Orta Çağ’da Avrupa’daki Müslüman İmajı
Claudio Lange, fotoğraf sergisiyle Orta Çağ’dan şimdiye dek açığa çıkmamış Hristiyan sanatı heykellerindeki İslam algısını gösterdi. Bu heykel ve sanat eserlerinin, İslam’a karşı Haçlı Seferlerini meşrulaştırmak amacıyla siyasi araçlar olarak kullanıldığını söyleyen Lange ile Orta Çağ’daki ve şimdiki İslam imajını konuştuk.
Orta Çağ’daki pek çok resim tablosunun İslam karşıtı mesajlar ilettiğini söylüyorsunuz. Bu mesajın ayırt edici özellikleri nelerdir?
11. yüzyılda Batı Avrupa’da, özellikle Fransa ve İspanya’da, şaşkınlık verici milyonlarca heykel kiliselerde kullanılmıştır. Açıkçası ben bu heykelleri Hristiyan dünyasının İslam’a Tanrı adına saldırısını destekleyen ve Müslümanların iktidarı altındaki Kudüs’ün kurtuluşu için yükseltilen propaganda araçları olarak görüyorum.
Haçlı Savaşları kutsal savaşlardır. Her kutsal savaşın arkasında, isyan eden şeytan karşısında tek Tanrı’nın savaşması temeli vardır. Bu minvalde kadın, çocuk ya da yaşlıların kurban verilmesinde özür dilenecek bir durum söz konusu bile değildir. Zira her kutsal savaş, Tanrı’ya layık olmayan mahlukatın yok edilmesi içindir.
Burada söz konusu olan “yabancı”nın temel özelliği ise “çirkinlik”tir. O zamanlar Müslüman düşmanı tasvir eden heykeltıraşlık da, üstlendiği tahrik edici vazifeyi ifa etmek için hiçbir sınır tanımamıştır: Figürler pornografik, alay edici, zalim ve vahşicedir. 14. ve 15. yüzyıldan itibaren resim sanatının eserleri de yine aynı şekilde savaş propagandası amacıyla üretilmişlerdir.
Bu tasvirlerle Haçlı Savaşları mı meşrulaştırılmaya çalışılıyordu?
Haçlı Savaşları, Papa II. Urban tarafından 1095 yılında Clermont-Ferrand’da temellendirilmiş ve şöyle denmiştir: “Hristiyan dünyasında sefalet ve şiddet hüküm sürüyor ve bu artık son bulmalı.” Haçlı Savaşları, zengin ve medeni olarak daha üst kademede yaşayan Müslümanları Tanrı’nın bir numaralı düşmanı olarak göstererek insanların öfkesini yönlendirmek amacıyla kullanılmıştır.
1187’de Hristiyan Tanrısının kendine en müşahhas savaşı, Kudüs’le birlikte Müslümanlar lehine kaybedildikten sonra, Batı’da kutsal iç savaşların çağı olan Gotik ortaya çıktı. 1204’de 4. Haçlı Savaşında Hristiyan Bizans’a beklenmedik baskın, hemen akabinde her yerde Yahudilere karşı (kutsallaştırılmış) kıyımlar, Cermen-Roman dinî tarikatı olan Töton Şövalyelerinin Haçlı olarak kutsallaştırdığı köle savaşları; Güney Fransa’daki Katharizm katliamları gibi merhametsiz (aynı zamanda da kutsal) kâfir avları…
İç savaşlarla dışarıdaki savaşların birbiriyle olan sıkı ilişkisi –ki ben bunu çok vahim buluyorum- nedense görmezden gelinir. İç savaşlar ya da diğer adıyla kardeş kavgaları da, tıpkı kutsal devrim savaşları gibi (“Vatan yahut Ölüm” gibi sloganlarla), kutsallaştırılmıştır. Stalin’in burjuvaziye, Troçkistlere ya da üst sınıf çiftçiler olan “kulaklar”a karşı yürüttüğü iç savaş da kutsaldı; Amerika Birleşik Devletleri’nde Aryan Kardeşlerin Afro-Amerikalılara karşı giriştiği savaş da; Sünniler ile Şiiler arasındaki eskiden beri cereyan eden mücadele de kutsaldı.
Bugün pek çok Müslüman, Hristiyanlarla yan yana yaşıyor. O zamanlar Müslümanlar sadece hikâyelerden ya da savaşlardan mı biliniyordu?
