'Zanzibar'da İslam'

Zanzibar’da Zümrüdün Yeşili, Göğün Mavisi

Tanzanya’daki Hristiyan çoğunluğun aksine Zanzibar’da Müslümanlar çoğunluk durumda. Fakat ülkede en fazla dikkat çeken, her türlü etnik köken ya da farklılığın hoşgörüyle karşılanması.

Kimisi “Zanzibar” der. İran’dan gelip adaya yerleşen Şirazlı göçmenler ise “Zangi-bar” diyor; yani “Zencilerin Sahili”. Yerliler ise “Unguja” diyor. Zümrüdün yeşiliyle göğün mavi karışımı arasındaki Hint Okyanusu’nda kendini arayan bir ada Zanzibar. Kimisi için baharat deposu olduğu için bir öneme sahip; kimisi içinse dünyaca ünlü müzik grubu Queen’in kurucusu Freddy Mercury’nin doğduğu topraklar olduğu için. 1963 yılında İngiltere’den mbağımsızlığını ilan eden ada, 1964 yılında özerk bölge olarak Tanzanya’ya bağlanmış. Tanzanya’daki Hristiyan çoğunluğun aksine Zanzibar’da Müslümanlar çoğunluk durumda. Fakat ülkede en fazla dikkat çeken, her türlü etnik köken ya da farklılığın hoşgörüyle karşılanması.

Zanzibar’ın nüfusunu günümüzde çoğunlukla etnik olarak Svahili kökenli kişiler oluştursa da, Hindistan ve çeşitli Arap ülkelerinden gelen farklı etnik kökene sahip bir azınlık da Zanzibar’da mevcut. İngilizce ve Svahili resmî dil olarak kabul edilmiş; lakin çoğunluğun konuştuğu millî dil Svahili. Sömürge geçmişinden gelen İngilizce’nin yanı sıra Fransızca bilenlerin sayısı da hayli yüksek.

Zanzibar’da Nüfusun Yüzde 98’i Müslüman

Tanzanya’ya bağlı özerk bir bölge olan Zanzibar’da “Hristiyan mısın?” diye sorduklarında duydukları “Hayır!” cevabım, tanıştıklarımın yüzlerinde şaşkın bir ifade bırakmıştı. İşte burada, Zanzibar’da, inancın hâlâ en güvenilir unsur olduğunu görüyoruz. Başkent Stone Town’un dar sokaklarında bir Müslüman ile karşılaşma olasılığınız yaklaşık olarak yüzde 98; yani Müslümanların toplam nüfustaki oranları bu. Hindu ve Hristiyanlar burada küçük bir grup sayılıyor; şehirde çok sayıdaki camiye karşılık sadece iki kilise bulunuyor. Ancak bu durum barış ortamının, çatışma potansiyeline dönüşmesine pek de imkan vermiyor. Öte yandan Zanzibar’da hiçbir şeye inanmamak, yani ateizm çok nadir görülen bir şey.

Yabancı bir ülkeye gittiğinizde mümkün olan en fazla tecrübeyi ancak bir ailenin yanında kalarak kazanabilirsiniz. Biraz arayışın sonunda beni misafir olarak kabul edecek bir aile ile tanışmıştım. Evin erkeği, 34 yaşındaki Said, 26 yaşındaki Nayla ile dört yıldır evli. 17 yaşındaki yardımcıları Nadya ile küçük bir evde birlikte kalıyorlar. Bir alt katta Said’in kardeşi Marine ailesiyle birlikte yaşıyor. Giriş katında ise iki kardeşin babası, evlatlığı Ali ile birlikte yaşıyor. Yıllar evvel kendi elleriyle inşa ettikleri evleri, şehrin Kiponda isimli limanına yakın bölgesinde bulunuyor. Evin yakınında bir otel, iş yerleri ve bir de büyük cami bulunuyor.

Masif ve süslemeli dış kapısından girdikten sonra ev, sade ve yaşlı bir ev izlenimi veriyor. Evin içindekiler ise daha da ilgi çekici: Koca bir televizyon ve bu alanda uzmanlar için dikkat çekici olan çok sayıda altın görünümlü dekorasyon malzemesi. Ayakkabıları dışarıda çıkarıyoruz, koltukta değil halı üzerine oturuyoruz ve duvarlarda saat ve benzeri tablolar yerine Kur’an ayetlerini görüyoruz.

Geldikten sonra kafamda “Nasıl samimi olacağız?” gibi sorular dolanırken aile, DVD’ye kaydedilmiş çeşitli düğün videolarını ve fotoğraflarını büyük bir gurur ve heyecanla bana sunduğunda beni aralarına bir dost olarak kabul ettiklerinin farkına vardım. Daha sonra da yapılan düğünlere bizzat davet edildiğim için birçok farklı ritüeli bu düğünlerde görme fırsatım oldu. Katıldığım düğünlerden biri, kız tarafının maddi imkânsızlığından ötürü yalnızca bir gün sürdü. Evlerinde kaldığım Said ve Nayla’nın düğünü ise anlattıklarına göre tam üç gün sürmüş.

