'Birleşik Krallık'

Anjem Choudary’nin Tahliyesi ve İngiliz Medyasının Tavrı

Birleşik Krallık’ta Daeş’i desteklediği gerekçesiyle tutuklanan Anjem Choudary tahliye edildi. Tahliye aynı zamanda İngiliz medyası için de bir sınav niteliğinde.

Anjem Choudary ©Shutterstock.com/jan kranendonk

Geçtiğimiz ay, İngiltere’nin en radikal vaizi olarak bilinen ve Frankland Hapishanesi’nde radikallerin ayrı olarak tutulduğu hücrede cezasını çekmekte olan Anjem Choudary’nin hapisten çıktığı haberi geldi. Daeş’e destek olmaya davet suçundan çarptırıldığı 5,5 yıllık hapis cezasının henüz yarısından azını tamamlamış olan Choudary’nin salıverilmesi medyada geniş yankı buldu. Medyanın bu olaya ilgi göstermesi şaşırtıcı değildi. Nitekim Choudary tutuklanmadan önce İngiltere’deki anaakım medya ona bu bölücü ve marjinal fikirlerine destekçi bulma adına benzeri görülmemiş bir platform sunmuş, medyanın bu tutumu çok sayıda Müslüman derneğin ve konuya ilgi duyan araştırmacıların eleştirilerine sebep olmuştu.

Anjem Choudary Hakkında Ne Biliyoruz?

Choudary’nin ününün asıl kaynağı, bugün yasaklı olan “al-Muhajiroun” grubunun eski lideri olması. Yaklaşık 100 adet olmak üzere çok az destekçisi bulunan İngiltere merkezli bu oluşum şeriat hükümlerinin uygulanmasını savunurken, dünya genelinde halifelik sisteminin yürürlüğe girmesini destekliyor ve İslam ile Batılı liberal demokrasiler arasındaki kaçınılmaz çatışmaları sıkça dile getiriyordu. 1986 yılında kurulmuş olmasına rağmen, al-Muhajiroun oluşumundan kamuoyu 16 yıl sonra haberdar oldu. 2002 yılında al-Muhajiroun tarafından “The Magnificent 19” adıyla bir konferans gerçekleştirilmişti ve bu konferansta 11 Eylül saldırganlarından övgüyle bahsediliyordu.

İngiltere Müslümanlarının büyük çoğunluğu bu oluşumdan uzak dururken, medya onlara büyük önem atfetmekten geri kalmıyordu. Oluşum, zamanlı zamansız başlattığı yersiz tartışmalarla diğer birçok Müslüman grupla ayrışıyordu. Diğer Müslüman oluşumların birçoğu çeşitli sosyal, siyasi ve kültürel konularda uzlaşma çabası içerisinde olurken, al-Muhajiroun ve oluşumun Suriye doğumlu vaizi Omar Bakri Mohammed medyaya sanki duymak istedikleri şeyleri söylüyor gibiydi. Sonuç olarak anaakım medyada İslam ve Müslümanlar hakkında haber yapılacağı zaman, Müslümanları temsil niteliği olmamasına rağmen bu oluşuma sürekli atıfta bulunuldu.

Temmuz 2005’te Londra’da gerçekleşen terör saldırıları sonrasında İngiltere hükümeti terörü yücelten kişi ve grupları yasaklayan bir düzenlemeye gitti. Bu gelişmenin ardından Bakri Mohammed ülkeden kaçarak Choudary’nin oluşuma liderlik etmesinin yolunu açtı. Daha sonraları yasaklanan bu oluşum; Saviour Sect, Muslims Against Crusades, Islam4UK, Need4Khilafah, Shariah Project ve Islamic Dawah Association gibi takma isimlerle faaliyetlerine devam etti. Choudary ve destekçileri yasağı ihlale açıkça devam ederken, yetkililer buna karşılık pek az şey yapmakla yetindiler. Daha sonra bundan ders çıkarılmış olunmalı ki, “National Action” isimli aşırı sağcı Neonazi örgütün yasaklanmasında ve üyelerinin polis ve istihbarat tarafından takip edilmesinde bu kadar rahat davranılmadı.

Choudary’nin Oluşturduğu Etki

Nitelik ve profil itibarıyla her ne kadar bunu hak etmese de Choudary anaakım medyanın en çok kullandığı malzeme hâline geldi. Choudary İngiltere’de yayın yapan bütün televizyon kanallarında sıkça konu edilirken, en büyük sorun da çok takip edilen BBC’s Newsnight ve Channel 4 News gibi haber programlarında tekrar tekrar ekranlara taşınmasıydı. Kendince “İngiltere Müslümanlarını temsil” hakkına sahip olan bu kişinin medyada sıkça tekrarlanan görüşleri İslamofobiyi güçlendirdi ve Müslümanların “İngiltere’ye sadık olmayan, şiddet yanlısı ve ülkeden nefret eden bireyler” olduğu algısını sağlamlaştırdı. Aslında anaakım medya Tommy Robinson’a yaptığının bir benzerini Choudary’ye yapmıştı. Robinson’u “İngiltere’nin beyaz işçi sınıfının sesi” olarak sunmak suretiyle ona platform sağlayan da yine kendileriydi. Daha İngiltere Müslümanlarının kayda değer bir azınlığının dahi “sesi” olmayı başaramayan Choudary İngiltere Müslümanlarının tamamının sesi olarak sunuldu.

