IŞİD ve Terör Yasaları Gölgesinde Birleşik Krallık
Ağustos ayında Londra’nın en işlek caddesi olan Oxford’ta IŞİD yanlıları broşür dağıttı. En üst düzeye çıkarılan güvenlik önlemleri ile bu açık propoganda arasındaki tutarsızlık ise dikkat çekiyor.
35 yaşındaki İskoçyalı iki çoçuk babası Abdul Hafız, Haziran ayında Twitter’da Kürtler ve Şiiler hakkında ırkçı ifadeler içeren ve IŞİD’e katılmak istediğini belirten mesajları nedeniyle Eylül ayında hapis cezasına çarptırıldı. Kendisine verilen 16 aylık hapis cezası bugüne kadar Twitter trollerine verilen en ağır ceza olarak kayıtlara geçti; zira benzer vakalara verilen cezalar 12 haftayı geçmiyordu. Davaya bakan savcı verilen hükmü savunarak, şiddetten uzak bir toplum düzeninin sağlanabilmesi için halkı benzeri söylemleri polise bildirmeleri konusunda yüreklendiren açıklamalar yaptı. Twitter’da 4 takipçisi olan mahkûm ise söz konusu bildirimleri ağır alkol etkisindeyken yazdığını ifade etti.
Ağustos ayında Hafız’ın yargılanması tüm hızıyla devam ederken Londra’nın en işlek caddesi Oxford’ta IŞİD’in propaganda broşürleri dağıtıldı. Olay yerine çağrılan polis, söz konusu kişilere müdahelede bulunmazken, broşürlerin suç unsuru içerip içermediğinin yapılacak inceleme sonucu tespit edileceğini bildirdi. Öğrencilerden oluşan ve iyi organize olmuş grup broşürlerin yanında kurulması planlanan sözde İslam devletinin coğrafi sınırlarını gösteren haritaları da sergilemişti.
Başkent polisinin IŞİD propagandası yapan broşürlerin dağıtımı karşısında sergilediği pasiflik, Hafız’ın sanal propagandasına verilen sert tepki ve Başbakan David Cameron’un IŞİD’in gerçekleştirebileceği saldırılara karşı uyarıda bulunmasının ardından Birleşik Krallık’ta aynı ay içerisinde güvenliğin “ikinci en yüksek ” seviyeye çıkarılmış olması göz önünde bulundurulduğunda oldukça çelişkili bir tutum ifade ediyor. Zira güvenlik seviyesinin yükseltilmesi aynı zamanda emniyet birimlerinin hareket alanlarının genişletilmesi anlamına geliyor ve bu durum önümüzdeki bahar ayında gerçekleşecek parlamento seçimleri ile birleştirildiğinde önemli bir siyasi baskıyı beraberinde getiriyor. Bu baskıyı İngiltere’nin Irak Başbakanının ricası ve parlamentonun ezici bir çoğunlukla (43’e karşı 524 oyla) verdiği destek üzerine IŞİD’e karşı başlatılan hava saldırılarından da anlamak mümkün.
Peki nasıl oluyor da sadece yargı değil aynı zamanda yasama mensuplarının da bu ve benzeri tutumlara müsamaha göstermeyeceklerini ifade ettikleri ve terör tehdidi algısına bağlı olarak güvenlik tedbirlerinin artırıldığı hassas bir dönemde IŞİD sempatizanları başkentin ortasında ve polisin gözü önünde propaganda yapabiliyor?
Söz konusu broşürlerin, IŞİD’e açıkça atıfta bulunmayan, dolayısıyla bariz bir suç unsuru içermeyen şekilde titizlikle hazırlandıkları bir gerçek. “Hilafet kuruldu” başlıklı broşür Müslümanların yerine getirmeleri gereken bir takım şartlar sıralarken bunlardan birinin de hilafet topraklarına göç etmek olduğunu öne sürüyor. Polisin pasif tavrı, broşürlerin içeriklerinin ve sakince dağıtılmasının ilk bakışta ifade özgürlüğü kapsamında algılanması ihtimaliyle açıklanabilir. Her ne kadar düşünce ve ifade özgürlüğünü sınırlayan istisnalar mevcut olsa da, hilafet topraklarına dolaylı bir göç etme çağrısı içeren broşürlerin istisna teşkil edip etmediğine mahkeme karar verecek.
