Seçime Giden Avusturya’yı Hükûmet Krizi mi Bekliyor?
29 Eylül'de sandığa gitmeye hazırlanan Avusturya'da aşırı sağcı FPÖ'nün birinci çıkacağı ama seçim sonrasında bir koalisyon kurulmasının kolay olmayacağı tahmin ediliyor. Peki neden?
Avusturya’da dokuz partinin katılacağı 29 Eylül’deki genel seçimlere ilişkin yapılan kamuoyu yoklamalarına göre, aşırı sağcı Avusturya Özgürlük Partisinin (FPÖ) yüzde 27, iktidardaki merkez sağ Halk Partisinin (ÖVP) yüzde 24, Avusturya Sosyal Demokrat Partinin (SPÖ) yüzde 21, Yeni Avusturya ve Liberal Forum Partisinin (NEOS) yüzde 10 ve Yeşiller Partisinin yüzde 8 oranında oy alması bekleniyor.
ÖVP, FPÖ ile Koalisyon Yapmayacağını Duyurdu
Avusturya Başbakanı ve Avusturya Halk Partisi (ÖVP) Genel Başkanı Karl Nehammer, 2 Eylül’de kamu yayıncı kuruluşu ORF’de katıldığı bir programda bu ayın sonunda yapılacak seçime ilişkin değerlendirmelerde bulundu. Nehammer, 29 Eylül’de yapılacak genel seçim sonrasında seçimden birinci sırada çıkacağı tahmin edilen aşırı sağcı Özgürlük Partisi (FPÖ) Genel Başkanı Herbert Kickl’le koalisyon yapmayacağını açıkladı.
Muhalefette yer alan FPÖ ve Avusturya Sosyal Demokrat Partinin (SPÖ) birbirinden çok farklı yaklaşımlara sahip ve bazı daha makul siyasetçileri bünyesinde barındırdığına işaret eden Nehammer, Kickl’ı bu gruptan ayrı tuttu: “Buna karşı Kickl, siyasi sorumluluktan tamamen uzaklaştı ve korku yayan bir teorisyene dönüştü.”
2017-2019 yıllarında İçişleri Bakanlığı yapan Herbert Kickl, 2021’den beri lideri olduğu FPÖ’nün daha aşırı bir çizgiye geçmesinde oynadığı rol nedeniyle tartışmalı bir isim. Kickl’in kabinedeki görevine “İbiza Skandalı” sonrasında soruşturma süreci için gerekli adımları atmadığı gerekçesiyle son verilmişti. Kickl, aşırı sağcı Kimlikçi Nesil Hareketi’yle ilişkili olmakla da suçlanan bir politikacı.
ÖVP’nin Seçim Vaatleri
Avusturya’nın önde gelen merkez sağ partisi olan ÖVP geleneksel değerlere, ekonomik istikrara ve ulusal güvenliğe vurgu yapıyor. Parti, göç konusunda katı bir tutum benimseyerek sağlam sınır kontrollerine ve sıkı iltica prosedürlerine odaklanmış durumda. ÖVP, Avusturya’nın kültürel ve yasal beklentilerini karşılayan göçmenlerin entegrasyonunu savunuyor ancak ülkenin kabul ettiği toplam sığınmacı sayısını sınırlamaya kararlı. Parti, işletmeler için vergi indirimlerini, bürokratik engellerin azaltılmasını ve altyapıya yatırım yapılmasını destekliyor. Ayrıca doğum teşvikleri ve çalışan ebeveynlere destek de dahil olmak üzere aile politikalarına öncelik veriyorlar.
ÖVP, Avusturya’nın şehir ve eyaletlerinin çoğunu yönetiyor ve 1990’lardan bu yana hükûmetlerde yer alıyor. Amacının seçimlerden birinci parti olarak çıkıp yeniden hükûmet kurma yetkisini elde etmek olduğunu belirten Nehammer, salgın ve Rusya-Ukrayna Savaşı nedeniyle düşüşe geçen ekonomiyi yeniden canlandırmak için dış yatırımları artırmayı hedeflendiğini kaydetti.
Nehammer, düzensiz göçle mücadelenin kendileri için çok önemli olduğunu yineleyerek, iltica başvurusu kabul edilmemiş kişilerin Afganistan ve Suriye’ye geri gönderilmesi hususunun bir tabu olarak görülmemesi gerektiğini savundu.
