"İslamofobi"

Entegrasyon Kisvesi Altında İslam Düşmanlığı

Avusturya’da 2016 yılındaki Cumhurbaşkanlığı Seçimlerinde Yeşiller’den Alexander Van der Bellen, FPÖ’lü rakibi Norbert Hofer’e karşı cumhurbaşkanlığını kazandığında ülkede sağa yönelimin önlendiği düşünülmüştü. Ancak bu Avrupa fenomenin tüm ihtişamıyla geri dönmesi pek de uzun sürmedi.

Avusturya’da parlamento seçimlerinin açık kazananı, “Sebastian Kurz’un listesi”, yani Avusturya Halk Partisi (ÖVP) oldu. ÖVP’yi sağcı Avusturya Özgürlük Partisi (FPÖ) ve Sosyal Demokratlar (SPÖ) takip etti. Yeşiller şaşırtıcı derecede az oy alarak baraj dışı kaldı. Parti bu sonucu seçime kendi listesiyle katılan ve parlamentoya giren eski Yeşiller milletvekili Peter Pilz’e borçlu.

Avusturya seçim sonuçlarının, ülkede yaşayan ve seçim kampanyasında hedef tahtası konumuna getirilen Müslümanların hayatı üzerinde ne gibi etkileri olacağı, sorulması gereken sorular arasında yer alıyor. Kurz’un listesinin zaferi beklenmeyen bir sonuç değildi, zira birçok anketin sonucu bunun sinyallerini önceden vermişti. Asıl şaşırtıcı olan; ÖVP’nin bu kadar hızlı bir şekilde “felçli büyük koalisyon” partnerinden Avusturya politikasının popüler kurtarıcısı konumuna yükselişi oldu. Dışişleri ve Entegrasyon Bakanı Kurz ilkbaharda, seleflerinden hiçbirinin sahip olmadığı yetkiler talep ettiği parti başkanlığını devri öncesi, anket sonuçlarında muhafazakârlar yaklaşık yüzde 20 oya sahipti. Altı ay sonra ise ÖVP yüzde 30 oyla en yüksek oy alan parti konumuna geldi. Sebastian Kurz ÖVP’ye sadece turkuaz rengini vermekle kalmadı, aynı zamanda “yeni bir stil, yeni bir yol ve yeni fırsatlar” sözü de vermişti. Anlaşılan o ki Kurz’un tek kişilik gösterisi genç-yaşlı herkesi ikna etmişti.

Kurz’un Başarı Formülü

Peki bu genç bakanın bu kadar başarı elde etmesinin sebebi neydi? Kendisinin seçim kampanyasına baktığımızda bu soruyu kolaylıkla cevaplandırabiliriz: Sağ popülizm. ÖVP seçim kampanyasında ağırlıklı olarak mülteci politikası ve göç gibi konuları işledi. Eğer tam olarak ifade etmek gerekirse “Müslümanların yetersiz entegrasyon becerisi” ve “siyasi İslam’dan kaynaklanan tehlike” gibi konular tercih edildi. Fakat ÖVP’nin rota değişikliği yeni bir olay değildi. Balkan göç rotasının ve sınır güvenliğinin sıkılaştırılmasının ardından Avusturya muhafazakârları zaten oldukça sağcı bir pozisyon almışlardı. Ayrıca Sebastian Kurz da Avusturya’da diğer batı Avrupa ülkelerine kıyasla zaten yükselen yabancı düşmanlığının İslam ve Türk düşmanlığı üzerinde yoğunlaşmasına büyük bir katkı sağlamıştı. Kurz ve yandaşları ilkbaharda diğerlerinin yanı sıra, uzun yıllardır FPÖ tarafından talep edilen bir yasa olan ve burka yasağını da içeren bir entegrasyon paketi sundu. Bu yasa 1 Ekim 2017 tarihinde yürürlüğe girdi.

