Aşağı Saksonya’da “İslam Anlaşması”: Tüm Bu Velvele Boşuna Mı?
Aşağı Saksonya’da Müslüman cemaatlerle müzakereleri yürütülen devlet anlaşması çıkmaza girdi. Müslüman kurumlara “Türkiye’ye yakınlık” ve “aşırıcılık” gibi ithamlar dile getirilirken anlaşma taslağının oldukça tartışmalı olduğu da ortada. Öte yandan devlet anlaşmaları bağlamında devletle uzlaşı kuramayan sadece Müslümanlar değil; Katolik kilisesinin tarihte yaşadığı tecrübeler de incelenmeye değer.
Hamburg ve Bremen’de devletle İslami cemaatler arasında gerçekleştirilen müzakereler genel olarak kolay olmasa da Aşağı Saksonya’daki güncel durumla karşılaştırıldığında Almanya’daki diğer müzakerelerin çocuk oyuncağı olduğu söylenebilir. Almanya Sosyal Demokrat Partisi (SPD) ve Yeşiller Müslümanlarla bir devlet anlaşması imzalamayı hedeflediklerini açıklamışlardı. Kırmızı-yeşil eyalet hükûmeti müzakereler için çok vakit harcamış olsa da oluşturulan ilk taslak teknik bakımdan oldukça yetersizdi ve bu nedenle yeniden düzenlemeye ihtiyaç duyuyordu. Şimdi ise yeniden düzenlenen anlaşmaya dair verilecek karar İslam’a ve “Türk olan her şeye” karşı derin bir güvensizliğin hâkim olduğu bir döneme kaldı. Zamanlama ancak bu kadar elverişsiz olabilirdi!
Bu durumda anlaşmanın imzalanması birçok siyasetçi açısından oldukça riskli. Türkiye’de başarısızlıkla sonuçlanan darbe girişiminin ardından uygulanan hizaya getirme politikası Alman kamuoyunun geniş bir kesiminde İslam’a ve “Türk olan her şeye” karşı bir kuşku uyandırdı. Buna karşılık müzakere partnerleri DİTİB ve Şura’nın belli siyasi gelişmelerle aralarına mesafe koymalarının da pek bir getirisi olmadı. Buna bağlı olarak siyasetçiler de daha temkinli bir tutum sergiliyorlar. Kimse İslam’ı ve Erdoğan’ı eleştirenlerin toplu gazabını üzerine çekmek istemiyor, zira 2017’de en büyük federal eyalet Kuzey Ren Vestfalya’da ve federal düzeyde, 2018’de ise Aşağı Saksonya’da seçimler gerçekleştirilecek. Bu açıdan Aşağı Saksonya Şurası’nda demokratik açıdan tamamen meşru olan bir yönetim değişimi bile siyasi tartışma konusu hâline gelebiliyor.
Müslüman cemaatlerle devlet arasında hâkim olan bu durum olağanüstü gibi görünebilir, ancak bu durum devlet ile din arasında gerçekleştirilen anlaşmalar için hiç de benzersiz bir durum değil; özellikle de Aşağı Saksonya’da. Aşağı Saksonya eyalet hükûmeti 1954’te resmî Katolik okullarını kaldırmaya çalıştığında Aşağı Saksonya’da küçük bir kültür savaşı başlamıştı. Federal hükûmet 1955 yılında Aşağı Saksonya eyaletini 1933’te Papalık ile Hitler başkanlığındaki Alman İmparatorluğu arasında yapılan ve Katolik din okulları için teminat veren Konkordato’ya uyması talebi ile dava etmişti. Tartışma nihayet 1965 yılında Aşağı Saksonya ile Papalık arasında yapılan bir Konkordato ile uzlaşmaya varmıştı. Ancak SPD ve Hür Demokrat Parti’den (FDP) oluşan hükûmet bu konudaki fikir ayrılığı yüzünden dağılmış ve Konkordato ancak bunu takip eden SPD ve Almanya Hristiyan Demokrat Birlik Partisi (CDU) koalisyonu tarafından nihai olarak gerçekleştirilmişti.
