“Hükûmetlerin Dinî Cemaatleri Siyasi Ajandayla Finanse Etmesi Sorunlu”
Volker Beck, 1994 yılından beri federal milletvekili ve Bündnis 90/Yeşiller’in din politikaları ve iç siyaset sözcüsü. Beck, Avusturya örneğinden hareketle dinî cemaatlerle devlet arasındaki ilişkilere dair sorularımızı yanıtladı.
Yeşiller Avusturya’daki İslam Yasasını şiddetli bir şekilde eleştirdi. Bu yasa Almanya için örnek olarak kabul edilebilir mi sizce?
Hayır. İçeriği itibariyle Avusturya’daki yasaya benzer düzenlemelere sahip bir İslam Yasası Almanya’da büyük oranda anayasaya aykırı olurdu. Bu yasa, devletin ideolojik tarafsızlığını zedeleyerek dinî cemaatlerin kendi içlerinde bağımsız hareket edebilme haklarını önemli ölçüde zedelemektedir. Yasada dinî cemaatlerin tüzüklerinin resmî olarak onanma yükümlülüğü bulunmaktadır (İslam Yasası 23. madde 1. fıkra). Gerçi Alman yasalarına göre de kamu tüzel kişisi olarak kabul edilme süreci için süreklilik teminatı olarak “tüzük ve üyelerin sayısı” şart koşulmaktadır. Fakat Almanya Federal Anayasa Mahkemesi, dinî cemaati oluşturan tüzük uyarınca yasalara bağlılıktan daha ileriye giden bir talepte bulunulmadığını somutlaştırmıştır. Bu husus da tüzük maddelerinin onanma çekincesinin bulunmadığını gösteriyor, zira bu onama için denetleme ölçülerinin belirlenmesi de gerekmektedir.
Bir yurt dışı finansman yasağı söz konusu olacaksa bu diğer dinî cemaatler için de geçerli olmalıdır. Oysa bu durum Avusturya’daki diğer dinî cemaatler incelendiğinde (örneğin Yahudi cemiyetleri, Hristiyan Ortodoks Kilisesi) kuşku uyandırmaktadır. Öte yandan Almanya’daki iki büyük kilise de yurt dışındaki Hristiyan cemaatleri finansal açıdan desteklemektedirler.
Sebastian Kurz, “Avrupa’daki her ülke İslam ile ilgili kendi sorunlarına sahip. Fakat bazı sorunlar birbirine çok benziyor. Hazırladığımız düzenlemelerin bir kısmının Almanya için de uygun olacağını düşünüyorum.” şeklinde bir açıklamada bulundu. Bu açıklama hakkında ne düşünüyorsunuz?
Alman yasal zemini Avusturya’daki durumdan iki hususta önemli oranda farklılık göstermektedir. Bu farklılıklardan birincisi şudur: 1998 yılına kadar dinî cemaatler özel hukuk statüsüne sahip olamıyor, sadece dinî kamu tüzel kişisi olarak kabul ediliyorlardı. 1998 yılında Avusturya İnanç Toplulukları Yasası’nı çıkardı ve bu yasa ile dinî cemaatler, dinî dernekler olarak kaydolup hukuki ilişkilere iştirak edebilme hakkına sahip oldular.
Almanya’da ise dinî dernek olarak faaliyete geçmek için herhangi bir fiili ön koşul bulunmamaktadır. Dinî dernek ve benzeri olarak özel hukuk kuruluşu olmak herhangi bir onama almadan da mümkündür. Sadece devlet ile işbirliği yapmak ve resmî tanınma isteyen dinî cemaatlerin inançları doğrultusunda ve üye sistemi ile organize olmaları gerekmektedir.
İkinci fark ise şudur: Avusturya Anayasa Hukuku’na göre Avusturya Cumhuriyeti sadece uluslararası hukuk tarafları ile devlet antlaşması imzalayabilir, bu tarz bir anlaşma 1933 yılında Katolik Kilisesi ile (Papalık) yapılmıştır. Yasal hakların verilmesi ve dinin sembolik olarak tanınması Avusturya’da 1874 yılında yürürlüğe girmiş Kabul Yasası gereğince sadece resmî kanun veya Kültür Bakanlığı’nın talimatı ile gerçekleşmektedir. İslam Yasası 1912 yılında bu türde olan ikinci yasaydı. İlk yasa 1890 yılında Musevi dinî cemaati için çıkmıştı. Akabinde 1961 yılında Protestan Yasası olarak tabir edilen yasa ve diğerleri de çıktı.
