'Almanya'da İslam Düşmanlığı'

“İslam Karşıtı Suçlara Yönelik Avrupa Genelinde Bir Strateji Gerek”

Müslümanlar senelerdir Avrupa’nın hemen her ülkesinde kendilerine yönelik suç eylemlerinden mağdur durumdalar. Kimi zaman Müslüman bireylere, kimi zamansa cami ve kültür dernekleri olmak üzere İslami kuruluşlara yönelik saldırılara karşı koyabilmek için Avrupa genelinde bir karşı stratejinin oluşturulması şart.

İslam düşmanlığı nedeniyle işlenen suçlarla mücadele edebilmek ve bunları asgari seviyeye indirebilmek için öncelikle bahsi geçen suçların tanımlanmasında fayda vardır. Zira İslam düşmanlığı nedeniyle işlenen suçlara yönelik hem bilimsel araştırmalar, hem de adli ve siyasi muamelenin doğru bir şekilde gerçekleştirilmesi için uygun bir tanımda mutabık olmak gerekmektedir. Oysa konuya dair güvenlik güçleri tarafından da kullanılan resmî bir tanım Kuzey Ren-Vestfalya eyaleti hariç Almanya’da hiçbir eyalette bulunmamaktadır. Buna karşın Bavyera eyaleti anayasanın muhafazası açısından önemli olması nedeniyle “İslam düşmanı aşırılığı” şöyle tanımlamıştır: “Özgürlükçü demokratik temel düzenin ve bilhassa temel hakların kayıtsız şartsız geçerliliğinin Müslümanlar için ortadan kaldırılmasına yönelik yapılan her çaba aynı zamanda anayasal düzeni de hedeflemektedir ve İslam düşmanı aşırılık kapsamına girer.”

İslam düşmanlığı nedeniyle işlenen suçlar aşırılık ile ilgili olabilir ama bu suçlarda mutlaka aşırılık arka planı olmak zorunda değildir. Bunun yanı sıra İslam düşmanlığı nedeniyle işlenen suçları tanımlarken bu tanımın içine genel olarak insan düşmanı nefret ögelerinin ve suçun temelindeki nefret için uygun zemin sunan ön yargıların da girdiği dikkate alınmalıdır. Bu arka plandan İslam düşmanı suçları şu şekilde tanımlamak mümkündür: “Müslümanlara ve onların kuruluşlarına karşı ön yargı veya nefret temelinde işlenen her türlü suç.”

Olası Sebepler ve Etki Faktörleri

İslam düşmanlığı nedeniyle işlenen suçlara dair araştırılması gereken ilk konu toplumsal boyuttur. Avrupa’da bugüne kadar bu suçların sebepleri hakkında herhangi bir araştırma gerçekleştirilmemiştir. Suç işleyen kişi düşmanca ön yargılar, nefret veya agresif bir kişilik sebebiyle İslam’ı ve Müslümanları kendi nefretinin yansıma alanı olarak görebilir. Müslümanlara ve kurumlarına yönelik bazı saldırıların psikolojik sorunları olan, ancak cezai ehliyeti bulunmayan ve İslam’ı düşman olarak gören kişiler tarafından işlendiği de düşünülebilir. Nefret hislerine ve şiddetli ön yargılara sürükleyen, aşırı sağ ve sağ popülist zihniyet de bu eylemlere neden olabilmektedir. Diğer yandan Müslümanlara yönelik saldırılarda önceden planlanan ve iş bölümü ile birkaç fail tarafından gerçekleştirilen tehlikeli gruplardan ve kolektif hareketlerden de (Örn. NSU) bahsetmek mümkündür. Liberal elitlerin İslam düşmanlığı da güncel araştırmalara göre olası sebepler arasında bulunmaktadır. Ayrıca bazı araştırmalar İslam adına gerçekleştiği iddia edilen şiddet eylemlerinin, İslam düşmanlarının kendilerini dış dünyaya kapatarak radikalleşmelerini hızlandırdığını ve bu nedenle tekrar şiddet olaylarının oluşabildiğini öne sürmektedir.