FPÖ ve Kimlikçi Nesil Hareketi
FPÖ ise, ÖVP ile daha önce yaptığı koalisyonunun 2019’da sona ermesinden bu yana ilk kez hükûmete geri dönmeyi amaçlıyor. Parti, değerlerini “Avusturya ve halkı için özgürlük, güvenlik, barış ve refah” olarak tanımlıyor. Gündeminin merkezinde göç politikası yer alıyor: Tüm ilticaların durdurulması ve sığınmacılar için düşmanca bir ortam yaratılması. FPÖ, geniş anlamda liberal bir ekonomi gündemine sahip ve aynı zamanda Rusya’ya karşı savaşında Ukrayna’yı mali ya da askeri olarak desteklemeyerek Avusturya’nın daimi tarafsızlığının korunmasını destekliyor.
FPÖ lideri Herbert Kickl daha önce Kimlikçi Nesil Hareketi’ni (Identitäre Bewegung), çevreci sivil toplum örgütü Greenpeace’in karşıtı bir konumda yer alan “sağcı bir STK” olarak tanımlamıştı: “Neden sadece gösteri yapma ve göçle ilgili sorunlara dikkat çekme haklarını kullanan bir grup vatandaşa karşı tavır alayım ki?”
Gazeteci Liam Hoare’ye göre, Kimlikçiler FPÖ için kullanışlı bir sokak hareketi konumunda. FPÖ bu grubun gücünü kendi yararına kullanabileceğine inanıyor. FPÖ’nün Kimlikçiler’le olan bağı, ÖVP’nin seçim kampanyası boyunca kullandığı başlıca söylemlerden biri. Nehammer, verdiği bir röportajda, “Bir parlamento partisinin bu hareketin koruyucu azizi gibi davranması şok edici. Bu radikal bir harekettir; devlet için bir tehdittir.” demiş, Kickl’in birlikte hükûmet kurmanın imkansız olduğu bir “komplo teorisyeni” olduğunu da sözlerine eklemişti.
ÖVP, FPÖ’nün kısa süre önce yayımladığı manifestoyu “rahatsız edici”, parlamenter demokrasiye bir saldırı ve Avusturya ekonomisi için “zehirli” olduğu gerekçesiyle sert bir şekilde eleştirdi. ÖVP ve FPÖ arasında seçim programları açısından belli bir simetri olsa da -belki de ÖVP’nin kabul etmek isteyeceğinden daha fazla- FPÖ’nün hükûmet programı hem radikal hem de aşırı unsurlar içeriyor. Aşırı sağcı ve milliyetçi bir programı olan FPÖ, ilticanın tamamen sona erdirilmesi gibi politikalarıyla uluslararası hukuku ve insan hakları hukukunu ihlal ederken, ayrıca Avrupa Birliği yönetimi ile de ihtilafı öngörüyor. Hoare’ye göre, FPÖ’nün parti programındaki “küreselci elitler”, “toplumsal cinsiyet ideolojisi”, “gökkuşağı kültü” ve “erken yaşta cinselleştirme”ye atıfta bulunan dil, uluslararası aşırı sağın dilini taklit ediyor.
Seçimden Sonra Avusturya’yı Ne Bekliyor?
Seçim tahminlerine göre ÖVP, FPÖ ile arasındaki farkı üç puana indirmeyi başarmış olsa da FPÖ seçimleri kazanma yolunda ilerliyor. ÖVP’nin Kickl’in başbakan ve bakan olduğu bir koalisyonun olmayacağı konusunda net olması gibi, FPÖ de seçimi kazanmaları hâlinde Kickl’in tek başbakan adayları olacağı konusunda ısrar etmeye devam ediyor. Yani, Nehammer ve Kickl’in aynı koalisyonda yer alamayacağı açık. Fakat İki partinin seçimden sonra birlikte hükûmet kurmaları durumunda, bu çatışmaya zarif bir çözüm bulunması gerekecek.
