'Grönland '

Buzulların Stratejik Cazibesi: Trump’ın Gündeme Taşıdığı Grönland

ABD Başkanı Donald Trump’ın Grönland’ı satın alma teklifi, ilk bakışta sıradan bir çıkış gibi görünse de bu teklifin arkasındaki gerçek plan ne? Grönland halkı ne düşünüyor ve bu adayı gelecekte ne bekliyor?

Orayı alacağız.  Grönlandlıları güvende tutacağız, zengin edeceğiz ve birlikte Grönland’ı hiç hayal edemediğiniz noktalara taşıyacağız.  Nüfus çok küçük olsa da çok çok büyük toprağa sahip ve askerî güvenlik açısından son derece önemli.”

Donald Trump, Mart 2025

ABD Başkanı Donald Trump’ın Grönland’ı satın alma fikri, ilk başta sadece bir şaka gibi algılansa da bu girişimin arkasındaki stratejik hesaplar şimdi daha fazla sorgulanıyor. Trump’ın yüzde 81’i buzullardan oluşan bu ada ülkesine olan ilgisi, dünya kamuoyunun merakını uyandırdı ve herkesin bu beklenmedik ilgiyi sorgulamasına neden oldu. Bu mesele sadece bir satın alma teklifinden ibaret değil; aynı zamanda büyük güçlerin birbirine karşı yaptığı stratejik hamlelerden biri olarak da görülebilir. Bugün Grönland, yalnızca transatlantik konumuyla değil, sahip olduğu zengin doğal kaynaklarla da dünya siyasetinde dikkatle izlenen bir bölge hâline gelmiş durumda. Arktika bölgesinde yaşanan gelişmeler arttıkça, Grönland’ın geleceği de bu büyük güçler arasındaki rekabetle şekilleniyor. Bu durum, uluslararası dengeler üzerinde giderek daha fazla etki yaratıyor.

Trump’ın Gözlerini Diktiği Grönland: Bu Teşebbüs Ne Kadar Ciddi?

Dünyanın en büyük adası olan -ama küresel ısınma nedeniyle buzulların erimesiyle yüzölçümü azalan- Grönland’ın nüfusu yaklaşık 57 bin ve hâlihazırda Danimarka Krallığı’na bağlı özerk bir bölge statüsünde. Adanın dış ilişkileri ise Danimarka devleti tarafından yürütülüyor. 1700’lü yıllarda Danimarka’nın kontrolüne giren ada, uzun süre bir koloni olarak yönetildi. Grönland 1950’lerde bu statüsünü değiştirerek Danimarka’ya bağlı bir bölge hâline geldi.

Trump, Grönland’ı satın alma fikrini ilk kez 2019 yılında dile getirdiğinde, birçok kesim tarafından absürd bir çıkış olarak algılanmıştı. Bu açıklama, başlangıçta birçok kişi tarafından Trump’ın provokatif bir şakası olarak görülse de, zamanla Grönland’a olan ilgisinin yalnızca bir “girişimcilik fikri” değil, daha derin ve kapsamlı bir stratejik hamlenin parçası olduğu yönünde yorumlar yapılmaya başlandı.

Trump’ın Grönland’a olan ilgisi, birçok çevre tarafından yalnızca bir girişimcilik hamlesi değil, aynı zamanda daha büyük bir jeopolitik stratejinin parçası olarak yorumlanıyor. Grönland’ın maden kaynaklarıyla ve aynı zamanda devasa petrol ve doğal gaz rezervleriyle de dikkat çeken bir potansiyele sahip olduğu, bilim insanları tarafından dile getiriliyor. Trump’ın, Grönland’ın coğrafi konumu ve doğal kaynaklarını ABD’nin güvenliği ve ekonomik çıkarları açısından kritik gördüğü; Kuzey Kutbu’ndaki deniz yollarının açılmasıyla birlikte bölgenin ekonomik ve askeri açıdan stratejik bir alan haline geldiği ifade edilebilir. ABD’nin Grönland’daki Thule Hava Üssü gibi askerî üstleri de bu bölgedeki etkinliğini artırma ve Rusya ile Çin’in Arktika’daki etkisini sınırlama çabası olarak değerlendirilebilir.

