İngiltere’de “Bir Müslüman’ı Cezalandır Günü”ne Dair
İngiltere’de mart ayında “Bir Müslüman’ı cezalandır” başlıklı mektuplar gündeme damga vurmuştu. Mektupların arka planı ve bu kampanyanın düşündürdüklerini Chris Allen yazdı.
Mart ortasından itibaren Birleşik Krallık’ta Birmingham, Bradford, Cardiff, Leicester, Londra ve Sheffield kentlerindeki Müslümanların posta kutularına bir dizi isimsiz mektup gelmeye başladı. 3 Nisan 2018’i “Bir Müslüman’ı Cezalandır Günü” olarak ilan eden mektuplar, eylemin şiddetine göre değişen bir ödül puanlama sistemi kullanarak, İngiltere halkını Müslümanlara karşı rastgele şiddet eylemlerinde bulunmaya çağırıyordu. Bu puanlama sistemine göre Müslüman birini sözle taciz etmek 10 puan iken, Müslümanların yüzüne kezzap fırlatmak 50 puan, cami yakmak 1.000 puan ve Mekke’ye nükleer bomba fırlatmak 2.500 puandı.
Milletvekillerine Tahriş Edici Madde
Her ne kadar mektuplar rastgele gönderilmiş gibi görünse de mektupları gönderenler pek çok tanınmış Müslüman’ı da hedef alıyordu. Bunların arasında beş adet milletvekili de bulunuyor: Rupa Huq, Sajid Javid, Afzhal Khan, Muhammed Yasin ve Rushanara Ali. Mektupların yanı sıra, her bir milletvekiline polisin “tahriş edici madde” olarak adlandırdığı maddelerle dolu paketler de gönderildi. Bu da paketi kendisi açan Rupa Huq’un tedbiren hastaneye götürülmesine ve Afzhal Khan’ın ofisinin boşaltılmasına neden oldu. İslam karşıtı nefret suçlarının izlenmesi amacıyla kurulan “Tell MAMA” kuruluşuna da benzer mektup ve paketler gönderildi.
Mektupların ve paketlerin ciddiyetine rağmen, İngiliz yetkililerinin tepkisi karmaşıktı. Kuzey Doğu Terörle Mücadele Birimi, faillerin tespit edilmesi için soruşturma başlattı. Fakat bu saldırı kampanyasının arkasında kimlerin olduğuna dair herhangi bir ipucu elde edilemedi.
3 Nisan Günü Gerginliği
3 Nisan’dan önceki haftalar ve günlerde, mektuplar İngiltere’de Müslüman halk arasında anlaşılır şekilde huzursuzluk yarattı. Bu durum özellikle sosyal medyada daha bariz şekilde gözlemlendi. Bazıları, ileride başlarına ne geleceğini bilmedikleri için dışarı çıkmaktan korktuklarını ifade ederken, bazıları da Müslümanların mektuplara ve tehditlere göğüs gererek, korkmadıklarını göstermeleri gerektiğini söylüyordu. Çoğu sosyal medya kullanıcısı ise Metropolitan Polisi’nin yaptığı gibi, İngiltere Müslümanlarının hayatlarına devam etmesi gerektiğini, ancak gün içerisinde tedbiri elden bırakmamaları gerektiğini ifade ediyordu.
Belki de beklenildiği gibi, 3 Nisan günü “Bir Müslüman’ı Cezalandır” kampanyasına dair herhangi bir vakıa gerçekleşmedi. 3 Nisan’da kampanyanın arkasındaki bireyler ya da gruplar öne çıkmadı. Polis ve derneklerin verilerine göre 3 Nisan günü kaydedilen İslamofobik vakaların sayısında yalnızca çok az bir artış oldu. Her ne kadar istenmeyen bir durum olsa da bu küçük artış, nefret suçlarının o gün artmasıyla değil; tehdidin farkında olan vatandaşların 3 Nisan’da karşılaştıkları vakaları yetkililere bildirmesiyle alakalı olabilir.
