Suudi-Körfez İş Birliği’ndeki Yemen Savaşında Mısır
Arap dünyasının en fakir ülkesi olan Yemen’e Suudi Arabistan tarafından yönetilen saldırının ardından uluslararası camiadan barış çağrıları gelse de Şii Husilere saldırı devam etti. Bu esnada Mısır da, Suud müdahalesini her şeye rağmen desteklemekte kararlı.
Suudilerin başını çektiği koalisyon güçlerinin savaş uçaklarının İran destekli Husi savaşçıları ve sabık devlet başkanı Saleh’e bağlı güçlerden oluşan müttefiklerine karşı düzenlediği saldırıların beş günlük (ve defalarca ihlal edilen) ateşkesin ardından tekrar başladığı günlerde Riyad’da 17-19 Mayıs arası Yemen krizi konulu bir konferans düzenlendi. Yemenli katılımcılar sürgündeki başkan Hadi’ye olan desteklerini yinelerken, Husi güçleriyle savaşan hükûmet yanlısı güçlere silah yardımının artırılması kararı aldılar.
Koalisyon güçleri harekâtı başlattıkları sırada Husiler geçtiğimiz yılın eylül ayında başkent Sana da dâhil olmak üzere ülkenin geniş bir alanını kontrol altına almıştı ve Hadi’nin kalesi konumundaki Aden’e doğru ilerliyordu. Husiler Yemen’i bombalayan Suudi Arabistan veya diğer ülkelerin hiçbirinde gerçekleştirilen görüşmelere katılmayacaklarını söyleyerek Riyad görüşmelerini boykot ettiler.
Birleşmiş Milletler, diplomatları tarafsız bir bölgede birbirleriyle görüştürmek maksadıyla 28 Mayıs tarihinde Cenevre’de başlayan oturumlara ev sahipliği yapma kararı aldı. Husi ilerlemesine karşı ülkeyi terk etmeye zorlanan Hadi’ye destek amacıyla Suudi-Körfez İş Birliği Konseyi hava saldırısı düzenlerken, Mısır hükûmeti 26 Mart tarihinden beri Yemen’i bombalayan koalisyona katılımının süresini uzattı. Peki Mısır Suudların öncülüğündeki Yemen saldırısını neden destekliyor?
Arap Stratejik Araştırmalar Merkezi Başkanı Dr. İbrahim Nawar Mısır’ın Husi karşıtı koalisyona olan desteğinin ardında yatan menfaatleri ele aldı. Nawar ilk olarak Yemen ve Arap Yarımadası arasında yer alan, Hint Okyanusu ile Akdeniz arasında Kızıldeniz ve Süveyş Kanalı üzerinden stratejik bir bağ konumunda olan Babü’l-Mendep boğazına dikkat çekiyor. Liman şehri olan Aden de dâhil olmak üzere Husi güçlerinin güneye doğru yapmış oldukları bütün saldırılar, Mısır’ın en büyük gelir kaynaklarından olan Süveyş Kanalı trafiğini tehdit edecektir. Bu sebeple Mısır Kızıldeniz’in güneyinde ve Aden Körfezi boyunca yaşanan bütün gelişmelerden haberdar olmak zorunda. Bununla birlikte Mısır enerji istasyonları ve elektrik hatları gibi Yemen’de birçok proje gerçekleştiriyor. Ayrıca Yemen şiddetin daha geniş bir alana yayılması bağlamında jeopolitik bir öneme sahip. İstikrarlı bir Yemen, Arap Yarımadası’nda ve ötesinde istikrarın sağlanmasına yardımcı olacaktır. 2014 haziranında Sisi başkan olarak göreve başladığında Körfez’in güvenliğinin “Mısır’ın ulusal güvenliğinin ayrılmaz bir parçası” olduğunu açıklamıştı.
Bunun yanında Mısır, kendini Arap dünyasının güvenliğini tehdit eden unsurlara karşı koyan “birleşik cephe”nin, başka bir deyişle Arap dayanışmasının lideri olarak görmekte. Sisi geçtiğimiz günlerde Arap Körfez ülkelerini destekleyeceğine dair ant içti ve “Bizim menfaatimiz Arap ülkelerinin, hatta meğer mümkünse bütün dünyanın güvenliği ve istikrarındadır. Kardeş körfez ülkelerini hayal kırıklığına uğratmayacağız.” dedi. Ayrıca Mısır’ın Mursi’ye 2013 yılı temmuz ayında yapılan darbeden bu yana Körfez ülkesi müttefiklerinden, en başta da Suudi Arabistan’dan milyarlarca dolar yardım aldığını da göz ardı etmemek gerek.
Yemen’e müdahale başladığından beri Mısır bölgeye hava ve deniz kuvvetleri desteği göndermiş olmasına rağmen henüz kara kuvvetleri desteği sağlamadı. Yemen uzmanı Dr. Nawar’ın belirttiğine göre Mısır, deniz yolunun güvenliğini sağlamak maksadıyla, “barışın muhafazasını temin etmek” amaçlı deniz birliklerini Kızıldeniz, Babü’l-Mendep ve Aden Körfezi boyunca konuşlandırmıştı. Mısır’ın yanı sıra Birleşik Arap Emirlikleri ve diğer Körfez müttefikleri olan Ürdün ve Fas’a ait savaş uçakları da hava operasyonlarına destek sağlıyor.