Zanzibar’daki düğünlerde misafirler genellikle iki ayrı gruba ayrılıyorlar: Erkekler camide toplanıyor, Kur’an okunuyor; nikâh da camide gelinin babası ve damat arasında kıyılıyor; gelin, nikâh için babasını vekil kıldığı için nikâha katılmıyor. Camideki programla eşzamanlı olarak kadınlar da süslenip donatılmış bir salonda toplanıyorlar. Afrika, Orta Doğu ve Hint müziği harmanından oluşan, özellikle Kenya ve Zanzibar bölgesine has “taarab” denilen müzik eşliğinde kadınlar kendi aralarında geleneksel danslarını icra ediyor ve eğleniyorlar. Düğünlerde sunulan yemekler açık büfe oluyor. Hatta gelen misafirlere, evlerine götürsünler diye düğün yemekleriyle doldurulmuş bir paket de veriliyor. Düğündeki eğlencenin doruk noktası elbette evlenecek çiftin salona girmesiyle başlıyor. Sonrasında damat ve gelin tüm salonu dolaşıyor ve kendilerine ayrılmış, salonun ucundaki koltukta yerlerini alıyor. Uzunca süre -ki bu süre neredeyse üç saati buluyor- gelin ve damat poz veriyor ve neredeyse herkesle tek tek fotoğraf çektiriyorlar. Said ve Nayla’nın benim katılamadığım düğününde ise erkekler için çok daha geniş bir program ayarlanmış. Nayla üç gün süren düğün boyunca üç farklı düğün kıyafeti giyindiğini söylediğinde düğün kıyafetinin Zanzibar kültürü için ne kadar önemli olduğunu da anlatıyor. Bir de kadınlar için önemli olan, gelinin ellerine ve ayaklarına yakılan geleneksel kına süslemeleri var. Bu süslemeyi genellikle gelinin annesi ya da kız kardeşleri üstleniyor.

Sosyal Aktivitelerle Dolan Yaşam

Zanzibar, ada olmasının getirdiği imkânlarla, anakarada bağlı olduğu Tanzanya’ya göre daha gelişmiş bir ülke. Bu gelişmişliği özellikle eğitim sahasında görmek mümkün. Mesela Tanzanya’da yedi yıllık ilköğretim zorunlu iken, Zanzibar’da zorunlu eğitim süresi on yıl ve ücretsiz. Yüksek eğitim alanında ise üç kurum bulunuyor; bunlardan ikisi devlet üniversitesi, diğeri ise özel bir kolej. Orta sınıfın pek bulunmadığı Zanzibar’da Said ve Nayla’nın ailesi üst orta sınıfa mensup. Ailenin üst orta sınıfa mensup olmasına vesile olan şeylerden biri de Said’in Zanzibar’da değil de Uganda’da bir üniversiteden mezun olmayı tercih etmesi. Böylesi bir fırsat, maddi imkânsızlıklar nedeniyle herkese nasip olmuyor. Said, eğitimini tamamlayıp Zanzibar’a döndükten sonra Zanzibar Devlet Üniversitesi’nin bilgi işlem merkezinde uzman olarak çalışmaya başlamış. Ortaokul mezunu olan Nayla ise, evlerinin zemin katında bir fotokopi dükkanı işletiyor ve bazı küçük kurumların sekreterliğini yapıyor.

Çift, hafta içi her gün çalışıyor; ama tabii ki Cuma günleri iş saati daha kısa. Cuma namazının, birçok Müslüman ülkede olduğu gibi burada da toplumsal olarak büyük bir rolü var. Müezzin ezana başladığı anda sokaklardaki erkekler farklı farklı camilere akın ediyor ve özellikle eski şehir, bir anda sanki terk edilmiş gibi bir havaya bürünüyor. Zanzibar’da kadınların camiye gitmeleri, camileri dolduran kalabalık sebebiyle pek alışılmış bir durum değil.

Zanzibar halkı genel olarak mesai saatinden sonra evlerde çok az vakit geçiriyor, nüfusun büyük bir kısmı için sosyal aktiviteler büyük önem taşıyor. Örneğin Said, en yaygın sporun futbol olduğu ülkede, Zanzibar resmî basketbol takımında profesyonel bir oyuncu. Basketbol takımından ayrı bir de iş yerinin kurmuş olduğu futbol takımında top koşturuyor Said. Nayla, işinden arda kalan zamanda yardımcısı Nadya ile çeşitli ev işlerini hallediyor. Kalan vakitlerinde Said ve Nayla sıklıkla aile ziyaretleri yapmaya özen gösteriyor. Neredeyse tüm aile bireyleri adada yaşadığı için de bu konuda pek sıkıntı çekmiyorlar. Bu durumda İslâm’da ve Afrikalılarda ailenin ne kadar önemli bir yere sahip olduğunu belirtmeye gerek yok.

