“Müslüman Mahkûmlar Hapishanede Tamamen Yalnızlar”
1998 yılından beri Münster Cezaevi’ndeki Müslüman mahkûmlara fahri olarak manevi rehberlik hizmeti veren Ahmet Özdemir'le, hapishanede Müslüman mahkumların ihtiyaçlarını konuştuk.
Konya İlahiyat Fakültesi’ni bitiren Ahmet Özdemir, 1998 yılından beri Münster Cezaevi’ndeki Müslüman mahkûmlara fahri olarak manevi rehberlik hizmeti veriyor. Ayrıca 16 senedir mahkûmlara bayram ve cuma namazlarında imamlık yapan Özdemir, Müslüman mahkûmlara çeşitli dillerde Kur’ân-ı Kerîm tedarik etmek için ya da Boşnak ve Arnavut mahkûmlara namaz hocası bulabilmek için günlerce uğraşmış bir gönüllü. Özdemir’in eşi bu fedakârlığın aslında ailece verildiğini şu sözlerle dile getiriyor: “Oğlumuz, babasıyla birlikte ilk bayram namazını, 18 yaşındayken Türkiye’de tatilde olduğumuz esnada kıldı. Çünkü o zamana kadar eşim, bayram namazlarını hep hapishanede kıldırıyordu.” Yol masrafı gibi ufak ücretler haricinde maaş almayan Özdemir’in hapishane manevi rehberlik hizmetleriyle (Gefängnisseelsorge) ilgili anlattıkları, Almanya’da Müslümanlara yönelik bu hizmetlerin neden “gönüllülük” düzeyinde değil de, yasal ve yerleşik bir statüde sürdürülmesi gerektiğinin de kanıtı.
Sizi Müslüman mahkûmlarla ilgilenmeye iten fikir neydi?
Evimden şehir merkezine giden yolda Münster Cezaevi’ne ait yüksek duvarları ve cezaevinin büyük beyaz kapısını sık sık görüyordum. Bir gün telefon kitabından savcılığın numarasını aldım ve telefon açtım. Birkaç telefon görüşmesinden sonra karşıma çıkanlara mahkûmları en azından bayramlarda ziyaret etmek istediğimi söyledim. Adresimi, telefonumu aldılar, “Biz ihtiyaç olursa sana haber veririz.” dediler. Aradan birkaç hafta geçti, cezaevi papazı beni aradı. “Gelin, tanışalım.” dedi. Gittim ve mahkûmları ziyaret etmek istediğimi belirttim. O sıralarda dışarıdan birisi cuma namazı kıldırıyormuş, hatta cezaevi papazı gidip kendisini evinden alıp cezaevine getirip, namaz sonrasında tekrar evine bırakıyormuş. Bu geçici imamın görevi bıraktığını ve cuma namazları için ihtiyaç olduğunu belirtti. “Hatta haftalık gruplar da yapabilirsiniz.” dedi. Bu şekilde salı akşamları sohbet grubu, cuma ve bayram namazları derken başlamış oldum. O gün bugündür devam ediyorum.
O zamanlar Müslüman mahkûmların ihtiyaçları konusunda fikriniz var mıydı?
Hayır. 16 yıl önce Müslüman mahkûmlarla ilgilenen de yoktu zaten. Hatta duyanların, “Biz dışarıdakilere imam bulamıyoruz; sen içeridekilere imamlık yapıyorsun.” gibi bir yaklaşımları vardı.
Hizmet kapsamında neler sunuyorsunuz ve mahkûmların tepkisi nasıl?
Bir ihtiyaç söz konusu, bu ihtiyaç kapatılınca mahkûmlar tabi ki memnun oluyorlar. Şu an cuma namazlarında 20-30 kişi oluyoruz. Mahkûmlar cuma namazına katılmak için bir form dolduruyorlar ve bunu organize eden papaza veriyorlar. Müslüman mahkûmların bu tarz ihtiyaçlarının bürokratik kısımlarını da üstlenen kadrolu Müslüman bir görevlinin olması durumunda ben katılımın çok daha fazla olacağını düşünüyorum.
Ayrıca salı günleri grup sohbetleri yapıyorduk, bu sohbetler talep fazla olmasına rağmen 12 kişi ile sınırlı tutuluyordu. Grubu önce Türkçe yaptık, fakat daha sonra diğer Müslüman mahkûmlara yönelik olarak biri Almanca, diğeri Türkçe olmak üzere iki grup düzenledik. Şu an bayram ve hutbelerde mahkûmlara Almanca hitap ediyoruz.
