'Dosya: "Sosyal Medya"'

Avrupa Müslümanlarının Sosyal Medya Kullanımı

Sosyal medya kullanımı küresel bir alışkanlığa dönüşmüş durumda. Öte yandan sosyal medya ve yeni iletişim araçları Avrupa'daki Müslümanlar için farklı kullanım formları doğuruyor.

İtalyan Akademisyen Stefano Allievi, Avrupa’daki Müslüman popülasyonu hakkında çok fazla çalışmanın bulunduğunu, fakat bu topluluğun nasıl “oluşuyor” olduğuna, kendilerini nasıl “ürettiklerine” dair disiplinlerarası araştırmaların çok az olduğunu belirtir.

Allievi’ye göre etnik olmayan, ulusaşırı özelliğe sahip Müslüman popülasyonu, “Avrupa’daki Müslüman Neo-Topluluklar” (Muslim neo-communities of Europe) kategorisiyle isimlendirilmelidir. Bu topluluklar yenidir (neo), çünkü “topluluk” (community) konseptinden farklılık gösterirler. Zira ikinci jenerasyon Müslümanlarla Avrupa’daki Müslüman topluluklar, sosyal kademede aktif olmaya başlamışlardır. Dindardırlar, fakat artık etnik ya da ulusal aidiyetleri onlar için belirleyici değildir. Diğer bir deyişle karşılıklı etkileşime açıktırlar.[1]

Bu yeni topluluk, Avrupa’da kamusal alana kültürel ve dinî referanslarıyla yeni bir sosyal aktör olarak dahil olmuştur. Bu topluluğun oluşmasında kitle iletişim araçlarının farklı rollerini araştıran Allievi, bu topluluğun hem kendilerinin dönüştüğünü hem de Avrupa’yı dönüştürdüğünü vurgular.

Eski Medyaya Yeni Meydan Okuyuş

Küreselleşme ile ürünler, para ve insanlar bitimsiz bir hareketliliğe kavuştu. Bilgi de bu hareketliliğe katılınca, Müslümanlar için de farklı bir sosyolojik gerçeklik oluşmuş oldu. Bu gerçekliği iki başlık altında inceleyebiliriz: Birincisi, sosyal süreci belirleyen bir etmen olan medyanın değiştirdiği/dönüştürdüğü Avrupalı Müslümanlar; ikincisi ise Avrupalı Müslümanların değiştirdiği/dönüştürdüğü medya.

Sosyal Medyanın Değiştirdiği Avrupalı Müslüman

Sosyal medya, dünyanın birçok yerinden insanlarla buluşma imkânı sunuyor. Bu da insanların farklılıkları görerek daha hoşgörülü insanlar olmaları sonucunu doğuruyor. Bu kapsamda sosyal medya aracılığıyla oluşan yeni Avrupalı İslam diskurunu, ulus aşırı dinî bir diskur (transnational religious discourse) olarak betimleyebiliriz. Zira “Müslüman nedir?” sorusunun cevabı, insanların zihinlerindeki eski cevaplardan artık farklılık göstermektedir. Amerika’da Slam sanatçısı bir Müslüman, İngiltere’de iş adamı bir Müslüman, Pakistan’da blog yazarı bir Müslüman, İsveç’te müzisyen bir Müslümanla tanışan; farklı ilgiler, zevkler ve kültürlerden Müslümanlarla buluşan insanlar için artık etnik ve ulusal sınırların belirleyiciliği anlamını yitirmektedir. Böylece sosyal medya Müslümanları dönüştürerek onlara şu hissi verir: “İslam etnik-ulusal bir gelenek değil; düşünülen, seçilen bir pratikler manzumesidir.” Avrupa’da, Arap, Türk, Boşnak, Afgan hatta Alman ya da Avusturyalı Müslümanlarla karşılaşan insanlar için bu hissin ayırt edici özelliği şurada gizlidir: “Alman-Arap-Müslüman” ya da “Fransız-Afgan-Müslüman” kimliklerindeki üçlemelerin her biri ülke içinde kendi içlerinde silikleşirken, bir de sosyal medyada küresel anlamda birbirleriyle ayrışmalar da silikleşmeye başlamıştır. Sosyal medya, bu sınırları kaldırmakla, “Müslüman Neo-Topluluğu”nun oluşmasına en büyük katkıyı sunmaktadır.

