FPÖ’ye Yetki Verilmeyen Avusturya’da Koalisyon Bilmecesi Çözülüyor mu?
Avusturya’da aşırı sağcı FPÖ'nün dışlandığı koalisyon görüşmeleri kritik bir dönemeçte. Ülkedeki siyasi belirsizlik sürerken, merkez partiler arasında yeni hükûmet kurma çabaları hız kazandı.
Eylül ayındaki genel seçimlerde Avusturya Özgürlük Partisi (FPÖ) sandıktan beklenildiği gibi birinci çıkmış olsa da hükûmet kurma yetkisini alamadı. Cumhurbaşkanı Alexander Van der Bellen, FPÖ, Avusturya Halk Partisi (ÖVP) ve Sosyal Demokrat Parti (SPÖ) liderleriyle birebir görüşmeler gerçekleştirmiş ve partiler arasında kendi aralarında müzakerelerde bulunmalarını istemişti. Bu görüşmelerin ardından, seçim öncesinde beyan edildiği gibi, diğer partilerin FPÖ lideri Herbert Kickl ile çalışmak istemediği ortaya çıktı. Bu durum üzerine Cumhurbaşkanı, FPÖ’ye kimsenin destek vermemesini gerekçe göstererek hükûmet kurma yetkisini ikinci sıradaki ÖVP’ye verdi ve SPÖ ile koalisyon görüşmeleri yapmalarını önerdi.
Avusturya’da aşırı sağcı FPÖ’nün seçimleri kazanmış olmasına rağmen hükûmet kurma görevinin verilmemesi hem ülkenin siyasi dengeleri hem de toplumsal barış açısından önemli bir gelişme. Özellikle FPÖ’nün İslam karşıtı söylemleri ve Avusturya’da faaliyet gösteren bazı aşırı sağcı grupları desteklemesi, ülkedeki Müslüman topluluğu tedirgin eden bir unsur olarak öne çıkıyor. Cumhurbaşkanı Alexander Van der Bellen’in FPÖ’ye hükûmet kurma yetkisi vermeyip, daha ılımlı bir duruş sergileyen ÖVP ve SPÖ arasında koalisyon kurulmasını teşvik etmesi, ülkedeki toplumsal huzuru korumaya yönelik bir hamle olarak değerlendirilebilir. Bu, bir anlamda Cumhurbaşkanının toplumun büyük kesiminin tepkisini çeken FPÖ’nün aşırılık yanlısı politikalarını sınırlamak için yürütme yetkisini nasıl kullandığını gösteriyor. FPÖ lideri Herbert Kickl’ın geçmişteki kışkırtıcı söylemleri, halkın büyük kısmını rahatsız etmekte. Bu söylemlere sahip birinin başbakanlığı gelmesi Avusturya’da derin ayrışmalara neden olabilecek bir ortam yaratabilir.
FPÖ’nün Süreçten Çıkarılmasının Müslüman Toplum Açısından Anlamı
FPÖ, bilindiği gibi özellikle göçmen karşıtı ve İslam karşıtı politikalarıyla öne çıkan bir aşırı sağ parti. Bu partinin iktidara gelme olasılığı, Avusturya’daki Müslüman topluluğun endişelerini artırmıştı. Öte yandan, Kickl’ın seçim kampanyasında Müslüman karşıtı mesajlar veren Kimlikçi Nesil Hareketi (Identitäre Bewegung) adlı grupla yakın ilişki kurduğu da biliniyor. Bu grup, İslam karşıtı söylemleri ile Müslümanlara yönelik tehditkâr bir atmosfer oluşturdu.
Müslüman topluluğu açısından FPÖ’nün süreçten dışlanması, nispeten güven verici bir siyasi tablo sunmakta. Avusturya’daki Müslümanlar, FPÖ’nün iktidar olamamasıyla, ayrımcı politikaların ve İslam karşıtlığının daha az gündeme gelmesi beklentisi içinde olabilir. ÖVP ve SPÖ’nün oluşturabileceği koalisyon, ülkedeki Müslüman cemaatin sosyal uyum ve güvenlik beklentilerini karşılayabilecek daha kapsayıcı bir hükûmet vaat ediyor.
FPÖ’nün iktidara gelmemesi, dolayısıyla Müslüman topluluğun bir nefes almasına olanak tanımış olabilir. Ancak bu durum, geçici bir rahatlamadan öteye geçemeyebilir çünkü FPÖ’nün yürütmekte olduğu karşıt ve saldırgan kampanyalar, toplumda kutuplaşmayı ve Müslümanlara karşı önyargıyı daha da artırabilir.
ÖVP ve SPÖ’den Koalisyon İçin İlk Temaslar
Görevine geçici olarak devam etmekte olan ÖVP lideri Şansölye Karl Nehammer, SPÖ lideri Andreas Babler ile müzakerelere başladı. 24 Ekim’de Mecliste gerçekleştirilen yemin töreninin ardından yapılan bazı açıklamalar öne çıktı. Yeşiller Partisi lideri ve Şansölye Yardımcısı Werner Kogler (GRÜNE), Herbert Kickl’a yönelik sert eleştirilerde bulundu:
“Neden şaşırıyorsun? Burada herkesi suçladın, insanları suçlu ilan ettin ve onların arananlar listesine konulmasını istedin. ‘Wanted, wanted, wanted’ dediğin günleri unutmadık. Bizler de seçilmiş temsilcileriz ve seni seçmeyenlerin sayısı daha fazla.”