Zanzibar’da aile hayatı, çekirdek aileden çok daha öte bir anlama sahip; geniş aile hayatı yaşanıyor. Aile bireyleri mümkün olduğunca birlikte zaman geçirmeye özen gösteriyor. Sosyal devlet namına bir şey olmadığı için de aile ayrı bir önem kazanıyor. Geniş ailenin fertleri düzenli bir şekilde, bazen her gün görüşüyor; sahip olunan her şey paylaşılıyor. Zanzibar halkı, gelecekleri için yapabilecek en iyi yatırımın çocukları olduğunu düşünüyor. Burada çocuk parası, annelik izni gibi uygulamaların esamesi okunmamasına rağmen çocuk sahibi olmak en önemli şeylerden biri.

Zanzibar’ın özerk statüde bağlı olduğu Tanzanya’dan bağımsız ayrı bir hükûmeti, parlamentosu ve cumhurbaşkanı bulunuyor. Parlamentodan seçilen 81 vekil, Tanzanya’da bulunan Ulusal Meclis’te Zanzibar’ı temsil ediyor. Fakat özellikle adada siyasi bir ilgisizlik söz konusu; belki de bu insanların politikacılara güveninin olmamasından kaynaklanıyordur.

Birlik ve beraberlik hissinin en yoğun olduğu dönem, birçok Müslüman ülkede olduğu gibi Zanzibar’da da tabii ki ramazan ayı. Orada olduğum dönemde güneş, saat 18:30 civarında batıyordu. Ailenin yanında bulunduğum ramazan boyunca ben de onlarla birlikte oruca niyetlenmiştim. İftar vakti geldiğinde orucumuzu açmak için sadece bir hurma yiyip bir bardak su içiyorduk. Kısa bir süre sonra, çeşitli Zanzibar yemeklerinden oluşan yer sofrası, evin giriş katına hazırlanıyor ve tüm aile bir araya gelerek yemek yeniyordu. Yemek daha ziyade elle yeniyor ve muhakkak sıcak bir öğün bulunuyordu. Bilhassa iftar vakitlerinde, sofradaki çeşitliliği garanti altına almak için komşular birbirlerine yemekler veriyordu. İftara davet için akrabaların birbirleriyle yarışı bayram günlerine yaklaştıkça azalıyordu, çünkü bayram için yapılan hazırlıkları hızlandırmak gerekiyordu. İmkân varsa yalnızca temizlik yapmakla yetinilmiyor; perdeler, halılar ve evdeki süslemeler de değiştiriliyordu. Said bayram traşı oluyor, Nayla da kollarını kınayla süslüyordu.

Cuma namazında olduğu gibi büyük çoğunlukla erkeklerin katıldığı bayram namazının ardından binada kalan tüm aile üyeleri yine giriş katında buluşmuştu; fakat bu kez sahur yerine değil kahvaltı yapılıyordu. Erkekler geleneksel kıyafet olan kanzu giyiyor ve kofia denilen feslerini takıyorlardı. Kadınlar ize buibui denilen uzun elbiseleri ve başörtüleri ile yerlerini almıştı. Kahvaltıdan kısa bir süre sonra yakındaki akrabalara bayram ziyareti için evden çıktık. Kısa kısa olan bu ziyaretler neredeyse gün boyu sürüyor. Yaşı büyük olanlara, bayram süresince yanlarında yeteri miktarda 500 Tanzanya şilingi (yaklaşık 25 sent) bulundurmaları tavsiye ediliyor. Çocuklar hazırlanan bozuk paraları toplamak için kapı kapı dolaşıyor ve biriktirdikleri parayla oyuncak, çikolota ve şeker alıyorlar.

Bayram günleri, Ramazan ayının bitişini gösterdiği gibi benim Zanzibar’da geçireceğim günlerin de sonunun geldiğini gösteriyordu. Hakkında herhangi bir bilgi sahibi olmadığım bölgeye gelip insanların beni bu denli kabullenebileceği aklımın ucundan dahi geçmezdi. Geldiğim topraklarda çok kültürlülüğe tahammül çalışmaları sürerken Zanzibar gibi, “geri kalmış” diye değerlendirdiğimiz bir ülkede Müslüman, Hindu, Hristiyan hatta ateist, beyaz tenli ya da Asyalı olmanın tepki görme ihtimali bile doğurmadığını görmüştüm.

Adada insanların çeşitli Avrupa ülkelerine satıldığı dönemden kalan köle hapishanelerini görmek mümkün. Etrafındaki birçok ülkeye göre daha düzgün bir iklime, tropikal doğaya, denize ve akla gelebilecek her türlü baharatın yetiştiği bereketli topraklara sahip olmasına rağmen adanın fakirliğinin kabul edilecek boyutta olmadığına kanaat getiriyor insan.

 Fotoğraf: ©flickr.com/ imke.stahlmann

Bu yazıyla ilgili yorumunuzu paylaşabilirsiniz. Bunu yaparken Yorum Kurallarımızı dikkate alın lütfen.
Yorum adedi#0

*Tüm alanları doldurunuz

Son Yüklenenler