ÖVP, FPÖ üzerindeki kozunu -yani ÖVP’nin FPÖ’nün iktidara giden tek yolu olduğu tezini- kullanarak FPÖ’yü alternatif bir şansölye (Norbert Hofer, Manfred Haimbuchner ya da FPÖ’nün dışarıdan göstereceği bir aday) belirlemeye zorlayabilir. Böylesi bir senaryoda Kickl’a başbakanlık makamı dışında başka bir pozisyon bulunması söz konusu olabilir. Fakat Avusturya medyasının öngörülerine göre, FPÖ önceki koalisyon tecrübesinden hareketle iktidara gelmek için taviz vermeye yanaşmayacak. Dolayısıyla koalisyon hükûmetinin kurulabilmesi için Kickl’ın parti liderliğinden ve hükûmetteki rolünden vazgeçmeyi kabul etmesi beklenmiyor.
Öte yandan ÖVP’nin de geri adım atarak Kickl’i şansölye olarak kabul etmesi olası gözükmüyor. Çünkü böylesi bir geri adım, muhtemelen ÖVP’nin mevcut yönetiminin istifasını gerektirecek. Bu da partinin aynı anda yeni bir lider, şansölye yardımcısı adayı ve parti sekreteri arayışına başlayacağı kaotik bir süreç anlamına geliyor. FPÖ’nün diğer partilerle iş birliği yapması daha da düşük bir ihtimal olduğu için seçimin ardından FPÖ ya da ÖVP’den birinin geri adım atması gerekeceğe benziyor.
Seçimlere Katılan Bir Diğer Parti: “Gazze Listesi”
7 Ekim 2023’ten beri Orta Doğu’da yaşananlar ve Gazze’deki yüksek can kaybı da Avusturya’nın seçim gündemine yansıdı. Genel seçimlere girecek “Liste Gaza” (Gazze Listesi) isimli siyasi oluşum, İsrail’in saldırılarına sessiz kalan mevcut partilerin aksine, Filistin’i sandık yoluyla ülke gündemine taşımayı hedefliyor. Çok farklı ideolojik, etnik ve kültürel geçmişe sahip sivil toplum kuruluşlarının birleşerek ortaya çıkardığı Liste Gaza, Avusturya’nın 9 eyaletinden 7’sinde seçmenlerin oyuna talip olacak.
Liste Gaza oluşumunun birinci sıradaki adayı sosyolog Irina Vana ile yazar ve aktivist Wilhelm Langthaler, siyasi hareketin yapısının ve hedeflerinin “soykırımın” Avusturya kamuoyunda daha fazla duyulmasını sağlamak olduğunu belirtti. Gazze oluşumunda seçime girecek adayların arasında kamuoyunun yakından tanıdığı önemli isimlerin bulunduğunu belirten Vana, özellikle Yeşiller Partisinin kurucularından tarihçi-yazar Franz Sölkler’in Filistin hususunda ayrıştığı partisinden ayrılarak bu harekete katıldığını ifade etti.
Avusturya’da kamuoyunun yakından tanıdığı hukukçu avukat Astrid Wagner ve Filistin halkının sesini duyurmak için yaptığı dikkat çekici eylemlerle tanınan Yahudi asıllı aktivist Dalia Sarig-Fellner gibi isimlerin de adaylarının arasında yer aldığına işaret eden Vana, Liste Gaza’nın ülke siyasetinde insanlık, özgürlük, gerçek adalet, düşünce özgürlüğü gibi temel değerlerin yanı sıra ötekileştirme, şovenizm, güvenlik politikaları adı altında özellikle Müslümanların hedef alınması gibi konulara karşı yeni bir yaklaşım ortaya koymayı hedeflediğini söyledi.
Seçim vesilesiyle daha önce ulaşamadıkları insanlara ulaşmayı amaçladıklarını aktaran Wilhelm Langthaler, seçimde yüzde 4’lük bir barajın olduğunu ve yerleşik partilerin dışında kalan oluşumların bu baraja takıldığını aktardı. Adil bulmadığı seçim barajına takılmadan doğrudan meclise girmenin başka bir yolunun daha bulunduğunu ifade eden Langthaler, özellikle yabancıların yoğunlukta olduğu Viyana’nın güneyinde yer alan 3 bölgeden aday gösterilen siyaset bilimci ve eğitmen Sali Attia’nın 30 bin oy alması durumunda Liste Gaza’yı mecliste temsil edebileceğini aktardı. (AA/P)