İsviçre: “Devletin Bize Sadece Biraz Güvenmesini İstiyorum”
Batı Avrupa’da azınlık olarak yaşayan ülkelerdeki Müslümanlardan devletin beklentileri büyük. Peki ya Avrupalı bir Müslüman; siyasilerden, devlet kurumlarından ve çoğunluk toplumundan ne bekler? Bu sorunun cevabı için altı ülkeden altı Müslüman temsilciyle konuştuk.
Önder Güneş, İsviçre İslam Toplumu (SIG) Başkan Yardımcısı ve Kurumsal İletişim Başkanı. Aynı zamanda İsviçre Çatı Örgütleri Federasyonu’nun (FIDS) basın sözcülüğünü yapan Önder Bey, 42 yaşında bir tekstil mühendisi.
Ülkede yaşayan Müslümanların İsviçre devletinden ne beklediği sorulduğunda tek kelimeyle cevap veriyor Önder Bey: “Güven.” Müslüman cemaatin ezici çoğunluğunun İsviçre kanunlarıyla sorunu olmamasına rağmen sürekli, “İsviçre hukukunu tanıyor musunuz?” şeklinde sorulara muhatap kalmanın yorucu olduğundan bahsediyor:
“Buradaki Müslüman cemaatler sürekli kendilerini müdafaa etmek zorunda kalıyorlar. Birileri İsviçre hukukuyla sorun yaşadığında ya da şiddet olaylarına karıştığında siyaset bize dönüp, ‘Ya siz, siz ne diyorsunuz?’ diye soruyor.”
Bu durum Müslüman cemaat için, durmadan hafızasını kaybeden komşusuna kendisini her gün yeniden tanıtmak zorunda kalan bir adamın hâline benziyor. Avrupa’da meydana gelen her terör saldırısı ya da Müslümanların köken ülkelerinde meydana gelen her menfi gelişme sonrası İsviçre kamuoyu Müslümanlardan kendilerini yeniden ispat etmelerini bekliyor gibi.
Bu güvensizliğin meydana gelen terör saldırıları açısından anlaşılabilir olup olmadığı sorusunu Önder Bey şöyle cevaplıyor: “Müslümanların bütününe yönelik korkular elbette anlamsız. Çünkü haklı bir korku uyandıran kesim, Müslümanlar içerisinde binde birlerle ifade ediliyor. Herkes, ‘Benim Müslüman komşum, arkadaşım aslında çok iyi’ diyor; ama hep tanımadığı bir Müslüman profilinden bahsediyor korkularını anlatırken. Yani insanların zihnini hiç tanımadıkları, rastlamadıkları o binde birlik kesim şekillendiriyor.”
İsviçre’de Federal İstihbarat Ajansı’nın verilerine göre 500 kişi, siber ortamda Daeş sempatizanı olarak belirlenmiş, 60 kişiye karşı ise bu bağlamda soruşturma yürütülüyor. Şimdiye kadar İsviçre’den Suriye’ye savaşmaya giden kişi sayısı ise 83. Bu sayı, İsviçre’deki Müslümanların yüzde 0,02’sine tekabül ediyor. Önder Bey’in “binde birlik oranlar” dediği şey, tam olarak bu.
“Nasıl ki Müslümanların evlerini, camilerini açmaları bekleniyorsa, ben de Müslümanların bütününü asla temsil etmeyen bu insanlardan ‘korku’ duyup, sonra bu korkuyu Müslümanların tamamına yöneltenlerin kendi pencerelerini açmalarını istiyorum. O korkuyu yenmek için bizi tanımaları lazım.”
İsviçre’de Müslümanlarla gayrimüslimlerin tanışıklığını sağlamak amacıyla Açık Cami Günleri düzenleniyor, fakat bu programlara Müslümanlarla zaten bir şekilde ilişkisi olan insanların geldiğini, asıl sorunlu kitleye ulaşılamadığını söylüyor Önder Bey: “Müslümanlarla tanıştıkça, ana çoğunluğun herkes gibi gayet normal bir hayat sürdüğünü ve bizlerin burada barışçıl bir şekilde yaşamını sürdürmek isteyen insanlar olduğumuzu görecekler.” diyor.
İslam’a dair ön yargılar siyasetin de elini ayağına dolayabiliyor. Batı Avrupa’nın birçok ülkesinde süren, “İslam Avrupa’nın bir parçası mı?” tartışması bunlardan biri. Önder Bey bu tartışmadan yorulmuş: “Siyasetçiler, ‘İslam İsviçre’ye ait değil, ama Müslümanlar ait.’ gibi tuhaf, ne kastettiklerini bizim bile anlamadığımız şeyler söylüyorlar.”
Bunun haricinde İsviçre’de Müslüman cemaatin cami bulma konusunda sıkıntı çektiğini de söylüyor. “Siyasetin Müslüman cemaate ibadethane bulma konusunda madden değil, ama dayanışma ile destek olması gerek.” diyor. “Politikacılar durmadan arka bahçe camilerinden bahsediyorlar ve ‘Bu kenarda köşedeki camilerde neler oluyor bilmiyoruz.’ diyerek bir korku politikası yayılıyor. Ama biz camilerimizi toplumsal hayatın tam ortasına taşımak istediğimizde türlü engellerle karşılaşıyoruz. ‘Bu ücra camilerde neler oluyor?’ diyenlerle, ‘Caminin şehrin göbeğinde ne işi var?’ diyenler çoğu zaman aynı kişiler.”
Önder Bey, İsviçre’de şu an iki cami cemiyetinin yer sıkıntısı yaşadığını anlatıyor. “Belediyeler bazında türlü bahanelerle cami kurmamız engelleniyor. Park sorunu, gürültü gibi nedenler ileri sürülüyor. Örneğin şu an kiracı olan başka bir cemiyet için 19 değil de, 15 park yeri olması kontratın uzatılmaması için bir gerekçe; 200 metre ötede park yeri olmasına rağmen.”
İsviçre’de her 4 kişiden biri sağ popülist İsviçre Halk Partisi’ni (SVP) destekliyor. Sağ popülizme yönelik bu kayma, siyasetin genel atmosferini de belirliyor. Önder Bey bu durumu şöyle değerlendiriyor: “Bizden görünmez olmamızı bekliyorlar. Farklılıklarımızı zımparalayalım ve akıntı içinde dikkat çekmeden yüzelim beklentisi var. Aslında biz de görünmez olmak istiyoruz. Ama bizimki farklı bir görünmezlik. Biz insanların artık başörtülü bir kadına dönüp bakmayacak kadar başörtüsünün bu toplumda tabii bir unsur olarak görüldüğü bir görünmezlik istiyoruz.”
İsviçre, dünya üzerinde minare yasağı getiren ilk ülke. Önder Bey minare yasağının “ülkede yaşayan Müslümanların suratına atılmış bir tokat” olduğunu söylüyor ve ekliyor: “Bu tarz yasal engellemeler, Müslümanların toplumsal katılımını sekteye uğratıyor. Onların kendilerini bu toplumun birer parçası olarak hissetmelerini büyük ölçüde baltalıyor. Dahası insanlar kendi kabuklarına çekiliyorlar.”
Fakat Önder Bey yine de bu dışlanmışlık hissine teslim olmamak gerektiği düşüncesinde. Ona göre aşırı sağın argümanlarını çürütebilmek için, Müslümanların sessiz çoğunluğunun, yani orta hâlli Müslümanların daha çok çalışması gerek.