"Almanya"

“Ortak Bir Yaşam İçin Dinî Cemaatler Arasındaki Diyalog Çok Önemli”

Almanya’da yıllardır ırkçılık ve dinlerin bir arada yaşaması gibi konular üzerinde çalışan teolog ve sosyolog Dr. Jürgen Micksch, Federal Almanya Cumhuriyeti 1. Sınıf Liyakat Nişanı ile ödüllendirildi. Micksch ile toplumun Müslümanlara karşı tutumunu ve dindarlar arası diyaloğu konuştuk.

Dr. Jürgen Micksch. Fotoğraf: Christoph Rau | Değişiklikler: Perspektif

Almanya’da uzun yıllardır (Müslüman karşıtı) ırkçılıkla aktif mücadele eden ve dindarlar arası diyalog için çabalayan isimlerden birisiniz. Cumhurbaşkanı Frank-Walter Steinmeier size “ırkçılığa karşı ve insanlar ile dinlerin bir arada yaşaması için yaptığınız önemli katkılardan” dolayı 1. Sınıf Federal Liyakat Nişanı’nı layık gördü. Bu konu sizin için neden bu kadar önemli? 

Almanya’daki Protestan Kilisesi’nin (EKD) yabancılar danışmanı olarak görev yaptığım 1970’li yılların ortalarından beri, göç kökenli insanlarla iyi toplumsal ilişkiler kurulması için çalışıyordum. 1976’da federal düzeyde İslam-Hristiyan Çalışma Grubu’nu  kurdum. Bu çalışma grubunun amacı Müslümanlarla eşit bir zeminde uyum içinde bir arada yaşanmasını sağlamaktı. 1980 yılında 200.000’in üzerinde tiraja ulaşan “Müslümanlarla Birlikte” (Alm. „Miteinander mit Muslimen“) broşürünü yayımladım. Bunu 2009 yılında yayımlanan “Müslüman Karşıtı Irkçılık” gibi bazıları yüksek tirajlı diğer yayınlar izledi.

2002’de Alman İslam Forumu’nu ve birçok başka platformu hayata geçirdim. Bu çalışmaları yaparken amacım her zaman Almanya’ya göç etmiş Müslümanların daha iyi anlaşılmasını sağlamaktı. Zira burada yaşayan insanlar ile buraya göç etmiş olanların bir arada yaşaması yeni ve tarihî bir deneyimdi. Bu yenilik elbette çatışmaları da beraberinde getiriyordu.

Henüz 1980’li yıllarda Federal Almanya Cumhuriyeti’nin çok kültürlü bir toplum olduğu tezini ortaya attınız. Sizce bu tez o zamandan bugüne dek değişti mi?

O zamanlar çoğu insan “yabancı işçilerin” Almanya’da bir süre çalışıp sonra geri döneceğini düşünüyordu. Ben ise bunun aksine Almanya’nın göç yoluyla bir göç ülkesi hâline geldiğine inanıyordum.

Devletin ve toplumun buna ayak uydurması gerekiyor. Bu da ülkemizi uzun vadede değiştiren kültürel çeşitliliğini tanımayı ve kabul etmeyi gerektiriyor. Bu sebeple Federal Almanya Cumhuriyeti’nin çok kültürlü bir toplum hâline geldiği tezini dile getirdim. Bu da toplumda büyük yankı uyandırdı ve farklı görüşlerin savunulduğu bir tartışmaya yol açtı. Gelinen noktada Almanya’nın çok kültürlü bir toplum olması normal kabul edilmeye başlandı. Bu gerçekliği artık sadece aşırılık yanlısı küçük bir kesim kabul etmiyor.

Kültürlerarası faaliyet gösteren sayısız kurum, akademik kürsü ve proje mevcut. Bendeniz tarafından kurulan “Kültürlerarası Hafta” (Alm. „Interkulturelle Woche“) yılda yaklaşık 5.000 etkinlik ile buna örnek olarak gösterilebilir.