Ayrıca, konuşmasında birleşik bir halk fikrinin gerçekte var olmadığını ve Avusturya’da bunun mümkün olmadığını vurguladı. Kogler, geçmişteki olaylara atıfta bulunarak, “Tek millet, tek imparatorluk, tek lider diyenlerin neler yaptığını biliyoruz.” ifadesiyle Kickl’ın söylemlerinin Nazi ideolojisini anımsattığını belirtti.
ÖVP ve SPÖ Koalisyonunun Olası Etkileri ve Politik Yönelimi
FPÖ’nün hükûmet kurma yetkisi alamaması sonrası Cumhurbaşkanı Van der Bellen’in ÖVP ve SPÖ’ye koalisyon kurma çağrısında bulunması, daha merkezi ve ılımlı bir hükûmet yapısını işaret ediyor. ÖVP lideri Karl Nehammer’in göçmen karşıtı ve milliyetçi politikalar benimsemiş bir lider olduğu bilinse de FPÖ kadar radikal bir çizgide olmadığı da bir gerçek. SPÖ’nün de içinde bulunduğu bir koalisyon, toplumsal gruplar ve azınlıklar açısından daha dengeli bir politika benimseme olasılığı sunuyor. Yine de ÖVP’nin zaman zaman sağ söylemleri kullandığı düşünüldüğünde, bu koalisyonun Müslüman topluluğun lehine radikal değişiklikler getirmesi beklenmeyebilir.
ÖVP, FPÖ’yü Sağcı Aşırılık Tehlikesiyle Eleştiriyor
ÖVP, sosyal medya üzerinden Herbert Kickl hakkında paylaşımlar yaparak sağcı aşırılığın oluşturduğu tehdide dikkat çekti. Bu paylaşımlarda, Kimlikçik Nesil Hareketi’nin FPÖ tarafından desteklendiği vurgulandı. Bu grubun tehlikeli olduğu ve toplumda birleştirici bir yapısının olmadığı halk tarafından biliniyor. ÖVP, devletin ideallerine saldırılar düzenleyen bu derneği destekleyen bir parti lideriyle iş birliği yapmak istemediklerini ifade etti. Ayrıca, bu grubun Müslümanlara ve İslam’a yönelik saldırılar gerçekleştiriyor.
Karl Nehammer, Herbert Kickl’ın başarısız olduğunu vurgulayarak Cumhurbaşkanı’nın kendisine tevdi ettiği hükûmet kurma yetkisini büyük bir ciddiyet ve dürüstlükle üstlendiğini belirtti. Kamuoyunda, güncel olarak, Karl Nehammer’in (ÖVP) önceki hükûmette birlikte çalıştığı Yeşiller Partisi ve SPÖ ile devam edip etmeyeceği yoksa tamamen yeni bir hükûmet mi kuracağı konusu tartışılıyor. Avrupa Parlamentosu Temsilcisi Othmar Karas (ÖVP), Cumhurbaşkanı’nın kararını desteklediğini belirterek, FPÖ’ye hükûmet kurma yetkisinin verilmemesini mantıklı bulduğunu ifade etti. Ayrıca, Karl Nehammer’a (ÖVP) bu yetkinin verilmesinin hızlı bir hükümet kurulması açısından en uygun yol olduğunu vurguladı.
FPÖ’nün Vereceği Reaksiyon ve Olası Etkileri
FPÖ’nün iktidar dışında kalması, topluma iki zıt etki yansıtabilir. Bir yandan, FPÖ’nün dışlanması aşırılık yanlısı politikaların önünün kesildiği izlenimini verirken, bir yandan da FPÖ’nün destekçileri arasında “sisteme karşı” bir muhalefet anlayışının güçlenmesine neden olabilir. FPÖ’nün sosyal medya üzerinden ÖVP, SPÖ ve Cumhurbaşkanı’na yönelik eleştirileri, özellikle göçmen ve Müslüman karşıtlığı söylem ve tutumları daha da körükleyebilir. Bu durum, Avusturya’da radikal sağın güç kazanmasına ve FPÖ’nün ilerleyen dönemde daha da radikalize olmasına yol açabilir.
Cumhurbaşkanı’nın FPÖ’yü dışarıda bırakma hamlesi, kısa vadede ülkede nispeten daha ılımlı bir siyaset iklimi sağlasa da uzun vadede FPÖ’nün güçlenerek geri gelme olasılığı bulunuyor. Özellikle halkın güvenlik, ekonomi veya göç konularında memnuniyetsizliği arttığı takdirde FPÖ bu öfkeyi kendi lehine çevirebilir. Bu yüzden, yeni kurulacak hükûmetin toplumsal sorunlara çözüm getirecek, toplumun farklı kesimlerine hitap eden politikalar üretmesi önem taşıyor.