Grup sohbetleri ne şekilde gerçekleşiyordu?
Katılımcılar konu önerisinde bulunuyordu. Nasıl ibadet edileceği gibi konulardan, suç sebebi olmuş konulara kadar, kişiselleştirmeden genel anlamda konuşuyorduk. Koruyucu önlemler kapsamında uyum, aile problemleri, çocuk yetiştirmek ve aile içi şiddet gibi konular gündeme geliyordu. Biz, mahkûmların ailelerinden kopmalarını istemiyoruz, cezaevinden çıktıkları zaman dönecekleri bir yerin bulunması gerek. Aksi takdirde, birçok mahkûmda olduğu gibi cezaevlerine geri dönme ihtimalleri büyük. Bu nedenle ailedeki anlaşmazlıklar nasıl giderilebilir, aileyle irtibat nasıl sağlanır, bu konuları da işliyorduk.
Mahkûmların kültüründen gelen bir insan olarak söylediklerinizin tesiri farklı oluyor muydu?
Elbette. Buradaki insanların kültürünü bilmek, olaylara yaklaşırken bu bilgiye sahip olmak gerekiyor. Özellikle kadın erkek, anne baba ilişkisinde bu kültürel farklılıklar kendisini daha fazla hissettiriyor.
Birçok mahkûmla yakın ilişki kuruyorsunuz. Özellikle göçmenleri hapse iten faktörlerde ortak özellikler gözlemliyor musunuz?
Biz insanlarla birebir konuşmadığımız için bu tarz kesin gözlemler ortaya çıkmıyor. Grupta şimdiye kadar hiç kimseye ne suç işlediğini sormadım. Böyle bir çıkarsama yapmak için bunları iyi bilmek gerekiyor. Ama genel anlamda şu bir gerçek: Hapishaneler toplumun bir aynası. Uyuşturucu ve yaralamanın yanında ailevi problemler, örneğin Türkiye’den gelen eşlerin uyum sağlayamaması, anlaşmazlıkların kavgaya dönüşmesi de yaygın bir sebep. Ya da toplumdaki maddi tatminsizlik, daha fazla para ve kazanç düşünceleri insanları suça itebiliyor.
Siz aynı zamanda Münster Üniversitesi’nde “Almanya’da İslami Hapishane Manevi Rehberlik Hizmetleri” konulu bir doktora çalışması yapıyorsunuz. Almanya’da İslami manevi rehberlik hizmetleri konusundaki kurumsallaşma eksikliğini nasıl değerlendiriyorsunuz?
Bu eksiklik tarihte farklı şekillerde giderilmiş. Örneğin Osmanlı’da hapishane imamları, ordu imamları, alay müftülerinin olduğunu biliyoruz. Almanya’da “manevi rehberlik hizmeti” denilince önce “İslam’da böyle bir şey yok, her Müslüman birbirinin destekçisidir.” deniliyordu. Fakat cezaevi, psikiyatri gibi herkesin giremeyeceği yerler var. Bu durumda kurumsallaşma ihtiyacı kendisini gösteriyor. Örneğin bir toplantıda Müslüman bir kardeşimiz, “İslam’da herkes birbirinin destekçisi dolayısıyla bizim ekstra bir görevliye ihtiyacımız yok.” demişti. Bunun üzerine geri dönüş yolunda orada bulunan bir papaz bana şöyle dedi: “Müslümanlar birbirinin destekçisi ise nerede bu insanlar? O hâlde sizin ibadetinizi ben niye organize ediyorum?”
Hâlbuki biz Hz. Peygamber’in insanları nasıl teselli ettiğini, hastaları nasıl ziyaret ettiğini, derdi olanları nasıl dinlediğini biliyoruz. Bizim tarihimizde bu görevleri vakıflar, tekkeler ve farklı kurumlar üstlenmiş; bir destek mekanizması kurulmuş. Avrupa’daki Müslüman mahkûmlar ise yalnız kalmışlar. İlk defa yurtdışına gelen, mülteci olup daha sınırdan girer girmez yakalanıp hapse giren kimseler var. Bu insanların kimseleri yok; hukuki sistemi bilmiyor, dertlerini anlatamıyorlar. Manevi destek hizmetinin temeli insanı dinlemektir. En azından biz bu kişileri dinliyoruz, ardından diğer hizmetler geliyor.
