'Avusturya'

Avusturya’da Luxor Operasyonu: “Ups, Pardon!”

Avusturya’da Luxor Operasyonu kapsamındaki baskınların mesnetsiz olduğu ortaya çıktı. Geride travma geçirmiş çocuklar, dondurulmuş hesaplar ve yerle bir edilmiş itibarlar kaldı.

Fotoğraf: Spitzi-Foto - Shutterstock.

Ferhan Şensoy’un başrolünde oynadığı, gerçek bir hayat hikâyesinden esinlenen “Pardon” filminin kapanış sahnesi şöyledir: İbrahim ve arkadaşları işlemedikleri bir suç nedeniyle yattıkları hapishaneden nihayet çıkmaktadırlar. Hapishane müdürü kapının önünde onlara veda ederken, İbrahim, “Ee ne olacak şimdi?” der. “Devletten 6 yıl 3 ay alacaklıyız. Ben ne anladım bu yatıştan? Adalet dediğiniz o kadar da adil bir şey değil demek ki!”

Hapishane müdürü ise bu soruyu şöyle cevaplar: “Maalesef, pardon!”

Avusturya’daki Luxor Operasyonu da hakkında açılan soruşturmaların yavaş yavaş kapatıldığı 100’den fazla kişinin yüzüne bu alaycı cevabı verir niteliktedir: “Pardon! Evlerinize uzun namlulu silahlarla baskınlar yaptık. Bir gece vakti çocuklarınızı yataklarından uyandırıp onları travmatize ettik. Size ‘terörist’ dedik. Banka hesaplarınıza el koyduk. Bütün toplumsal itibarınızı yerle bir ettik. Maalesef hepsi mesnetsizmiş, pardon!”

Luxor Operasyonu Nedir?

Avusturya’daki bu sessiz “pardon”a kadar gelen süreçte neler yaşandığına bakmakta fayda var: Başkent Viyana’da 2 Kasım 2020 tarihinde bir terör saldırısında 4 kişi öldürüldü, 23 kişi ise yaralandı. Şehir merkezinde meydana gelen saldırıda Makedonya kökenli olan ve terör örgütü Daeş sempatizanı olduğu belirtilen fail polis tarafından ölü olarak ele geçirildi. “İslamcı terör saldırısı” olarak nitelendirilen bu korkunç eylem, tüm dünya kamuoyunda endişeyle karşılandı. Dünyanın en yaşanılası şehirlerinden olan Viyana’daki bu saldırı tüm ülkeyi yas ve endişeye boğdu.

Öte yandan terör eyleminin sapkın failinin saldırıdan aylar önce patlayıcı madde satın aldığı bilgisi Slovakya İçişleri Bakanlığı tarafından Avusturya Anayasayı Koruma Dairesi’ne bildirilmişti. Fakat bu bildiriler ilgili daire tarafından dikkate alınmamıştı. Bunun üzerine Avusturya İçişleri Bakanı Karl Nehammer, terör saldırısının önlenebilirliği konusunda yoğun eleştirilerle karşı karşıya kaldı. Kamuoyu baskısının da desteğiyle Viyana’daki terör saldırısı ve ardından gelen haklı yas, kısa sürede bir cadı avı için çıkış noktasına dönüştü.

Saldırının hemen ardından Avusturya’da “siyasal İslam”a savaş açıldığı ilan edildi. 20 yaşındaki failin “radikalleştiği” bir cami ve bir dernek kapatıldı. Avusturya İslam Cemaati’ne (IGGÖ) bağlı olan bir cami “toplum ve devlete karşı olumlu bir temel yaklaşım” içerisinde olmadığı gerekçesiyle İslam Yasası’na dayanarak kapatıldı. İkinci derneğin ise “saldırganın radikalleşmesine katkı sunduğu” iddia ediliyordu. Bu esnada Almanya ve İsviçre’de teröristin bağlantılı olduğu iddia edilen kişilerin evlerine baskınlar yapıldı.

