Merz de İsrail’e Tepki Gösterdi: Gazze Konusundaki Baskı Artacak mı?
Merz’in "Artık sessiz kalmayacağız" çıkışı, Almanya’nın İsrail politikasında bir dönüşüm olup olmayacağı sorusunu gündeme getirdi: Avrupa’da diplomatik baskı çağrıları artarken, ABD'nin İsrail tutumunun belirsizleştiği iddiaları bundan sonraki uluslararası tepkilerin ne olabileceği konusunda öngörüde bulunmayı zorlaştırıyor. Merz hükûmeti, koalisyon ortağı SPD'li siyasetçilerden gelen İsrail'le silah ticaretini durdurma çağrılarına ise henüz cevap vermedi.

Almanya Başbakanı Friedrich Merz’in İsrail’in saldırılarında öldürülen Gazzeli sivillere ilişkin sözleri, Berlin’in İsrail politikasında bir değişim olup olmayacağı sorusunu gündeme getirdi. Merz, Fransa Cumhurbaşkanı Macron ve diğer Avrupalı liderlere kıyasla, şimdiye kadar İsrail’e yönelik sert eleştirilere katılmaktan kaçınmıştı.
Merz: “Almanya Artık Sessiz Kalmayacak, İsrail’in Eylemlerinde Askerî Bir Amaç Göremiyoruz”
Merz, 26 Mayıs’ta Batı Alman Radyo Televizyon Kurumunun (WDR) başkent Berlin’de düzenlediği Avrupa Forumu etkinliğinde konuştu. Merz, “İsrail ordusunun Gazze Şeridi’nde yürüttüğü operasyonların ve son günlerde sivillere yönelik artan şiddetin artık terörle mücadele kapsamında meşrulaştırılamayacağını” belirtti. Merz’in bu sözleri ve devamındaki açıklamaları, Almanya’nın bugüne dek İsrail’e pek dile getirmediği sertlikte bir eleştiri olarak dikkat çekti.
İsrail’i Gazze’de uluslararası insancıl hukuku ihlal etmekle eleştiren Merz, bu konuda daha fazla sessiz kalamayacağını da söyledi. Merz, Netanyahu ile bu hafta gerçekleştirmeyi planladığı görüşmede bu endişeleri doğrudan dile getireceğini açıklayarak, meselenin diplomatik düzeye taşınacağını da duyurdu. Özellikle Gazze’nin kuzeyindeki, yerinden edilmiş sivillerin sığındığı Fehmi el-Cercavi Okulu’na düzenlenen saldırıyı, “insanlık trajedisi ve siyasi bir felaket” olarak tanımladı. Merz, Alman hükûmetinin askeri saldırıya ilişkin endişelerini dile getirmek üzere İsrailli yetkililerle temas hâlinde olduğunu da sözlerine ekledi.
Merz’in çıkışı, yalnızca görece sert tonuyla değil aynı zamanda, Almanya’nın tarihiyle ve dış politika reflekslerinden farklı olması nedeniyle dikkatleri çekti. Almanya’nın, İkinci Dünya Savaşı sonrasında geliştirdiği koşulsuz İsrail desteği politikası, günümüze kadar titizlikle korunurken İsrail’in Gazze’de yoğun can kaybına yol açan ve soykırımla suçlanan saldırılarına rağmen sürdürüldü. Merz, bu geleneğe doğrudan atıfla, “Tarihî yükümlülüklerimiz nedeniyle şimdiye kadar eleştiride isteksizdik, ama artık İsrail’in eylemlerinde askerî bir amaç göremiyoruz.” dedi.