Sosyal medyanın Avrupalı Müslümanı değiştirdiği ikinci alan ise, Müslüman cemaat ve derneklerin şeffaflığa daha rahat geçmelerini sağlamak olmuştur. Bütün buluşmalar, oluşturulan proje ve toplantılar sosyal medya aracılığıyla paylaşılarak eskiden çoğunluk toplumuna karşı kısmen kapalı bulunan (ya da öyle algılanan) yapılar, artık dışarıya açılmış, bu anlamda sosyal medyanın “mahremiyet sorunu” olarak algılanan ilan özelliği, Müslüman cemaatler için kendisini çekinmeden ortaya koymanın ve tabuları aşmanın da bir aracı hâline gelmiştir.

Avrupalı Müslümanın Değiştirdiği Sosyal Medya

Cuma günleri hutbe, diğer günlerde hadis ve âyetler yayınlayan özel gruplar, internet siteleri ya da chat grupları haricinde Müslümanların sosyal medyayı kullanış biçimleri müstakil bir şekilde araştırılabilecek bir konudur. Bunun yanında Avrupalı Müslümanların sosyal medyayı kullanma biçimleri ise, çoğunluğu Müslüman olan ülkelerdeki Müslümanların sosyal medyayı kullanış biçiminden farklılık arz etmektedir.

Almanya’da 2013 yılının başlarında FDP’li Siyasetçi Rainer Brüderle’nin gazeteci bir kadına hoş olmayan tavırlar sergilemesi üzerine “Aufschrei” (“Çığlık at”) hashtag’i Twitter’de büyük rağbet görmüş, kadınlar günlük hayatta karşılaştıkları cinsiyetçi yaklaşımları bu hashtag altında paylaşma olanağı bulmuşlardı. Öyle ki bu hashtag, 21 Temmuz 2013’te Grimme Online Özel Kategori Ödülünü kazandı. Jürinin açıklamasına göre #aufschrei, “birçok kadını, kendi hikâyelerini anlatma konusunda teşvik etti.” Twitter’da başlayan bu tartışma, siyaseti ve medyayı da etkileyerek gündemi uzun süre meşgul etti.

Buna benzer şekilde sosyal medyanın Avrupalı Müslümanlar tarafından “azınlık sorunlarının paylaşım yeri” olarak kullanılması da bir yenilik teşkil ediyor. Örneğin Kübra Gümüşay tarafından oluşturulan #SchauHin (“Buraya bak”) hashtag’i ayrımcılıkla karşılaşan insanların tecrübelerini paylaşabilecekleri farklı bir platform oluşturdu. Gümüşay’a göre bu tarz paylaşımlar, insanların kendilerini sadece kurban olarak göstermelerini değil, aynı zamanda diğerleriyle paylaştıkları yüklerinin hafiflemesini de sağlıyor.

Sosyal Medya Aracılığıyla Siyasi ve Sosyal Katılım

Avrupa’da yaşadıkları toplumlarda kitle iletişim araçları tarafından “kendilerini tanımladıkları/ hissettikleri şekilde” temsil edilmediklerini düşünen Müslümanların sosyal medyayı kullanarak ulaştıkları imkânlar da, onların artık kendilerini ifade gücünden yoksun olmadıklarını ortaya koyuyor.

Sosyal medyanın özelde Avrupa Müslümanlarına, genelde ise göçmenlere bir diğer getirisi siyasi düzlem ile sosyal medyadaki farklılığın doğurduğu katılım imkânlarıdır. Türkiye vatandaşı olarak bir Avrupa ülkesinde yaşadığınızı düşünün. Eğer bulunduğunuz ülke, siyasi katılım için sadece ülke vatandaşlığını şart koşuyorsa, mevcut vatandaşlığınızla seçimlere katılamazsınız. Fakat demokratik katılım imkânlarının sadece sandıkla sınırlanmadığı günümüzde, ırk, din, dil, cinsiyet gibi ayrımların gündeme gelmediği sosyal medyada ülke gündemi ile alakalı demokratik katılımınızı gerçekleştirebilir, fikirlerinizi en üst makamlara iletebilir ve kamuoyunun bir parçası hâline gelebilirsiniz. Bu esnada size kimse, “Hangi vatandaşlığa sahipsiniz?” şeklinde bir soru yöneltmeyecektir.

[1] Stefano Allievi, Jörgen S. Nielsen: Muslim Networks and Transnational Communities in and Across Europe. Chapter One: Islam in the public space: Social networks, media and neo-comminities. S. 4.

Fotoğraf: ©Flickr.com/Roberto Tim

Bu yazıyla ilgili yorumunuzu paylaşabilirsiniz. Bunu yaparken Yorum Kurallarımızı dikkate alın lütfen.
Yorum adedi#0

*Tüm alanları doldurunuz

Diğer Gündem Yazıları

Son Yüklenenler