Saldırının ardından kapatılan Tevhid Camii, kapatmaya karşı açtığı davaların birini kazandı. Bunun üzerine Avusturya İslam Cemaati’nin (IGGÖ) iç tahkim kurumu, yetkililerin iddiaları için herhangi bir kanıt sunamadıklarına kanaat getirerek, birkaç ay sonra Tevhid Camii’ne yönelik 6 Kasım 2020 tarihli tüzel kişiliğin iptali kararını bozdu. Ve cami cemaatinin dinî faaliyetlerine devam edebilmesi için tüzel kişiliğinin camiye iade edilmesi gerektiği kararını verdi.

Saldırıdan birkaç gün sonra 9 Kasım 2020’de “terör yapılanması oluşturmak, teröre finansal destek, organize suç oluşumu ve kara para aklamak” suçlamalarıyla Avusturya’da 60 adrese yönelik baskınlar yapıldı ve böylece “Luxor Operasyonu” da başlamış oldu. Bu baskınlarda 30 Müslüman aktivist ve akademisyen gözaltına alınarak sorgulandı. Gece yarısı düzenlenen ve ağır silahlarla gerçekleştirilen baskınların muhatapları arasında çocuklar da vardı. Polis müdahalesi esnasında travma yaşayan çocukların yanı sıra operasyon kapsamında banka hesapları dondurulan aileler de uzun süre maddi sorunlar yaşadılar.

Evine baskın düzenlenenlerden birisi baskınları, “Herhangi bir uyarıda bulunmadan, beni çekiştirerek yere yatırdılar. Hiçbir şekilde mukavemet göstermememe, gayet sakin olmama rağmen aralarından biri çok sert şekilde diziyle sırtıma çıktı.” şeklinde anlatıyordu. Başka birisi ise baskında polisin kendisi ve ailesine uyguladığı orantısız şiddeti hiçbir zaman unutmayacağını belirterek hukuki mücadelesini sonuna kadar sürdüreceğini söylüyordu. Evine baskın yapılanlar arasında Avusturya kamuoyunun yakından tanıdığı ve İslamofobi araştırmalarıyla bilinen Siyaset Bilimci Prof. Dr. Farid Hafez de vardı. Hafez’in terör örgütü üyesi olduğu iddia edilerek banka hesaplarına el konuldu, soruşturma çalıştığı üniversiteye kadar genişletildi.

Operasyona Mahkeme Darbesi

Bugün geriye dönüp baktığımızda “cadı avı” olarak nitelendirebileceğimi bu polis baskınlarının ardından mağdurların hukuki mücadelesi de başladı. Çocukları ve ailelerinin haksız yere polis şiddetiyle karşılaştığını söyleyen “zanlı”lar şikâyette bulundular. Bu şikâyetler sonuç buldu: Evlerine baskın düzenlenen 9 kişinin yaptığı şikâyet üzerine Graz Yüksek Mahkemesi, Kasım 2020’de “terörle mücadele bahanesiyle” aralarında Siyaset Bilimci Dr. Farid Hafez’in de bulunduğu çok sayıda Müslüman aktivist ve akademisyene yönelik polisin orantısız güce başvurduğu baskınların yasalara aykırı olduğuna karar verdi.

Graz Yüksek Mahkemesi Sözcüsü Elisabeth Dieber, basına yaptığı açıklamada, teröre finansal destek sağladıkları, terör oluşumlarıyla ilişkileri olduğu gerekçesiyle polisin evlerine baskın düzenlediği 9 kişinin yaptığı şikayetlerin mahkeme tarafından haklı bulunduğunu bildirdi. Dieber, baskınların yasalara uygun olmadığını söyledi. Operasyon kapsamında emniyet güçlerinin başvurduğu orantısız güç nedeniyle 10’un üzerinde çocuk ve çok sayıda kadın psikolojik destek almak zorunda kalmıştı. Teröre finansal destek verdiği suçlamasında bulunulan kişilerin hesapları dondurulmuş, birçoğu çalıştıkları iş yerlerinden çıkartılmıştı.

