Hollanda: “Türkiye Kökenli Kuruluşlardan Hâlâ Entegre Olmaları Bekleniyor”
Batı Avrupa’da azınlık olarak yaşayan ülkelerdeki Müslümanlardan devletin beklentileri büyük. Peki ya Avrupalı bir Müslüman; siyasilerden, devlet kurumlarından ve çoğunluk toplumundan ne bekler? Bu sorunun cevabı için altı ülkeden altı Müslüman temsilciyle konuştuk.
Hollanda’da Türkiye kökenli kuruluşların ülkedeki Türk toplumunun entegrasyonuna olumsuz etki ettiği tartışması oldukça uzun bir süredir devam ediyor. Sosyal İşler ve Çalışma Bakanı Lodewijk Asscher (PvdA) 2014 yılında, Türkiye kökenli Müslüman kuruluşların entegrasyona katkı sağlamadığını söyleyerek bu kuruluşlar üzerinde denetimi artırmak istemişti. Bu açıklamalar üzerinden fazla zaman geçmeden Asscher, Türk gençlerin büyük bölümünün Daeş sempatizanı olduğu iddiasını gündeme taşıdı. 2014 yılında bu iki olay Türk cemaatin büyük tepkisine yol açtı. Asscher’in Daeş ile ilgili iddiası konusunda hâlâ özür dilememiş olması eleştiriliyor.
Ankara’daki Göç Araştırmaları Vakfı’nda araştırmacı olan Meryem Özdemir, bu gelişmelerin Müslüman Türk kuruluşlar hakkında yürütülen tartışmaların daha iyi anlaşılması adına önemli olduğunu söylüyor. Özdemir, darbe girişiminden sonra Hollanda parlamentosunda Müslüman Türk kuruluşların entegrasyona katkı sağlamadıkları gerekçesiyle artık hükûmet tarafından muhatap alınmaması için sunulan önergenin kabul edildiğini hatırlatıyor. Ayrıca Asscher’in Hollanda Türk toplumunda “Gülencilere” şiddet kullanılmasını eleştirmeyen Türk kuruluş temsilcilerini bir daha muhatap almayacağını söylemesini de ekliyor. “Bu açıklamalar Türk kuruluşlar ile Bakan arasındaki gerilimin tekrar artmasına yol açtı. Birçok kurum temsilcisi, kendilerini sürekli yeniden anlatmaya zorlandıklarını söylüyor. Nitekim Sosyal İşler ve Çalışma Bakanlığı, Türk kuruluşlarını darbe girişimi hakkında düşüncelerini almak için davet ettiği salonda onları sanki ifade veriyormuş gibi oturtmuş, bu nedenle de yine eleştiri toplamıştı.”
Yine Başbakan Mark Rutte’nin, darbe girişiminde Rotterdam’da protesto gösterisinde gazeteciye tepki veren bir Türk gencine “Defol git” demesi, buna ek olarak “Normal davran ya da ülkeyi terk et” sözleri de ülkedeki Türkiye kökenlilerin tepkisine yol açmıştı.
Halil İbrahim Karaaslan, sosyal bilgiler öğretmeni olarak çalışıyor. Buna ek olarak Hollanda’daki azınlıkların meseleleriyle ilgileniyor ve aynı zamanda Müslümanlar ile Devlet Arası İletişim Organı (CMO) yönetim üyesi.
Karaaslan, Hollanda’daki Türk toplumu için artık “entegre olma”nın eski bir tartışma olduğunu söyleyerek Türkiye kökenliler açısından tartışılacak şeyin “eşit haklar ve görevler” olduğunu vurguluyor. Karaaslan’a göre bunun için her iki tarafın da, yani hem devletin hem de Türk toplumunun çaba sarf etmesi gerek. “Türkiye kökenli kuruluşların, burada yaşayan Müslümanların bu ülkede kök salmaları ve özgüvenli Müslümanlar olarak sosyal hayatta aktif olmaları için üstlenmesi gereken görevler var.
Kuruluşların çoğu korkudan hareket ediyor: ‘Gençlerimiz ya dilini, dinini unuturlarsa?’ endişesi hâkim. Bunun yerine kendimize ve gençlere güvenip, Türkçe ile beraber bu ülkenin dilinde sosyal tartışmalara katılıp bu toplumdaki yerimize sahip çıkmamız lazım.”
