'Avusturya'da İslam'

“İslam Yasası Avusturya’nın Örnek Yaklaşımını Zedeleyecek”

T.C. Başbakanlık Diyanet İşleri Başkanlığı Dış İlişkiler Genel Müdürü Prof. Dr. Halife Keskin ile Türkiye’nin Avusturya İslam Yasası tasarısına tepkisi ve bu anlamda Türkiye’deki Diyanet’in attığı adımları konuştuk.

Diyanet İşleri Başkanlığı, Avusturya İslam Yasası ile ilgili gelişmeleri hangi seviyede takip etti?

Gelişmeler, Viyana Büyükelçiliğimiz ve Viyana Din Hizmetleri Müşavirliğimiz aracılığıyla yakından takip edilmiştir. Bu süreçte; sivil toplum temsilcileri ile IGGiÖ (Avusturya İslam Cemaati), Millî Görüş Teşkilatı, İslam Kültür Merkezleri Birliği, Türk Federasyonu gibi kurumlarla 6 toplantı gerçekleştirilmiştir. Toplantılar neticesinde itiraza konu olan maddeler belirlenmiş, anayasa ve uluslararası hukuk profesörlerinden görüş alınarak çalışmalar yapılmıştır.

Tasarı ile ilgili Avusturya’daki sorumlularla (Uyum ve Kültür Bakanlığı) görüşmelerinizde neler dile getirildi?

Kanun taslağı ile alakalı Dışişleri ve Uyum Bakanı Sebastian Kurz ve Kültür Bakanı Josef Ostermayer ile görüşülmüştür. Görüşmede kanunla ilgili olarak; 1912 yasasıyla tanınan İslam dini ve cemaatinin ilk defa tanınıyormuşçasına yeni bir sürece ve şartlara dâhil edilmekte oluşunun anlaşılamadığı, kanun maddelerinin içinde yer alan kapalı ifadelerle Müslümanların potansiyel suçlu gibi gösterilmesinin kabul edilemeyeceği, radikalizm ile mücadelenin yerinin İslam Kanunu olmadığı, kurulacak ilahiyat fakültesine atanacak öğretim üyelerinin Müslüman ya da İslam cemaatine üye olma zorunluluğunun kanunda belirtilmediği, mevcut derneklerin “Kultusgemeinde” adı altında tüzel kişiliğe dönüşümüyle ilgili muğlak ifadelerin anlaşılamadığı, “Kultusgemeinde”lerin fesih şartlarının çok basite indirgendiği ve yurt dışı finans yasağının kabul edilemez olduğu hususları dile getirilmiştir.

Diyanet, tasarıyı genel olarak nasıl değerlendiriyor?

Tasarı, Müslüman toplumun istek ve ihtiyaçlarını karşılamamaktadır. 1912 tarihli İslam Yasası ile tanınan hakların yeni tasarı ile Avusturya Anayasasının eşitlik ilkelerine ve temel insan hak ve özgürlüklerine aykırı bir şekilde düzenlendiği, Müslüman toplumun diğer dinî topluluklara nazaran farklı bir konumda değerlendirildiği görülmektedir. Tasarıdaki çoğu maddede eşitlik göz ardı edilmekte, diğer dinî cematlerle kıyaslandığında İslam cemaatinin itibarsızlaştırılmasına yönelik düzenlemelere yer verilmektedir.

Öte yandan tasarı ile dinî nitelikli çalışmalar gerçekleştiren sivil toplum kuruluşlarına tüzel kişilik kazandırılmasına yönelik düzenlemeleri muğlaklıklarına rağmen olumlu değerlendirmekteyiz. Yeni düzenlemeyle Müslüman kuruluşlara sanki yeni cemaat statüsü almak isteyen kurumlar olarak muamele edildiği, Müslüman topluma karşı güvensizliğin ve ayrımcılığın vurgulandığı görülmektedir. Tasarının 6. madde 1. fıkrasında Kur’an ve hadislerin tercümesinin zorunluluğuna yapılan atıfta, diğer dinî cemaatlerin (Yahudi ve Hristiyan) hukuki mevzuatlarının hiçbirinde karşılaşılmayan bir şekilde İslam dininin temel kaynakları ile ilgili olarak bilimsel ve tarihî gerçekler göz ardı edilerek bazı düzenlemelerin yapılmak istendiği görülmektedir.