Almanya’da ise devlet antlaşmalarını imzalama yetkisinin böyle bir kısıtlaması bulunmamaktadır. Bu açıdan Katolik Kilisesi (Papalık) ile imzalanmış iki uluslararası hukuk antlaşmasının (Prusya ve Bavyera) yanı sıra Protestan/Luteryan kiliseleri ile birçok devlet kilise antlaşması mevcuttur. Hamburg ve Bremen eyaletleri zaten Müslüman ve Alevi cemaatler ile devlet antlaşmaları imzalamışlardır. Federal Alman Cumhuriyeti Yahudiler Merkez Konseyi ile 2003 yılında bir devlet antlaşması imzalamıştır.
Avusturya İslam Yasası Müslümanlara, “Diğer din mensuplarıyla eşit haklara sahip değilsiniz.” mesajı verdi. Avrupa’daki kutuplaştırıcı İslam tartışmasından hareketle: Siyaset Müslümanların eşitlikleri söz konusu olduğunda başarısız mı kalıyor sizce?
Dediğim gibi böyle bir yasayı Almanya’da anayasaya aykırı olarak görürüz. Bu tarz bir yasa Alman Anayasasının üçüncü ve dördüncü maddelerini zedeler. Siyaset, Almanya’da İslam’ın uyumuna sadece “tehlikeyi önleme” hususu doğrultusunda baktığı için zaten başarısız olmuştur. Bunun için İçişleri bakanı Friedrich’in İslam Konferansı’ndan geride bırakmış olduğu yıkıntılara bakmamız yeterlidir.
Almanya’daki cami cemiyetlerinin yurt dışı finansmanından bağımsız olmaları hangi sebepten dolayı arzu edilmektedir?
Dinî cemaatlerin yurt dışından finanse edilmesi her daim yurt dışının etkisi ile ilgili soruları ortaya çıkarmaktadır. Fakat ben bunu söylerken Köln Belediyesinin Kudüs’teki Kutsal Kabir Kilisesi’nin giriş portalinin yenilenmesine iştirak etmesini kastetmiyorum. Eğer yabancı hükûmetler Almanya’daki dinî cemaatleri belirli bir siyasi ajanda doğrultusunda finanse ederse bu bir sorun teşkil etmektedir. Bir de finansman süreci şeffaf değilse bu daha da büyük bir sorun olur.
“Avusturya/Alman/Avrupa İslamı” gibi kavramlarla ne kastedilmektedir ve bu kavramlara sizin bakışınız nasıl?
İnsanlar ve kültürler her daim yaşadıkları çevreden etkilenirler. Fakat kendi dinlerinin etkilenmesi ya da herhangi bir şekle bürünmesi burada yaşayan Müslümanların ve onlara ait olan kuruluşların kararıdır, siyasetin kararı değil. Bununla beraber Almanya’da kilise, cami ve sinagog cemiyetleri arasında daha fazla diyalog arzu ediyorum.
İslam din dersi, üniversitedeki İslam İlahiyatı bölümleri ve hapishanelerdeki manevi rehberlik, radikalleşmeyi engellemek için araçlar olarak görülüyor. Bu haklar, neden “hak” olarak değil de önleyici tedbir olarak görülüyor sizce?
İslam’ın uyumuna dair tartışmanın sadece tehlike ve önleyici tedbirler doğrultusunda sürdürülmesini doğru bulmuyorum. Fakat devlet ile din arasındaki işbirlikçi ilişki kilise içerisindeki köktenci güçlerin de ılımlı bir yöne evrilmelerine etki sağlamıştır. Bazı muhafazakâr Katolikler de bundan şikâyetçidir.
Devletin Müslümanlarla ilişkisini etkileyen güvensizliğin üstesinden nasıl gelinebilir?
Aslında bu görev için Alman İslam Konferansı yürürlüğe geçirilmişti. Maalesef bu kurum son seçim sürecinden sonra duvara tosladı. Ben bu teşebbüsün hâlâ doğru bir imkân olduğunu düşünüyorum. Nihayetinde eşit ve kabul edilmiş İslam dinî cemaatlerine giden yolun izahı ve icabında bu doğrultuda antlaşmanın yapılması bu ortamda gerçekleştirilebilir. Yıllar önce zaten bu bağlamda bir yol haritası hazırlamıştık. Müslümanların ilgilerini temsil eden özel dernekler dinî cemaat değillerdir. Öte yandan İslam dinî cemaatlerinin de Anayasa Din Hukukumuz çerçevesinde iki büyük kilise ve Yahudi toplulukları gibi aynı yasal ve toplumsal imkânlara sahip olmaları gerekmektedir.
Fotoğraf: ©Fabian_Stuertz