Hollanda, mart ayında Türkiye ile yaşanan kriz nedeniyle gündemi meşgul etmişti. Türkiye’deki referandum arefesinde, önce Türk Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu’nun uçağına Hollanda’ya iniş izni verilmemesi ve ardından Aile ve Sosyal Politikalar Bakanı Fatma Betül Sayan’ın “persona non grata” ilan edilerek sınır dışı edilmesi iki ülke arasında ciddi bir kriz başlatmıştı. Buna bir de Aile Bakanı’nın sınır dışı edildiği gün Rotterdam’da olağanüstü hâl ilan edilmesi ve protesto için sokaklara dökülen Türkiye kökenlilere polisin orantısız müdahalesi eklenince ülkedeki Türkiye kökenlilerle ilgili yeni bir tartışma daha alevlenmiş oldu.
Karaaslan, “Herkes biraz anlayış bekliyor.” diyor. “Türkiye bir darbe atlattı ve ilk tepkiler hemen ilk dakikalarda gelmeye başladı. Türkiye kökenlilere yönelik var olan sürekli negatif algı insanları kızdırıyor, gençleri de Hollanda vatandaşlığından itiyor. Bu, bir insanın anne ve babasının sürekli kavga etmesine benziyor. Hollanda Türkiye kökenlileri kucaklamak istiyorsa Türkiye ile ilişkilerinin iyi olması şart. Bizim kökümüz ister istemez Türkiye’ye uzanıyor. Kökenimizin olduğu yer ile şu an yaşadığımız yerin arasındaki bağın iyi olmasını istememiz çok makul bir beklenti.”
Mart ayında Hollanda’daki genel seçimlerde sağ popülist Geert Wilders’in aylar boyu anketlerde en güçlü aday olarak görülmesi ülkede ciddi bir gerginlik oluşturmuştu.
Mark Rutte’nin (VVD) seçimi kazanmasının ardından sağ popülizmin yenilgiye uğradığı iddia edilse de, Rutte’nin Wilders’e benzer şekilde ulusal kimlik, entegrasyon ve göç konuları üzerinden seçim kampanyası yapmasıyla sağ popülist dili farklı bir tonda üstlendiği eleştirileri yapılmıştı.
Karaaslan, “Hollanda’da ciddi sağ popülist bir politika var. Diğer partiler de sanki bu politika tarafından rehin alınmış gibiler. Aynı sözleri sadece biraz daha hafif bir tonla söylüyorlar. Bunun için Müslümanlar olarak daha çok konuşmalı, bir araya gelmeli ve hakkımızı savunmalıyız.” diyor. Fakat ülkede Müslümanların ortak hareket etmesinin önünde bazı engeller olduğunu da ekliyor: “Müslüman toplumu olarak ayrılmış durumda olduğumuz için, isteklerimizi sesli bir şekilde ifade edemiyoruz. Oysa birleşmemiz ve sadece Türkler olarak değil tüm Hollandalı Müslümanlar olarak ortak adım atabilmeliyiz.”
Karaaslan’a göre bu ortak adım, tepkisel ya da belli bir siyasi partiye münhasır bir girişim olmamalı: “Müslümanlar olarak hiçbir zaman bir partinin başarısı ya da başarısızlığıyla uğraşmamamız gerek. Bizim aşırı sağa cevap yetiştirmeye değil, kendimizi daha iyi ifade ederek alternatifler üretmeye ihtiyacımız var.”
Hollanda’da 2015 yılında 19 camide 27 saldırı meydana gelmiş. Karaaslan cami saldırıları konusunda CMO’nun devlet kurumları ve ilgili mercilerle iletişimde olduğunu söylüyor. Oluşturulan ortak komisyon, 2017 yılında cami güvenlik kılavuzu hazırlamış: “Kılavuzun amacı camileri bilgilendirmek ve lokal seviyede, camilerin belediyelerle daha sıkı görüşmeleri konusunda yön göstererek cemiyetlerin kendilerini daha iyi nasıl koruyabileceklerini ortaya koymak.”
Anlaşılan Hollanda’daki Müslümanlara yönelik entegrasyon beklentilerini aşarak, gerçek sorunlar üzerine eğilmek Müslüman cemaat açısından iki kat daha fazla çaba gerektiriyor.