Tasarı, Avusturya’daki Müslümanlar ve Türkiye’deki Diyanet açısından hangi anlamlara geliyor?

Avusturya’daki Müslümanlar açısından tasarı mevcut güven ortamını olumsuz etkilemekte ve İslam dinine mensup olanların tümünü “şüpheli” durumuna düşürmektedir.

Başka dinî cemaatlerle ilgili düzenlemelerde bulunmayan kısıtlama ve yasaklamalar içeren tasarıya İslam karşıtlığı hâkimdir. Bu yönüyle tasarı eşitlik ilkesine ve Avusturya Anayasası ile Avrupa Birliğinin İnsan Hakları bildirgesine de ters düşmektedir.

Avusturya’da yaşayan Türkler açısından değerlendirildiğinde ise tasarıyla gündeme gelen; bir derneğin dinî ihtiyaçlarının ve dernek tarafından gerçekleştirilen olağan faaliyetlerin finansmanının sadece Avusturya’daki üyeleri tarafından sağlanmasına yönelik düzenlemenin, ülkemizin Avusturya’da vatandaşlarımıza sunduğu din hizmetinin engellenmesi, Türkiye’den giden din görevlilerinin ve Avusturya Türk İslam Birliği’nin (ATİB) faaliyetlerinin kısıtlanması sonucunu doğuracağı aşikârdır.

Yasa taslağının duyurulduğu basın toplantısında bu hususun özellikle Türkiye’den gelen imamlar için olduğunun vurgulanması Türk toplumuna karşı ortaya konan ayrımcılık bakımından endişe vericidir.

Tasarı yasalaşırsa Diyanet‘in yol haritası nasıl olacak?

Öncelikle ifade etmeli ki bu tasarının kanunlaşmaması arzusundayız. Aksi takdirde 1912 yasasının ortaya koyduğu anlayış ve uyum atmosferinin ve Avusturya’nın örnek yaklaşımının zedeleneceğinden endişe duyuyoruz.

Şimdiye kadar olduğu gibi bundan sonraki süreçlerde de Avusturya toplumunun bir parçası olarak Müslümanlar birlik ve beraberlik içerisinde hukuki çerçevede haklarını dile getirmeye devam edeceklerdir.

Kanun çalışması “Euro İslam” söylemlerinin somut adımlarıdır. Avusturya basınının “Avusturya İslam’ı” ifadelerini son aylarda sıkça kullanması, MJÖ (Avusturya Müslüman Gençliği) adlı kuruluşu örnek vermesi ve övmesi, imamların Avusturya’da yetişmesinin ve Avusturyalı olmasının sıkça vurgulanması bu düşünceleri ve endişeleri haklı göstermektedir.

Avusturya’daki gelişmelere benzer adımlar, Batı Avrupa’daki birçok ülkede gerçekleştirilecek gibi gözüküyor. Avrupa’daki siyasi iradelerin, Türkiye kökenli Müslümanların, Türkiye ile göbek bağlarını kesme yolundaki çabalarına karşı Diyanet’in ne tarz bir stratejisi bulunuyor?

Avrupa’daki diğer ülkelerde karşılaşılan benzer sorunlara ikili anlaşmalar ile kısa vadede önlem alınabilir (Almanya örneğinde olduğu gibi). Ayrıca Başkanlığımız uzun vadede Uluslararası İlahiyat Projesi çalışmaları ile yurt dışında yaşayan vatandaşlarımızın bu gibi sorunlarına çözümler üretmenin arayışı içerisindedir.

Bu yazıyla ilgili yorumunuzu paylaşabilirsiniz. Bunu yaparken Yorum Kurallarımızı dikkate alın lütfen.
Yorum adedi#0

*Tüm alanları doldurunuz

Son Yüklenenler