'İsveç'

Anna ve Maria da Trump’ı Boykot Ediyor

Kuzey Avrupa’da Amerikan ürünlerine karşı soğuk rüzgarlar esiyor. İsveç’te fıstık ezmesi almak bile politik bir tercih hâline gelmiş durumda. Tüketim alışkanlıklarının sessiz ama kararlı bir direnişe dönüştüğü marketlerde artık sadece fiyat değil, duruş da tartılıyor.

25 Nisan 2025 Medine Tezcan
Fotoğraf: Shutterstock- Heidi Besen

İsveç’ten arkadaşlarımla WhatsApp grubunda havadan sudan konuşurken, tesadüfen Amerikan ürünlerini boykot ettiklerini öğreniyorum. Merakım hemen devreye giriyor, başlıyorum kurcalamaya: “Peki, neden boykot ediyorsunuz?”. Anna lafı dolandırmadan söylüyor: “Trump diğer ülkelere karşı resmen zorbalık yapıyor, bu yüzden!”

Konu dallanıp budaklanıyor hâliyle. Biraz daha derinlemesine konuşunca şunu fark ediyorum: Trump’ın sergilediği tavırlar ve dünyaya empoze ettiği kararlar birtakım insanlarda ciddi bir antipati oluşturmuş durumda. Bir psikolog olsaydım belki bu duyguların psikolojik analizini yapmayı ilginç bulurdum, ancak dikkatle kulak verdiğimde, söylenenler arasında özellikle bir itiraz öne çıkıyor: Nasıl oluyor da tek bir kişi, sadece kendi keyfiyle aldığı kararlarla dünya borsalarını sarsabiliyor? Küresel dengelerle çocuk oyuncağıymış gibi oynayabiliyor ve “normal” insanları bu derecede endişeye sevk edebiliyor?

Aktivizmin Türlü Türlü Şekilleri

Belki de Trump, birçok apolitik insanı – ya da en azından kendilerini öyle tanımlayan kişileri – politik davranmaya iten bir figür hâline geldi. Batı’da birçok insan, büyük politik gelişmelere karşı kendi bireysel tavırlarını daha açık bir şekilde ifade etmeyi önemsiyor. Makro düzeyde yaşananlara, mikro düzeyde verilen tepkiler.

Bu aktivizm biçimi aslında yeni bir fenomen değil: Örneğin 1791’de İngiltere Parlamentosu köleliği kaldırmayı reddedince, halk köle emeğiyle üretilen şekeri boykot etmeye başladı. Binlerce broşürle desteklenen bu çağrı sonucunda şeker satışları ciddi şekilde düştü ve buna karşılık, kölelikle ilgisi olmayan Hint şekeri satışları katlanarak arttı. Bunun sonucunda bazı işyerleri yalnızca özgür insanların ürettiği şekeri satmaya geçti.
Belki de en bilinen boykotlardan biri, Güney Afrika’daki apartheid rejimine karşı yapılan boykottu. Irkçılık ve şiddeti protesto eden bu kampanya, önce meyve ve sebzeleri hedef aldı ve sonrasında birtakım şirketler Güney Afrika ürünlerini raflardan kaldırdı. Boykot, 35 yıl boyunca apartheid karşıtı mücadelenin temel taşlarından biri oldu ve rejim 1994’te sona erdi.[1]

Tarihteki en yakın örnek ise, Gazze’deki soykırıma destek veren şirketlere karşı başlatılan ve hâlâ devam eden küresel boykot. Soykırım vahşetini yalnızca izlemek zorunda kalmanın getirdiği derin utanç ve çaresizlik, insanları bu zulme ortak olan ürünleri almayarak seslerini duyurmaya yöneltiyor. Bu noktada tüketim tercihleri, bazıları için yalnızca bir harcama meselesi değil; insanlık onurunu koruma çabasının, “Hiçbir şey yapamasam da bir duruşum olsun” diyebilmenin bir yolu hâline geliyor.

Boykot Gereği Amerikan Ürünlerine Veda

Amerikan ürünleri, boykot, zorbalık derken konu hakkında daha fazla veri toplamak için kolları sıvadım. İsveç’in yerel haber sitelerinde dolaşırken karşıma çıkan başlıklar aslında pek de şaşırtıcı değildi. Mart ayında İsveç devlet televizyonu tarafından yapılan anketlere göre İsveçlilerin yüzde 30’u siyasi bir protesto olarak Amerikan menşeli ürünleri satın almaktan vazgeçmiş ve yüzde 40’ı ise benzer bir adımı atmayı düşünüyor.

Bazı yazılar çok dikkat çekici: “Amerikan ürünlerinden nasıl kaçınırsınız ve bunun yerine ne alabilirsiniz?” Yani artık alışveriş sepetleri sadece ihtiyaca göre değil, aynı zamanda değere göre de dolduruluyor.