Daha da fazlası var: Bugüne kadar Aşağı Saksonya’nın batısındaki devlet okullarının birçoğu hâlâ din okullarıdır. Katolik olmayan öğrenciler için bu okulların bir alternatifi de yoktur (1954’te 351 din okulu vardı). Bunun yanı sıra devlet bazı özel Katolik okullara diğer özel okullara kıyasla daha fazla teşvik ödemektedir. Bu özel ”Konkordato okullarına” ödenen teşvikler yılda 30 milyon Avroyu bulmaktadır. Buna devletin Konkordato sebebiyle Katolik Kilisesi piskoposlarına ödediği yaklaşık 9 milyon Avro tutarındaki devlet performansı da eklenmektedir. Ayrıca şu teminatlar da verilmiştir: Katolik din dersi ve Katolik ilahiyatı, dinî resmi tatillerinin korunması, manevi rehberlik, radyoda Katolik halkın dinî duygularının dikkate alınması, Kilise vergisinin tahsil edilmesi… Ayrıca Konkordato herhangi bir fesih maddesi içermemektedir.
Görünüşe göre günümüzde Müslümanlarla yapılması planlanan devlet anlaşması tartışması her açıdan eksik: Tüm anlaşmanın maddi olarak belirleyici unsuru anlaşmanın imzalanacağı iki İslami cemaatin Aşağı Saksonya eyaletinden alacakları 500.000 Avro. Bu meblağ kurumlar arasında taksim edilecek ve ilk etapta sadece 5 yılla sınırlandırılmış durumda. Buna bağlayıcı gücü yasal olarak şüpheli olan bazı “niyet beyanları” eklenmektedir. Bunun dışındaki her şey zaten uzun süredir geçerli olan yasal vaziyetler ya da yaygın uygulamalardır: Anayasa’nın geçerliliği, din özgürlüğü, İslam din dersleri, İslam ilahiyatı ve öğretmenler için başörtü yasağının genel olarak kaldırılması. Eleştirmenler sıklıkla aksini iddia etse de anlaşma şu konuları içermemektedir: Anlaşma taslağı ne okullarda mescitlerin kurulmasını öngörmekte ne de devlet Kur’an okullarını finanse etmeyi taahhüt etmektedir. İlk taslaklardaki bazı düzenlemelerde gerçekten de İslami cemaatlere yönelik imtiyazlar öngörülse de bu durum konuya ilişkin bilgi eksikliğine dayanmaktaydı ve geçen zaman içinde ya düzeltildi ya da taslaktan tamamen çıkarıldı.
Ayrıca Aşağı Saksonya’da Müslümanlarla yapılan bu anlaşmanın tıpkı Hamburg ve Bremen’de yapılan anlaşmalar gibi “devlet anlaşması” olarak nitelendirilmesi zordur. Papalık makamının aksine Aşağı Saksonya’daki İslami cemaatler devlet benzeri kamu tüzel kişiliğine sahip süjeler değildir. Bu anlaşmalar yalnızca kamu hukuku sözleşmeleridir. Bu onların daha önemsiz oldukları anlamına gelmez. Sonuçta gerçek devlet anlaşmalarının geçerlilik güçleri de tartışmalıdır. Nihayetinde “devlet anlaşması” etiketi anlaşmaların niteliğini gözler önüne sermektedir: Anlaşmalar birer semboldür ve birer sembol olarak özellikle birçok İslami cemaatin kamu tüzel kişisi olarak tanınması oldukça uzak göründüğü için özel bir anlam taşımaktadır. Çoğu İslami cemaat için tüzel kişilik statüsü şu an ulaşılabilir durumda değil. Bunun sebebi örneğin Diyanet’in eskiden olduğu gibi bugün de DİTİB’deki söz hakkını koruması ve IGMG hakkındaki aşırıcılık şüphesinin ancak yavaş yavaş ortadan kalkmasıdır. Anlaşmalar böyle bir durumda tüzel kişilik statüsünün yerini doldurmakta ve “resmî tasdik mührü” görevi görmektedir.