Aynı şekilde, ABD’nin Grönland’a yönelik ilgisinin yalnızca ekonomik değil, daha geniş bir küresel güç mücadelesi bağlamında da ele alınabilir. Küresel ısınmayla birlikte eriyen buzulların, bölgedeki doğal kaynaklara erişimi kolaylaştığı; Çin’in Kuzey Kutbu üzerinden Avrupa’ya daha kısa sürede ulaşmayı hedefleyen yeni deniz yolları planlarının ise bu bölgeyi jeopolitik anlamda daha da önemli hâle getiriyor ve buranın jeostratejik rekabet açısından daha değerli hâle geldiğini vurguluyor

Atlantik’in Kuzey Ucundaki Grönland’ın Egemenlik Meselesi ve Avrupa

Günümüzdeki tartışmalara Grönland’ın bağlı olduğu Danimarka açısından bakıldığında, Grönland üzerindeki egemenlik tartışması tarihsel bir kırılmayı da gündeme getiriyor. Danimarka’nın son büyük toprak kaybı, 1658 yılında İsveç ile imzalanan Roskilde Antlaşması‘yla yaşanmıştı. O dönemki kayıplar, bugünkü Danimarka sınırlarını belirlemişti. Ancak Grönland üzerinden yaşanan bu yeni süreç, egemenlik meselesini yeniden gün yüzüne çıkarıyor.

Grönland, konumu itibarıyla yalnızca Danimarka’nın değil, aynı zamanda Avrupa’nın güvenlik ve dış politika sahnesinde kritik bir rol oynuyor. Adanın dış ilişkileri Danimarka tarafından yürütülüyor ve Danimarka’nın Avrupa Birliği üyesi olması sebebiyle, Grönland üzerindeki gelişmeler dolaylı olarak Avrupa Birliği’ni (AB) de ilgilendiriyor.

Trump’ın Avrupa’ya yönelik eleştirileri ve NATO gibi ittifaklara dair şüpheleri de göz önünde bulundurulduğunda, ABD’nin Grönland’a ilgisi, kıta Avrupası’ndan kademeli bir uzaklaşmanın sinyali olabilir. ABD, Arktika’daki varlığını güçlendirerek hem Avrupa üzerindeki stratejik bağımlılığı azaltmak hem de bölgedeki etkinliğini pekiştirmek istiyor olabilir.

Uluslararası ilişkiler bağlamında, Grönland üzerinden yaşanan gelişmeler yalnızca Danimarka’nın egemenlik sınırlarını değil, aynı zamanda Avrupa’nın uluslararası siyasetteki konumunu da yakından ilgilendiriyor. Avrupa’nın bu tür jeopolitik hamleler karşısında ortak bir dış politika refleksi geliştirmesi, kıtanın gelecekteki güvenliği açısından önem taşıyor.

Peki Grönlandlılar Ne İstiyor?

Gelelim asıl önem taşıyan noktaya: Grönland ne istiyor? Grönland’ın yeni seçilmiş olan başbakanı Jens-Frederik Nielsen (Liberal Demokratlar), Trump’ın “ABD Grönland’ı alacak” sözlerine sert yanıtlar verdiği gözlerden kaçmadı:

Başkan Trump, Amerika Birleşik Devletleri’nin Grönland’ı alacağını söylüyor. Şunu net bir şekilde söyleyeyim: Amerika Birleşik Devletleri bunu yapamayacak. Biz kimseye ait değiliz. Geleceğimizi biz kendimiz belirleriz.” Nielsen ek olarak, “Bu duruma korkuyla değil; sükunet, onur ve birlikle karşılık vermeliyiz” ifadelerini altını çizdi.

Danimarka Dışişleri Bakanı Lars Løkke Rasmussen ise, İsveç devlet televizyonuna verdiği bir röportajda, NATO’yu gündeme getirdi: “Bir NATO müttefiki, başka bir NATO ülkesinin toprağını ilhak edeceğini ima edemez.

Bu bağlamda, Ocak ayında Grönland’da yayımlanan bir anketin sonuçları dikkate değer: Bu ankette Grönland sakinlerinin büyük bir çoğunluğunun, Başkan Trump’ın öngördüğü şekilde adalarının Amerika Birleşik Devletleri’ne bağlı olmasını istemediği ortaya çıktı. Danimarka’nın Berlingske ve Grönland’ın Sermitsiaq gazetelerinde yayımlanan ankete göre, Grönlandlıların yüzde 85’i Amerika Birleşik Devletleri’ne katılmak isteyip istemedikleri sorusuna hayır yanıtı verdi.

Donald Trump hâlâ Grönland’ın Amerikan toprağı olacağı konusunda ısrarcı. Ona göre sadece soru, nasıl ve ne zaman olacağı. Ancak Trump  ısrarını sürdürse de, Grönland halkının büyük bir kısmı bu öneriye karşı duruyor ve adalarının bağımsızlığını koruma kararlılığını gösteriyor. Grönland’ın geleceği, sadece Amerika Birleşik Devletleri ve Danimarka arasında bir mesele olmanın ötesine geçerek, küresel güçlerin stratejik çıkarlarıyla şekillenen bir rekabete dönüşmüş durumda.