Mısır’ın destek sağladığı bir diğer önemli alan ise hava ve deniz kuvvetlerinin konuşlandırılması bağlamındaki koordinasyon. Peki Suudluların başını çektiği saldırının gidişatını nasıl değerlendirmek gerekir? Herhangi bir gelişme söz konusu mu?
Nawar’a göre askerî açıdan bakıldığında operasyonun başarı sağladığı tek nokta, Husi ilerleyişini durduramamış olsa da geciktirmesi. Nawar, “Eğer saldırı başlamamış olsaydı Taiz, Daleh, Aden, Şabva veya Yafa çok kısa bir süre içerisinde Husi güçlerinin kontrolüne geçecekti.” diyor. Nawar’a göre Birleşmiş Milletler çatışmanın taraflarını barışçıl bir çözüm bulma konusunda zorluyor. Nawar buna rağmen Husi güçlerinin ele geçirdikleri bölgelerden çekilmelerini öngören 2216 sayılı Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi kararının henüz uygulanmadığını da ekliyor.
Savaşın tekrar başlaması sebebiyle askıya alındıktan sonra Cenevre’de barış görüşmeleri yapılması planı tekrar gündemde. Husi isyancılarının lideri Abdulmelik el-Husi görüşmeleri çatışmanın çözüme kavuşturulması için “tek çözüm” olarak nitelendirdi.
Öte yandan, Suudi kuşatmasının bir neticesi olarak Yemen milyonlarca insanı etkileyen ve gittikçe büyüyen bir gıda, su, ilaç ve yakıt krizi ile karşı karşıya. Birleşmiş Milletler’in tahminlerine göre 19 Mart tarihinden bu yana 1800’den fazla kişi hayatını kaybederken 7300’ü aşkın insan çatışmalarda yaralandı, yarım milyon kişi ise evsiz kaldı. Suudilerin öncülük ettiği koalisyonun gerçekleştirdiği hava ve deniz kuşatması, yardımların dağıtımını yavaşlatması sebebiyle eleştiriliyor.
Mısır hükûmeti askerî güçlerini konuşlandırma, böylelikle de Suudi müdahalesine olan katılım süresini (3 ay daha) uzatan kararı mayıs ayı başında onayladı. Nawar’a göre bu ikinci dönemin sonunda herhangi somut bir gelişme yaşanmazsa dahi Mısır bu katılımına devam edecek ve kendisine ihtiyaç duyulduğu sürece operasyona destek verecek. Nawar, Mısır’ın müdahalesine ülke içerisinde karşı çıkılmamasına rağmen Mısırlıların kara harekâtı ihtimaline dair çekincelerine dikkat çekiyor. Mısırlılar, Mısır’ın Vietnam’ı olarak görülen, binlerce Mısırlı askerin hayatını kaybettiği 1960 müdahalesini tekrar yaşamak istemiyorlar. Buna rağmen, kara kuvvetlerini ve özel birlikleri ihtiyaç duyulduğu takdirde bölgeye gönderme opsiyonu tamamen ihtimal dışı değil.
Sina’da ayaklanmalar devam etmekte ve Kahire çevresi ile diğer şehirlerde sürekli patlamalar meydana gelmekte; dolayısıyla kendi bünyesi içerisinde başa çıkması gereken güvenlik sorunları varken Mısır’ın başka topraklarda cereyan eden bir operasyona ne kadar katkı sağlayacağını kestirmek güç.
Öte yandan Yemen krizi bir bölgesel Arap ittifakı oluşturulması tartışmalarını da beraberinde getirdi. Başkan Sisi Körfez’i bölgesel tehditlerden korumak amacıyla karma bir Arap askerî birliğinin kurulması çağrısında bulundu. Mart ayı sonunda Şarm el-Şeyh’te gerçekleştirilen Arap zirvesinde Sisi güçlü ordusunu Arap acil durum gücünün mihenk taşı olarak sundu.
Dr. Nawar, Arap ülkeleri arasında büyük bir lojistik, koordinasyon ve siyasi irade gerektirecek olsa da bölgesel bir askerî çatı kuruluşun oluşturulması gerektiğini düşünüyor. Nawar, “Ortak bir savunma sisteminin olmayışı sebebiyle yabancı güçler bölgede askerî üsler, hava ve deniz istasyonları kurmuş durumdalar.” derken, “Arap liderler böyle bir sisteme sahip olmayışlarının bizi tehlikeye atacağını düşünmüş olmalılar.” tahmininde bulunuyor.
Yemen’deki gelişmeleri yakından takip eden Nawar, Mısır’ın deniz kuvvetlerini Yemen sahillerinde konuşlandırmaya devam etmenin yanı sıra diğer koalisyon güçleriyle de çatışmaya bir çözüm bulma bağlamında stratejik diyaloğa girebileceğini öngörüyor. Fakat hâlihazırda Mısır, koalisyon güçlerinin Yemen’in ve komşu Arap ülkelerinin güvenliğini sağlama çabalarına katkı sağlayan bir aktör konumunda. Yemen için atılması gereken bir sonraki adım askerî yardımın süresini uzatmak yerine insani yardımın koordinasyonunu sağlayarak siyasi bir süreç başlatmak olmalı.