“Irkçı Saldırılar Dikkate Alınmıyor”
Medeni Cesaret ve Irkçılıkla Mücadele Çalışması (ZARA) Avusturya’da 2015 yılında kayıt altına aldığı ırkçı saldırılara dair bir rapor yayımladı. Raporda çocuğuyla cadde ortasında saldırıya uğrayanlardan tribünlerdeki hakaretlere, tehdit ve küfürlerden internette yayılan ırkçı söylemlere kadar birçok vakıa var. ZARA’nın direktörü Claudia Schäfer ile Avusturya’da artan ırkçılıkla mücadele yollarını konuştuk.
Kamusal alanda ırkçı bir hakarete maruz kalan kişi nasıl tepki vermeli?
Küfre, hakarete ya da fiziksel saldırıya maruz kalan kişiler her hâlükârda kendilerini savunmalı ve hiçbir şey olmamış gibi davranmamalı. Tabii ki kişi karşılık verdiğinde tehlikeye düşecekse, mesela karşıdaki kişi çok agresif bir tutum sergiliyorsa veya sarhoş ise dikkatli olmak gerek. Böyle durumlarda saldırıya direkt olarak karşılık verilmesi uygun değil. Bu tür durumlarda etraftaki diğer insanları durumun içerisine dâhil ederek onlardan destek almaya çalışma ve tabii ki potansiyel şahitleri elden kaçırmama yoluna gidilebilir. “Bunu siz de duydunuz, değil mi?” ya da “Lütfen bana yardımcı olur musunuz?” gibi sorular işe yarayabilir.
ZARA Raporunda çocuklarıyla sokakta yürürken ırkçı hakaretlere maruz kalan insanlar da yer alıyor. Bu hakaretler karşısında hukuki açıdan ne yapmak gerek?
Bu hakaretin türüne göre değişkenlik gösteriyor. Hukuki çerçeve bu bağlamda oldukça kompleks bir yapıda, bu durumla alakalı olabilecek çeşitli paragraflar mevcut. Esas itibarıyla “basit” hakaretler şahsi suç duyurusu gerektirir. Eğer hakaret ten rengi, etnik aidiyet veya dinî aidiyet gibi etkenlerden dolayı gerçekleşmişse bu sefer savcılık tarafından takip edilmesi gereken bir durum söz konusu demektir. Yani hakarete maruz kalan kişi hakaretin hukuki açıdan takibinin yapılmasını istediğini bildirdiğinde savcılık olayın takibatını yapmak durumundadır. Yasalara göre eğer kişi tartaklanmışsa, tartaklanmakla tehdit edilmişse, hakarete maruz kalmışsa veya insanlar önünde kendisiyle alay edilmişse ve küçük düşürülmüşse bu tür bir hakaret gerçekleşmiş demektir.
Bununla birlikte bu hakaret kışkırtma suçuna karşı korunan bir gruba dâhil olan bir kişiye karşı işlenmiş olmalıdır. Ceza Hukuku’nda yapılan değişiklikle birlikte 2015 yılından bu yana yabancılar, göçmenler, mülteciler ve iltica başvurusunda bulunanlar bu kapsam dâhilinde değerlendiriliyor.
Saldırıya maruz kalan kişiler saldırganların kimlikleri belli değilse bile şikâyetçi olmalılar. Edindiğimiz tecrübeler bize polis memurlarının hakaret suçlarını bilmediğini gösteriyor, dolayısıyla şikâyet dilekçesinin direkt olarak savcılığa iletilmesini öneriyoruz. ZARA müştekilere bu süreçte destek oluyor.
Peki ya saldırganın kimliği belirsizse?
Eğer saldırganın kimliği belli değilse şikâyet “kimliği belirsiz kişi” hakkında yapılabilir. Fakat failler bu durumlarda nadiren ciddi bir şekilde araştırılmaktadır. Kimliği belirlenemeyecek kişilere karşı yapılan suç duyuruları istatistiki verilere hizmet eder.
Raporda bir köpeğin saldırtıldığı aile hukuki süreci devam ettirmek istemiyor. Benzer şekilde hukuki sürece hiç girmeyen kurbanlar da var. Bu tereddüdün nedeni ne?