“Müslümanlarla Yapılan Çalışmalar, Birlikte Yaşamın Mümkün Olduğunu Gösterdi”

Alman toplumunun Müslümanlara karşı tutumu zaman içinde sizce nasıl değişti?

Müslümanlara yönelik tutumda büyük dalgalanmalar var. Göçün ilk yıllarında Müslümanlar dikkate alınmadı. 1970’lerin sonunda Almanya’da ne kadar çok Müslüman olduğu büyük bir hayretle fark edildi ve bunu çok kültürlü toplumların sözde çöküşü tartışmaları gibi agresif tepkiler izledi. Şansölye Helmut Kohl ilk seçimlerini göçmen sayısını yarıya indirme vaadiyle kazandı, ancak görev süresinin sonunda göçmen sayısı eskisinden daha fazlaydı.

11 Eylül 2001 terör saldırıları bir dönüm noktası oldu, insanlar Müslümanlardan korkmaya başladı. Toplumun Müslümanlara karşı hisleri ve tutumu çok kötüydü. Bunun tekrar değişmesi yıllar aldı. Ardından IŞİD vahşeti ortaya çıktı. Bunun sonucunda ön yargı ve Müslüman karşıtı ırkçılık arttı. Terör saldırıları genellikle Müslüman kurumlarla ilişkilendirildi, bu durum da birlikte çalışmayı zorlaştırıyordu.

Bu tür saldırıların Müslümanların ve onlara ait kuruluşların çoğunluğu tarafından kınandığı ancak son yıllarda daha net bir şekilde anlaşılabildi. Geçen süre içinde Müslümanlarla yapılan çok sayıda iş birliği, Almanya’daki Müslümanlarla birlikte yaşamın gayet mümkün olduğunu gösterdi.

Yıllardır Müslümanlarla ve Müslümanlara ait kuruluşlarla diyalog içindesiniz. Zaman içinde ne gibi değişiklikler gözlemlediniz?

İlk yıllarda ne Almanya’daki insanlar ne de Müslüman göçmenler bir arada yaşamaya hazır değildi. Ayrıca neredeyse hiç Müslüman kuruluşu yoktu. O dönemlerde çoğunlukla bireysel Müslüman şahsiyetlerle görüşüyorduk. Bu durum tamamen değişmiş durumda.

Günümüzde dinî anlamda aktif Müslümanlar, birbirlerini tanıyan, iş birliği yapan ve toplumla diyalog içinde olmaya hazır dinî cemaatler olarak örgütleniyorlar. Müslümanların da yer aldığı yüzlerce diyalog grubu mevcut ve bunların toplumsal birlikteliğe büyük bir etkisi var. Müslümanlar siyasi hayatın yanı sıra toplumun her alanında temsil ediliyorlar ve bu da onların Alman toplumunun birer parçası olduğu bilincini şekillendiriyor.

Son yıllarda Müslümanlar diğer dinî cemaatlerle daha açık ilişkiler içine giriyor. Müslüman müzakere grupları diğer dinî toplulukları da bünyelerine dâhil ediyorlar ve bu nedenle artık içine kapanık bir grup olarak algılanmıyorlar. Aleviler, Bahailer, Budistler, Hristiyanlar, Ezidiler, Hindular, Yahudiler ve Sihler gibi Müslümanlar da çok dinli toplumumuzun bir parçası ve genel anlamda oldukça aktifler. Bunu Uluslararası Irkçılıkla Mücadele Haftaları örneğinde görebiliriz. Tüm dinî cemaatlerin yer aldığı bu etkinliğe Hristiyan veya diğer dinî cemaatlerden çok daha fazla oranda, her yıl 1800’den fazla cami cemiyeti katılım sağlıyor.

Şimdiye dek bu çalışmaları olumlu ve olumsuz etkileyen neler yaşadınız?