Luxor Operasyonu’nun Ardından

Mahkeme kararının ardından, operasyonla birlikte açılan soruşturmalar ise ardı arkasına kapanmaya başladı. Baskınlardan 2 sene sonra, Avusturya’da Müslüman Kardeşler’in yöneticisi olduğu iddia edilen bir kişi hakkında soruşturma kaldırıldı. Anonim bir delile dayandırılan bu soruşturmaların sıhhati, Graz Yüksek Eyalet Mahkemesi tarafından da sorgulanmıştı. Neticede Luxor Operasyonu ile Avusturya’daki Müslüman Kardeşler ve Hamas üyelerinin “yakalandığı” iddia edilirken, hakkında terör iddiası ileri sürülen kişi ve derneklerden hiç kimse cezai işlem görmedi. Hiç kimse Luxor Operasyonu kapsamında hapse girmedi. 100’ü aşkın kişi hakkında açılan soruşturmalardan 31’i ise kaldırılmış durumda.

“Büyük Hasar, Acemi Soruşturmalar”

İsmini Mısır’ın tarihî şehirlerinden Luxor’dan alan operasyonun son mağdurlarından biri olan Farid Hafez’e yönelik ithamların da mesnetsiz olduğu ortaya çıktı.

Graz Yüksek Eyalet Mahkemesi operasyon kapsamında düzenlenen baskınları “hukuka aykırı” olarak değerlendirirken en son İslamofobi araştırmacısı Prof. Farid Hafez’a yönelik soruşturmayı da kaldırdı. “Die Presse”nin Graz Mahkemesinden alıntıladığına göre Hafez hakkında Luxor Operasyonu kapsamında açılan soruşturmada “terör örgütü üyesi olmak, suç örgütü üyesi olmak, devlet düşmanı bağlantılara sahip olmak, terörü finanse etmek, kara para aklamak” gibi suçlamalar yer alıyordu. Graz Mahkemesi Hafez’e yönelik bu iddialara dair kanıt bulunamadığını ortaya koydu.

Bu mesnetsiz iddialar Hafez’in telefonlarının dinlenmesine, banka hesaplarının ve tüm mal varlığının iki sene süreyle dondurulmasına yol açmıştı. Dahası Hafez, Luxor Operasyonu’nun “sembol ismi” hâline geldi. 2010 yılından beri sürdürülen İslamofobi Almanağı, Hafez’a yönelik terör iddialarının çıkış noktası olarak değerlendirildi. İslamofobi hakkındaki akademik araştırmaları, onun “İslamcı” olduğuyla ilgili bir delil olarak dosyalara girdi. Graz Mahkemesi ise nihai kararında “toplumsal söyleme katılımın –“Müslüman karşıtı ırkçılık” gibi kavramların kullanılmasıyla da olsa- terörist ya da devlet düşmanı bir yönelime işaret etmeyeceğini” ifade etti.

Bu yönüyle Luxor Operasyonu’nun bir terör soruşturması yürütmekten ziyade kamuoyuna rahatlık, Müslümanlara ise gözdağı vermek gibi bir etkisinin (ve belki de niyetinin) olduğu söylenebilir. Bunun ötesinde, Avusturya istihbaratının referans aldığı “İslamcılık” uzmanlarının da ne kadar sorunlu olduğu ortaya çıkmış oldu. Luxor Operasyonu, terör nedir, İslamcılık nedir, devlet düşmanlığı nedir gibi konularda anayasal zeminde değil, kendi ırkçı stereotipleriyle hareket eden, ırkçılıkla mücadeleyi bile bir “devlet düşmanlığı belirtisi” olarak gören bu uzmanların ipiyle kuyuya inilmeyeceğini acı bir şekilde gösterdi. Dahası bu operasyonun terör gibi korkunç bir eylemle karşı karşıya kalan Avusturya toplumunun yaralarını ne denli sarabildiği ise herkesin malumu.

Her şey bittikten, mahkeme kararı çıktıktan ve soruşturmalar kapandıktan sonra Der Standart Gazetesi Luxor Operasyonu’nu şu manşetle duyuracaktı: “Büyük hasar ve acemi soruşturmacılar”. Anlaşılan Avusturya’da haksız yere hayatı allak bullak olan insanlara bir “pardon” bile çok görülüyor. 

Bu yazıyla ilgili yorumunuzu paylaşabilirsiniz. Bunu yaparken Yorum Kurallarımızı dikkate alın lütfen.
Yorum adedi#0

*Tüm alanları doldurunuz

Son Yüklenenler