Mektubun Etkileri
Mektupların yol açtığı korku ve endişenin yanı sıra, olayın daha az belirgin olan iki etkisinden söz etmek gerek. İlki, Müslüman işçilerle yaptığım görüşmelerden edindiğim izlenimler. Görüştüğüm kişilerin ifadelerine göre, bazı genç Müslümanlar – özellikle gençler- mektupları kendi cemaatlerine ve dinlerine karşı doğrudan bir tehdit olarak algılamış. Buna karşı vermek istedikleri tepki “korunma” olmuş, diğer bir deyişle kendilerini “cezalandırmak” isteyenlere karşı “savunma” ihtiyacı duymuşlar. Sırf bu nedenden dolayı, kimi Müslüman gençler 3 Nisan günü sinirli ve gerginlermiş, hatta bazıları kendilerine herhangi bir saldırıyı beklemişler. Birçoğu o gün içinde böyle şeyler yaşanmasa da her an bir saldırıya uğrama konusunda yüksek bir gerilim yaşamış. Ortada bazı normal şeyleri bile yanlış anlamaya müsait bir tansiyon söz konusuymuş.
İkinci husus ise, mektupların aslında kime hitap ettiği. Mektuplar Müslümanlara gönderilmiş olsa da mektuplardaki metin –dolayısıyla da puanlama sistemi—Müslümanlara hitap etmiyordu. Bu da mektuplara dayandırılarak yapılan analizlerde görmezden gelinen bir husus. “Onlar [Müslümanlar] size acı çektirdi, sevdiklerinizi incitti…” satırlarıyla başlayan mektuplar aslında İngiltere’nin gayrimüslim popülasyonuna, mektuplarda da geçtiği gibi “beyaz çoğunluğa” hitaben yazılmıştı. Günümüz Avrupası’nın çoğu kısmında belirgin olan aşırı sağcıların kullandığı kalıpları tekrarlayan bu mektuplar hem ülkenin hem de Avrupa kıtasının İslam istilası tehdidi altında olduğunu ima ediyor; buna direnmenin ve tepki göstermenin zamanı geldiğini söylüyordu. “Beyaz çoğunluğun” koyun olmamasını söyleyen mektuplar, artık “bir Müslüman’ı cezalandırmanın vakti geldi” cümlesiyle bitiyordu.
Yukarıda saydığımız nispeten daha az belirgin iki husus oldukça önemli. Bu mektupların nelere yol açabileceği düşünüldüğünde durumun vahameti ortaya çıkıyor. Şayet bu Müslüman gençler -gerek korkudan gerekse de nefsi müdafaa ihtiyacından dolayı- olayları yanlış okuyup kendilerini bir şiddet ortamında bulsalardı, siyasi cephe ve medya tarafından Müslümanların İngiliz toplumunda “sorun” teşkil ettiklerinin “kanıtı” olarak lanse edileceklerdi. Bu da, “beyaz çoğunluğa” yöneltilen mektuplardaki iddiaların mesnetli ve doğru olduğu mesajını pekiştirmiş olacaktı. Gayrimüslimler arasında böyle düşünenlerin sayısı arttıkça, Müslümanlar ve toplulukları kendilerini giderek daha fazla tehdit altında ve endişeli hissedecekler ve dolayısıyla daha ihtiyatlı olmakla kalmayıp -daha kötüsü- kendilerini savunmaya başlayacaklar.
“Bir Müslüman’ı Cezalandır Günü”nü bir aldatmaca olarak görüp göz ardı etmek kolay olsa da, mektup görünenden daha karmaşık ve derin mesajlar içeriyor. İngiltere Müslüman topluluklarında korku ve endişe uyandırmaya hizmet eden mektup, aynı zamanda bu kampanyanın arkasındaki kişi ve grupların habis ve bölücü ideolojilerini pekiştirmek amacıyla, farklı topluluklar arasındaki gerginlikleri de körüklemeyi amaçlıyor.
Bilgilendirildik. Allah razı olsun. Soru şu: "ne yapmalı?"
daha kötüsü- kendilerini savunmaya başlayacaklar. bu tercüme de eklenmiş ya da orjinal metinde de böyle mi? bu ifade saldırganları ve bu saldırıya göz yumanlları masumlaştırıcı; kendini savunmayı meşru olmaktan çıkartıcı bir yaklaşım. bence kendi içinde çelişkili.