Merz’in İsrail’e yönelik bu sözleri, Avrupa’da İsrail’e yönelik giderek artan eleştirel seslerin arttığı günlerde geldi. Avrupa Birliği üyesi ülkelerin dışişleri bakanlarının İsrail’le mevcut ticaret anlaşmalarını gözden geçirme çağrısı, İngiltere’nin ticaret görüşmelerini askıya alması ve Fransa, İngiltere ve Kanada’nın yaptığı ortak açıklamadaki, “somut adımlar gerekebilir” uyarısı bunlar arasında öne çıkan gelişmelerdi. Tüm bu diplomatik ve toplumsal tepkilere rağmen, İsrail üzerinde daha fazla yaptırım seçeneğine sahip Amerika Birleşik Devletleri’nden yeni bir tutum açıklaması gelmiş değil.
Almanya ve Avrupa Sesini Yükseltirken Cevap Bekleyen Soru: ABD Ne Düşünüyor?
İsrail Başbakanı Netanyahu ile ilişkilerinin kötüleştiği iddia edilen ve Körfez turu sırasında İsrail’i devre dışı bırakarak temaslar kurduğu belirtilen Trump yönetiminde bir İsrail kararsızlığı olduğu iddiaları ise temel bir soruyu ortaya çıkarıyor: ABD’nin İsrail politikasındaki bu sessizlik, bir yön değişikliğinin habercisi mi?
ABD’nin -Trump’ın Körfez ülkeleri turunu da kapsayan- son haftalardaki bu sessizliği, görünürde diplomatik ihtiyat olarak okunmaya açık olsa da perde arkasında daha derin, uzun vadeli stratejik hesapların yapıldığı iddialarına da yol açtı. Bu tartışmaların merkezinde, Trump yönetiminin çeşitli politikalarının belirlenmesinde etkili olduğu iddia edilen düşünce kuruluşu Heritage Vakfı ve birkaç ay önce yayımladıkları bir rapor yer alıyor.
Heritage Vakfının raporunda ABD’nin İsrail’e yıllık 3,8 milyar dolarlık askerî yardımının 2032’den itibaren azaltılması, 2047’ye kadar da tamamen sona erdirilmesi öneriliyor. İlk bakışta bu, İsrail’e verilen desteğin çekilmesi gibi yorumlanabilir olsa da bu kesinti İsrail’i zayıflatma değil, onu “gerçek bir stratejik ortak” olarak konumlandırma adımı olarak sunuluyor. İsrail’in artık askerî ve teknolojik olarak kendi ayakları üzerinde durabileceği, ABD’nin ise kaynaklarını Çin gibi küresel tehditlere yönlendirmesi gerektiği savunuluyor. Diğer yandan, aynı rapor Kudüs’ün başkent olarak tanınmasının sürmesini, Hamas’a karşı sert duruşun devam etmesini, UNRWA’ya yönelik fonların kesilmesini öneriyor. Diğer bir deyişle rapor, ABD’ye mali yükünü hafifletmeyi önerirken İsrail yanlısı siyasi çizgiyi daha da sertleştirmeyi öneriyor.
Bazı analistler, bu çelişkili gibi görünen farklı tutum önerilerini, aslında ABD iç siyasetinde İsrail politikası konusunda yaşanan karmaşanın bir yansıması olarak değerlendiriyor. Nitekim raporun mart ayındaki tanıtım toplantısına katılacak olan İsrail Büyükelçisi daha sonra bu kararından vazgeçmişti. ABD merkezli Demokratik İsrail İçin Çoğunluk (DMFI) gibi kuruluşlar ise rapordaki bu önerileri açıkça “ihanet” olarak tanımlamıştı. Öte yandan, raporun önerisine benzer bir tavırla, Trump’ın lideri olduğu Cumhuriyetçi Partinin bazı kesimleri bütün dış yardımlara kategorik olarak karşı. Eğer Heritage Vakfı gibi kurumların hazırladığı alternatif politika önerileri Trump ve gelecekteki hükûmetlerde karşılık bulursa, İsrail’e verilen desteğin tanımı ve koşulları uzun vadede değişebilir. Günümüzde ise Trump yönetiminin, İsrail’in Körfez ülkeleriyle ilişkileri normalleştirme rotasına yeniden girmesini istediği, İsrail’in Gazze’ye yönelik soykırım suçlamaları yöneltilen saldırılarının bu ihtimali ortadan kaldırdığı ve Trump yönetiminin bundan rahatsız olduğu yorumları yapılıyor.