Bireysel ve Toplumsal Sonuçlar

Müslümanlara yönelik suç eylemlerinde ilk olarak ruhsal sonuçlar söz konusudur. Bu sorunlar mağdur kişide bedensel rahatsızlıklar da oluşturabilmektedir. Bunun yanında grup psikolojisine dair etkiler de İslam düşmanı suçların olası sonuçları arasındadır: Dinî açıdan “böyle” olmaktan kaynaklanan dışlanma mağduriyet hissine, azınlık toplumuna geri çekilmeye, hayal kırıklığına, öfkeye ve ayrıca Almanya’yı vatan olarak görmekten vazgeçerek başka ülkelere göç etmeye yol açabilmektedir. Özetle toplumsal seviyede İslam düşmanı suçlar Müslümanların daha çok dışlanmasına sebep olabilir. Öte yandan Müslüman cemaat açısından da bir tehlike bulunmaktadır. Bu tehlike Chapel Hill olayında olduğu gibi sürmekte olan soruşturmalarda henüz suçun kesin motivasyonu belirlenmeden olayda çok hızlı bir şekilde İslam düşmanı motiflerin bulunduğuna dair inancın oluşmasıdır.

İslam düşmanı suçların kültürel sonuçları ise saldırılara maruz kalan dinî azınlığın mensupları bulundukları ülkeyi büyük oranda terk etmeye başladığında görülür. Bu durumda çoğunluk toplumu olan Alman toplumunun çeşitliliği açısından bir tehlike söz konusudur. Çok dünyevi ve hatta alaycı olarak anlaşılabilir ama İslam düşmanı suçlardan kaynaklanan mal ve insan kayıpları sebebiyle bütün toplum gereksiz yere sıkıntı da çekmektedir. Zira polis ve adli kurumlar suçları açıklığa kavuşturmak için oldukça masrafa girmekte, aynı zamanda sigorta şirketleri için de masraflar (Örn. camilere verilen maddi hasarlar) oluşmaktadır. Ayrıca şiddetin uygulanmadığı ve anayasal açıdan da sorunlu olmayan Pegida eylemlerinde olduğu gibi İslam düşmanı girişimler Almanya’nın diğer ülkeler nezdindeki imajına zarar vermektedir.

İslam düşmanlığı nedeniyle işlenen suçların tamamıyla göz ardı edilen bir diğer sonucu da bu suçların, İslam adına şiddet eylemleri gerçekleştirdiğini iddia eden kimselerin radikalleşmesine olası etkisidir. Hissedilen İslam düşmanlığı ve ayrımcılığın bazı radikalleşme süreçlerinin sebepleri arasında yer alması, bugüne kadar henüz bilimsel olarak araştırılmamış bir varsayım olarak kalmaktadır. Bu alanda acil araştırmaların yapılması gerekmektedir.

İslam Düşmanı Suçların Avrupa’daki Boyutu

Polis kurumları tarafından İslam düşmanlığı motivasyonuyla hangi süre zarfında ne kadar sayıda suç işlendiğine dair Avrupa Birliği çapında bir adli istatistik bulunmamaktadır. Almanya’da ise sadece Kuzey Ren-Vestfalya eyaletinin kriminal polisine bağlı bildiri merkezi siyasi kaynaklı suçları ayrı bir kategoride kaydettiği için Almanya çapında da bu verilere ulaşmak mümkün değildir.

Federal İçişleri Bakanlığının değerlendirmesine göre 2001 ila 2011 yılları arasında camilere 22 saldırı ve 2012 ila 2013 yılları arasında 35 saldırı gerçekleşmiştir. Spiegel Online’nin bir haberine göre Fransız Müslümanlar Merkez Konseyine bağlı İslamofobi Gözetleme Dairesi 7 Ocak 2015 tarihinde Paris’te gerçekleşen şiddet eylemlerinin sonrasında Fransa’da toplam 116 olay kaydetmiştir. Bu olayların içinde Müslümanların kuruluşlarına ve camilerine karşı 28 eylem ve ayrıca 88 tehdit bulunmaktadır. Bir önceki yılda aynı zaman içerisinde ise sadece 50 olay kaydedilmiştir. Peki buna karşın bilimin bu sayılara dair bulguları ya da kriminal açıdan önem arz eden “gölge alan araştırmaları” var mıdır? Bu sorunun cevabı ne yazık ki “hayır”dır.