Choudary’nin herhangi bir terörist saldırıda dahli bulunduğuna dair somut bir delil olmamasına rağmen, bu saldırılara karışanlar üzerindeki etkisi kayda değer. Son olarak dile getirilen iddialara göre Choudary ve al-Muhajiroun oluşumu İngiltere’de sözde İslam’la bağlantılı terör saldırılarının, Suriye ve Irak’a savaşmak için gidenlerin ve terör bağlantılı suçlara bulaşarak hapse mahkûm edilenlerin 4’te birini etkilemiş durumda. Bunlar arasında şu isimler zikrediliyor: 2003 yılında Tel Aviv’de intihar saldırısı gerçekleştiren Omar Sharif; polis tarafından aranırken İngiltere’den kaçıp Suriye’ye giderek Daeş’e katılan Siddartha Dhar ve geçtiğimiz yıl 8 kişinin ölümüne, 48 kişinin de yaralanmasına yol açan, Londra Köprüsü saldırısı sorumlularından Khuram Butt. Bütün bu olup bitenlerde en şaşırtıcı olan husus, bu kadar az kişi tarafından desteklenirken Choudary’nin etkisinin nasıl bu kadar büyük olabildiği. BBC’de yayımlanan bir makalede onun YouTube ve çeşitli sosyal medya organlarında ne kadar hızlı bir şekilde taraftar topladığına vurgu yapılıyor. Belki de anaakım medyanın ona sunduğu geniş propaganda sahasını göz ardı etmeseler daha sağlıklı bir sonuca varabilirler.

Choudary’nin Tahliyesi

Choudary’nin salıverilmesi ile anaakım medya yeniden vitesi yükseltmeye başladı. Bazı gazeteler, Choudary ve destekçilerinin tahliyesinin ardından bunların İngiltere’ye “savaş açmaya” hazır hâle geldiklerini vurguladı. Yine bu gazetelerde, vatandaşlardan alınan vergilerle bu kişiye resmî koruma sağlanması sorunsallaştırılıyor. Sunday Times gazetesinden Rod Liddle ise, Choudary’nin destekçilerini Londra’nın en yoğun Müslüman nüfusa sahip bölgelerinde kendilerini havaya uçurmaya davet etti. Her ne kadar insanlar Choudary’nin salıverilmesine odaklanmış olsa da aslında kendisinin tam anlamıyla serbest olduğu söylenemez. Aldıkları cezanın henüz yarısını tamamlamış diğer hükümlüler gibi Choudary de Londra’da bir hostelde en az 6 ay gözetim altında tutulacak. Buradayken de; vaaz vermemek, bazı camilere gitmemek, yalnızca yetkililer tarafından izin verilen kişilerle irtibat kurmak, sadece bir telefon kullanmak, izin almaksızın internet bağlantısı olan bir cihaz kullanmamak, ancak gözetim altında internet kullanmak, Londra dışına seyahat etmemek, İngiltere’yi izin almadan terk etmemek gibi toplamda 25 adet katı kurala uymak zorunda. Herhangi bir ihlal durumunda ise Choudary’nin hemen tekrar hapse gönderilmesi söz konusu. Yani bu koşullarda, en azından şimdilik Choudary’nin “savaş açmaya” pek de imkânı olmadığı anlaşılıyor.

Sansasyonel manşetler bir kenara, özellikle Choudary’nin fikirlerinde bir değişim olmadığı ve kendisine diğer insanları radikalleştirme imkânı sunulduğu endişeleri de zikrediliyor. Bu endişelerin dayanağı, Choudary’nin hapisteyken “radikallikten arınma” programlarına katılmayı reddetmiş olması. Aynı şekilde, daha önce başka radikallerin fikirlerini değiştirmekte başarılı olmuş din adamlarıyla ve çeşitli etkin kişilerle de görüşmeye yanaşmadı. Ancak bu tür olanaklardan yararlanmak isteğe bağlı olduğu için, Choudary’nin bunları reddetmesi tahliyesine engel teşkil etmedi.

Asıl Problem Hangisi?

Belki de en büyük problem hâlâ anaakım medya tarafından Choudary’ye gereğinden fazla ilgi gösterilmesi. Hâlihazırda medyaya röportaj vermesi yasak olmasına rağmen, Choudary İngiltere medyasındaki görünürlüğünden hiçbir şey kaybetmedi. Geçtiğimiz haftalarda İngiltere medyası Choudary’nin bir kafeye gittiği, McDonalds’ta kim olduğu bilinmeyen bir kadınla yemek yediği, haftalık 73 Pound tutarında ihtiyaç yardımına başvurduğu gibi haberlerle onu gündemde tutmaya devam etti. Anaakım medyanın Choudary’yi gündemden düşürmeye pek de niyetli gözükmemesi İngiltere’deki Müslümanların büyük çoğunluğu için tam anlamıyla hayal kırıklığı. Medya tarafından “düşman Müslüman” prototipi olarak öne sürülen Choudary’nin, bugün Müslümanların İngiltere’de kim ve ne olduklarına dair bir mesaj verme bağlamında önemli bir malzeme olarak kullanıldığı söylenebilir. Doğru veya yanlış; anaakım medyanın Choudary takıntısı gittikçe büyüyen bir sorun olarak karşımızda duruyor. Bu sebeple, Choudary’ye yazılı ve görsel basında sürekli olarak yer verilmesinden artık vazgeçilmeli.

Chris Allen

Leichester Üniversitesi Kriminoloji Bölümü Nefret Araştırmaları Merkezi’nde öğretim üyesi olan Dr. Chris Allen İslamofobi ve İslamofobik nefret suçları konularında çalışmalar yürütmektedir.

Yazarın diğer yazıları
Bu yazıyla ilgili yorumunuzu paylaşabilirsiniz. Bunu yaparken Yorum Kurallarımızı dikkate alın lütfen.
Yorum adedi#0

*Tüm alanları doldurunuz

Son Yüklenenler