'Birleşik Krallık'

Ekstremizmle Mücadelede Tehlikeli Gündem Maddeleri

İngiltere’de Londra Belediye Başkanı Boris Johnson’un “radikal Müslümanların çocuklarının ellerinden alınması” yönündeki önerisi büyük tepkiyle karşılandı. Radikallikle Müslümanlar arasında kurulan direkt bağlantının haricinde bu söylem, ailelerle çocuklar arasına devlet tarafından bir mesafe konulmasını da ön görüyor.

Basın yayın organları ve hükûmet tarafından son zamanlarda yapılan İslam karşıtı yayın ve demeçler sıradan vatandaşları İslam’ın radikal olduğu konusunda bir ön kabule zorluyor. Helal et kesimi, haremlik-selamlık uygulaması veya başörtüsü gibi kimseye bir zararı ya da etkisi olmayan İslami pratikler bile son zamanlarda gazetelerde sıkça yer alıp İngiliz kültürü için radikal birer tehdit olarak gösterilmeye çalışılıyor.

Londra Belediye Başkanı Boris Johnson, “radikal” Müslümanların çocuklarının bakım evlerine yollanması gerektiğini söyleyerek gazetelerde manşet oldu. Johnson özellikle Daily Telegraph köşe yazısı ve daha sonra çıktığı radyo programında İngiliz asker Lee Rugby’nin 2013’ün mayıs ayında, sonradan Müslüman olmuş ve ömür boyu hapse mahkûm olan iki İngiliz tarafından öldürülmesini örnek göstermişti. Bu şekilde Johnson, radikalizmi çocuk istismarının başka bir türevi olarak göstermiş ve asker Lee Rigby’yi öldüren çocuklar gibi diğer Müslüman çocukların da beyinlerinin yıkandığını ifade etmişti.

Bu açıklamanın arkasında yatan nedeni daha iyi görmek gerekir. Birleşik Krallık’taki Müslümanlar, Johnson’un öneri ve üslubunun radikalizm ile mücadele anlamında çözüm olmayacağı görüşünü paylaşıyor. Müslümanların çok büyük bir kısmı da, tıpkı sıradan beyaz bir gayrimüslimin, cinsel tacizcileri ya da seri katilleri “kendi grubunun bir üyesi” olarak görmeyeceği ve kabul etmeyeceği gibi bu tür dehşet verici olayların faillerini de kesinlikle kendilerinden kabul etmiyor ve kınıyorlar.

Fakat şiddet eylemlerini gerçekleştiren insanları kınamaları, onların aynı zamanda Müslümanlara yararından çok zararı olacak olan müphem yasaların çıkmasını kabul etmeleri anlamına gelmiyor. Birçok insan için Müslümanları susturmak ve muhalefetlerini engellemek için, ailelerindeki en sevgili varlıkları olan çocuklarını almanın gündeme gelmesi bir tehdit aracı olarak görülüyor.

Radikalliğin aile ile bağlantısı olduğuna dair herhangi bir akademik kanıt var ise, Johnson iyi bilmelidir ki, Lee Rigby’nin iki katili de inançlarına bağlı Hristiyan ailelerin çocukları olarak dünyaya gelmişlerdi. Johnson’un yürürlüğe konulmasını tavsiye ettiği bu yasa, radikalizm tehlikesini bertaraf etmekten çok, ancak çocukları üzerinden aileleri cezalandırmayı, bunun da ötesinde ülkede yaşayan diğer Müslümanlara göz dağı vermeyi hedefliyor.

Guardian gazetesinde yayınlanan bir habere göre radikalleşmiş kişilerin genellikle dinî inanç olmaksızın yetişen kişiler oldukları belirtilmiştir. Birçok durumda bu kişiler çetelere karışmış, çeşitli suçlar işlemiş ve yasal olmayan faaliyetler göstermiş kişilerdir. Radikalizme en uygun insan profili budur ve bu vasıflara haiz kişiler kendilerini “Müslüman” olarak niteleyen ve suç ve terör eylemlerine karışan kişiler tarafından seçilir.

Ülke içi güvenliği sağlamak adına toplumun büyük bir kısmını teşkil eden Müslümanları incitecek söylemlerde bulunmak, sadece gereksiz ifadeler olmakla kalmıyor; Müslümanların duygularını da uzun vadede etkiliyor. Özellikle çocukların sağlıklı ve güvenli bir çevrede yetişmesine büyük önem veren İngiltere Müslümanları, inançlarının durmadan saldırı altında olmasından ve en temel inanç ve dinî uygulamalarının bile yanlış yorumlanıp alay edilmesinden bunalmış durumdalar. Bu tarz küçümseme ve alayları söylemlerinde içselleştiren Johnson gibi yetkililerin ifadelerine karşı artık, “Bu kadar yeter.” demek derecesine geldiler. Özellikle son tartışmada, “Lütfen masum çocukları siyasi amaçlarla gerçekleştirilen bu tartışmanın dışında tutun.” cümlesi de Müslümanlardan sıkça duyuluyor. Nitekim Britanya Müslüman Konseyi, Johnson’un sözleri üzerine yaptığı açıklamada basit başlıklardan vazgeçmek gerektiğini, ancak bu tarz basit spot cümlelerin ötesine bakıldığı sürece aşırılıkla mücadele edilebileceğini vurguladı.

Terörizm ve aşırılıkla mücadele edildiğinde devletin kendi halkına karşı çifte standartlar geliştirmemesi gerekiyor. Örneğin beyaz, aşırı sağcı gençler arasında terörizm aslında daha büyük bir sorun teşkil ediyor ve eğer bir önlem alınmazsa bu kişiler Müslümanlardan çok daha büyük bir “potansiyel katil” olma riski taşıyorlar. Bu anlamda Müslümanları tehdit etmek ve onların çocuklarına ne öğretip öğretemeyeceklerini dikte etmek, kanuni dayanağı olmayan bir tavırdır. Bu tavrın arkasında ise aslında Müslümanların susturulmaları ve inançlarına yeteri kadar bağlı olmamaları umudu yatmaktadır.

İngiltere’nin en büyük gücü olan Londra Polis Teşkilatı 2013 yılında Müslümanlara karşı ülke çapında yöneltilen 500 cinayet olayını rapor etti. Rigby’nin Michael Adebolajo ve Michael Adebowale tarafından, “İngiliz askerlerinin Afganistan’da Müslümanları öldürdüğü” gerekçesiyle öldürülmesinin ardından Müslümanlara karşı saldırılar hızla tırmanışa geçti ve Avrupa’da göçmenlere ve Müslümanlara karşı daha sıkı denetimler yapılmaya başlandı. Johnson ve diğer İngiliz siyasetçilerin, bu saldırı furyasına kapılarak basit başlıklar üretmektense, daha köklü ve sadece belli bir gruba yönelik olmayan çözümler üretmeleri gerekiyor.

Fotoğraf: ©Flickr.com/Kradium

Bu yazıyla ilgili yorumunuzu paylaşabilirsiniz. Bunu yaparken Yorum Kurallarımızı dikkate alın lütfen.
Yorum adedi#0

*Tüm alanları doldurunuz

Son Yüklenenler