ABD Daha Önce Alaska’yı Rusya’dan Satın Almıştı

İlk defa 2019’da dillendirilen ve son aylarda yeniden ısrarla öne sürülen bu girişim, birçok kişi için şaşırtıcı bir diplomatik çıkış olarak görülse de, bu öneri ABD’nin geçmişte benzer yollarla toprak genişletmesini anımsatıyor.  ABD merkezli haber-yorum dergisi The Conversation, 1867’de Rusya’dan satın alınan Alaska örneğini ele alarak, bu tür anlaşmaların yalnızca jeopolitik ya da ekonomik boyutlarını değil, aynı zamanda yerli halklar üzerindeki etkilerini de değerlendirmeye açıyor.

Alaska’nın yerli halkı, bu satın alımdan sonra onlarca yıl süren sistematik ayrımcılıkla karşı karşıya kaldı. Eğitim, sağlık hizmetleri ve mülkiyet hakları gibi temel konularda dışlandılar. Yerli kültürler baskı altına alınırken, “medenileştirme” adı altında asimilasyon politikaları uygulandı. The Conversation, bu tarihsel deneyimin Grönland gibi bölgelerle ilgili güncel tartışmalarda göz önünde bulundurulması gerektiğini, aksi hâlde benzer adaletsizliklerin tekrarlanabileceğini savunuyor.

Trump, Grönland’i yalnızca doğal kaynaklar ve askeri üsler açısından öne çıkarıyor olsa da adanın yerli halkı İnuitler, çevresel koşulların oluşturduğu zorluklar ve uluslararası önemiyle Grönland’ın sanılandan çok daha karmaşık bir yapıya sahip olduğunu savunuyor. Grönland halkı, topraklarının “satın alınacak” bir nesne olarak görülmesine karşı çıkıyor. The Artic Institute adlı Norveç merkezli araştırma kuruluşundan Andreas Østhagen, Trump’ın yaklaşımının hem bölgesel iş birliğine hem de Kuzey Kutbu’ndaki çok taraflı ilişkiler sistemine zarar verebileceğini belirtiyor: Østhagen, ayrıca, iklim değişikliği ve yerli hakları gibi konuların göz ardı edilmesini eleştiriliyor.

Peki Grönland’ın ABD Tarafından Satın Alınması Ne Kadar Gerçekçi?

Bazı uzmanlara göre Grönland’ın ABD tarafından satın alınması, uluslararası hukuk, mevcut uluslararası ilişkiler ve Grönland halkının güçlü karşıtlığı nedeniyle son derece olasılıksız bir senaryo. Örneğin Toronto Üniversitesinden siyaset bilimi profesörü Phillip Lipscy, böylesi bir hamlenin modern ABD dış politikasında eşi görülmemiş bir adım olacağını ve uluslararası ilişkileri ciddi şekilde dönüştürebileceğini belirtiyor. Lipscy’ye göre Grönland’ın stratejik konumu ve sahip olduğu değerli kaynaklar önemli olsa da Arktika bölgesindeki mevcut NATO askerî varlığı, aslında Trump’in talep ettiği bu ilhakı gereksiz kılar nitelikte.

Trump ve ABD, Grönland’ı satma veya ilhak etme planlarını hayata geçirebilmek için Danimarka hükûmetiyle müzakerelere girmek zorunda. Ancak, Grönland’daki iç politika ve toplumsal muhalefet de bu süreci karmaşık hâle getiren bir faktör olarak öne çıkıyor. Son seçimlerde bağımsızlık yanlısı partilerin kazandığı önemli oy oranları, halkın kendi geleceklerini belirleme kararlılığını daha da pekiştirmişe benziyor.

Güncel durumda Grönland’ın ABD’ye olası devrinin önünde hukuki, politik ve toplumsal engeller bulunuyor. En azından şimdilik hem Grönland halkının direnişi hem de uluslararası ilişkilerdeki mevcut denklemler, böyle bir anlaşmanın gerçekleşmesini neredeyse imkansız kıldığı ifade ediliyor.

Medine Tezcan

Uluslararası Londra Üniversitesi’nde Siyasal Bilimler ve Uluslararası İlişkiler eğitimini tamamlayan Medine Tezcan, İsveç Genç Müslümanlar (SUM) Derneğinin başkan yardımcılığını yapmıştır. Tezcan, Perspektif redaksiyon ekibinin üyesidir.

Yazarın diğer yazıları
Bu yazıyla ilgili yorumunuzu paylaşabilirsiniz. Bunu yaparken Yorum Kurallarımızı dikkate alın lütfen.
Yorum adedi#0

*Tüm alanları doldurunuz

Son Yüklenenler