Sosyal medyada da aynı rüzgâr esiyor. İsveçli kullanıcılar, Amerikan ürünlerine karşı boykot çağrısı yapan videoları hızla yayıyor. Bu dijital hareket, Kuzey Avrupa genelinde giderek güçlenen bir Amerikan karşıtlığı yaratıyor. Özellikle Trump’ın Grönland’ı ele geçirme yönündeki tehditleri, Danimarka’nın bu duyguları en yoğun hisseden ülke olmasına neden oldu. Ancak şu an için Trump’ın Grönland’a dair tarih kitaplarında bir yer edinmesi oldukça düşük bir ihtimal gibi görünüyor.

Belçika ve Hollanda’da küçük çaplı boykot hareketleri başlamış durumda. Fransa’da ise binlerce takipçiye ulaşan Facebook grupları, Amerikan markalarına alternatif ürünler sunan platformlara dönüştü.

Bu hareketler sadece protesto değil; aynı zamanda yerel ekonomiyi destekleme ve küresel güç dengesine karşı etik bir duruş anlamı taşıyor.

Küresel Tepkilerin ve Boykot Hareketlerinin Anlamı

Tekrar tarihe atıfta bulunursak, 1800’lerin ortalarından 1920’lerin başına kadar süren göç dalgasında İsveç’ten yaklaşık 1,2 milyon kişi Kuzey Amerika’ya göç etmişti. O dönemde Kuzey Amerika, daha iyi yaşam koşulları ve iş imkânları sunduğu için İsveçli göçmenler için cazip bir destinasyona dönüşmüştü.

Aradan geçen yüzyılda ise, bir zamanlar umutla yönelinen bu topraklara karşı bugün İsveç’in ve genel olarak Avrupa’nın bazı kesimlerinde artan bir eleştirel bakış söz konusu. Ekonomik, politik ve kültürel sebeplerle anti-Amerikan duyguların güçlendiği ve Amerikan dış politikasına karşı tepkilerin giderek daha fazla dile getirildiği bir dönemden geçiyoruz.

Arkadaşım Anna’nın söylediklerine dönelim. Anna, ABD’nin kendi ekonomisini güçlendirmek için her yolu denediğini, fakat dünyanın geri kalanını zerre umursamadığını düşünüyor. “Öyle bir sistem kuruyorlar ki sadece kendilerine yarıyor. Ve kimse buna karşı bir tepki vermezse, biz dâhil herkes zararlı çıkacak. Açıkçası bu resmen zorbalık. Ne koparabilirlerse, onu almaya çalışıyorlar.” Maria da ekliyor: “O yüzden biz de benzer bir karşılık vermeliyiz. Sadece Amerikan ürünlerine yönelik bir boykot mesela… Evet, bu tarz hareketler ancak çok kişiyle anlam kazanıyor. Ama o duruşu sergilemek bile önemli. Çünkü böyle giderse sadece bizim ekonomimiz değil, Avrupa’nın da dengesi bozulacak.”

“Aman Amerika’yı Uzakta Tutalım”

İnsanlar artık tükettikleri ürünlerle sadece günlük ihtiyaçlarını karşılamakla kalmıyor, aynı zamanda ekonomik güçlerini, değerlerini ve dünya görüşlerini de sergiliyor. Makro düzeyde Trump’ın başlattığı tarifelerle küresel ticaretteki güç mücadeleleri sürerken, mikro düzeyde Amerika’dan gelen fıstık ezmesinden vazgeçilmesi gibi bireysel tercihler, bu büyük resmin bir parçası hâline geliyor. Bu da bugün tanıklık ettiğimiz biçimiyle, devletlerin sınırlarını aşarak bireylerin kendi güçlerini ve seslerini duyurabildikleri bir alan yaratıyor.

Ve ne zaman ki Trump yeniden Beyaz Saray’da görünmeye başladı, ekranlarda yerini aldı; işte o andan itibaren Avrupa toplumlarında o eski “Make America Great Again” (Amerika’yı Yeniden Büyük Yapalım) sloganı, yerini yavaş yavaş şu düşünceye bıraktı: “Amerika’yı Biraz Uzağımızda Tutalım.”

 

Dipnot

[1] Ethical Consumer- History of Successful Boycotts

Medine Tezcan

Uluslararası Londra Üniversitesi’nde Siyasal Bilimler ve Uluslararası İlişkiler eğitimini tamamlayan Medine Tezcan, İsveç Genç Müslümanlar (SUM) Derneğinin başkan yardımcılığını yapmıştır. Tezcan, Perspektif redaksiyon ekibinin üyesidir.

Yazarın diğer yazıları
Bu yazıyla ilgili yorumunuzu paylaşabilirsiniz. Bunu yaparken Yorum Kurallarımızı dikkate alın lütfen.
Yorum adedi#0

*Tüm alanları doldurunuz

Son Yüklenenler