11 Eylül 2001 saldırıları sonrasında İbrahimî Ekipleri (Alm. Abrahamische Teams) kurduk. Bu ekiplerde Yahudiler, Hristiyanlar ve Müslümanlar beraberce okullara ve diğer etkinliklere giderek bu dinlerin ortak noktaları ve farklılıkları hakkında konuşmalar yaptılar. Böylece Yahudi ve Müslüman karşıtı ön yargıların yıkılması için çalıştık. Aynı şekilde bu olay, 2002 yılında ortak yaşamda karşılaşılan anlaşmazlıkların tartışıldığı Alman İslam Forumu’nun kurulmasına da önayak oldu.

2006 yılında Alman İslam Konferansı’nın kurulmasıyla daha da güçlendiğimizi hissettik. Federal Hükûmet, İslam Forumu ile edinilen deneyimlere dayanarak kamuoyuna Müslümanlarla diyalog ve iş birliğinin mümkün olduğunu, bunun aynı zamanda toplumumuzda önemli bir görev teşkil ettiğini beyan etti.

“Barışçıl Ortak Yaşam İçin Dinî Cemaatler Arasındaki Diyalog Önemli”

Federal ve eyalet düzeyinde Müslümanlarla birçok diyalog platformu mevcut. Bunları nasıl değerlendiriyorsunuz?

Bu diyalog forumlarının Müslümanlarla iyi bir iş birliği için önemli bir rolü oldu ve hâlâ da oluyor. Zamanla bu platformlar diğer dinlerle de diyalogların yürütüldüğü platformlar hâline getirilebilirler. Böylece İslam ön planda olmaktan çıkar, zira İslam’ın ön planda olması özellikle Müslümanlarla yaşamın problemli olduğu gibi bir izlenimi pekiştiriyor.

Bunun aksine, artık Almanya’da her birinin kendine has birtakım sorunları bulunan farklı dinî cemaatlerin bulunduğu gerçeği kamuoyuna aktarılmalıdır. Önemli olan bu dinî cemaatlerin iş birliği içinde olmaları ve menşe ülkelerden kaynaklanan ihtilafların Almanya’ya taşınmasının önlenmesine yardımcı olmalarıdır.

Almanya’da barış içinde bir ortak yaşam için dinî cemaatler arasındaki diyalog çok önemli. Bu nedenle Alman İslam Konferansı’nın bir Alman Dinler Konferansı’na dönüşmesini istiyorum. Hâlihazırda mevcut olan İbrahimî Forum’daki “Dinler Forumu” gibi iş birliklerinin devletten teşvik alması da iyi olacaktır.

Irkçılıkla Mücadele Vakfı bu yıl 4.300’den fazla etkinliğin görüldüğü Uluslararası Irkçılıkla Mücadele Haftası’nı düzenliyor. Bu umut verici. Ancak Almanya için Alternatif (AfD) Partisi şu anda oylarını artırıyor ve bu da pek çok insanı tedirgin ediyor. AfD’nin anketlerde yükselmesi ülkedeki İslam düşmanlığının gelişimi bakımından ne anlama geliyor sizce?

AfD ülkedeki antisemitik, İslamofobik ve ırkçı tutumları güçlendiren bir oluşum. Ne kadar başarılı olursa, antisemitik, Müslüman karşıtı ve ırkçı saldırıların görülme olasılığı da o kadar artar. Bu nedenle, örneğin Uluslararası Irkçılıkla Mücadele Haftaları gibi dinî cemaatler ve sivil toplum kuruluşları arasında gerçekleşen iş birlikleri çok önemli.

Muhammed Suiçmez

Marmara Üniversitesinde İslam ilahiyatı bölümünde eğitimini tamamlayan Suiçmez, yüksek lisans eğitimini Osnabrück Üniversitesinde manevi rehberlik alanında bitirmiştir. Suiçmez şu anda IslamiQ haber-yorum platformunun genel yayın yönetmenliğini yürütmektedir.

Yazarın diğer yazıları
Bu yazıyla ilgili yorumunuzu paylaşabilirsiniz. Bunu yaparken Yorum Kurallarımızı dikkate alın lütfen.
Yorum adedi#0

*Tüm alanları doldurunuz

Son Yüklenenler