Bütün celselerin tamamlanmasına kadar hukuki süreç çok uzun sürebiliyor. Ayrıca dava sürecinde faillerle bir kere dahi olsa karşılaşılması, dolayısıyla yaşanan olayın tekrar tekrar yaşanması kurbanlar açısından rahatsız edici ve insanların yaşananları unutmasını zorlaştıran bir durum. Bununla beraber Avusturya’da tazminat miktarları çok yüksek değil; dolayısıyla uzun süreli bir dava sürecinin peşinden koşmak ve buna gerekli vakti harcamak ekonomik anlamda da çok makul değil. Irkçı saldırılara maruz kalan birçok insanın tek isteği gelecekte artık ayrımcılığa maruz kalmamak ve rahatsız edilmemek. Hukuki imkânlar da bu isteği genel anlamda yerine getiremezler, zira hukuki açıdan yapılabilecek olan tek şey vuku bulmuş bir ayrımcılık suçunun cezasını vermek. Aynı zamanda birçok insan da bizim danışma merkezimize başvuruda bulunuyor, çünkü onlara burada anlayışla yaklaşılıyor ve yaşadıkları travmatik tecrübeleri paylaşma imkânına sahip oluyorlar. Ayrımcılıkla mücadeleye dair düzenlemelerin olması ve kendilerine haksızlık yapıldığının bu düzenlemeler tarafından da tasdik ediliyor oluşu bile ayrımcılığa maruz kalan insanları güçlendiriyor.
Bunun dışında bize bildirilen ırkçı vakıaların dokümantasyonunu yaptığımız ve bir kısmını yayımladığımız için de birçok kişi bize müracaat ediyor. Böylece bu olayların halının altına süpürülmesini önlüyor ve “Irkçılık yok” gibi iddiaların öyle kolayca dile getirilmesini engellemiş oluyoruz. ZARA’nın yıllık yayımladığı Irkçılık Raporu ile oluşturduğumuz kamuoyu baskısı bile birçok kişiye umut veriyor.
Mülteci yurtlarına yönelik saldırılar hızlı bir şekilde artıyor. Avusturyalı politikacıların bu artışta nasıl bir payı var sizce?
Avusturya’ya daha çok mültecinin gelmesiyle eş zamanlı olarak 2015’in ikinci yarısında sığınmacılara, onların konakladığı yerlere ve onlara yardım eden kişilere yönelik ırkçı saldırılarda güçlü bir artış yaşandı. Özellikle sosyal medyada yayılan nefret ve kışkırtıcı ifadeler kendisini oldukça açık bir şekilde gösterdi. Burada özellikle sığınmacılara yönelik düşmanca algıyı yayan internet içeriklerini kendi Facebook sayfalarında paylaşan siyasetçilerin bu nefrete katkı sağladığını söyleyebiliriz. Bunun dışında endişe verici bir diğer durum da mülteci yurtlarına yapılan saldırıların yalnızca çok ufak bir kısmının biliniyor olmasıydı. Saldırıların boyutu ancak Yeşillerin parlamentoya verdiği bir soru önergesiyle ortaya çıktı. Buradan hükûmetin bu olayları nasıl ele aldığıyla ilgili bir çıkarım yapılabilir. Bu olayların üstünün örtülmesi akla sanki hiç sorun yokmuş gibi yapıldığını ve saldırganların büyük ölçüde korunduğunu getiriyor. Irkçı motivasyonun birçok devlet kurumu tarafından hiç ele alınmadığını ve bu nedenle de protokole geçmediğini sıkça görüyoruz. Bu durumlarda saldırıların aslında “sadece şahsi kavgalar olduğu”na yönelik resmî açıklamalar yapılıyor. Hükûmet kafasını bu şekilde kuma gömünce de bu sorunlarla etkin bir şekilde mücadele etme sorumluluğundan kurtulmuş oluyor.
Irkçı saldırıların kurbanlarından olan bir kadın polise gittiğinde polis memuru ona “şikâyet edip etmeme konusunda iyi düşünmesi gerektiğini, çünkü mesaide yalnız olduğu ve çok işi olduğu için sürecin uzun süreceğini” söylüyor. Avusturya’da polisin ırkçılığa karşı hassasiyeti ne düzeyde?
Bizim gözlemlerimize göre birçok polis, bir insanın sebepsiz yere hakarete uğramasıyla ırkçı bir motivasyona dayanarak hakarete uğraması arasındaki farkı tam olarak anlayabilecek bilinçte değil. Bir insan ten rengi gibi değiştiremeyeceği bir özelliği yüzünden durmadan hakarete uğradığında bu durum çok acı bir tecrübeye ve güvensizliğe neden olur. Bir de bu tarz vakıalar kamu güvenliğini sağlamakla yükümlü kurumlar tarafından ciddiye alınmadığında kişinin hukuk devletine olan güveni sarsılır. Biz Ceza Hukuku’ndaki ırkçı hakaretin cezayı artırıcı bir faktör olarak görülmesi gibi düzenlemelerin nadiren kullanılmasını sorunlu buluyoruz. Bu durum ne yazık ki polisteki ırkçılığın ve onun sonuçlarına dair olması gereken hassasiyetin ne kadar az bulunduğunu da ortaya koyuyor.
Fotoğraf: Andreas Komenda