Starmer Döneminde Yeni Göç Rejimi: Birleşik Krallık Yol Ayrımında
İngiliz hükûmeti, sağcı siyaset ve medyanın söylemiyle kamuoyunda oluşturduğu ülkedeki göç oranının kabul edilemeyecek seviyede yüksek olduğu algısıyla karşı karşıya. Temmuz 2024'te göreve başlayan hükûmet, aşırı sağın yerel seçimlerdeki başarısından sonra, uzun süredir yürürlükte olan göç politikasını değiştirmek için harekete geçti.

Geçen hafta Birleşik Krallık Başbakanı Keir Starmer, göç rejimini manşetlere taşınacak ölçüde sıkılaştıracağını, bunu sert bir üslupla ilan edeceğini, açıkladı. Bu adım, Nigel Farage’ın popülist, radikal sağ Reform UK partisinin yerel seçimlerdeki çarpıcı başarısına verilen bir tepki olmanın daha ötesinde. Starmer’in göçe dair sert söylemleri, her ne kadar ekonomik veya siyasi açıdan akılcı bir hamle olmasa da Muhafazakâr Parti hükûmetlerinin 2010–2024 yıllarında büyük ölçüde verimsiz geçen yönetiminden İşçi Partisi’ne miras kalan bir başka kaosu temizleme çabası olarak okunabilir.
2016’da Britanyalı seçmenler, ülkenin Avrupa Birliği’nden ayrılmasına karar verirken büyük ölçüde Birleşik Krallık’ın sınırlarında “kontrolü yeniden ele alacağı” vaadine inandılar. Özellikle 2004’te Birliğe katılan Polonya ve diğer Doğu Avrupa ülkelerinden beklenmedik biçimde yaşanan göç dalgasının ardından, Avrupa Birliği vatandaşlarının serbest dolaşımının sona ermesinin göçü önemli ölçüde azaltacağı makul bir beklentiydi. Oysa Brexit’i tamamlamak için en hevesli siyasetçi olarak öne çıkan Boris Johnson, seçmenlerin çoğunun istediğinin tam aksine hareket etti.
Birleşik Krallık’ın Açmazı: Göçü Durdurmak mı, İş Gücü Açığını Görmezden Gelmek mi?
Boris Johnson hükûmeti, serbest dolaşımın sona ermesinin, Britanyalıların yapmak istemediği veya yapamadığı işleri göçmenlerin üstlendiği bir ülkede iş gücü açığı yaratacağı kaygısıyla, son derece liberal bir göç politikası yürürlüğe koydu. Beklenenin aksine, Birleşik Krallık’a tamamen yasal yollarla eğitim ve çalışma amacıyla gelenlerin sayısı azalmadı; aksine, Avrupa’dan ziyade Güney Asya ve Afrika’dan gelenlerle büyük ölçüde arttı. İkincisi, hiç de şaşırtıcı olmayan bir şekilde, kendilerine yalan söylendiğini düşünen Britanyalılar öfkelendi. Bu öfke, Farage gibi popülist siyasetçiler ve etkili sağcı basının kışkırtmasıyla, Fransa’dan küçük botlarla gelip sığınma talep eden diğer gelişmekte olan ülkelerden gelenlerin sayısının artacağı endişesiyle daha da körüklendi ve tüm bunlar vergi mükelleflerine ağır bir maliyet yükledi.
Bu öfke ve endişeyi yatıştırmak amacıyla Muhafazakârlar, Birleşik Krallık’ta yaşamak ve çalışmak için vize başvurusunda bulunanlara yönelik kriterleri sıkılaştırdı. Ayrıca izinsiz yollardan gelen sığınmacıları “yasadışı göçmen” ilan eden ve onları Batı Afrika’daki Ruanda’ya sınır dışı etmekle tehdit eden yasayı çıkararak botları durdurmayı hedeflediler. Rwanda planına milyonlarca pound harcanmasına rağmen hiçbir sınır dışı gerçekleşmedi ve plan, iktidara gelen İşçi Partisi tarafından rafa kaldırıldı. Bunun yerine, Kanal’dan insan kaçakçılığı yapan çeteleri “çökertme” sözü verildi. Bu yaklaşım, Fransız ve diğer Avrupa hükûmetleriyle daha sıkı iş birliği gerektirdiği için, şayet işe yaraması mümkünse, zaman alacak.
İngiliz Halkına Göre Yasal Göç de Yüksek Seviyede
Öte yandan Starmer hükûmeti, kamuoyunun ve sağcı siyasetçilerle medyanın abartılı anlatımlarına göre, yasal göç oranının hâlâ kabul edilemeyecek seviyede yüksek olduğu algısıyla karşı karşıya. Bu nedenle geçen hafta, nitelikli çalışma vizelerini yalnızca yüksek lisans derecesi gerektiren pozisyonlarla sınırlama, sosyal bakım çalışanlarının kolay giriş hakkını kaldırma, İngilizce yeterlilik seviyesini yükseltme, uluslararası öğrencilerin mezuniyet sonrası serbest çalışma süresini kısaltma ve vatandaşlığa başvuru için gerekli ikamet süresini beş yıldan on yıla çıkarma önlemleri açıklandı.
Bu yüzden Starmer, Muhafazakâr Parti hükûmetlerinin “açık sınırlar” denemesini ülke tarihinin “kirli” bir bölümü olarak nitelendirip, bunun ülkeye “hesaplanamaz” zararlar verdiğini ve Britanya’yı “yabancılar adası”na dönüştürdüğünü söyledi. Çoğu uzmana göre bunların tamamı ekonomik, tarihsel ve sosyolojik açıdan mesnetsizdi. Liberal seçmenler bu kararları ahlaki ve siyasi bir öfkeyle karşılarken; Muhafazakâr Partililer ise sert üslubun yasal göçü yeterince azaltmadığını ve yasa dışı geçişleri etkilemediği gerçeğini örtbas etmeyi amaçlayan bir manevra olduğunu iddia ettiler.
Eleştiriler haksız olsa ve önlemler gerçekten göçte kayda değer bir azalma sağlasa bile, bu düşüş göçten öfkelenmiş seçmenleri yatıştıracak mı yoksa konunun daha da gündemde kalmasını sağlayıp Farage ve yandaşlarını memnun mu edecek bilemeyiz. Dahası bu yeni politikanın hâlihazırda önerilen sosyal yardım kesintilerinden rahatsız olan seçmenleri daha da uzaklaştırma riski de mevcut. Ancak en büyük risk, Starmer’ın göç konusunda (diğer pek çok alanda olduğu gibi) büyük vaatlerde bulunup bunları gerçekleştiremeyen İngiliz başbakanları listesine katılmasıdır.
*** Bu yazı Anadolu Ajansı’nın analiz metni olarak yayımlanmıştır. Makalelerdeki fikirler, yazarına aittir ve Perspektif’in editöryal politikasını yansıtmayabilir.