Geçmişte Katolik kilisesinin aksine günümüzde İslami cemaatler Aşağı Saksonya’da böyle bir anlaşmaya dair taleplerini başarıyla dile getiremiyorlar. Aşağı Saksonya’daki her beş kişiden biri Katolik ve Katolikler gerekirse kendi kiliselerine karşı bile siyasi olarak seferber olabildiklerini düzenli olarak göstermişlerdir. Örneğin bahsi geçen “küçük kültür savaşı”nda binlerce kişi dönemin eyalet hükûmetine karşı sokaklara dökülmüştür. Batı’nın sözde “İslamlaştırılması” gibi iddiaların tam tersine Aşağı Saksonya’da partilerin oy oranları birbirine oldukça yakın olmasına rağmen Alman Müslümanların sayısı siyasi bir etki oluşturmak için oldukça azdır ve bunlar yeterince organize olamamıştır. Yine Katolik kilisesinden farklı olarak İslami cemaatler toplumsal meselelerde devlet için vazgeçilmez bir partner değildir. Toplumda Selefilik ve terörizm korkusu sebebiyle aşırıcılığı önleme konusuna fazla anlam yüklendiği doğru olsa da İslami cemaatlerin bu alanda bir yaptırım potansiyeli oluşturması mümkün değil. Çünkü bu cemaatler zaten uzun zamandan beridir önleyici tedbir projelerinde, imamların yetiştirilmesi veya din dersleri konusunda devletle iş birliği içindeler. Bu derneklerin devletle iş birliklerini bitirmek gibi bir seçenekleri de söz konusu değil, çünkü Bavyera örneğinde olduğu gibi anayasa fantastik bir şekilde yorumlanarak İslam din derslerinin en azından ilk etapta İslami cemaatler olmadan da gerçekleştirilebileceği görülmektedir.
Yakın zamanda Aşağı Saksonya’daki devlet anlaşması tartışmalarında yeni bir hareketlilik yaşandı. SPD ve Yeşillerden oluşan eyalet hükûmeti, muhalif FDP, DİTİB ve Şura vatandaşlarla devlet anlaşması hakkında konuşmak ve onlara bu anlaşmanın tanıtımını yapmak üzere kamuya açık müzakereler düzenleyeceklerini açıkladılar. İktidarı döneminde FDP ile birlikte İslami cemaatlerle iş birliği başlatan CDU ise devlet anlaşması hakkında şimdilik daha fazla açıklama yapmayacağını beyan etse de CDU’nun pozisyonu ilerleyen süreçte elbette değişebilir. CDU’nun Fraksiyon Başkanı Björn Thümler’in “Aşağı Saksonya’nın Müslüman derneklerle bir anlaşma yapmaya neden ihtiyacı var?” başlıklı bir derleme kitap yayımladığı düşünülürse CDU’nun konuya ilgisi ortada.
Özetle çok geniş bir içeriği bulunmayan bir anlaşmanın Aşağı Saksonya’nın, hatta Almanya’nın kaderi hâline getirildiği anlamsız bir durum yaşıyoruz. Bunun yanı sıra toplumun geniş kesimleri tarafından tehdit olarak algılanan İslami cemaatlerin siyasette aslında sadece ricacı olduğunu da görüyoruz. Buna karşın veresiye defterini elinde bulundurduğunu zanneden siyasetin ise yaklaşan seçimlerden dolayı cesareti yok. Şu ana kadar yaşanan tartışmalar anlaşmanın içeriğine zarar vermedi, aksine teknik açıdan düzeltilmesini sağladı. Yine de yakın gelecekte anlaşmanın yapılması pek de mümkün görünmüyor. Bu durumda diğer federal eyaletlerin yapacakları anlaşmalar da aynı kaderi paylaşacaklar. Ancak bu anlaşmanın İslami cemaatlerle önümüzdeki on yıl içinde imzalanması durumunda İslami cemaatlerin Katolik Kilisesi kadar uzun bir zamana ihtiyaç duymayacakları söylenebilir.