Müslüman ve Hristiyanlar ancak Güney İtalya ya da İspanya’da karşılaşabilirlerdi. Her türlü barış isteği, o zamanların Kilise gücünü elinde tutan ve Papa II. Urban’ı atayan Fransız merkezli Cluny Tarikatının fetva makamında olması sebebiyle söz konusu olamazdı.
Haçlı birliklerini harekete geçiren, içteki barış ortamının bozukluğu ve Batı’daki sefaletti; o zamanlar 3. dünya Batı’ydı; İslam 2. dünya idi ve Bizans da 1. dünyayı temsil ediyordu. Kilise’nin aklındaki tek çıkar yol, Batı Hristiyan dünyası içerisindeki iç savaşı bütün propaganda araçlarını kullanmak suretiyle Müslüman dünyasına taşımaktı.
Bugün de İslam karşıtı propaganda kendisini gösteriyor. Tarihten ne öğrenebiliriz?
Haçlı Savaşları sefalet içerisinde yaşayanların çaresizlikten ötürü giriştikleri bir mücadeledir. Güç o zamanlar Bizans ve Bağdat’ta bulunmaktaydı. Bu merkezler, güneşten nasibini almayan kuzeybatı Avrupa’yı aptal ve yozlaşmış olarak nitelemekteydi.
Müslümanlar, o demlerde kendilerine dair ortaya çıkan temsilî küçük göstermelere, tahkirlere bugüne kadar hiç aldırış etmediler. Tanrısı, Hazreti Meryem’i ve kutsalları ile birlikte Kudüs civarında ağır bir hezimet yaşayan Batı “Gotik” dediğimiz büyük bir değişiklik yaşamaya sürüklendi. Hristiyanlık ile İslam arasındaki mücadele 20. hatta 21. yüzyıla kadar devam etmiştir.
Araştırmanıza, özellikle “Çıplak Yabancı” isimli kitap ve belgeselinize tepkiler nasıldı?
Bergama Müzesi, çok geniş bir halk teveccühüne sahne oldu ve sergi üç aylık bir süreden dokuz aya uzatıldı. Uluslararası arenada “dünyaca meşhur” sanat tarihçisi olduğum belirtildi.
Bugünkü siyaset de çalışmalarımın içeriğini genel olarak tasdik ediyor: Kilise heykellerindeki İslam karşıtlığına dair yaptığım hatırlatma yanlış değildi; ama dinî nefret ateşine körükle gitmiş oldum –her zamanki yanlış pozisyon. Galileo için Kilise vardı; bugün aktüel olarak Snowden veya Assange örneklerinde görebileceğimiz üzere devletler, özgür basın ve bilime pranga vurabiliyorlar.
Sergi bağlamında Amerika’dan ve Alman-ya’dan gelen davetler kısa süre içinde sanki bir sihirbazlık olmuş gibi geri çekildi. NDR’de konum üzerine saatler süren film kayıtları bir anda ortadan kayboldu. Ayrıca akademisyenlerin, İslam karşıtı tartışmalarda beni taraf olarak göstermek adına kısır ve laubali girişimleri de oldu.
Bosna Hersek’te Saraybosna ve Mostar’da Maria ve Magdelena’nın Kilise tarihindeki son rolünü yayımladığımda bilim çevresinden kesin suretle ihraç edilmiş oldum. Bugün bilim, ancak spor dallarının olduğu kadar temiz ve adil.
İspanya’da yaşıyorsunuz. Müslümanların uzun yıllar hâkim olduğu Endülüs’ü aklımıza getirecek olursak, orada Müslüman imajı nasıl?
Tarih çarptırılmış, tarihin hakikatleri sisler içinde kalmış ve zarar görmüştür. Farklı siyasal görüşlerden politikacıların söyledikleri uyuşmamaktadır; bilim insanları ve dinî metin yazarları, diğerlerinden hiç de daha az fırsatçı değiller. Sosyoloji, hakikati örten modern bir bilim olmuştur. Durum böyleyken Avrupalı Müslümanların imajları gerçeğe nasıl uygun olabilir ki?
Demek ki İslam yüzyıllardır kendini doğru şekilde anlatamamış ya da birileri tarafından yanlış anlatılmış.