Ayrıca Kurz İslami anaokulları ve camilerin gözlemlenmesini ve olası yasa ihlallerinin ve entegrasyonun reddi gibi durumların tespit edilmesi adına araştırmalar başlattı. Görünen o ki; söz konusu anaokulu araştırmalarının Dışişleri Bakanlığı tarafından manipüle edilmiş olması, araştırmaların bir tanesinin bile bilimsel bir formatta olmayışı ve temsili bir özelliğinin bulunmaması seçmenler için bir önem arz etmedi. Kurz planlarını meşrulaştırmak için bunun yolunu iki yıl önce Ulusal Konsey’de kabul edilen İslam Yasası’nı sunarak hazırlamıştı. Bu yenilenen İslam Yasası’nın Avusturya’da yaşayan Müslümanların hak ve yükümlülüklerini yeni bir hukuki zemine taşıması hedeflenmişti. Ancak bu yasanın asıl yaptığı Müslümanları genel bir şüphe altında bırakmak ve onları rencide etmek oldu. Zira yasa, Avusturya yasalarının İslam hukuku karşısında öncelikli olduğu ibaresini içeriyor ve topluma ve devlete karşı olumlu bir temel tutumu öngörüyordu. Bunun aksinin söz konusu olduğuna kanaat getirilmesi durumunda dinî cemiyetlerin feshedilmesi bekleniyordu. Bunun yanı sıra İslami cemaatlere yurt dışından finansal destek yasağı getirildi. Avusturyalı Müslümanların tasarıyı protesto etmelerine pek de önem verilmedi.

Avrupa Çapında Bir Model İddiası: İslam Yasası

Kurz, birçok bilim insanı, dinî temsilci ve anayasa hukukçusu tarafından eleştirilen bu yasayı diğer Avrupa ülkelerine sunmuş ve bu anlamda bir “Avrupa İslam’ı”nın, diğer bir ifadeyle ÖVP’nin düşünceleri doğrultusunda bir İslam anlayışının yerleşmesine öncülük etmiştir. Bu sebeple, ÖVP’nin politikası sadece Avusturya’daki Müslümanlar için değil, tüm Avrupa’daki Müslümanlar için bir tehlike arz etmektedir.

Fakat ÖVP bu seçim zaferini sadece popülist seçim kampanyasına borçlu değildir. Yeşillerin bölünmesi ve Silberstein skandalı (SPÖ seçim kampanyası danışmanı Tal Silberstein’ın Sebastian Kurz’a yönelik kirli kampanyası) ÖVP’nin başarısına önemli derecede katkı sağlamıştır.

Şimdilerde ufukta ÖVP-FPÖ koalisyonu görünüyor. Yani Müslümanlara yönelik doğrudan kışkırtma politikası güden bir parti ile Müslüman karşıtı tutumunu entegrasyon maskesi altında gerçekleştiren bir partinin koalisyonu. Bizi gelecekte nelerin beklediğini az çok tahmin edebiliriz. Ancak nihai bir umutsuzluğa düşmemek için Avusturya’daki sağcı baskının iyi bir şeylere vesile olduğunu, bu baskı sebebi ile Müslümanların Avusturya politikasına ilgilerinin arttığını ve bunun sonucunda Müslüman cemaatte seçimlere katılımın daha yüksek olduğunu söyleyebiliriz. Geçtiğimiz Cumhurbaşkanlığı Seçimlerinden bu yana özellikle Avusturya’da doğup büyümüş olan genç Müslümanlar kolektif bir şekilde siyasi katılımlarını arttırma çabası içerisindeler. Şimdi politikada aktif bir şekilde rol almak ve sahip oldukları haklarla çoğulcu bir toplum içindeki ortak yaşam için mücadele etmek sırası onlarda.

Fotoğraf:©Flickr.com/Österreichisches Außenministerium

Bu yazıyla ilgili yorumunuzu paylaşabilirsiniz. Bunu yaparken Yorum Kurallarımızı dikkate alın lütfen.
Yorum adedi#0

*Tüm alanları doldurunuz

Son Yüklenenler