Görev döneminde göç yasalarını sertleştiren değişikliklerle tanınan ve terör şüphelilerinin gözaltı süresinin uzatılmasına dair çıkışlarıyla bilinen İçişleri Bakanı Theresa May, Birleşik Krallık’ta ikamet eden radikallerden gelebilecek terör tehdidine karşı yeni bir kanun tasarısı hazırlıyor. Buna göre broşür dağıtmak şeklinde de olsa aşırı fikirlerin yayılması suç olacak. “Antisosyal davranış yasaları” isimli düzenlemelerle ağırlıklı olarak aşırı söylem ve davranışların önüne geçip, radikal fikirleri İngiliz kanunlarına göre suç teşkil etmeyecek şekilde örtülü bir retorik kullanarak yaymaya çalışan aşırı kesimlerin aktivitelerinin önlenmesi amaçlanıyor. Yasa tasarısı kanunlaştığı takdirde bu zamana dek yalnızca terör aktivitelerine katılmaları durumunda yasaklanabilen organizasyonlar, fanatik fikirleri örtülü bir şekilde yaydıkları gerekçesiyle de yasaklanabilecekler.
Terör olayları insanları düşünmeye yöneltmeden önce İngiltere’de gayrimüslim halkın çoğu, Müslümanların toplumun ne denli büyük bir kısmını teşkil ettiğinden habersizdi. Toplumda İslam hakkında bilgisizlik hüküm sürüyor; bu da gayrimüslim kesimin gerçekleştirilen terör hadiseleriyle İslam’ın ne kadar bağdaştığı konusunda doğru bir çıkarım yapmasını zorlaştırıyor. Örneğin ücretsiz dağıtılan ve günde ortalama 880 bin kişiye ulaşan banliyö gazetesi “Evening Standard” okuyucuları geçen sene sokak ortasında sözümona İslami sloganlar eşliğinde öldürülen Lee Rigby’den veya kısa süre önce IŞİD tarafından infaz edilen İngiliz insani yardım görevlisi Alan Henning’den haberdarlar. Henning’in eşi ve çocuklarıyla birlikte yas tutan ve anma törenlerinde ön sıralarda saf tutmaya özen gösteren seçim arefesindeki politikacılardan da haberdarlar. “Evening Standard” gazetesinde rastlamadıkları birşey varsa o da Alan Henning’in veya herhangi masum bir sivilin ölümünü Müslümanların da toplumun geri kalanı gibi üzüntüyle karşıladıkları ve bu terör olaylarını kınadıkları. Birleşik Krallık’ta yaşayan Müslümanlar bu bilgisizliğin, İslam’ın toplumun büyük bir kesimi tarafından terörle bağdaştırıldığının ve devlet tarafından yürütülen terörle mücadele tezinin her an İslam’la mücadeleye dönüşebileceğinin farkındalar. IŞİD’e tepki gösteren kesimi daha çok Müslümanların teşkil ediyor olması toplumda hâkim olan olumsuz algı karşısında Müslümanların kendilerini savunması olarak anlaşılabilir. Zira gayrimüslim toplumun ekseriyeti İslam’a karşı çekingen tavrı nedeniyle benzeri eylemlerin veya dağıtılan broşürlerin içeriklerinin İslam dışı olup olmadığı konusunda sağlıklı bir çıkarım yapacak kadar fikir sahibi değil. İslam hakkında toplumda hâkim olan bilgisizlik göz önünde bulundurulduğunda Oxford’taki polislerin de ilk bakışta IŞİD propagandası yapan bir broşürle İslam dinini anlatan ve dağıtılmasında sakınca olmayan herhangi bir broşürü ayırt edememesi anlaşılabilir bir durum.
Son on yılda çıkarılan kanunlar ve ülkede yaşayan Müslüman vatandaşların radikalleşmesine dair sonu gelmeyen korkular Birleşik Krallık’ın uzun zamandır terörle mücadeleyi bir devlet prensibi hâline getirdiğini gösteriyor. IŞİD propagandası İngiltere’nin en işlek caddelerine kadar inmişken, ileride benzer bir eylem karşısında resmî makamların nasıl bir tutum sergileyeceği merak konusu.