Peki hapishanelerde Müslümanlara gönüllü manevi rehberlik hizmeti vermek isteyen herkes müracaat edebilir mi?
Müracaat edebilirler, fakat bu işlerin düzenli bir şekilde yapılması lazım. Cezaevinde Müslümanlara yönelik yapılan fahri destek hizmetleri oradaki ihtiyacı karşılamaz. Örnek vermek gerekirse orada mahkûmlara fahri olarak masal okuyan, onlarla kart oynayan insanlar da var. Öğrenciler, farklı Hristiyan gruplar geliyorlar. Fakat bu ayrı bir kategori. Buna rağmen orada görevli Protestan ve Katolik papazlar çalışıyor. Bu papazlar örneğin mahkûmların aileleriyle buluşmalar organize ediyorlar. Fahri olarak görev yapanlar bu tarz destek hizmetleri sunamazlar; çünkü anahtarınız yok, hukuki olarak kısıtlısınız. Fahri görev yapan biri olarak kendiniz bir kapıdan diğerine bile tek başınıza gidemiyorsunuz. Dolayısıyla Müslüman mahkûmlara yönelik bu hizmetlerin, ihtiyacı karşılayacak şekilde gerçekleştirilmesi için kurumsallaşma gerekiyor. Örneğin bu işi kadrolu bir şekilde yapan diğer görevlilerin ayda bir toplanma ve çeşitli sıkıntılarını dile getirme imkânları var. Ama bizim öyle bir imkânımız yok. Yine Hristiyanlarda manevi rehberlik yapacak din adamları uzun bir eğitimden geçiyor, sürekli eğitimlerini güncelleştiriyorlar. Siz temel bir ilahiyat eğitiminiz olmadan, birkaç haftalık bir kursun ardından bu kişiyle aynı masaya oturursanız, bu karşı taraftan kabul görmeyebilir.
Sizi şimdiye kadar etkileyen en özel anı, tecrübe neydi?
O kadar olay var ki… İnsanların Almanya’ya iltica edebilmek için göze aldıkları şeyler benim dikkatimi çekiyordu. Kişi Rusya’dan dağları dolanıp buraya geliyor, hapse giriyor. Kimsesi yok, ziyaretine gelen yok. Ya da bir diğer mahkûmun oğlu cezaevine düşmüş; kendisi hapiste olduğunu unutup baba şefkatiyle çırpınıp duruyor, “Benim oğlum ne olacak?” diye. Toplumda biz birtakım şeyleri görmüyoruz diye olaylar yok değil; olaylar oluyor da, biz farkında değiliz.
Bu nedenle bizlerin de bu konulara angaje olmaları gerektiğini düşünüyorum. Örneğin mahkûmlar namaz hocası, takvim gibi malzemeler istiyorlar. Bunlar ilk bakışta küçük masraflar gibi gelse de, siz 10 yıl boyunca, her ay 10 tane almak zorunda kalırsanız bu ciddi bir yekün teşkil ediyor. Bu yüzden cemaatlerin de bu sorunlara eğilmeleri ve bu kardeşlerimize destek vermeleri gerekir. “Bunun için yeterli imkânımız yok.” denilebilir. Fakat şu unutulmamalı: Kabuğunuzu kırarsanız, farklı alanlarla uğraşabilirsiniz; farklı alanlarla uğraşırsanız, farklı imkânlar elde edebilirsiniz. Bu biraz kendi bakış açımızın değiştirilmesi ile alakalı. İmamlarımızın çalışma sistemini komple gözden geçirmemiz şart. Öncelikle niyet edip imkânları araştırmamız, daha sonra da Cenâb-ı Allah’a güvenmemiz gerek. Niyetimiz halis olunca Allah da yardım eder.
selamın aleyküm benim oğlum ceza evine bu gün girdi bir çinnet sonucu cinayet işlemiş karısı ve çocuğu hastanede karısının büyük annesi sanırım ölmüş ben bir anne olarak çok üzgün vede çaresizim oraya gelemiyorum nerden haber alıcağımı bilmiyorum elim kolum bağlı yardımcı olursanız hapishaneye gittiğinizde özel görüşürseniz minnet duyarım ceza evinin adı cera veya gera bana cera dediler bilmiyorum ne olur benimle iletişime geçin çok üzgünüm caresizlik çok zor bir şey saygılar