Avrupa Birliğinin İsviçre ile İmtihanı
Avrupa Birliği yine tarihinin en zor sınavlarından birini veriyor. Zira Avrupa’nın en güçlü ekonomilerinden biri olan İsviçre, kısa bir süre önce gerçekleştirdiği referandumla Avrupa Birliğinin temel prensiplerinden biri olan serbest dolaşım hakkına ülkesinde kısıtlama getirme kararı aldı. Avrupa Birliği yetkilileri ise yasanın yürürlüğe girmesi hâlinde İsviçre’nin de taraf olduğu AB istihdam politikaları ile ilgili sorunlar yaşanacağı görüşünde.
İsviçre’de Avrupa Birliği (AB) ülkelerinden gelecek göçmen sayısını sınırlayan yasal düzenlemenin 9 Şubat’ta halk oyuna sunularak kabul edilmesi AB ülkelerini derinden sarstı. Aşırı sağcı popülist İsviçre Halk Partisi (SVP)’nin girişimiyle düzenlenen referanduma katılan İsviçrelilerin yüzde 50,4’ü ülkeye her yıl giren göçmen sayısının belli bir kota dahilinde düzenlenmesi lehine oy kullandı.
Her yıl yaklaşık 80 bin göçmenin giriş yaptığı İsviçre’de, 1960’lardan bu yana en büyük nüfus artışının yaşandığını belirten İsviçreli yetkililer, ülkeye giren yabancı sayısını kontrol etme uygulamasının Amerika Birleşik Devletleri ve Avusturalya gibi gelişmiş ülkeler tarafından çoktandır uygulanan bir pratik olduğunu söyleyerek yasayı savunurken, kimi İsviçreliler ise çıkan sonucun İsviçre açısından sıkıntı yaratacağı ve göçmen işçilere kapısını kapatan İsviçre’nin iş gücü sıkıntısı çekeceği görüşünü savunuyor.
İsviçre, AB üyesi olmamasına rağmen imzalanan pek çok anlaşma ile birliğe sıkı sıkıya bağlı. Nüfusunun yüzde 23’ünü yabancıların teşkil ettiği İsviçre ile AB arasında 1999 yılında imzalanan Serbest Dolaşım Anlaşması, AB vatandaşlarının İsviçre’ye herhangi bir engelle karşılaşmadan seyahat etmelerini ve yerleşmelerini mümkün kılıyor. Fakat referandumdan çıkan kararla İsviçre’nin, AB ile imzalanmış olan ikili anlaşmaları tehlikeye attığı ve bunun var olan tüm diğer anlaşmaların da yeniden sorgulanmasına yol açacağı ifade ediliyor.
Karara tepki gösteren Almanya Dışişleri Bakanı Frank-Walter Steinmeier, alınan kararı eleştirerek, Avrupa’nın en özgürlükçü ülkelerinden biri olan İsviçre’nin son yıllardaki ekonomik başarılarında göçmenlerin büyük payı olduğunu, dolayısıyla bu kararla ülkenin kendi çıkarları aleyhine bir adım atıldığını ileri sürdü. Öte yandan, sadece AB’de değil, İsviçre’de de endişe ve belirsizliğe yol açan referandumun sonucu, Heinz Christian Strache, Geert Wilders ve Marine Le Pen liderliğindeki Avrupa’nın popülist sağcı partileri tarafından ise memnuniyetle karşılandı.
Bilhassa Avrupa’nın en zengin ülkelerinden biri olan İsviçre’nin kendini AB’den uzaklaştırmak istemesi Avrupa’nın içine düştüğü çıkmazın boyutlarını gün ışığına çıkarıyor. Avrupa Komisyonu Başkanı José Manuel Barosso, referandumdan çıkan karara dair yaptığı açıklamada serbest dolaşım prensibinin pazarlığa açık olmadığının altını çizdi. Avrupa Parlamentosu Başkanı Martin Schulz ise meselelerin mantık çerçevesinde tartışılmak yerine insanların iç güdülerine başvurularak çözümlenme yoluna gidilmesinin doğru olmadığını ve İsviçre’nin bir yandan AB serbest pazarından yararlanırken diğer yandan serbest dolaşımı engelleyici bir karar alarak sorumluluktan kaçan bir tutum sergilemesinin kabul edilemez olduğunu belirtti.
Brüksel’i asıl kaygılandıran, İsviçre’nin bu tutumunun bir Meksika dalgasına dönüşüp birliğin ekonomi politikaları ve kriz yönetiminden memnun olmayan diğer üye ülkelere de sıçrayarak AB’de daha büyük bir krize kapı aralaması. İsviçre’nin bu talebinde yalnız olmadığı, aynı şekilde İngiltere, İtalya ve Fransa’nın da AB’den gelebilecek göçe benzer bir sınırlama getirmeyi düşündükleri uzun süredir biliniyor. Brüksel, İsviçre’deki bu gelişmelerin bilhassa göç kotası uygulamasına sıcak bakan İngiltere’ye sıçramasından endişe ediyor. Zira İngiltere, uzun süredir AB ile yapılan anlaşmaların ve ilişkilerin yeniden gözden geçirilmesini yüksek sesle dile getiriyor. Birkaç ay önce İngiltere Maliye Bakanı George Osborn bir basın toplantısında AB’nin kendini değiştirmemesi hâlinde İngiltere’nin birliği terk edebileceği mesajını vermişti.
Bu tartışmaların üzerine söz konusu referandumla yeniden gündeme gelen serbest dolaşım meselesi, “Avrupa Birliği çatırdıyor.” yorumlarına neden oldu. Bu durumda Avrupa Birliği’ne iki seçenek kalıyor: Birincisi, İsviçre’deki referandum sonucunu sineye çekerek, böylece diğer Avrupa ülkelerinin de benzer adımlar atmalarına zemin sunmak ve temel prensiplerinden birini tartışmaya açmak; ikincisi ise, kuruluş prensiplerinin arkasında durarak İsviçre ve benzer adımlar atan Avrupa ülkeleri ile var olan ikili anlaşmaları yeniden gözden geçirmek. Her iki ihtimalde de bu çıkmazın, ekonomik krizi atlatamamış Avrupalıları son senelerde Avrupa’da varlıkları hissedilen sağcı popülist partilerin politika ve propagandalarına yönlendireceği aşikâr.