ÖVP ve SPÖ’nün birlikte hükûmet kurması, toplumun büyük bir kısmına hitap eden ancak farklı politik eğilimlere sahip bir yapı oluşturuyor. Bu geniş spektrumlu yapı, koalisyon hükûmetinin iç uyumunu zorlaştırabilir çünkü ÖVP’nin milliyetçi ve daha muhafazakâr bir kanadı ile SPÖ’nün sosyal demokrat politikalarıyla uzlaşmayabilir. Olası ihtilaflar bağlamında, koalisyonun NEOS gibi daha ılımlı ve liberal bir partiyi de içine alması, hükûmetin dengeli bir duruş sergilemesini sağlayabilir.
Hükûmet kurma süreci, Avusturya’da toplumun birçok kesimine hitap eden, ayrımcı politikalardan uzak duran bir hükûmet anlayışının hayata geçirilmesi açısından kritik önem taşıyor. Koalisyonun toplumsal uyumu sağlamaya yönelik atacağı her adım, Müslüman topluluğun güvenliğini ve sosyal uyumunu pekiştirebilir. Öte yandan, bu süreçte Müslüman topluluğun temsilcileri ve sivil toplum kuruluşlarının da aktif bir rol alması, onların sorunlarının doğrudan gündeme gelmesi açısından önemli.
ÖVP-SPÖ Görüşmeleri ve NEOS’un Koalisyona Katılma İhtimali
ÖVP ile SPÖ arasında ekim ayının sonlarında başlayan görüşmeler devam ediyor. Yavaş ilerleyen müzakerelerde hükûmet kurma planları kararlı bir şekilde sürdürülüyor. İki partili bir koalisyon mecliste yalnızca bir sandalye fazlasıyla çoğunluk sağlıyor olsa da daha istikrarlı bir yönetim için garantili bir çoğunluk tercih ediliyor. NEOS’un Yeşiller Partisinden daha fazla oy alması nedeniyle üçlü bir koalisyon seçeneği de güçlü bir olasılık olarak değerlendiriliyor. Yapılan kamuoyu araştırmaları da Avusturyalıların bu yöndeki isteğinin yüksek olduğunu gösteriyor.
ÖVP ile SPÖ arasındaki istikşafı görüşmelerin ikinci turuna girildi. SPÖ lideri Andreas Babler, NEOS lideri Beate Meinl-Reisinger ile de bir araya geldi. ÖVP ve SPÖ’nün bir iş birliği yolu bulması hâlinde, NEOS’un koalisyonun üçüncü ortağı olması olasılık dahilinde görülüyor. Yeşiller Partisi Sözcüsü Werner Kogler gibi, NEOS lideri Beate Meinl-Reisinger de ekim ayındaki tatil döneminden önce Karl Nehammer ile bir görüşme yapmıştı.
Üç partili bir koalisyon ihtimali, özellikle NEOS’un hükûmete katılmasıyla daha liberal bir çizginin benimsenmesi anlamına gelebilir. NEOS, daha açık toplum yanlısı ve liberal bir parti olarak biliniyor. ÖVP-SPÖ koalisyonuna NEOS’un katılımı, toplumsal çeşitliliğe daha hoşgörülü ve demokratik bir politika benimsenmesini sağlayabilir. Bu da Müslüman topluluk açısından, daha fazla temsil edilme ve ayrımcılığa karşı güçlü yasal düzenlemelerle korunma anlamına gelebilir.
Avusturya’nın Yakın Geleceği Açısından Koalisyon Görüşmelerinin Önemi
FPÖ’nün bu süreçte sürekli eleştiri yapması ve sosyal medya üzerinden saldırgan bir dil kullanması, partinin hala halkın bir kesiminde desteğe sahip olduğunu ve ülkenin bölünmüş bir durumda bulunduğunu gösteriyor. Bu bağlamda ÖVP-SPÖ koalisyonunun üçüncü bir parti olarak NEOS’u da ekleyip üçlü bir hükümet kurma olasılığı, FPÖ’nün etkisini dengelemek açısından stratejik bir adım olarak görülebilir. NEOS gibi daha liberal bir partinin koalisyonda yer alması, daha kapsayıcı ve aşırı sağa karşı duran bir yönetim anlayışı için bir yol açabilir.
Özetleyecek olursak; Avusturya’daki koalisyon görüşmeleri, ülkedeki siyasi istikrar ve toplumdaki çeşitli gruplar arasında barışın korunması açısından kritik öneme sahip. FPÖ’nün hükûmet dışında bırakılması, Avusturya’daki Müslüman cemaatin güvenliği ve uyum süreci için pozitif bir gelişme addedilebilir. Ancak ÖVP’nin göç ve entegrasyon konularında izleyeceği politika da dikkatle takip edilmeli. Hükûmet kurma süreci, Avusturya’da hem Müslüman toplumun hem de bütün ülkenin geleceğini şekillendirecek bir dönüm noktası ve aynı zamanda toplumsal bir test niteliğinde.