Körfez turu sonrasında ABD’nin henüz yeni bir adım atmadığı bu noktada Almanya Başbakanı Merz’in açıklamaları yeniden önem arz edebilir. Merz’in “artık sessiz kalmayacağız” sözleri, yalnızca Almanya’da değil, bugüne dek İsrail’e koşulsuz destek verme refleksiyle hareket eden İsrail müttefikleri için bir değişim olup olmayacağı sorusunu ortaya çıkarmış durumda. Tabi böylesi bir ihtimalin gerçekleşmesi için belirleyici unsur, -hem uluslararası meşruiyet hem askerî-ekonomik altyapı bakımından İsrail’in en kritik müttefiklerinden biri olan- Almanya’nın hangi somut baskı araçlarını kullanmayı tercih edeceği.
Silah Ticareti ve “Staatsräson”: Almanya’da İsrail Tavrı İçin Neler Konuşuluyor?
Merz’den 2 gün önce FAZ’a röportaj veren, hükûmetinin antisemitizmle mücadeleden sorumlu komiseri Felix Klein ise, Alman devletinin İsrail’i destekleme ilkesinin tartışılması gerektiğine dikkat çekmişti. İsrail’in varlığını savunmanın Almanya için bir “devlet meselesi” (Alm. Staatsräson) olarak kabul edilmesi ilkesine dair “daha dürüst bir tartışma” yapılması çağrısında bulunmuştu: “İsrail’in ve dünya genelindeki Yahudilerin güvenliğini korumak için elimizden gelen her şeyi yapmalıyız. Ancak bunun her şey için bir gerekçe olmadığı konusunda da net olmalıyız. Filistinlileri aç bırakmak ve insani durumu kasten daha da kötüleştirmenin İsrail’in var olma hakkını korumakla hiçbir ilgisi yoktur. Ve bu Alman devletinin de gerekçesi olamaz.”
Ancak Klein, bu röportajında, İsrail’in Gazze’ye yönelik yıkıcı saldırıları için “soykırım” teriminin kullanılmasının antisemitik olduğu görüşünü de yinelemişti.
Merz’in lideri olduğu koalisyonun küçük ortağı Sosyal Demokrat Partiden bazı milletvekilleri, ülkenin İsrail’e silah ihracatına son vermesi çağrısında bulunuyor. Federal Meclisteki SPD fraksiyonunun dış politika sözcülüğü yapan Adis Ahmetovic, Stern dergisine verdiği 26 Mayıs’ta röportajda “Alman silahları insani felaketleri yaymak ve uluslararası hukuku ihlal etmek için kullanılmamalı.” dedi. Aynı gün bu öneri hakkında Merz’in ofisine ulaşan Politico’nun bildirdiğine göre, Merz’in sözcüsü SPD’li politikacıların silah ticaretini durdurma talebi hakkında yorum yapmayı reddetti.
Haber ajansı Reuters’ın derlediği verilere göre Almanya 2023 yılında İsrail’e silah ihracatı için 326,5 milyon avroya çıkılmasına onay vermişti. Bu rakam, önceki yıllara göre keskin bir artış anlamına geliyordu. Ancak 2024 yılında, hem yurt içinde hem de yurt dışında yasal ve siyasi incelemelerin artması nedeniyle ihracat onaylarının yarı yarıya azaldığı ifade ediliyor.
Merz’den bir gün sonra, 27 Mayıs’ta, WDR’nin Avrupa Forumu etkinliğinde konuşan Dışişleri Bakanı Johan Wadephul ise Almanya’nın İsrail’e yaptığı silah tedarikine ilişkin nasıl bir tutum sergileyeceğine ilişkin soruya cevap veren Wadephul, bunun ilgili kurumlarda değerlendirilmesi gerektiğini belirtti.