Almanya’daki kriminolojik araştırma alanına bakıldığı zaman İslam düşmanı suçları araştıran tek Alman kriminoloji uzmanının -gerekli kaynaklara sahip olmayan- bendeniz olduğunu söyleyebilirim. Bu bağlamda bir üniversite veya araştırma merkezinin faaliyete geçmesi gerektiği açıktır, zira 2014 yılında yapılan bir çalışma İslam düşmanlığının yayıldığını tespit etmiştir. Bu yayılma İslam düşmanı suçların işlenme sayısındaki artışta etkili olabilir.

Avrupa Birliği’nde İslam düşmanı kaynaklı suçların adli istatistikler aracılığıyla kaydedilmesi ve araştırılması ağır şekilde ihmal edilmektedir. İstatistiki veriler ve araştırma sonuçları bulunmadığı takdirde müdahaleler ve önlemler planlanamaz, böylece insanların suç eylemlerinden korunması da olması gerektiği şekilde gerçekleştirilemez. Bu sebepten olsa gerek Avrupa Güvenlik ve İşbirliği Teşkilatı (AGİT) Ekim 2014 tarihinde İslam düşmanı suçların özel olarak adli istatistiklerde kaydedilmesini Almanya’dan talep etmiştir.

Sonuç ve Adli Siyasi Talepler

İslam düşmanı suçların yetersiz kaydedildiği ve ihmal edilmiş araştırma alanlarının varlığı göz önüne alındığında Avrupa’daki Müslümanların devlet tarafından olması gerektiği gibi korunmadıkları görülmektedir. Oysa İslam düşmanlığı nedeniyle işlenen her suç Müslümanların Avrupa’daki güvenlik güçlerine ve böylece kendileri tarafından seçilen hükûmetlere olan güvenlerini ağır bir biçimde zedelemektedir. Kendini hukuk devleti olarak gören Avrupa gibi bir toplumda adli politikalar açısından bakıldığında, on dört yıl içerisinde bir azınlığın uluslararası çapta daha önce hiç şahit olmadığı oranda ön yargı kaynaklı nefret suçlarına maruz kalması endişe vermek zorundadır. Avrupa’da İslam düşmanlığına karşı ulusaşırı bir stratejinin bulunmaması da endişe kaynağı olmalıdır. Avrupa hükûmetlerine başta ön yargılar olmak üzere Müslüman karşıtı ırkçılığa ve İslam düşmanlığına karşı Avrupa merkezli bir strateji geliştirme görevi düşmektedir.

Toplumsal seviyede Müslümanlara yönelik ön yargıların ve İslam düşmanlığının önleyici tedbirlerle, çeşitli projeler ve okul eğitimi aracılığıyla kalıcı bir şekilde azaltılması sağlanmalıdır. Bununla birlikte İslam düşmanlığı nedeniyle işlenen suçların nedenlerinden bazıları kaldırılabilir, fakat önleyici tedbirler bütün etkenleri kapsayamaz. Bu stratejiye elbette Müslümanlara karşı uygulanan yapısal ayrımcılığı sonlandırmak da dâhildir. Örneğin Federal Anayasa Mahkemesi’nin Mart 2015’teki kararına rağmen Almanya’da başörtüsü hâlâ ayrımcılık sebebidir ve Müslüman kadınların bu sebepten dolayı bazı işlere girmeleri zorlaşmaktadır. Aynı zamanda İslam düşmanlığına karşı Avrupa merkezli bir strateji, her AB ülkesinde Müslümanlara yönelik işlenen suçların standart formatta kaydedilmesini de sağlamak zorundadır. Diğer önemli adımlardan biri de güvenlik güçlerinin Müslüman dernek ve cami cemiyetlerini sadece radikalleşmeyi önlemek için partner olarak değil, aksine İslam düşmanlığı kaynaklı suçların olası mağdurları ve Avrupa’da korunmaya muhtaç dinî bir azınlık olarak algılamaları gerekliliğidir. Bu denli sistematik koruma Avrupa’da, bilhassa Almanya’da yaşayan Müslümanların yıllardır kaybettikleri güvenin geri kazanılmasına da yardımcı olacaktır.

Bu yazıyla ilgili yorumunuzu paylaşabilirsiniz. Bunu yaparken Yorum Kurallarımızı dikkate alın lütfen.
Yorum adedi#0

*Tüm alanları doldurunuz

Son Yüklenenler