalar söz konusu. Netanyahu’nun muhalefette olduğu bir kompozisyonda İsrail siyaseti, pamuk ipliğine bağlı bir “beş benzemezler koalisyonunun” hedef tahtasına oturtulmasına şahit oluyor.

Netanyahu hemen her fırsatta Bennett hükûmetinin yeterince sağ politikalar uygulamadığını vurguluyor. Eleştirisinin odağında da Filistinlilerin İsrail kent merkezlerinde dahi gerçekleştirebildikleri bireysel saldırılara “boyun eğmesi” oturuyor. Bennett hükûmetinde yer alan Birleşik Arap Listesi’nin baskılayıcı bir faktör olarak değerlendirildiğini de not etmeli. Hâliyle Bennett hükûmeti Filistinlilere yönelik pratiklerinde koalisyonun istikrarını da hesaba katmak durumunda.

Bennett ile Netanyahu’nun mücadele sahasının güvenlik üzerinden cereyan etmesi ise neredeyse hiç şaşırtıcı bir sonuç değil. Çünkü hem sağ siyaset küresel bağlamında güvenlikçi perspektife çok yatkın hem de İsrail özelinde istisnai bir ayrıcalığı söz konusu. Özellikle Netanyahu, bütün siyasi kariyeri boyunca güvenlik ve ekonomiyle anılmış bir isim. Bir taraftan neoliberal politikaların önemli bir temsilcisi; diğer taraftan ise güvenlikçi perspektifin en büyük savunucularından. Kaldı ki liderliğini yaptığı Likud Partisi de güvenlikçi bir geleneğe yaslanıyor.

Pragmatizmin Zirvesi: Bennett Siyaseti

Bennett ise Netanyahu’nun eski koalisyon ortağı olmasının ötesinde, işgal altındaki Batı Şeria’daki Yahudi yerleşimlerinden gelme bir isim. Bu durum, hem işgal altındaki Filistinlilerle temas ederek radikalize olmasını hem de bu ötekiyle temasın doğal sonucu olarak güvenlikçi bir perspektif kazanmasını beraberinde getiriyor.

Bennett’in başbakan olmadan evvel Filistin sorunu ve Batı Şeria’daki İsrail işgali hakkında kamuoyuna sunduğu öneriler, nitelikleri itibariyle oldukça yenilikçi maddeler içeriyordu. Lakin insan hakları ve uluslararası hukuk gibi kaygılardan azade, daha ziyade stratejik/güvenlikçi bir perspektifle ele alınmış oldukça soğuk fikirler söz konusuydu. Bahsi geçen önerilerine referansla dahi Bennett’i radikal bir sağ figür olarak konumlandırmak garipsenemez. Lakin yine aynı Bennett, pragmatizmin de zirvesine çıkarak, başbakanlık koltuğuna bir şekilde oturma ihtiraslarına istinaden koalisyonda Araplara yer vermiş ve bu “açılımdan” medet umar bir siyasi güzergah takip etmeye başlamıştı. Günümüzde yaslandığı temel değerlerle çelişki yaşaması ve dolayısıyla kurduğu koalisyon hükûmetinin sallantıda olmasının altında yatan temel gerekçe bu paradokstur.

Pragmatizm Bennett’i Kurtarabilecek Mi?

Söz konusu güvenlikçi yarış, sağ siyasetin bel kemiği olması hasebiyle güvenlik politikalarının uygulama ve sonuçları üzerinden yine siyaset sahasında atışmalara sebep oluyor. Bu bağlamda Bennett’in de yine Netanyahu’yu aynı kulvardan hedef aldığı görülebiliyor. Netanyahu’nun uzun başbakanlık dönemlerinde gerçekleşen saldırıların ve kayıpların bilançosunu paylaşan Bennett, hükûmetine yönelen muhalif salvoları aynı noktadan cevaplamaya çalışıyor. Fakat Bennett’in siyasetten önceki kariyerinin, Netanyahu’yla kıyaslandığında görece bir dezavantaj oluşturduğunu belirtmek gerekiyor. Üzerine kitaplar yazılan, İsrail ekonomisinin de taşıyıcı güçlerinden biri olarak start-uplar, Bennett’in de bir dönem patronluğunu yaptığı bir şirket tipini ifade ediyor. Söz konusu kariyeri de muhtemelen Netanyahu karşısında yumuşak karnını oluşturuyor.

Günümüzde İsrail sağının bir temsilcisi olarak Bennett, kitlesini konsolide edebilmek adına, yine sağ siyasetin önemli temsilcisilerinden Netanyahu’nun güçlü muhalefeti karşısında güvenlikçi politika ve uygulamaları körüklemekte beis görmeyecektir. Fakat bu minvalde yaşanacak gelişmeler, koalisyonda rahatsızlıklar doğuracak ve hükûmette muhtemelen bir kopuşa doğru yol alınmasına sebep olacaktır. İsrail siyasetinin yapısal kırılganlıklarının başında gelen çok partili zayıf koalisyonlar, bir “erken seçimler siyasetini” de kalıcı kılıyor. Koalisyon hükûmetinin kurulduğu bir senelik süre zarfı ise Bennett’in başbakanlık ihtiraslarını tatmin etmişe benzemiyor.

 

*Anadolu Ajansı’nın Analiz sayfasında yayımlanmıştır.

Bu yazıyla ilgili yorumunuzu paylaşabilirsiniz. Bunu yaparken Yorum Kurallarımızı dikkate alın lütfen.
Yorum adedi#0

*Tüm alanları doldurunuz

Son Yüklenenler